‘İhanet ile Teslimiyet’ ve ‘Direniş ile özgürlük’ arasında bir seçim yapmak

0
1119

Dijwar SASON

Kürtler önemli bir yol ayrımındadır; ‘İhanet ile Teslimiyet’ ve ‘Direniş ile özgürlük’ arasında bir seçim yapmak zorundadır. Halk olarak kaderini özgürlük temelinde belirlemek istiyorsa öncelikle Kürdistan’ı adeta esir almış Barzani ve KDP’nin 74 yıllık işbirlikçilik ve ihanet geleneğini aşmak zorundadır. Çok kritik olan böylesi dönemde Kürdistan yurtseverliğinin temel ölçüsü Barzani ve KDP ihanetine net tavır almaktır.

PKK’ye karşı ortak ittifak halinde TC-KDP saldırılarının geliştiği, Kürtlerarası bir iç savaşının dayatıldığı mevcut durum üzerinden Ulusal Birlik perspektifini yeniden ele almak gerekmektedir. Bu bağlamda “işbirlikçilik ve ihanet” tanımlamaları doğrultusunda Barzani ve KDP’ye dönük değerlendirmelerin doğru temellere oturtulması yurtseverliğin, devrimci ve demokratik ahlakın bir gerekliliğidir.

KDP’nin Ziné Werté ile başlayıp Behdinan alanlarıyla devam eden gerilla güçlerini imha amaçlı kuşatma saldırılarıyla durum ciddiyetini korumakta ve iç savaşa doğru sürüklenmektedir. Doğuracağı felaketler bakımından bu sorun Kürtlerin en önemli gündemi olmaktadır. Yaşanmakta olan duruma yönelik genelde üç yaklaşım ortaya çıkmaktadır.

Birincisi yaklaşım; yurtsever tavır kapsamında iki gücün çatışmasına karşı çıkan, iç savaşın tehlikelerine vurgu yapan, sorunu ulusal sorun bazında gören, sorunların diyalogla çözümünü isteyen, KDP işbirlikçiliğini, ihanet ve saldırılarını da açıktan eleştirip mahkûm eden devrimci ve demokratik yaklaşımdır. Duruş, eleştiri ve açıklamaları bakımından bu yaklaşım Demokratik Ulusal Birlik zemininde hareket etmektedir. Demokratik yurtsever bilinci gelişen Kürt halkı ve demokratik kamuoyu bu çerçevede tutumunu ortaya koymaktadır. Doğru ve çözümleyici olan bu tutumdur.

İkinci yaklaşım: “Kimseye karşı değiliz, her iki tarafa da çağrı yapıyoruz, birakuji savaşına karşıyız, Kürtlere zarar verir, Kürtler birlik olmalıdır…” türünden genellemeci, soyut, adresi belli olmayan açıklamalarla iki tarafı da aynı kefeye koyan, bu bakımdan üçüncü anlayışla bu noktada aynılaşan liberal ortayolcu yaklaşımdır. Bu yaklaşımda iki gruba ayrılmaktadır. Birinci kesim yurtsever Kürtlük duygusuyla hareket etmekte soruna “kardeş kavası olmasın” gibi iyi niyetlice bakmaktadır. Paradigmasal bakımdan sorunu derinliğine ele almada zayıf olan bu yaklaşımın temel kriteri “Kürtlük” olmaktadır. Bu yaklaşımın kendini ortaya koyması iç savaşın engellenmesi için önemlidir fakat sorunu çözecek kapasitede değildir. İkinci kesim olarak sorunun iç yüzünü bilen, Barzani ve KDP gerçeğini anlayan ama buna göre bir tavrın sahibi olmayan oportünist kesimdir. Adaletten uzak olan bu kesim gerçeği ortaya koymaktan ürkmekte veya sakınmaktadır. Sorunun birinci derecedeki kaynağı olan Barzani/KDP ihanetini ve saldırganlığını açıktan eleştirmekten kaçınmakta ve ezop diliyle dolaylı bir üslup kullanmakta ve muğlak bir duruş sergilemektedir. KDP’nin gerici sınıfsal karakterini, anti demokratik yapısını, anti ulusal tutumunu, işbirlikçi ve ihanetçi pratiğini görmezden gelen bu yaklaşım fark koymadan PKK ile KDP’yi aynı düzeyde ele almakla büyük çarpıtmayı ve haksızlığı yapmaktadır. İlkel milliyetçi, orta yolcu küçük burjuva sınıf anlayışına dayanan benzeri yaklaşımlar oportünizmin iki yüzlü halini ifade etmektedirler. KDP’nin işbirlikçi ve ihanetçi pratiğini görmeyen, görmek istemeyen, bireysel kaygılar ya da çeşitli gerekçelerden dolayı tavrını net ortaya koymayan muğlak bir duruştur. İlkesel olmayan söz konusu bu duruş ikircikli, dengeci küçük burjuva-orta sınıf anlayışına dayanmaktadır.

