‘İmralı süreci üçüncü doğuştur’

0
314

“İmralı süreci Kürt halkı için ve kurumsal olarak benim açımdan üçüncü doğuş dönemidir. Bir köy isyancısıydım…”

4 Nisan 1949 günü Amara’da dünyaya gözlerini açan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, 72. doğum gününü Türk devletinin kendisi için İmralı adasında kurduğu işkence ve tecrit rejimi altında giriyor. Abdullah Öcalan’ın doğum günü nedeniyle 2001 yılında “AİHM Savunmaları Sümer Rahip Devletinden Halk Cumhuriyetine Doğru” adıyla yayınlanan savunmasında doğuşuna, İmralı’ya götürülüp tecrit alınmasına ve kördüğüme dönüşen Kürdistan sorunun çözümüne ilişkin bölümleri derledik: 

“İmralı süreci Kürt halkı için ve kurumsal olarak benim açımdan üçüncü doğuş dönemidir. Birinci dönem, tarımcı köy toplumunun 20. yüzyılla çelişen koşullarındaki anadan doğuş ve resmi model topluma kadar geçen süreyi kapsar. Bu dönem arasında 15 bin yıllık tarih bulunan bir kopuş sürecinin büyük anlam ve yetersizlikleri içinde geçti. 15 bin yıl öncesi ve sonrası yaşam ağı çözümlenememektedir. 

Bu çözümsüzlük, aile içi ve köy sosyal savaşımına yol açtı. Bir köy isyancısıydım. Bu isyan resmi topluma geçişe kadar devam etti. Daha sonra bu sürece ilkokulla başlayan ve çeşitli aşamalardan geçerek oligarşik cumhuriyete karşı başkaldırıya kadar devam eden ikinci yaratılış süreci eklendi. Don Kişot’un yel değirmen saldırısına benzeyen bu dönem, sorunların açığa çıkmasına ve daha da ağırlaşmasına yol açtı. Neolitik ve feodal toplumun çelişkilerine kapitalist özellikler de katıldı. Devrimci tarz olmadığı için bir kargaşa ortamı egemen oldu. Başvurulan isyan kendi içindeki gericiliği bile çözümleyemedi. Yirmi yıl kadar süren bu isyan aşaması, bölge ve dünya çapında etkilemelere yol açtıktan sonra önüne çıkan çıkmazların sonucu olarak İmralı sürecine dönüştü.

İmralı koşulları yalnız kişi olarak değil, cumhuriyet ve halk olarak üçüncü doğuş anlamına gelmektedir. İkinci doğuş şiddet ve savaşla doğmayı, temizlenmeyi ifade ediyordu. Doğada ve toplumda her olguda geçerli zıtlıkların varlığı ve birliği yasası gereğince şiddet temelinde yeterince uzun süren oligarşik cumhuriyete karşıtlık dönemi yerini demokratikleşmeyle gerçekleşecek olan laik ve demokratik cumhuriyete bırakacaktır. Çelişkisiz gelişme sağlanamayacağı gibi, çözümsüz kalan anlamsız çelişkilerle sürekli boğuşmakla gelişmenin sağlanması şurada kalsın, ancak tahribat, yıkım ve krizler gelişebilir. Türkiye çelişkilerini yeterince anlamakta ve zamanında çözmekte geciktiği için doğal olarak kriz sürecine girmiştir ve bir türlü çıkamamaktadır.

YENİ BİR DOĞUŞ ZORUNLUYDU

Süreç tüm güçler açısından yeniden bir doğuşa ve şekillenmeye zorlamaktadır. Devletten ekonomiye, siyasetten hukuka, ahlâktan sanata kadar her alan sarsılmakta, bunalmakta ve krizle birlikte çözümü aramaktadır. Benim İmralı sürecim bu gerçeği tetikleme anlamına da gelmektedir. Nasıl ki daha önceki süreç ‘ben ve savaş’ olgusu olarak anlam bulmuşsa, bu yeni süreç de ‘ben ve barış’ olgusu anlamına gelmektedir. Kurumsal olarak varlığımın temel bir parçası, Kürt özgürlük bilinci ve iradesidir. Savaşla deneyimden geçen bu bilinç ve irade şimdi barış sürecinden geçmektedir.

