Kemal SÖBE
Kürtlerle inkarcı devlet arasındaki savaş en şiddetli dönemini yaşıyor. İnkar rejimi Kürtlere saldırdıkça daha çok yaralanıyor, darbe alıyor. Siyaseten iflas eden bir rejimin askeri olarak daha fazla ayakta kalamayacağı bilinen bir durumdur. Şimdi, bütün Kürdistan parçaları ve Kürtlerin hepsi inkarcı rejimin hedefindedir. Ya kazanacak yada bitecek. Yani siyaseten zaten bitti ancak inkar rejimi için, bu bitiş her yönden bir bitiş olacak. SSTC, hem içte hem dışta büyük bir tıkanmışlığı yaşıyor. Dışta, büyük güçlere-emperyalizme pazarlayacağı birşeyi kalmadı artık. İçte ise, ekonomi dibe vurmuş, eski argumanlar prim yapmıyor. Geleneksel rejim kendi dönemsel temsilcileri-yürütüleri gibi, bitişin eşiğine gelmiş bulunuyor. Türkiye’de gerçekten, Türkiye’nin geleceğini düşünen siyasetçi olsa, Türkiye’nin geleceğinin, Kürtleri kabul etmekten geçtiğini anlar ve bunun için çalışırlar. Çünkü Türkiye’nin demokrasi anahtarı Kürtlerin elindedir. Kürtler Türkiye’yi demokratikleşleştirme ve bu demokratikleşme atmosferi içinde de, başta Kürt sorunu ve emek sorunu olmak üzere bütün sorunları çözme uğraşı içindeler.
Kürtler halk olarak var oldukları ve mücadele ettikleri sürece, ulusal demokratik mücadeleleri başarıyla taçlanacaktır. Gerilla Güçleri büyük bir fedailikle düşmandan gelen saldırıları püskürtüyor. İnkar rejiminin-AKP-MHP faşizminin Kürtler karşısında kazanamayacağı artık kesinleşmiştir. Yenilgi psikolojini RTE’nin ve tayfasının ruh hallerinde görebiliyoruz. Hiçbir faşizan rejimin halk direnişleri karşısında tutunabildiği-kazandığı görülmemiştir. Büyük tehlikeleri olmakla beraber, büyük kazanma imkanlarınında olduğu bir süreci halk olarak yaşıyoruz. Kürt halkı, son yüz yıllık tarihte, en çokta şimdi örgütlü ve bilinçlidir. Devrimci Halk Savaşı bilinçle ve örgütlülükle ve etkili eylesellikle kazanılır. Kürt halkı bazı yetersizliklere rağmen şimdi en örgütlü ve en güçlü dönemini yaşıyor. Gerilla Güçlerinin zaferi ile, her alanda sokaklara çıkan Kürt halkı düşmana ve ihanete verilmesi gereken en iyi cevabı verdi. Başur’a yaptığı saldırılarla bataklığa batan inkar rejimi, şimdi de, Rojava’ya saldırmanın hesaplarını ve planlarını yapıyor. Çünkü Rojava yaşamaya devam ederse Bakur’da da Kürtler statü kazanacaklar ve böylece Kürtlerin arasına konan sınırlar kalkacak ve ulusal birlik her bakımdan inşa olacak.
Rojava ve Bakur arasına beton duvarlar örmesi, saldırı yapması Kürtlerin ulusal birliğini önlemeye yöneliktir. Yoksa, Rojava’da Türkiye’ye her hangi bir saldırı yokki, Türkiye’nin sınır güvenliği sorunu olsun. Sanki Rojava Kürtleri Türkiye’yi tehdit ediyorlarmış gibi bir algı yaratılmış ve Rojava’ya yapılan saldırılarlada bu tehdit önlenecekmiş. Asıl Rojava’daki statüyü, inkar rejimi için bir tehdit olarak gören inkarcı rejimin kendisidir. Kürtlerin statü kazanmasının kendi tekçi rejimine darbe vuracağını ve Kürtleri asimile edemeyeceğini biliyor ve dünyanın neresinde olursa olsun, Kürtlük adına olan bütün gelişmelere saldırısının altında bu gerçeklik var. Bütün dünya, Rojava Kürtlerinin Türkiye’ye bir saldırı güçlerinin ve tehditlerinin olmadığını biliyorlar. Bütün mesele, yüz yıllık asimilasyonu tamamlamak istemesi ama Kürtlerin büyük savaşmaları ve statü kazanmaları bunu engelliyor. Kürtlere saldırmasının tek nedeni asimilasyondur, Kürtleri kimlik olarak yok etmedir. Ama Kürtler birilerinin midesine gireceklersede kılçıklarla-bıçaklarla girecekler ve o birilerinin midelerini delik deşik edecekler. Kimse, Kürtleri eskisi gibi, kolay yutulur lokma olarak görmesi.