İşgalciliğe ve sömürgeciliğe karşı direniş halinde olan PKK’ye yapılan çağrı ile işbirlikçi-ihanetçi KDP’ye yönelik yapılan çağrıların aynı içerikte olması sorunlu bir bakış açından ileri gelmektedir. İdeolojik, politik, tarihsel ve örgütsel açıdan sorunu ya anlamama ya da çarpıtma durumu vardır. Maalesef Kürtlerin bir bölümü halen durumun ciddiyetini anlamış değildir. “Taraf olmama” zaten taraf olmaktır. Gelinen aşamada “tarafsızlık” diye bir duruş olamaz. Yurtsever bütün Kürtler, hatta Kürdistan’da yaşayan diğer halklar, inançlar ve kültürler ihanet ile teslimiyet, işbirlikçilik ile direniş, onursuzluk ile onurlu, işgal/sömürü altında tutulma ile özgür/eşit yaşama arasında bir seçim yapmak ve taraf olmak zorundadırlar. Taraf olmama, yanlışa karşı tavır almama, işbirlikçilik ve ihaneti besleyen bir gaflet durumunu ifade eder ki, buda en büyük suç olur.

Aynı paralelde “PKK ile KDP arsında yaşanan bir sorun” veya “Ulusal iki güç arasında yaşanan sorun” algısı son derece tehlikeli bir algıdır ve hakikati ifade etmekten çok uzaktır. Böylesi bir algı ya gerçeği kavrayamamaktan ya da ya da bilinçli bir muğlaklaştırma sonucu geliştirilmektedir.  Esas sorun yurtsever ulusal demokratik çizgi ile ulusal güç olmaktan çıkmış işbirlikçi ihanetçi ilkel milliyetçi çizgi arasında yaşanan mücadeledir. İktidardaki Barzani ailesinin ve KDP yönetiminin Kürt halkıyla, özgür Kürt ile, PKK demokratik ulus çizgisiyle yaşadığı bir sorundur. Tüm Kürtleri ilgilendiren ulusal bir sorundur.