Savaş süreci kendini anti-feodal ve anti-oligarşik cumhuriyet olarak formüle ederken, barış süreci ‘demokratik ve laik cumhuriyet’ olarak özde ve biçimde kendini yenilemek biçiminde ifade etmektedir. Ayrılık ve şiddet arzu edilmiyor ve sistemden tümüyle dışlanmak isteniyorsa Kürtlerin emekleriyle tarih boyunca Türklerle yaşadıkları devletleşme ve uluslaşma sürecinden zorla, inkâr edilerek dışlanmaması gerekmektedir. Barış siyasetin ve hukukun Kürtlerin kültürel varlıklarını diledikleri gibi özgürce yaşayarak cumhuriyetle bütünleşmelerine yer vermesini şart kılmaktadır. Özgür Kürt iradesinin inkârına dayalı cumhuriyet oligarşiktir ve bunun şiddeti ve ayrılığı doğurması kaçınılmazdır.

İMRALI SÜRECİ TARİHSEL BİR EVREDİR 

Özgür birliğe, yani demokratik uzlaşıya açık olması barış ve birlik içinde yaşamak demektir. Bunun uygulanmaması, oligarşik cumhuriyetle demokratik cumhuriyet arasındaki mücadelenin henüz sonuçlanmamasından ötürüdür. Bu açıdan sembolik olarak İmralı süreci tarihsel bir evreyi işaret etmektedir. Bu süreç ya barışı doğuracak ya da eğer bunda başarılı olunmaz ve oligarşik cumhuriyetin inkâr ve imha politikaları devam ederse, o zaman bunu daha yoğun ve kapsamlı bir şiddetle birlikte ayrımın derinleştiği bir süreç izleyecektir. 

Türkiye tarihinde ilk defa en derinliğine yaşadığı krizin altında bu temel gerçeklik yatmaktadır. Çözümleyici saha olan siyaset olgusunun Meclis ve Hükümet olarak konuyu gerçekçi değerlendirerek zamanında ele alıp üstüne düşeni yapmaması, sorunların üstünü örtüp çürümeye ve çözümsüzlüğe terk etmesi, basında da yoğun işlendiği gibi krizin kaynağının siyaset olduğunu göstermektedir. Siyaset idam kararını üzerimde Demokles’in kılıcı gibi sallayarak sonuç alacağını sanmakta ve en büyük yanlışı burada yapmaktadır. Bu yaklaşım Türkiye’yi dıştan ve içten dayatılan ve özünde rantçılık ve yolsuzluk çetesine dayanan bir sisteme, dolayısıyla krize mahkûm etmekte, her yıl, hatta her ay milyarlarca dolar maddi kayıp verdirmekte, manevi olarak da bu ülkeyi derin acılara ve sıkıntılara boğmaktadır.

TABUTLUĞA KONULDUM

Kişi ve önderliksel kurum olarak İmralı sürecim, bu çerçeve altında sorunu değerlendirmeyi gerektirmektedir. Faydacı ve ucuz kullanmacı zihniyetlerle bu gerçekleşmeyince ister resmi devlet çevresinden ister işbirlikçi Kürt çevrelerinden gelsin, geliştirilen inkâr, iftira ve imhacı yaklaşımlar ucu yine çıkmaza dayalı bir savaş dönemini dayatacaktır.

Bu oyuna düşmemek için çok duyarlı ve anlayışlı davranmakla birlikte, İmralı’da maddi ve manevi imhaya dayalı bir gelişmenin tüm Türk ve Kürt özgür irade güçlerinin imhaları anlamına geleceğini bilerek, özgürlük savaşımının halklarımızın lehine sonuçlanması için, meşru savunma savaşının tüm stratejik ve taktik hazırlıklarının yarın savaş başlayacakmış gibi sağlam yürütülmesi bu sürecin başarısının en temel koşullarından birisidir. İmralı’nın devlet, toplum, halkımız, PKK ve benim açımdan tarihsel anlamı budur. 

Bireylerin sorumsuz ve tek başlarına yaşayabileceği varsayımı ancak bilimsel olarak 7 milyon yıl önce insan türüne geçiş aşamasında söz konusu olabilir. O zaman bile küçük topluluklar halinde bir tür oyun düzeninde yaşandığı bilimsel bir görüş olarak genelde kabul edilmektedir.

