TC’nin bir özel savaş devleti olduğu, AKP hükümetlerinin ise TC tarihindeki tüm özel savaşın toplamını temsil ettiği yıllardır yazılıp çiziliyor. AKP faşizminin İdlib’deki savaşta bu gerçekliği bir kez daha açığa çıktı; Gecenin geç bir saatinde birdenbire ‘yüzlerce Suriye rejim askerini öldürdük, onlarca askeri araç ve zırhlılarını, silah takımlarını imha ettik’ açıklaması yapıp, tüm TV’leri ve internet ortamını saraydan koordine ederek bu haberi günlerce dolaşımda tutmak tam bir özel savaş politikasıdır. Çünkü bu masa başı yalan haber, onlarca Türk askerinin ve kendisine bağlı cihadist çetenin saldırıya geçemeden Suriye’nin Rusya desteğinde hava saldırısında öldürülmesinin üstünü örtmek için hazırlanıp servis edilmiştir. İlkin dokuz ’şehidimiz var’ dediler. Dünya basını en az 34 ölünün olduğunu görüntülerle yayınlayınca mecburen 34 sayısını kabul ettiler. Daha az dikkat çekmek, kayıplarını önemsiz göstermek için de ilk açıklamayı Hatay valisine yaptırdılar. Bu da özel psikolojik savaş gereği başvurulmuş bir yöntemdir.
Suriye’deki savaşta dikkatinizi çekmek istediğim ikinci konu ise savaş haberlerini verirken kullanıldıkları dil, yaptıkları propagandadır. TC bu savaşı da, Kürdistan’daki savaşta kullandığı kavram ve tanımlamalarla propaganda ediyor. Çünkü PKK ve Kürt düşmanlığı üzerine kurulmuş psikolojik özel savaş diliyle verilen yalanların Türklerde belli bir ‘alıcısı’ vardır. Propagandacılar bu dil ile yaşanan gerçekliği daha rahat gizleyebiliyor, toplumu yalanlara inandırabiliyor. Bu mantık Suriye devletini PKK yerine, Suriye yurtseverliğini Kürtler, Rusya’yı ise hep iddia ettikleri PKK’ye dış destek verenler konumuna koyarak veriyor. Yani Suriye savaşı propaganda edilince de Kürtlere ve özgürlük mücadelesine dolaylı düşmanlık ediliyor. Kürt basının ve aydınlarının şimdiye kadar bunu yeterince görememesi, analiz etmemesi büyük bir eksiklik olmuştur.
Dünyanın gözü önünde cereyan eden bir savaşta bile bu kadar yalan ve aldatmaya başvuran bir devletin, yıllardır Kürtlere karşı yürüttüğü savaşta ne tür yalanlar söylediği üzerine bir kez daha düşünmek gerekir. Sadece gerilla ve Türk ordusunun şahit olduğu Kürdistan dağlarındaki savaş da acaba ne tür gerçeklikler saklandı. Saklanıyor. Saklanması mümkün olmayan gerçekler hangi yol ve yöntemlerle topluma veriliyor? Tüm dünya tarafından kabul gören bir ülkenin topraklarını yalan ve uydurulmuş argümanlarla işgal etmeye kalkışan bir devletin, varlığı kabul edilmek istenmeyen Kürt ve Kürdistan gerçekliğini işgal ederken neler uydurduğunu da yeniden düşünmek gerekir. Her gün İdlib’de dünyanın gözü önünde onlarca askeri ya ölüyor ya da yaralanıyorken bile saklamaya çalışan bir özel savaş rejiminin, sadece gerilla namlularının şahit olduğu savaşın sonuçlarını nasıl verdiğini bir kez daha düşünün. Kuşkusuz Kürt özgürlük mücadelesi söz konusu olduğunda dünya basının önemli bir bölümü de Türk özel savaş basını gibi çalışıyor. Bu nedenle Kürdistan’daki savaş gerçekliği hep karanlıkta bırakıldı. Bırakılmak isteniyor.
Fakat zor bir süreçten geçtikleri ve artık ne yapacaklarını bilemez durumda oldukları için halk deyimi ile bazen Allah konuşturuyor. Türk medyasında iyi bilinen usta bir gazeteci, cenazelerin götürüldüğü Reyhanlı ilçesinden çalıştığı TV kanalına bağlanıp stüdyodaki emekli generalin daha iyi analiz yapması için veri sunarken, ‘morgda çok ölü var. Kimse verilen 34 sayısına inanmıyor. İlk defa bir keresinde bu kadar çok şehit vermeleri, askerin moralini çok bozmuş’ deyince general, ‘yok yakın geçmişte ilgili kurumlar dışında kimsenin bilmediği bir keresinde bundan da çok şehit verdik’, deyiveriyor. Yine başka bir uzman gazeteci ‘daha önce Uludere’deki bir yol baskınında da 60 askerimiz şehit olmuştu’ deyip geçebiliyor. İşte Allah böyle konuşturuyor.
Türk devleti özel savaş devletidir. Her iktidar, halkı kandırarak, aldatarak, gerçekleri gizleyerek sefa sürdürüyor. Çok iyi biliyoruz ki TC’nin Suriye’deki savaşa dahil olmasının temel iki nedeni vardır; Birincisi Kürt soykırımını tamamlamak için uluslararası güç dengeleri içinde hareket alanı kazanmaktır; İkincisi Türk İslam sentezi ile Ortadoğu’da yeni ve daha güçlü bir emperyalist devlet olmaktır.
Türkiye’de, Türk İslam sentezi çizgisindekilerle laik milliyetçi çizgidekiler arasında iktidar çatışması vardır. Suriye’deki yenilgi laik milliyetçilere iktidar fırsatı doğurmuş olsa da bunu CHP’de gördüğümüz gibi bir süre daha kullanmayacaklardır. Çünkü her iki blok da Kürt düşmanlığında birlik ve ittifak içindedir. Ve bu ittifakları sürmektedir. Bu nedenle TC’nin Suriye ve Libya’daki savaşta aldığı ve alacağı darbeler ne kadar büyük olursa olsun demokratik yurtsever muhalefet devreye girmedikçe bir iktidar değişimine yol açmayacaktır.
Suriye işgalindeki asıl nedenlerden olan Kürt soykırımını tamamlamak mili bir proje olduğu için CHP’nin temsil ettiği devlet, iktidar değiştirmemek için muhalefet etmeyecek, halkı oyalayacaktır. Her iki blok da ‘İdlib’de kaybedersek sıra Efrîn’e ve Fırat’ın doğusundaki işgal bölgelerine gelecek’ demektedir. Bunun için Suriye’deki savaşta Erdoğan ile Kılıçdaroğlu arasındaki fark sadece yöntemdedir; Erdoğan savaşarak Kılıçdaroğlu ise Suriye ile barışarak Kürtleri, içerdeki demokratik muhalefeti bitirelim demektedir. İşte bu ve benzer nedenlerle Türkiye’de barış istiyorum diyenlerin kendini aldatmaması gerekmektedir. Barış istiyoruz gibisinden içeriği pek belli olmayan klişe propaganda ile değil, yaşanan gerçekleri halka iyi anlatıp örgütleyerek faşizm yenilgiye uğratılır. Böyle bir mücadelenin başarısı için de AKP-MHP özel savaş propagandası kadar, ‘CHP Hilesini’ de deşifre etmek gerekiyor.
Cihan EREN