Yazılı bir açıklama yapan HBDH Yürütme Komitesi, “10 Ekim Gar Katliamı’nın yıldönümündeyiz. 10 Ekim ‘Ankara Gar Katliamı’ olarak tarihe geçen kitlesel katliamın üzerinden 8 yıl geçti. Amed ve Suruç katliamlarının olduğu gibi Ankara Gar Katliamı’nın da gerçek sorumluları ilk günden beri belirttiğimiz gibi faşist Türk devleti ve DAİŞ’dir” dedi.
Açıklamada devamla şu ifadeler yer aldı:
“Rojava devrimi ve onun etrafında büyüyen ezilen halklarımızın umudu, 6-8 Ekim Serhildanları, Kobanê onur ve özgürlük direnişi etrafında gelişen direniş rüzgarı. Özyönetim direnişleri. Gezi ayaklanmasının yarattığı politik atmosferde yükselen anti-faşist mücadele. İşçi-emekçilerin yükselen demokratik mücadelesi. Direnen emekçiler, halklar, kadınlar birbirinin mücadele deneyiminden güç alıyor, faşizme karşı mücadeleyi yükseltiyordu. Tüm bunlar aynı zamanda faşizmin yönetme krizini tetikleyen unsurlardı.
Böyle bir dönemde yapılan 7 Haziran seçimlerinde AKP yengi durumu yaşadı. Seçimlerin ön gününde Amed mitingine dönük katliam saldırısı yaşandı. Suruç ve Ankara Gar Katliamları ile ‘çöktürme planı’, ‘topyekûn imha’ süreci başlamış oldu.
“Konsept bugünde devam ediyor. Devrimci, yurtsever öncülere dönük tutuklama saldırıları, zindanlarda faşist baskı ve işkenceler sürüyor. Politik özgürlük mücadelesi kuşatma altında. Sokaklar yasaklı. Birer işkence ve infaz merkezlerine dönen ve onbinleri aşan tutsağın bulunduğu zindanlara yenileri ekleniyor. NATO’nun desteğiyle kimyasal ve taktik nükleer silahlarla gerillaya dönük imha savaşı, Kürt özgürlük hareketini tasfiye saldırıları sürüyor. Rojava Kurdistan’ına dönük işgal saldırıları boyutlanarak devam ediyor.
Türk devleti Kürt ulusunun anti-sömürgeci, anti-faşist savaşını, direnişini bastırmak, Rojava devrimini boğmak, Güney Kurdistan’da işbirlikçi KDP eliyle himayesini güçlendirmek için çabalıyor. Şengal’de Maxmûr halkının demokratik sistemini yok etmek için faşist savaş makinasını, kirli propaganda araçlarıyla birlikte yirmi dört saat çalıştırıyor. 4 Ekim’de bir kez daha işgalci güçler Rojava-Kuzey ve Doğu Suriye topraklarını hedef aldı. Halkın doğrudan yaşamını etkileyecek, enerji kurumları, petrol tesisleri, hastaneler, okullar, su depoları, buğday ambarlarını hedef aldı. Maxmûr’da doğrudan halkın ibadet yerleri ve evler hedef alındı. Saldırıların hedefinde tüm halkımız var. Rojava’da askeri savunma gücüyle, sivil halkıyla bir bütün olarak halklar faşist Türk ordusu tarafından katlediliyor. Halkların, devrimi yok etme saldırılarına yanıtı; başta Rojava halkları olmak üzere sokaklara çıkarak direnişi sürdüreceklerini, topraklarını savunacaklarını haykırmak oldu.
Kurdistan gerillası, NATO’nun en büyük ikinci ordusunun yönettiği ‘topyekûn imha’ savaşına karşı yüksek irade, kararlılık ve taktik üstünlüğüyle savaşıyor. Ankara’nın, bürokrasinin kalbinde, devletin ‘en güvenli’ yerinde iki HPG gerillasının gerçekleştirdiği fedai eylem faşizme, sömürgeciliğe karşı yükseltilen direnişi, savaşı daha yüksek bir merhaleye taşıdı. Faşizmin korkularını büyüttü. Devletin bekasının çelikten olmadığı, teknik, askeri vb üstünlüğünün özgürlük tutkusu, kararlılığı ve isteğinin karşısında anlamsızlaştığı görüldü.
Faşizmin topyekûn saldırılarına rağmen, işçi sınıfı, kadınlar, gençlik, Aleviler, yoksullar direniyor. Cumartesi anneleri, Suruç Aileleri, 10 Ekim şehit yakınları, Şenyaşar Ailesi, Trendyol, Boğaziçi direnişi, Akbelen direnişi, Fedaş… birer direniş alanları.
Tüm bunlar, devrimci hareketin zayıflasa da mücadele dinamiğini koruduğunu gösteriyor. Ezilenlerde, emekçilerde faşist rejimin dayattığı teslimiyet çizgisinin değil, saray faşizmine öfke ve nefretin büyüdüğünü gösteriyor. Yoksullaştırmaya, soygun düzenine, ekoloji düşmanı, ırkçı, cinsiyetçi, faşist zulme, adaletsizliklere, çete düzenine ve yağmaya son verme arzusu halklarımızın yüreğinde, bilincinde yer buluyor.
Fiili meşru mücadele hattında direnmek ve savaşmak dışında bir yol olmadığı gerçeği ve duygusu halklarımızda filizleniyor. İşçiler, gençler, kadınlar, ezilen cinsler, yoksullar, burjuva muhalefet partilerine ve reformist solun körüklediği parlamentarist hayallere değil, özgücüne, örgütlülüğüne, birliğine ve mücadelesine dayanmak zorunda olduğunu yaşayarak görüyor. Faşizme karşı mücadeleyi direniş okulunda öğreniyor. Halklarımızın, ezilenlerin geliştirdiği bu direniş halkalarını birleştirerek büyütmek, çoğaltmak, ilerletmek, faşizmin karşısında yıkıcı bir güce dönüştürmek bizim görevimizdir. Adalet mücadelesi yayılmalı, faşizmden hesap sorma mücadelesine dönmeli.
Faşist devlet sadece devlete ait kurumlarıyla değil her türlü çete ve kontra savaş aparatıyla örgütleniyor. Faşizm karşısında işçi-emekçilerin, ezilenlerin özsavunması bir haktır. 10 Ekim Gar Katliamı’nın yıldönümünde işçiler, emekçiler, kadınlar bu faşist barbarlığa karşı kendi özsavunma araçlarını oluşturma, yöntemlerini geliştirme ve örgütleme görevleriyle yüz yüzedirler. Faşizme karşı mücadeleyi zafere taşımak, örgütlülüğü, eylemliliği yükseltmekle mümkündür. Bu bilinç ve inançla, örgütlü, özsavunma hakkının meşruluğuna dayanmalı, adalet mücadelesini hesap sorma mücadelesine dönüştürmeyi başarmalıyız.
10 Ekim Katliamı’nda yitirdiklerimizin hesabını sormak için HBDH-KBDH saflarında örgütlenin, öfkenizi eylem iradesine dönüştürün.”