İnkar rejimi, karşısında örgütlü bir halkın ve bu halkın fedai güçleri olduğunu unutuyor. Yenilen pehlivan güreşe doymaz misali, Kürtler karşısında yenildikçe daha çok saldırganlaşıyor. AKP-MHP faşizmi ne yaparsa yapsın yenilgiden kurtulamayacaktır. İçteki ekonomik kriz bile bu faşizan hükümeti bitirir. Türkiye, hiçbir dönemle kıyaslanmayacak derecede büyük bir ekonomik yıkım yaşıyor ve bu gidişle bu ekonomik kriz daha büyük yıkımlar getirir ve daha kötüye gider. Türkiye’deki ekonomik kriz çarpık kapitalist sistemle ve dışarıya bağımlılıkla ilişkilendirilsede, aslında Kürtlere karşı yürütülen bu kirli savaş krizin esas nedenidir. Bütçenin bir bölümü savaşa akıyor, bir bölümüde yolsuzluğa gidiyor. Türkiye, global silah tekelleri için hala büyük bir pazardır ve durmadan silah satıyorlar. Türkiye Kürtlere karşı ne kadar çok savaşırsa ve inkar ederse, emperyalizmin yüz yıl önce Kürtlerin inkarı üzerine kurulan Ortadoğu dengelerini bir o kadar sürdürülme imkanı bulur. Kürtlerin inkarı konusunda, Türkiye’nin başta İngiltere ve Fransa olmak üzere, bütün Batı emperyalizminden destek aldığı biliniyor. Batı dünyasının-emperyalizmin PKK karşıtlığıda, Önderliğin Ortadoğu’ya ilişkin geliştirdiği Demokratik Uygarlık Paradigması ve Demokratik Ulus çizgisinden dolayıdır. Bu çizgi, emperyalizmin bölge siyasetini ve bu siyasetin kurduğu dikta rejimlerini yok ediyor.
Türkiye, Kürtleri inkar etmede aldığı destek ve onay karşılığında kendisini emperyalizme pazarlıyor ve her alanda kullandırtıyor. Rojava’ya ve Başur’a, yapılan bütün saldırılar, Gerilla Güçlerine yönelik yaptığı saldırılar, ve kullandığı zehirli kimyasal silahlar, dünyada suç ve yasak olmasına rağmen, emperyalizmden aldığı bu onay karşılığında kullanıyor. İnkar rejiminin Kürdistan’ın diğer parçalarına yaptığı saldırılar tek başına aldığı kararlarla yapabileceği birşey değildir. Karşılıklı pazarlıklar ve tavizler sonucu bunlar yapılıyor. Kürtlerin, birlik oldukları ve ulusal birliği gerçekleştirdikleri sürece kazandıklarını ve düşmanı daha çok yendiklerini bilmeleri gerekiyor. Demekki birlik olunursa kazanılır ve düşmana darbe vurulur. Kürtler yüz yıl önce dağınık ve örgütsüz oldukları için kaybettiler. Şimdi ise örgütlü ve önderlikli oldukları için kazanıyorlar. Ulusal-toplumsal-sınıfsal mücadelelerde kazanmanın yolu birlikten geçer. Kürtler ulusal alanda birlik olmayı bazı eksikliklere rağmen önemli oranda başardılar.
Otuz yıl önceki Kürtlerler bile şimdiki Kürtler arasında siyasi olarak çok fark var. Kürtler bilinçlendikçe düşmanın yarattığı etkiden kopuyorlar, kendi gerçekliklerini keşfediyorlar, kendilerini buluyorlar, kendilerini yaşıyorlar. İşte düşmanı en çok çıldırtanda, Kürtlerin kendi ulusal hakikatlerini yaşamalarıdır. Kürtlerde ulusal bilinç ve örgütlülük yokken düşman çok daha rahatça Kürtleri kendi gerçekliklerinden uzaklaştırabiliyordu. Ama şimdi durum tersine döndü. Bilinçli ve örgütlü Kürt’ün yapamayacağı şey, başaramayacağı zafer yoktur. PKK’de önderlik çizgisi demek her Kürt’ün bir önder haline gelebilmesi, bir fedai ruha sahip olabilmesidir. Apoculukta ancak birer Apo olmakla başarı elde edilir. PKK önderlik çizgisinde Apocu olmak yetmez, birer APO olmakla ancak doğru Apocu olunur. Çünkü Apoculukta yeni insan kendisini kazanmış ve özgürleştirmiş, her bakımdan üstün kabiliyet ve yetenek kazanmış, toplumsallık içinde erimiş, insan sevgisini derinliğine yaşayan insan demektir. Kürtler kendi önderlikleriyle ruh birliği oldukları sürece, düşmanın yenilgisi, kaçınılmaz olacaktır. İnkar rejimi-düşman, özgür Kürt halkından korkuyor. Ama PKK, düşmanın öldürdüğü Kürt’ü yok etti. Şimdiki Kürt, özgür Kürttür. Özgür halktır…