Mahmur’a DAİŞ çeteleri bir kez daha saldırdı. 2 Şubat 2020 günü gerçekleşen bu saldırıda Bêkes Urmiye adında bir HPG savaşçısı yaşamını kaybederken, Mahmurlu bir yurtseverin de yaralandığına dair bilgiler paylaşıldı. Daha önce de DAİŞ çeteleri Mahmur’a saldırmış ve o zamanda şahadete ulaşanlar ve yaralananlar olmuştu.
DAİŞ’in, Mahmur’a ilk saldırısı 2014 yılında gerçekleşmişti. DAİŞ yaptığı saldırı ile Mahmur’un içerisine girmiş, hatta bir kaç gün bazı semtlerinde mevzilenmek istemişti. Fakat orada tutunmayı başaramadı. Gerillanın, Mahmurun öz savunmasını gerçekleştiren milislerin direnişi ile karşılaştı ve ardında cenazelerini bırakarak kaçmak zorunda kaldı. DAİŞ böylece Mahmur’a yönelik gerçekleştirdiği bu saldırıdan yenilgiyle çıkmış oldu.
DAİŞ’in, Mahmur’da yaşadığı bu yenilgi aynı zamanda onun için al aşağıya doğru gidişinin tarihinin yazılmaya başlaması anlamına geldi. DAİŞ, Mahmur’a daha sonra yapmış olduğu saldırılarla yaşadığı bu tepe taklak oluşu tersine çevirmeye çalışmış olsa da, başarılı olamadı. Aksine yaşamaya başladığı kırılmayı daha derinden hissetti. Artık bu yenilgiyle birlikte, DAİŞ için Başuré Kürdistan’da, Irak’ta geriye doğru sayma süreci başlamış oldu.
DAİŞ, Mahmur’da yenilgiye uğrayınca, amacı olan Hevler’e giremedi. Hilafetin başkenti olarak ilan ettiği Musul’un bir cephesi onun için tehlike ve savaş cephesi haline geldi. Bir yıl sonra da 13 Kasım 2015 günü YBŞ güçleri tarafından Şengal’de bozguna uğratıldı. 2016 yılının sonlarına kadarda QSD savaşçılarınca: Menbic, Tabka, Rakka’da yenilgiye uğratılırken, hemen hemen Rakka zaferinin gerçekleştiği günlerde Musul’u 29.12.2016’de terk etmek zorunda kaldı. Derezor ve en son olarak 2018 Newroz’unda Bahoz yenilgisiyle toprak hakimiyetini kaybetti. Ancak bu gerçekliğe rağmen DAİŞ yok edilemedi ve bir tehlike olarak var olmaya devam etti. Son süreçte gerçekleştirdiği saldırılarla da bu gerçeklik doğrulandı.
DAİŞ her ne kadar Başur ve Rojava Kürdistanlarında toprak hakimiyetini kaybetmiş olsa da, yeniden toprak hakimiyeti kuracakları alan bulma arayışından vazgeçmedi. Bunu sağlamak için, olduğu alanlarda “uyuyan hücreler” olarak örgütlülüğünü korumaya çalıştı. Asıl olarak da DAİŞ’i, uluslararası güçler ve TC devleti korudu ve bu güçler tarafından da, istenildiği zaman harekete geçirilecek bir güç olarak, şefi Ebubekir Bağdati örneğinde görüldüğü gibi kendinden istenilen yerde beklemeye alındı.
DAİŞ gelinen aşamada tekrar hareketi geçirildi. Soykırımcı TC devletinin Bakur’da, Rojava’da, Başur’da Kürtlere karşı yürüttüğü soykırım saldırılarının bir parçası olarak Kerkük çevresinde, Germiyan’da, Kürtlere karşı saldırtıldı. Mahmur saldırısı da bunların bir devamı olarak gerçekleştirildi. Bizzat faşist şef R.T. Erdoğan tarafından hedef olarak gösterilen Mahmur’a yönelik gerçekleştirilen bu saldırının ardından da Xanekin’de harekete geçirildi. Öyle anlaşılıyor ki, soykırımcı TC Devletinin gerek doğrudan gerekse de diğer çeteleri ve DAİŞ eliyle yaptığı saldırılar bundan sonra da devam edecektir.
Soykırımcı TC devleti Mahmur’u kendisi için tehlike olarak görmekte ve bir an önce ezilmesini istemektedir ve izlediği bu politika yeni değildir. 1994 yılında, Botan’da Kürt direnişçiliğine boyun eğdirmek için başlattığı saldırılara halkın gösterdiği büyük direnişe karşı duyduğu öfke ile başlamıştır. O gününden günümüze kadar da saldırılarına devam etmektedir.
Bugün Mahmur’da yaşayanlarda soykırımcı TC devletine başkaldırarak, hebun olarak yaşama kararlığını gösteren bir halk olma özelliğine sahiptir. Soykırımcı TC devletinin Mahmur halkına karşı o kadar öfkeli olmasının asıl nedenini bu gerçeklik oluşturmaktadır. O nedenledir ki, Mahmur’u kendisi için, “deşilmesi gereken bir çıban” olarak görmektedir. Mahmur’un Botanlı olma kimliği ile var olduğu sürece; topraklarını, köyünü terk etmeden Hebun olarak onu izleyecek olanların var olabileceğini görmekte ve bundan derin bir korkuya kapılmaktadır.
Mahmur halkı da bu gerçeği görmektedir. Soykırımcı TC devletinin amacına ulaşmasını engellemek için direnişi ile onun korkulu rüyası olmaya devam edecektir. Bunun bilinci ile de, Kürdistan halkı için “Kara Gün” olan 15 Şubat’ın yeni bir yıldönümüne girildiği şu günlerde Önder Apo’nun izinde uluslararası komploya karşı kararlı duruşunu bir kez daha dosta da, düşmana da gösterecektir.
15 Şubat’a günler kala ölümsüzler kervanına katılan Bekes Merivan’ı da bu kararlı tutumu ile bir kez daha selamlayacak, anacak ve yaşatacaktır.