PKK ile KDP’yi aynı düzeyde değerlendirip aynı çağrıları yapmak genellemeci bir yaklaşımdır ve çözüme hizmet etmez. Bilerek böyle yaklaşan kişi ve kesimler hem yurtsever demokratik çizgiden hem de işbirlikçi çizgiden çıkar sağlayan, hangi çizgi güçlüyse ona yaslanan ilkesiz bir duruş içindedirler. Ataerkil zihniyeti, işbirlikçi, komplocu feodal sınıfsal yapısını göz ardı edip sırf Kürtlük üzerinden KDP’yi PKK’yle eşdeğerde gören anlayışlar KDP ihanetini meşru kılan demokratik ahlaktan yoksun olan feodal ilkel milliyetçi ve küçük burjuva anlayışlardır. KDP ihaneti en üst düzeyde yaşamaktadır. Kürt düşmanı, soykırımcı Türk devletiyle işbirliği yaparak Kürdistan’ın işgal ve ilhak edilmesine aracılık yapmaktadır. Türk devleti ne kadar Barzani/KDP’yi kullanıyorsa, KDP’de Türk devletini kullanmak istiyor. KDP, Türk devleti sayesinde yurtsever güçleri tasfiye ederek dört parça Kürdistan’da tek hegemon güç olmayı hedefliyor. Barzani ailesinin böylesi bir planı ve amacı vardır. PKK’ye saldıran bazı kurum ve kişilerin “PKK meşru değildir Başur’dan çıksın” açıklamaları bu bağlamda gelişmektedir. Bu söylemler Türk devletinin ve emperyalist ABD’nin söylemleridir. KDP ihanet pratiğiyle Barzani aile çıkarları uğruna Kürdistan’ı işgalci güçlere peşkeş çekerken, PKK ise tüm Kürdistan’ı savunmak için büyük bir direniş sergilemektedir. PKK ulusal birlik için mücadele derken, KDP ise tam tersi bir konumdadır. PKK yurtsever direniş çizgisini, KDP ise işbirlikçi teslimiyet çizgisini temsil etmektedir.  KDP tarihsel açıdan Enkidu, Harpagos, Yezdanşér, Binbaşı Kasım ve Reber gibi kendi kavmine sırtını dönmüş ihanetçilerin ihanet geleneğini sürdürmektedir. Her yurtsever Kürdün bu hakikate göre tutum alması ahlaki ve vicdani bir görevdir. Eleştiriler ve çağrılar bu hakikate göre gerçekleşirse anlamlı ve değerli hale gelerek yerini bulacaktır.

Üçüncü yaklaşım: PKK’ye karşı düşmanca tutum alan yaklaşımdır.  Barzani ve KDP ihanetini meşrulaştıran, Türk devletiyle ajan düzeyinde derin bağları bulunan, işbirlikçi ilkel milliyetçi, gerici karşı devrimci yaklaşımdır. Bu kesimlerin çoğu ajan yapılar olarak örgütlenmişlerdir. PKK’nin Türk sömürgeciliğine karşı geliştirdiği silahlı mücadeleye karşı çıkan, 15 Ağustos Atılımını “terörizm” biçiminde değerlendirip Türk sömürgeciliğiyle birlikte PKK’ye savaş ilan eden, PKK karşıtı UDG (Ulusal Demokratik Güçbirliği) blokunu kurup “PKK’yi Kürdistan’da barındırtmayacağız” diyen ve yüzlerce PKK kadrosunu katleden, Kuzey’ Kürdistan’da de Faik Bucak, Sait Elçi ve Sait Kırmızıtoprak’ları, Doğu Kürdistan’da Süleyman Muini ve Dr. Kasımlo’ları komplolarla tasfiye eden ihanet çizgisinin uzantısıdırlar. Rojava devrimini tasfiye etmeye çalışan ENKS ile aynı cephede yer alan bu ajan yapılara verilmiş birinci görev Kürdistan devrimine karşı çıkmak ve Kürt birliğini sabote etmektir.

Bu ihanet şebekeleri KDP’nin 74 yıllık ihanet politikasını meşrulaştırırlar. İşbirlikçilik ve ihaneti bir çizgi olarak kabul ettirmeye çalışırlar. İşgalci, soykırımcı Türk devletinden çok PKK’ye ve Kürt özgürlük gerillasına düşmanlık beslerler. Ahlaki değer tanımayan bu anlayış sahipleri ihanet ve direniş gerçeğini saptırmaktadırlar. Bu çevreler son yıllarda yüzlerce PKK gerillasının KDP/ PARASTIN ve TC-MİT işbirliği sonucu katledilmesine karşı tek bir tepki bile göstermemiştir. Sahtekâr bu kesimler PKK gerillalarının KDP işbirliğiyle katledilmesini “Bırakuji” olarak görmemektedirler. “Kürtlük” söylemleri sahtedir ve sadece ajanlıklarını kamufle etme aracıdır. Sömürgeci sistemle göbekten bağlı olan Kürtlükle, Kürdistan’la, ulusal birlikle hiçbir alakası bulunmayan bu ihanetçi kesimlerin önceliği bireysel, ailesel ve grupsal rant sağlamaktır. KDP ile aynı işbirlikçi çizgiden beslenen bu yapılar, işgale zemin sunan, düşmanla her türlü kirli işbirliğini yürüten KDP ihanetinin ortaklarıdır. KDP işbirlikçi ve ihanet çizgisini kendi varlıklarını sürdürme kaynağı olarak görmektedirler.

