Nehirlerle, ağaçlarla, bulutlarla, hayvanlarla, kayalarla, yıldızlarla, hatta hiçbir yabancı dil bilmeden yeryüzündeki tüm insanlarla konuşabilirsin.
Yabancı bir memleketteyken “kendine diyar olabilirsin.” Bir gemin varsa tüm denizleri dolaşabilirsin. Gökyüzünü seyretmek için para ödemen gerekmez. Görmediğin yerleri hayal edebilirsin.
Dokunmadan hissedebilir, bakmadan görebilirsin. Hayal edilemez acılarla bile baş edebilirsin. “Tüm zorluklarına rağmen umut ve sevgiyle dolu bir yaşam böyle olsa gerek” diyebilirsin.
Yaşamın kolay olduğunu kimse söylememiştir. Hazır bir yaşam da vaat edilmemiştir.
Yine de günü gelip de dünyaya gözlerini yumduğunda; gam, keder, acı, sevinç ne yaşamışsan hepsine değmiş olması mümkündür şayet sevgini karşılıksız vermeyi bilmişsen!
Hani masalda olduğu gibi kulakları olmadan doğan çocuğun büyüdükçe kendinden utanması, çevresinde horlanması, ezilmesi, içine kapanması; sonra ameliyatla kulak nakli yapıldığında kendine güveninin gelmesi, çevresinde sevilen, başarılı biri olması gibi…
Bir teşekkür etmek için bile ona kulaklarını verenin kim olduğunu öğrenmeyecektir ta ki annesi ölene dek. İşte o an, annesinin her zaman uzun olan saçlarını kaldırdığında gerçeği görecektir! Ona kulaklarını veren meğerse annesiymiş ve bunu hiçbir zaman ona söylememiş.
Bireyden topluma herkes mutluluk, sevinç, moral kaynaklarını farklı şekillerde tanımlar. Bu bir anlam bulma arayışıdır ve sonsuzdur.
İnsan olarak varlığımız başkasının varlığıyla anlam kazanıyor.
Varlığını diğer halkların yok olması üzerine inşa etmek isteyen Türk ulusçuluğunun insanlıkla alakasının olmadığını söylemeye bile gerek kalmamaktadır.
“Varlığım Türk varlığına armağan olsun!” diye her gün okul bahçesinde bağırdığımız günlerde körpecik beyinlerimizin neye meze edildiğinin farkında değildik.
Farkına varmak her şeyi çözmüyordu. Bir de fark yaratmak gerekiyordu. Fark yaratmak için kendin olmalıydın.
En büyük eylemdir kendin olabilmek, en büyük erdem. Yaşadığın dünyada buna izin yoktur.
İzin almayacaksın! Direneceksin! Ne olursa olsun pes etmeyecek, vazgeçmeyeceksin! Kendin olacaksın!
Çelişkilerin okul sıralarıyla sınırlı olsa okulu terk edersin, olur-biter! Fakat okulda bir türlü, sokakta, kentte, köyde, ailede bir türlü…
Çelişkiler boğazını sıkmaya başlar; “keşke kadın olarak dünyaya gelmeseydim” dedirtecek kadar zorladığında artık başkaldırının şafağındasındır. Tam da o anda bir trajediyle yıkılır umutların: İlk kahramanın, tarihin tüm ağır çelişkileri altında kalmıştır. Nedeni ne olursa olsun yıkılıp giden umutlarındır sanırsın. Yıkılanın ardından gelecek olan nedir bilemezsin. Korkun bundandır.
Korkularınla yüzleşmek yerine sessizlik diyarına saklandığın zamanlardı; artık gülümseyerek anlatacaksın.
Şimdi tüm zamanlarını çalan o korkularından sıyrılmışsındır. Yüzleşmek korkuların ilacıdır. Sonrası Batman’dan yola çıkan dağlı bir efsanedir.
Ne zaman darda kalırsan adını fısılda, yardımına yetişir.
Tekoşin!
İster sessizce, yüreğinden çağır, istersen çığlık çığlığa duyur adını; Tekoşin hep yanında olacaktır.
İstersen bir katrenin sırrına düşüp bir deniz olabilirsin. Bir efsanede şahlanıp aşılmaz bir dağ olabilirsin. Bir acıyı karşına alıp dindirene dek gözünü kırpmadan ona bakabilirsin.
Ruhunu bedeninden ötede, bedenini ruhunun içinde arayacaksın. Nedenini sorsan sana diyecek ki: Fırtınadan daha hızlıyım ama yine de dalgalandıracak masalımsı saçlara ihtiyacım yoktur!
Kısa kesilmiş saçlarıma uzun methiyeler dizmektense kalp atışlarımdaki sonsuzluk şarkısını dinle. Dinleyene ne ninni olsun ne de kanatsın yüreğini. Anlayana aşk olsun!
En serin pınarlarımıza düşmüş hüzünlü payiz yapraklarını anlatıyor. Yağmur çağıran çiçeklerin bahar tazeliğini ve bir efsanenin güneşe yükselmesini…
O yürekte toplanmıştır kaybettiğimiz şarkılarımız, kahkahalarımız ve de düşlerimiz.
Yüreğine güven ki yanındakinin kim olduğunu unutmayasın: Omuz omuza durduğun herkes kendisi olmayı başarmış şehitlerdir!
Omuz omuza!
Son yılların büyük şehitleri Tekoşin, Delal, Aze, Helin, Şervin, Çiçek, Sinan, Serhat, Navdar, Helmet, Ali ve binlercesinden oluşan şehitler halayında omuz omuza olmanın anlamı açıktır:
Mendil olsam efsane gerillaların elinde; yürüdükleri patika, içtikleri çay olsam; en çok da onlar gibi kendim olsam ve böylece yenilmez olsam diyeceksin, yenilmez! Bu da en büyük hediyedir onlardan hepimize…