İnsan demek biyolojik tanımın ötesindedir. Öz anlamıyla insan olmak, özgür insan olmak demektir. Bunun için özgürlük hamlemiz toplumun her kesiminden insanların yorumundan geçerek toplam bir anlam oluşturuyor: Tür olarak insan doğuyor olsak da, insan olmak için savaşmamız gerekiyor.
Kürtler yeni yıla bir hamleyle giriyor. Eylem yapmaya karar vermek, bu gücü kendinde görmek ve bunu bir özgür yaşam kararına dönüştürmek, şüphesiz insan topluluğu açısından özgürlüğün kendisidir. Zaten başlatılan bu hamleyi Kürdistan özgürlük hareketi özgürlük hamlesi olarak adlandırdı. Büyük Ozan Emekçi de ilk günlerinde yaptığı değerlendirmede bu hamleyi “İnsan olma hamlesi” olarak adlandırmıştı.
Kapitalist modernitenin insan karşıtlığına baktığımızda bu hamlenin salt kürtlük boyutu olmadığını, sistemsel bir müdahale olduğunu, bir irade haykırışı olduğunu görebiliriz. Çünkü kapitalist modernite baskısıyla yaşayan herkes insan olmaktan uzaklaşmaktadır. Endüstriyalizmin, kapitalizmin ve ulus devletin baskısı altında yaşayan her işçi, kadın, çocuk insan olmaktan çıkarılmaktadır. Bundan dolayı ulusal boyutundan daha fazla evrensel boyutu vardır.
Bir önceki çağın ilk çeyreğinde parçalanarak uluslararası güçlerin soykırımına maruz kalan Kürtler bu çağın ilk çeyreğinde tarihin karşısına “insan olma hamlesi” ile çıkıyor. Şüphesiz böyle bir hamleyi insan olmayan, insan sayılmayanlar gerçekleştirebilir. Kürtler 21. yüzyılın ilk çeyreğinde henüz insan sayılmıyor, insan değeri görmüyor.
İnsan demek biyolojik tanımın ötesindedir. Tür olarak evrende bir canlıya karşılık gelir ancak bunların çok ötesinde bir insan tanımı vardır. Aslında bu tanım tüm kapsamıyla birlikte özgür insan tanımıdır. Öz anlamıyla insan olmak, özgür insan olmak demektir. Yeni doğmuş bebeğe insan denmez. Gerçekten insan olabilenlerin oluşturduğu topluluk toplum olabilmektedir. Biyolojik olarak biraraya gelenlerin toplamına toplum diyemiyoruz. Zira bugün binlerce insan aynı anda aynı araçlarda bulunurken kendilerine toplum diyememektedir. Özgürlük hamlemiz toplumun her kesiminden insanların yorumundan geçerek toplam bir anlam oluşturuyor: Tür olarak insan doğuyor olsak da, insan olmak için savaşmamız gerekiyor.
Soykırım rejimini yıkmak, Önder Apo’nun fikirler çağlayanını özgür eylemlerle karşılamak, Kürdistan’ın statüsüzlüğü üzerinden inşa edilen soykırımı yıkarak Kürdistan’ın statüsünü kesinleştirmek ve tüm bunları gerçekleştirmenin önemli bir fırsatını sunan “Tecride, Faşizme ve İşgale Son, Özgürlüğü Sağlama Zamanı” hamlesini zafere taşımak, özgürlük temelinde Önderlikle yaşamak demektir. Bugün yurtsever olsun olmasın, PKK’li ya da değil tüm Kürtlerin insan olabilmesi, insan sayılabilmesi, insan olarak yaşayabilmesi Önder Apo’nun özgürlüğüyle bağlantılıdır. Önder Apo fiziksel olarak özgürleşmedikçe hiçbir Kürt’ün özgürlükten, hatta insan olmaktan söz etmesi mümkün değildir. Önder Apo Kürtlerin onurudur. Kürtler için onur kavramının ortaya çıkmasına bakalım, gerçekten de Önder Apo ile başlamıştır. Kürt’ün varlığı, bir soykırım cenderesinde yok edilerek yok sayılarak ve Kürtlük posa haline getirilerek tüketilmekteyken, Önder Apo ideolojisiyle Kürtlük varolmuş, tüm dünyada tanınmış ve bilinir olmuştur. Bunu anlamak, bunun tarihini bilmek, bunu toplumsallık olarak hissetmek ve toplumun hücrelerinde görebilmek, Kürt’ün kendine anlam vermesiyle bağlantılıdır. Kendine anlam veremeyen Kürtlük, Kürt düşmanlarının malzemesi olmaya mahkumdur.
Kürtlerin giderek PKK etrafında bir Kürtlük tanımına ulaşması, Kürt varlığının kaçınılmazı olarak tarihin karşısında durmaktadır. Bu Kürt varoluşunun özünde ise soykırımcı cumhuriyet rejimini reddetmekle başlar.