İfade edilen çevrelerin PKK’ye olan düşmanlıkları KDP ile aynıdır, sınıfsal ve ideolojiktir.  Türk sömürgecilik sistemini parçaladığı ve Kürtlüğü yeniden dirilttiği için Türk devleti PKK ve onun Önderliği Abdullah Öcalan’a ne kadar düşmansa, Kürdistan’da işbirlikçi, feodal ve ilkel milliyetçi sınıf iktidarını parçaladığı için KDP çizgisi de aynı şekilde PKK ve Önderliği Öcalan’a düşmandır. KDP çizgisi kendisini Kürdistan’ın sahibi, ağası sanan işbirlikçi feodal komprador sınıfın ideolojisidir. KDP Kürdistan’da alternatif olacak çok sayıda örgüt ve önderliği tasfiye etmiş veya etkisiz kılmıştır. Bir tek PKK ve PKK Önderliğine karşı yenilmiştir. KDP çizgisi çıkışından bugüne kadar PKK’yi öncelikli tehlike olarak görmüş ve düşman bir güç şeklinde ele almıştır. TC-AKP ve KDP iktidarının Öcalan ve PKK düşmanlığı aynı sınıf ve ideolojik temele dayanmaktadır. Türkiye’de AKP-Erdoğan ne ise, Güney Kürdistan ‘da KDP-Barzani’de o dur. Aynı dini tarikatın, sınıfın ve ideolojinin mensubudurlar. Küresel karşı devrimci güçler PKK ve Önderliği Öcalan’a ne kadar düşmansa KDP feodal önderliği Barzanilerde Öcalan ve PKK’ye aynı oranda düşmandır.

Barzani/KDP İşbirlikçi ve İhanet Politikası 21. Yüzyılı Kürt Ulusuna Kaybettirecek Pozisyonundadır

KDP işbirlikçiliği Kürdistan ulusuna felaketler yaşatmaktadır. İşbirlikçilik ve ihanet KDP için bir düşünce biçimi, yaşam tarzı, alışkanlık ve ruh halidir. Sadece mecburiyetten, güçsüz olmaktan kaynaklanmıyor. KDP ihanet geleneğini “zayıftır, bağımlıdır, gücü yetmiyor, korkuyor” gibi değerlendirmelerle izah edilemez. KDP, TC ile ittifak olmayı bilinçlice seçmiştir, ideolojik ve politik sınıf anlayışı gereği bu ilişkilere girmektedir. KDP hem sınıf hem de ortak ulus zihniyetinden uzaktır. Barzani ailesi normal bir aile, KDP’yi de ise normal hiçbir siyasi parti şeklinde ele almamak lazım. KDP, Barzani ailesi üzerinden örgütlenmiş zorla, bastırmayla, komployla iktidar olmuş mafya tarzı bir örgütlenmedir. KDP bir bakıma Barzani aile şirketidir. Güney Kürdistan ise bu bakış açısıyla Barzanilerin mülkü olarak görülür. Barzani ailesi Kendi yararına olmayan hiçbir işe girmez ve onay vermez. Çıkarı varsa pratikte gösterdiği gibi tüm Kürdistan’ı satacak denli süper hain olmayı aile çıkarı gereği “politika” sayar. Bu tespitler varsayım değil yaşanmış tarihsel gerçekliklerdir.