O tarihten beri insan türünün toplumsal düzeyi geliştikçe fertlerinin de gelişme kaydettiği, toplum dışında kalmanın ise ölüm anlamına geldiği kolayca gözlemlenen bir husustur. Savunmamda bu konu üzerinde de durdum. Bunun nedeni şuydu: Ben âdeta gökten düşmüş bir ‘canavar terörist’ olarak, ABD’nin büyük şefi olan son kovboy Başkanının özel ve gizli emirleriyle, tüm dünyanın büyük ve ‘kahraman’ güçlerinin desteğiyle, başta istihbarat ve emniyet birimleri tarafından nihayet yakalanıp en muhkem bir adada, Marmara Denizi’ndeki İmralı Adası’nda olağanüstü tedbirlerle tek başıma üç beş metrelik bir tabutluğa konulmuştum. 

KÜRTLER İLK KEZ BİR KOMPLO KARŞISINDA DAĞILMADILAR 

İmralı’daki yaşam-ölüm süreci hem bu dönüşüm ihtiyacının varlığını netleştirmiş hem de çözümün nasıl olması gerektiğine dair yol ve yöntemleri somutlaştırmaya başlamıştır. Şüphesiz bunda PKK ve Kürt halkının ezici çoğunluğunun Önderliğe bağlılığı temel rol oynamıştır. Kürtler tarihte ilk defa en gelişmiş bir iç ve dış kökenli komplo karşısında dağılmamışlar, tersine olağanüstü kenetlenerek örnek barış ve demokratik uzlaşı tavırlarını ortaya koymuşlardır. Bu tavrın gücü ve dürüstlüğü, belki ilk defa devleti ve tüm toplumu da etkileyerek, barışa ve yeni bir toplumsal sözleşmeye doğru adım atmalarına cesaret vermiştir.

Kürtleri de kapsayan toplumsal sözleşmenin ülkenin bütünlüğü ve devletin birliğinin en doğru tarzı olacağına ilişkin en üst tartışmalar olmakta ve çoğunluk bu yaklaşımı olumlu bulmaktadır. Yaşanmakta olan doğum sancılarıdır. Fakat bu her şeyin doğru yolda geliştiği anlamına gelmemektedir. Yerel ve gerici şoven güçlerle eski siyasal kalıntıları ve bürokratik statükolar, her tür engellemeyi yapabilecek ve yeni patlamaları doğurabilecek potansiyeldedir. Sosyal patlama tehlikeleri gündemden tümüyle düşmüş olmaktan uzaktır.

Bu gerçeklikten hareketle yaşamımın İmralı süreci, meşru savunma konumuna ilişkin, benden başlamak üzere ilgili herkese ve her çevreye çok yönlü görevler yüklemektedir. Bu görevler olumlu bir barış ve tam demokrasiye geçmek için PKK’nin silahlı güçlerinin yeterli nicelik ve nitelikte güç kazanmasını zorunlu kılmaktadır. Bu sadece Türkiye’de barış istemeyen güçleri değil, Ortadoğu’nun ve Kürtler içindeki çok güçlü gericilerin saldırılarını boşa çıkarmak için de zorunlu olmaktadır. Bu sağlanmadan barış ve tam demokrasi bir hayalden ibaret olur. 

İmralı’daki ölüm-yaşam savaşımında bu bilinçle ve sorumluluklarımın da farkında olarak, bunun gereğini inanç ve azimle yapmaktayım. İlgili tüm kişi ve kurumların halklarımızın bu yaşamın ne anlama geldiğini çok iyi çözümlemeleri kendileri için daha fazla yaşamsal bir anlam taşımaktadır. Onurlu bir barış ve tam demokratik bir çözüm hepimizin tercihi ve çalışmalarımızın ağırlık merkezidir. Şer kuvvetlerin ve çeteciliğin gücü bilinerek, benden başlayacak bir imhanın kapsamının başta Kürtler olmak üzere tüm Türkiye halkından on binlerin katledilmesi olduğu bir an bile göz ardı edilmemelidir.

Komployu hazırlayan iç ve dış güçlerin en temel hedeflerinin de bu olduğunu ve belki de uygun yer ve zaman içinde böyle bir imhaya yönelebileceklerini hiç unutmadan, bu katliam yarın gerçekleşecekmiş gibi her tür savunma hazırlıklarını geliştirmeleri şarttır. Geleceğin onurlu barışı ve olmazsa onurlu özgürlük savaşımı ancak bu temelde başarıya gidilebilecektir.”

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here