Bale ile çıktığı sahneye özgün dansıyla kendi adını yazdıran bir kadın Leyla Bedirxan. Tarihte bilinen ilk Kürt kadın modern dansçı ve balerin olan Leyla, Asur ve Mısır dans tarzlarını içindeki tutku ile yoğuran bir ‘Kürt prensesi’. Yaşadığı dönemde dünyada alkışlanmasına rağmen kendi ailesince yok sayılan Leyla’nın hayatına yolculuk yapıyoruz.
“Dansım ve rüyalarım Doğu’ya ait”
Leyla Behirxan nam-ı diğer “Kürt prensesi” -1903’te kimi kaynaklarda 1908 diye de geçer- İstanbul’da dünyaya gelir.
Henriette Hornik Bedirxan isimli Yahudi bir anne ile Abdürrezak Bedirxan isimli Kürt bir babadan doğan Leyla, küçük yaşta ailesinin maruz kaldığı zorunlu göç nedeniyle Mısır’a gider.
Dönemin aristokrat bir ailesine mensup olan Leyla’nın çocukluğu Mısır’da geçer. Babasının ölümü üzerine annesi Henriette Hornik ile birlikte Viyana’ya taşınır.
Viyana’ya taşınmasıyla birlikte hayatının sonuna kadar vazgeçmeyeceği bir tutku haline dönüşecek dans ile tanışır.
Avrupa’da Leila Bederkhan ismini kullanan Leyla, dansa ilk olarak bale eğitimi alarak başlar. İlk olarak 1925 yılında Viyana Operası’nda sahneye çıkar.
Leyla’nın kendine has bir dansı vardır. Asur ve Mısır dans tarzlarından esinlenerek oluşturduğu kendine uyarladığı bir danstır onunki.
Leyla kendisini ‘Arap’ ya da ‘Fars’ olarak tanımlayanları anında düzeltir, her fırsatta Kürt olduğunu söylerdi.
“Ben La Scala’da dans eden ilk Kürt dansçıyım. Bana, ‘Siz Doğulu bir kadın mısınız?’ diye soruluyor. Mısır başta olmak üzere, çocukluğumu geçirdiğim ve çocukken gördüğüm hiçbir ülke ve bu ülkelerdeki hiçbir şey bana uzak değil.”
Bilinen ilk Kürt kadın modern dansçı ve balerin olan Leyla, dans koreografilerinde tarihsel köklerini vurgulamayı amaçlar.
İçgüdüsel ve mistik bir dansın yaratıcısı
Dansı ‘hayatının amacı’ olarak tanımlayan Leyla, içgüdüsel olarak dans ettiğini anlatır.
Leyla 1930’da Henri Touache ile evlenip Paris’e taşınır ve bu evlilikten Nevin Solh isimli kızı dünayaya gelir.
Paris’e yerleşen Leyla orada çeşitli dansların dini ritüellerini araştırır:
“İki resitalden sonra antik Pers, Mısır Mazorizmi, Hint ve Doğu kutsal danslarının dini ritüellerini araştırmak için bir yıl geçirmeye karar verdim.”
Leyla aldığı eğitim, içinden gelen ritim ve ait olduğu kültür ile harmanladığı özgün dansını İsviçre, Almanya, İtalya, İspanya ve ABD gibi birçok ülkede sergileme şansı da bulur.
Ayrıca çok yönlü dansının yanı sıra 6 dil de bilir.
Leyla’nın tüm dünya tarafından kabul görmüş başarısını görmezden gelen hatta bastırmak isteyen birileri de çıkar elbet: ailesi.
Ailesi ve erkekler Leyla’nın bu ‘geleneksel kadın’ sınırını yarıp geçmesini görmezden gelmeyi uygun bulur.
Dansın sihri feodal düşünceye başkaldırır
Dünyaya adını duyuran Leyla, en yakınlarının feodal düşünceleri ile karşılaşır. Ancak durmaz, pes etmez ve dans etmeye devam eder. Sürekli kendini geliştirerek hep daha iyiye yol alır.
Dansın sihrini keşfetmiştir bir kez ve onu içinden atması mümkün değildir.
Geleneksel kodları yıkmayan erkeklerin tavrı ne şaşırtıcı ne de caydırıcıdır. Leyla her şeye rağmen Ortadoğulu kadınlar için ilham verici bir ilk olma özelliğini taşır dün, bugün ve daima. Onun da baskıya karşı kullandığı silah, dansı olur.
Leyla, performansını gerçek bir mekân ile de biraraya getiririr ve Mısır’da Giza’daki büyük Sfenks’i arka plan olarak kullandığı bir dans gösterisi gerçekleştirir.
Leyla, en tanınan opera binalarından olan Milano’daki La Scala’da da dans eder.
23 Ocak 1932 tarihinde ilk gösterimi yapılan ve koreografisi Léonide Massine’ye ait, Ottorino Respighi’nin Belkis, Regina di Saba (Saba Melikesi Belkıs) balesinde, Belkıs rolünde dans eder.
Leyla’nın Belkıs’a hayat verdiği Saba Melikesi Belkız balesi, döneminin en başarılı ve iddialı bale gösterileri arasında yer alır.
Dikkat çeken bu gösteride bir takım yeni yöntemler de uygulanır:
“Bu gösteride Sitar gibi, klasik batı müziği orkestrasında o zamana kadar kullanılmamış entrümanlara yer verilmiş, trompetler orkestradan çıkarılarak sahnenin arkasında çalınmış ve dekor tekniğinde rüzgar makinaları gibi o zaman için yeni sayılan yöntemler uygulanmıştı.”
Farklı tarzı ile dünyanın dikkatini çeken Leyla; Dürzi Dansı, Pers Damgası, Hiyeroglifler, Dîlan, Kürt savaşçısı, Tef, Fellahine gibi eserler sahneye koyar.
Bazı gösterilerinin bitiminde kesilmeyen alkışlar sebebiyle yeniden sahneye çıkar Leyla.
Hiç bir zaman köklerinden kopmayan Leyla, 1939’da gerçekleşen Erzincan depreminde zarar görenler için 16 Mart 1940 tarihinde düzenlenen bir geceye de katılır.
Sanat dünyasından pek çok dostta edinen Leyla, ressam Jean Target’e bir tablosunda ilham verir. Target, dans eden kadın figürünün yer aldığı tablosuna, “Leila Bederkhan bir Kürt dansı yaparken” ismini vermiştir.
Dünya basınının ‘Kürt prensesi’ diye nitelendirdiği Leyla, 26 Aralık 1986’da Fransa’nın Montauban kentinde yaşamını yitirir.
Ardında ise kadınlara dansıyla fısıldadığı “Yılma!” duygusunu miras bırakır.
Bazen dünyaya karşı bir şeyleri başarmaktan daha zordur çünkü en yakınların senin karşındayken dimdik ayakta kalıp, yolundan dönmemek. Leyla tam da bunu başarır ve bu yüzden şimdi hala kadınların kalbinde bir kutup yıldızı olarak parıldamaktadır.