Son seçenek olarak zorunlu kalındığında KDP’ye karşı yürütülecek bir savaş ulusal kurtuluşun içteki hain ve işbirlikçi düşman güçlere karşı yürütülen bir özgürlük savaşı olacaktır. KDP ihanetine karşı savaşmanın adı “birakuji” olmayacaktır. KDP artık düşman cephesindedir ve kardeş konumundan çıkmıştır. Erdoğan/AKP ile Barzani/KDP yaşadıkları krizi aşmak için kader birliği yaparak savaş politikalarında ortaklaşmış bulunmaktadırlar. KDP’ye karşı savaşmak aynı zamanda Türk sömürgeciliğiyle savaşmaktır. KDP anti demokratik, gerici feodal bir güçtür. KDP sisteminde kadına ve gençlere yer yoktur. Ataerkil kültür, feodal aşiret ağalığı hakimdir. Kendisi dışında bir partiye, toplumsal ve siyasal örgütlülüğe yaşam hakkı tanımayan despotik bir karaktere sahiptir. Toplumsal güce dayanmadığından hiçbir zaman öz iradeyle hareket etmez.  Örneğin DAİŞ karşısında direnemediği, zayıfladığı, kaçtığı ve dağıldığı süreçte PKK’ye sığınıp yardım isterken şimdide kendisini biraz toparlanmış-güçlenmiş sayarak aynı PKK’ye saldırmaktadır. PKK’ye saldırırken de öz gücüne değil Türkiye başta olmak üzere dış güçlere dayanmaktadır. Güçlü karşısında boyun eğmeci, teslimiyetçi, zayıf karşısında ise ezen, bastıran karakter feodal kişilik karakteridir. Despotluk ve zorbalık KDP iktidarının temel karakteridir. Bu özellikleriyle KDP Kürtleri bastırmakta, sindirmekte, sömürmekte ve katletmektedir. AKP Türkiye’de ne yapıyorsa KDP’de Güney Kürdistan’da aynısını yapmaktadır. Barzani ailesi ve KDP yönetimi Ulusal birlik değil Kürdistan’da tek hegemon güç olmak isteyen feodal bir güçtür. Barzani ailesi KDP üzerinden dış emperyalist güçlerin desteğiyle dört parça Kürdistan’da Kürt halkının iradesini ve kaderini ipotek altına almak istemektedir. KDP ve Barzani hanedanlığı Kuzey Kürdstan’daki soykırıma destek sunan, Rojava ve Güney Kürdistanı’ın işgaline yol açan, binlerce sivil halkın ve gerillanın katledilişinden sorumlu olan özü itibarıyla düşman safında bulunan bir güçtür. Bütün bu sebeplerden ötürü ve bütün diyalog çağrılarına rağmen saldırılarını sürdürürse Özgülük Savaşının bir parçası olarak KDP’ye karşı bir savunma savaşı kaçınılmaz hale gelir. KDP’ye karşı bir savaş veya mücadele “birakuji” değil ancak ve ancak Ulusal Demokratik Kurtuluşun bir barçası sayılabilir.

Demokratik Ulusal Birlik Barzani ve KDP işbirlikçiliğine Karşı Çıkmakla Gerçekleşebilir