TC rejimini AKP-MHP iktidarını kendi sınırlarından menkul bir ulus devlet olarak görmek zordur. Türkiye bir ulus devlet değildir. Kendi sınırları içinde olma iddiasının dışına çıkmıştır. Kürtçe hassasiyeti dışında Türk dili konuşmanın dışına çıkmıştır. Cumhuriyet değerleri denilen, Türklüğü çağa uyarlayan öğelerin uzağına düşmüştür. Üç yönden kendi sınırlarını ihlal ederek ulus devlet sınırlarını bozmuştur. Bunu salt Türklüğü inşa adına yapmamıştır. AKP’li Erdoğan’ın böyle bir tasayla yola çıkmamıştır. Ancak kendi aç gözlü ve sonradan görme emellerini gerçekleştirmenin bedelleri vardır ve bu bedel gereği MHP ile birleşince sömürü emelleriyle milliyetçi, ırkçı emeller birleşmiştir. Salt milliyetçi bir yayılmacı anlayış yoktur. Ekonomik sömürü, savaş ticareti, insan ticareti, katliam, tecavüz, çete tüccarlığı derken, bir ulus devlet zihniyetinin en kötüsünden çözülüşünün örneğini oluşturmaktadır.
Bu durumun Ortadoğu’ya yansıması tüm Ortadoğu tarihinde ortaya çıkan kötü sonuçlardan daha kötü olmuştur. Bölgenin tüm halkları parçalanmış, tüm halklar birbirleriyle çatışır hale gelmiş, tüm halklar egemen bir ulus olarak Türk ulusu eksenli TC’ye muhtaç olmuşlardır. Araplar, daha da parçalanmış, çeteleşmiş, çeteleşenler Türk devleti hamiliğinde savaşarak, Ermenileri, Kürtleri ve başka arapları öldürerek, insan öldürerek ekmeğini kazanmanın yanılgılı yoluna girmişlerdir. Orta asyalılar da aynı emellerle Türklerin hamiliğinde sonu ölüm olan maceralara atılmışlardır. Şüphesiz bunların hiçbiri, bu konumda olanları insanlaştırmamakta, tam tersine her seferinde insanlıktan daha fazla uzaklaştırmaktadır.
TC rejim olarak bir kriz yaşamaktadır ve bu krizin Türkiye toplumuna zararları büyük olmuştur-olmaktadır. Bu durumdan en fazla etkilenen ve en çok zarar gören de Kürtler olmaktadır. Çünkü Kürtler Ortadoğu’nun en kadim halkıdır. Devletsiz bir halk olarak da korudukları birçok değer olmakla birlikte çok ezilmiş, ulus devletlerin her türlü saldırısına maruz kalmışlardır. Kürtlerin Türk aklına uyarak ulusal birlik yönünde adımlar atmak yerine Kürt düşmanlarının emellerine göre konum alması, Kürt tarihinin en büyük hatalarındandır. İlk de değildir. Annem böyle durumlardakilere “uymaca akıl” derdi. “Uymaca akıl, uyduğu akıldan beter olur” derdi. KDP, uymaca akıl sonucu Kürt düşmanı olan Türk faşizmine hizmet ediyor. Tabi KDP bunu yaparken kandırılmış da olmuyor, siyasallaşacak kadar tarihi de vardır. Nihayetinde kendi çıkarlarını orada gördüğü için bunu yapıyor. Bunu yaptıkça Kürt olmaktan, Kürdistan davasına hizmet etmekten uzaklaşıyor. KDP bunu yaparken kendisinden daha fazla da bölge Kürtlerini insan olmaktan uzaklaştırıyor, düşmanına muhtaç kılıyor.
Kürtler bu durumu kabullenmiyor ancak güçlü dillendirmiyorlar. Bunun çeşitli sebepleri var. Birincisi Saddam’ı devirmiş olan Kürtlerin bir Kürt yönetiminin bu hale gelmesini kabullenmek, gururlarını incitiyor. İkincisi Başûrê Kurdistan’da demokratik bir sistem olmadığından topluma sistemi inşa etme ve değiştirme hakkı verilmiyor. Üçüncüsü ve belki de en yakıcı olanı da halk üretimsiz kılınmış, ekonomik olarak sisteme bağlanmış, maaşa muhtaç hale getirilmiş.
Bugün bu durumu kabullenmeyen Kürtlerin bir kesimi, protestolar yapıyor, protestolarda hükümeti istifaya çağırıyor, KDP bürolarını ateşe veriyor. Kürtler kendi elleriyle yaptıklarını kendi elleriyle yıkıyorlar. KDP’nin Kürtleri içine düşürdüğü durum tam da budur. KDP, Kürtleri kendi direnişine, direniş tarihine, emeğine yabancılaştırıyor, karşıtlaştırıyor, insan olmaktan uzaklaştırıyor, toprak bilincinden, vatan bilincinden uzaklaştırıyor.
Kürt’ün laneti tam da budur. Kürtler bu lanetle yaşamayı reddettikleri için özgürlük adımları atabildiler. Ve bu durumdan da kurtulmak bu çağda onur kazandıran adımları atarak varolmakla mümkündür. Bundan kurtulmak, KDP’nin Türklüğü, Kürt düşmanlarına hizmet eder konumdan çıkarılmasıyla mümkündür. Bundan kurtulmak, KCK ve KJK’nin başlattığı “Özgürlüğü Sağlama Zamanı” hamlesine güçlü katılmak, hamle kapsamında eylem yapmakla mümkündür. Çünkü bu hamle insan olma hamlesidir.