İmralı ve zindan direnişlerine ilişkin

0
934

Kemal SÖBE

Zindanlar devletli-sınıflı sistemin, kendisine karşı olan özgürlük savaşçılarını esir tutma yerleridir. Devlet-hiyerarşi özgürlük karşıtı bir karaktere sahip olduğundan, toplum üzerinde sürekli egemenlik kurmakla kendisini var edebilmiştir. Türkiye zindanları normal zindan olmanında ötesinde, birer işkencehaneler haline gelmiştir. Özellikle 12 Eylül faşizmiyle, zindanlar ölümhaneler haline getirilmiştir. Genelde dünyadaki bütün zindanlar aynı işleve sahipken, Türkiye zindanları daha beter zindanlar olarak ün yapmıştır. Diyarbakır zindanları 12 Eylül faşizminin kendisini en çok gösterdiği bir zindan olmuştur. Türkiye zindanları, zindan içinde zindan demektir. Zindanlarda kalan insanlar, burjuva hukukuna göre bile normal her türlü hakka sahiplerken, sistem, çoğu kez kendi hukukunu bile çiğneyerek siyasi tutuklulara her türlü baskı ve saldırıyı yapıyorlar. 


Tutuklular, adeta zindan idaresinin insafına-insafzılığına terk edilmişler. Yasalarla belirlenen haklar çoğu kez zindanlarda geçersizdir. Yani zindanlar normal ceza vermenin de ötesinde bir işleve sahipler. İnsanlar, zindanda zaten fiziki olarak esaret altındalar ve hiç bir savunma gücüne teknik olarak sahip değiller. Zindanda ideolojiye bağlılık, siyasal inanç, toplumsal değerlere ölümüne bağlılık ayakta kalabilmenin ve düşmana karşı savaşabilmenin en önemli silahlarıdırlar. Bu silahlar olmadan, zindanın ağır koşullarına dayanabilmek mümkün değildir. Zindanlar zayıf ve inançsız kişiliklerin üç gün bile kalabileceği yerler değildir. Zindanların ağır baskı koşullarına karşı dayanabilmek büyük bir irade ve kararlılıkla olur. Düşman, halka önderlik yapanlara karşı, var güçleriyle yönelirler ve bu yönelmede her türlü silahı ve yöntemi devreye koyarlar. Devrimciler, inançlarından, amaçlarından ve ideallerinden vazgeçirtilirlerse, bu, rejim için bir başarı, devrimci güçler için ise bir başarısızlık olur. Son kırk yıldır Türkiye zindanlarında düşmanın, devrimcilere yaklaşımı bu şekilde olmuştur. İnsanlar zindanda en kötü koşullarda yaşamaya terk ediliyorlar. Hasta tutuklulara, zindanda kalamaz raporu verildiği halde, tutuklular serbest bırakılmıyorlar, tedavileri yapılmıyor, ölüme terk ediliyorlar. Türkiye’de son kırk yılda çok sayıda insan hayatını kaybetti ama direniş tarihine de büyük imza attılar ve büyük bir direniş mirası bıraktılar. Zindanlarda işkence yasaları geçerlidir. Faşizm, en çok da zindanlarda gerçek yüzünü gösteriyor. Dünya zindanları içinde, Türkiye zindanları kadar siyasi tutukluları tutan zindan yoktur. Türkiye zindanları, siyasi tutuklularla dolup taşıyor. Bu da aslında memleketin açık bir zindan haline getirildiğini gösteriyor. 


Son 23 yıldır İmralı yüksek güvenlikli zindanda esir olarak tutulan Kürt Halk Önderi Öcalan, bu zaman zarfında avukatlarıyla ve ailesiyle çoğu kez görüştürülmemiştir. Halbuki bir tutuklunun ailesiyle ve avukatlarıyla sürekli görüşme hakkı bulunuyor ve bu hak normalde yasalarla belirlenmiştir. Ancak Kürtler ve Öcalan söz konusu olunca, bütün hukuk ve adalet ayaklar altına alınıyor, çiğneniyor. AİHM ve CPT-işkenceyi önleme komitesi, bu konuda sessiz ve ilgisiz kalıyorlar. Birçok tutuklu için görev yapan bu kuruluşlar, Öcalan için suskun ve ilgisizler. Bunun da siyasi kararlar olduğu ve yüzyıl önce, Kürtlere karşı uygulanan yok etme komplosunun devamı olduğu açıktır. Zindanda devrimciler pasifize edilirse, dışarıdaki direnişte de pasiflik olur ve direnişi bitirirler hesabı yapılıyor. 


Zindan direnişleri bu bakımdan çok önemlidir, dışarıdaki direnişi belirlemede önemlidir. Zindan direnişleri deyip geçmemek gerekiyor. Zindanda devrimciler ne derece güçlü  ve kararlı olurlarsa, dışarıda da buna paralel olarak mücadele güç kazanır. Zindanda teslim alma, yani siyasi amaçlarından vaz geçirtme gerçekleşirse, bunu da dışarıdaki mücadelenin engellenmesinde, bitirilmesinde etkili olacağı düşünülüyor. Bundan dolayı, zindan direnişlerine sahip çıkmak, mücadeleyi geliştirme ve büyütme, düşmanı yenilgiye uğratma konusunda oldukça önemlidir. Zindan direnişleri ve dışarıdaki direnişler aslında et ve kemik gibi birbirini besler geliştirir. Hangisi önce gelişirse, diğerini harekete geçirir. Her iki alan eşzamanlı harekete geçerse, direniş daha görkemlice gelişir. Türkiye’de zindanlar tabutluk haline getirildi, her gün ölümler oluyor. Özel savaş rejimi, zindanlara özel olarak yaklaşıyor. Devrimcilerde bu alanı, özel savaş rejimi için cehenneme çevirmelidir, özel savaş rejimini kendi zindanlarında yok etmelidir.


Diyarbakır zindan direnişleri, faşizme karşı çıplak bedenleriyle büyük direnişler gerçekleştirerek, dışarıdaki mücadeleye nasıl direnileceğini göstermiş, faşizme meydan okumuş, bu gün ki mücadelenin temeli olmuştur. Düşman, zindanlarda yenilgiye uğratılmazsa, dışarıda faşizm daha çok katmerli olur. Devrimciler fiziki olarak ölebilirler ama ideolojilerini yaşatabilme mücadelesini başarabilmişlerse, düşmanı yenmişler demektir. Bu açıdan zindanda en büyük silah, ideolojide sağlam ve kararlı olabilmedir. Kürt Halk Önderi Öcalan, hiç kimsenin kolayca dayanamayacağı çok ağır koşullarda, düşmana darbe vurmasını bilmiş, dışarıdakilerine bile büyük moral verebilen bir iradedir. En büyük güç, siyasi-ideolojik bağlılık ve kararlılıktır. Önder Öcalan, İmralı’yı büyük bir ideolojik mücadele alanın haline getirmiştir, düşmana meydan okumuştur, yenilmez bir önderlik olmayı başarmıştır. 

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here