Türk devleti, 3. Dünya savaşının ortaya çıkarttığı fırsatları değerlendirerek Kürt soykırımını tamamlama ve bölgede hegemon güç olma arayışındadır.  Kürtlerin ulusal birliği gerçekleştirememeleri ve KDP işbirlikçiliği Kürt soykırımına en güçlü zemini sunmaktadır. KDP ulusal birliğin önündeki en büyük engeldir. KDP’siz bir ulusal birlik anlayışının geliştirilmesi kaçınılmaz hale gelmiştir. Ulusal Birlik tamamen işbirlikçi ve ihanetçi çizgide hareket KDP/ENKS gibi güçlere endekslenemez. Mevcut duruşlarıyla KDP/ENKS çizgisiyle Kürt demokratik birliğinin gerçekleşmeyeceğini artık bilmek ve buna göre yaklaşmak gerekmektedir. Diğer tüm bileşenleri kapsayan ulusal birlik arayışı gündeme alınması tarihi bir görev olmaktadır. Aksi taktirde ulusal birlik gerçekleşmeyecek ve Kürtler tarihi fırsatları kadar, büyük bedellerle elde ettikleri kazanımlarını da kaybedileceklerdir. Ulusal kazanımları dar aile ve grupsal çıkarlarla kurban eden KDP işbirlikçi ve ihanet çizgisine karşı radikal tutum almadan ulusal strateji gerçekleştirilemez.

Eğer Barzani/KDP işbirlikçiliği ve ihaneti olmasaydı ulusal birlik gerçekleşecek, Kürtler ortak savunma gücüne kavuşacak, Türk devletinin soykırım siyaseti boşa çıkarılacak, Rojava Başur işgallerden korunacak ve Kürtler bir statüye kavuşmuş olacaktı.  Türk devletinin Kuzey’deki yürüttüğü siyasi, askeri ve kültürel soykırımın, İmralı’daki tecridin, Rojava ve Başur işgallerinin en büyük dayanağı yine KDP işbirlikçi çizgisidir. KDP, Başur halkını ve Kürdistan Federal Hükümetini temsil edemez. Kendi başına Barzani ailesinin iktidarını ifade eder. KDP Barzani ailesinin partisidir. KDP askeri, politik ve ekonomik anlamda Barzani ailesinin şirketidir. KDP tabanındaki yurtsever kesimler ve Başur halkı Barzani ve KDP’nin ihanet politikalarına karşıdır. Barzani ailesi ve KDP merkez yönetimi ihanet içinde olup Kürt iç savaşını dayatmaktadırlar.  KDP Türk sömürge rejimine teslim olmuştur. Güney Kürdistan federe hükümeti diye bir irade bırakmamıştır. KDP sayesinde Türk devleti Başur Kürdistan’ında politik, askeri, istihbarat ve ekonomik alanda hakim hale gelmiştir KDP’nin Başur Parlamentosundan gizli olarak Kürdistan’ı Türk devletine pazarlayan çok sayıda gizli anlaşmaları vardır. 50 yıllık petrol anlaşması ve Türk ordusunun kalıcı hale getiren askeri anlaşmalar sadece yansıyan birkaçıdır. Şengal için KDP-Bağdat arsında yapılan anlaşma da aynı şekilde Türk devletinin istemiyle KDP’nin kendi başına yaptığı yasadışı korsan bir anlaşmadır. Ezidi halkını soykırıma uğratma amaçlı yapılan bu anlaşma KDP’nin Kürt düşmanlığında ne düzeye geldiğini göstermektedir.

Barzani ve KDP’nin süper ihanetinin Kürtler için büyük kayıplara yol açmaktadır. Türk devletinin kendisini Kürdistan’a hâkim hale getireceğini sanacak kadar tarih ve düşman bilincinden yoksundur. İhanet KDP’nin beynini felç ve gözlerini kör etmiştir. Barzani ailesi ve KDP yönetimi ihaneti bir çizgi ve yaşam tarzı olarak benimsemiştir. Ruhunda, düşüncesinde teslimiyet, ihanet ve uşaklık bulunan böylesi bir yapının ihanet girdabında çıkışı çok güçlü bir toplumsal baskı gelişmezse pek mümkün görünmemektedir. KDP ihanet çizgisine karşı her alanda mücadele etmek artık tarihi bir görev olmaktadır. Kuşkusuz yıkıcı sonuçları nedeniyle iç savaş Kürtlere büyük zararlar verecektir ve engellenmesi için her şey yapılmalıdır. Ancak KDP, PKK’ye karşı çoktan bir savaş başlatmıştır ve yüzlerce gerillanın katledilmesinden sorumludur. Kapsamlı bir savaşa dönüşmemişse bu PKK’nin sağ duyulu yaklaşımları sayesindedir. PKK ulusal kazanımları düşünerek duyarlı hareket etmektedir. Geçmişte de onlarca kez aynı ihaneti yapan KDP iç savaşla gerillayı bitireceğini sanma gibi bir ahmaklığı yaşamaktadır. Savaş durumunda PKK’nin kayıpları olacaktır elbet, ama PKK dört parça Kürdistan ve dünyada örgütlenmiş, her koşulda kendini var kılan evrensel ideolojik, felsefik, politik, askeri ve toplumsal bir güçtür. PKK’nin yok edilemeyeceği geçmiş kırk yıllık sürece bakılarak anlaşılabilir. KDP bir parçada ve çok dar bir alanda örgütlüdür. Savaşla her şeyini kaybedecek, hatta tasfiye eşiğine gelecektir. PKK gerillası dağla bütünleşmiştir. Yaşam tarzı mütevazidir, en zorlu koşullarda yaşamasını ve direnmesini bilen çok güçlü bir inanca ve iradeye sahiptir. KDP kişiliği tersine inançsızdır, iradesizdir, zorluklar karşısında zayıftır, kaçandır. Çatışma ortamında KDP’li savaş ağaları on milyon dolarlık lüks villalarında rahat yaşayamayacaklarını ve hüsrana uğrayacaklarını iyi bilmelidirler.

PKK ısrarla sorunu savaşla değil diyalogla çözmek istemektedir. KCK’nin “Tecride, Faşizme, İşgale Son; Özgürlüğü Sağlama Zamanı” hamlesi Türkiye’deki faşizme, Kürdistan’daki işgalciliğe ve soykırıma karşı olduğu kadar aynı zamanda işgal ve soykırıma zemin sunan KDP işbirlikçiliğine karşı mücadeleyi de içermektedir. Hamlenin en önemli kısmı KDP işbirlikçiliğine karşı yürütülecek toplumsal mücadeledir. Kürtler dört parçada mücadele edip büyük bedellerle kazanımlar elde ettiler. Başur’da yirmi beş yıllık kazanımları yine Barzani ve KDP’nin işbirlikçi politikaları sonucu büyük oranda kaybedildi. Buna rağmen Kürtler ve Kürt sorunu PKK öncülüğünde gerçekleşen Rojava direnişiyle evrensel bir boyut kazandı. DAİŞ’e karşı direniş Kürtlerin dünya gündemine oturmasını, devletlerin Kürt politikasında değişimlere gitmesini sağladı. Kürtlerin statüye kavuşma imkanları doğdu. Başur ve Rojava Kürdistan’da federal bir yapı oluşturuldu. Kürtler böylesi avantajları ve tehlikeleri olan bir süreçten geçmektedirler. Türk devleti her yönüyle saldırmakta ve Kürtlerin statüye kavuşmasını engellemeye çalışmaktadır. Türk devleti soykırım politikalarını Barzani/KDP’ye dayandırarak yürütmektedir. İç savaş Kürtlerin dünyada yarattığı prestiji, sempatiyi ve dayanışma duygusuna büyük darbe vuracaktır. Politik ve diplomatik alanda yaratılan kazanımların heba edilmesine, Kürtlerin onlarca yıl geriye düşmesine, Kürdistanı’ın Türk devleti başta olmak üzere diğer sömürgeci güçlerce yeniden işgal edilmesine neden olacaktır. Dolayısıyla önü alınmazsa KDP’nin kışkırtıcı, provokasyon ve iç savaşı körükleyen politikaları Kürt ulusuna 21. Yüzyılı kaybettirecek düzeyde tehlikelidir. Ancak seferberlik düzeyinde çok güçlü bir siyasal ve toplumsal barajlamayla KDP ihaneti etkisizleştirilip iç savaş önlenebilir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz