Kemal SOBE
İşçi sınıfı, toplumun en üretken ve yaratıcı kesimi olmaktadır. İşçi sınıfı olmadan aklınıza gelebilecek herhangi bir şeyin üretilebileceğini düşünemiyorum. Toplum ve dünya, işçi sınıfına çok şey borçludur. İşçi sınıfı olmadan
yaşamak için gerekli olan hiçbir değer üretilmez ve yaşam olmaz. Ancak, işçi sınıfı muazzam bir üretim yaptığı
halde, yaşama en büyük katkıyı en azından maddi olarak verdiği halde, en kötü koşullarda yaşıyor, çoğu kez yarı
aç yarı toktur, ürettiği maddi değerlerde yabancılaştırılmıştır. Üretim araçlarına ve emek bilincine sahip olmayan
işçi sınıfı, üretim araçları sahiplerine çalışırlar. Sınıflı sistemde işçi sınıfı aslında modern köledir. Maddi üretim
yapan ama ürettiğine sahip çıkmayan, çıkamayan sınıf işçi sınıfıdır. En çok değer üreten, çalışan ama en kötü koşullarda yaşayan yine işçi sınıfıdır. Toplumun neredeyse tamamına yakını, işçini bedava çalışmadığını, para parayla çalıştığını düşünür. Bir bakıma böyledir, yani maaş alıyor, ama işçi, ömrünün sonuna kadar çalışsa da modern köledir ve patron zenginleşsin diye üretim yapıyor.
***
Emek en genel anlamıyla üretim ve çalışmadır, değer yaratmadır. Artı değer, işçinin ürettiği ihtiyaç fazlası maddi
değere, ve kar kazanca denir, esasen elde edilen kazanç ve kardır. Bir işçi, aldığı ücretin en azından 3 misli artı
değer üretir, aksi durumda, üretim araçlarına sahip olan kişi, üretime son verir. Çünkü kar ve kazanç elde etmeyen
elde etmeyen, palazlanmayan, gün geçtikçe maddi olarak gelişmeyen bir patron, üretim yapma gereği duymaz. Bir işçi günde 100 lira alıyorsa, 400 lira da artı değer üretiyor demektir. İşte 100 lira dışında kalan diğer 400 lira
artı değerdir ve patronun cebine girer. Herhangi bir fabrikada yada atölyede, hizmet sektörü yada market zinciri
sektörü veya markette, işyerinde işçilerin çalışması ve emeği olmadan, orada maddi değer üretmek ve orayı işletmek olanaksızdır. Bir ayakkabı fabrikasında 100 işçi var diyelim. Bir işçinin günde 20 tane ayakkabı ürettiğini
hesaplarsak, bir ayakkabının maliyeti 25 liradır ama satışı 50 liradır. Yani bir ayakkabıdan 25 lira kazanç elde
ediliyor. Günlük olarak bir işçinin 20 ayakkabı ürettiğini düşünürsek, bu 20 ayakkabının tüketiciye ulaşmasıyla elde edilen günlük ciro 1000 liradır ve bu 1000 lira cironun 500 lirası kazanç ve artı değerdir.
***
Bu durumda bir işçi günde 500 liralık maddi değer üretmiş oluyor. İşçinin günde ürettiği 20 ayakkabının satışıyla elde edilen kazanç tam tamına 500 liradır. Patron bu 500 liranın en fazla 100 lirasını işçiye veriyor. Bu durumda
birçok kişi, işçinin bedava çalışmadığını ve kendi emeğinin karşılığını aldığını düşünürler. Acaba durum öyle midir?
Bu günlük 500 lira kazançtan işçiye günlük olarak 100 lira ödeniyor. Peki 500 liradan geriye kalan 400 lira nedir? İşte artı değer budur. İşçinin ürettiği ama sahip çıkamadığı 400 lira artı değerdir ve patrona kalıyor. Çünkü patronu iş yerinin, fabrikanın, üretim araçlarının kanuni, resmi sahibidir. Dolayısıyla o fabrikadan elde edilen bütün kazanç
patrona kalacaktır yasal olarak. Kazanç olarak günlük patrona kalan 400 liranın 150 lirasının günlük olarak fabrikanın vergi ve faturaların masrafı olarak ayırdığımızda, geriye sadece bir işçiden, patrona günde 250 lira kazanç gidiyor. Bir fabrikada işçi, patrona günlük, bütün masraflar hariç 250 lira kazanırsa, 100 işçinin çalıştığını düşünürsek, fabrikada patronun günlük masraf dışı kazancı ve geliri 25 bin liradır.
***
Aylık ise 750 bin liradır, yıllık ise 9 milyon liralık bir hasılatın sahibidir patron. Yılda 9 milyon lira kazanca, gelire sahip olan patron, yapılan üretimi iyi bir şekilde sürdürürse 30 yıl sonra devasa büyüklükte bir holdinge dönüşecektir. 1 yılda 9
milyon lira kazancı olan bir fabrikanın her yıl yapacağı üretim kapasitesi önceki yıla oranla 2 misli artacaktır. Çünkü patron
bir yılda elde edeceği 9 milyon lirayla işlerini daha çok büyütecek, daha çok istihdam yapacak ve üretim geçen yıla oranla 2 misli artacak. Yani bu sene 9 milyon lira kazanan bir patronun, işlerini büyütmekle ve yatırım yapmakla, önümüzdeki yılın kazancı yatırımın büyüklüğüne göre iki misli artacaktır. Bu sene 100 işçi çalışıyorsa, önümüzdeki sene 200 işçi çalıştıracak ve kazanç, artı değer büyüyerek ikiye katlanacak ve her yıl bu büyüyecek. Marksizme göre, kapitalizmde işçi, ömrünün sonuna kadar kendi gücünü düşük bir ücret karşılığında patrona satıyor, kiralıyor. İşçi ömür boyu karın tokluğuna patrona çalışacak,
maddi değer üretecek, bir makine gibi.
***
İşçi ne kadar üretim yaparsa yapsın, üretim araçları patrona aitse, işçi ömür boyu sefalet içinde yaşayacak, üretim araçlarına sahip patron günden güne işçinin alın teri ve emeği olan artı değere el koyarak zenginleşecek. Toplumun çoğu, patronların çalışarak zengin olduklarını düşünürler, oysaki patronlar çalışmazlar, çalıştırırlar. Çalışan işçi sınıfıdır, zenginleşende patrondur. Refah seviyesi gelişmiş bazı ülkelerde bile bu artı değer ve sömürü olayı yaşanılıyor. Bazı ülkelerde işçilerin refah seviyesinin iyi olması, sömürülmediği ve emeğinin karşılığını aldığı anlamına gelmez. İşçinin gerçek emeği esasen ürettiği maddi değerin tümüdür ama üretim araçlarına sahip olmadığı için, sadece ürettiği maddi değerin küçük bir bölümü veriliyor. Yani bir işçi iyi şartlarda yaşayacak imkanlara sahip olsa da, hala emeğinin büyük bir bölümü patrona akıyor. Sosyalizmde işçi sadece kendisine çalışır, patrona değil, Çünkü sosyalizmde patron yoktur. İnsanların çoğu, iyi şartlarda yaşadıklarında, bazı haklara sahip oldukları da, sömürünün olmadığını ve emeklerinin karşılığını aldıklarını düşünürler. İşçi ve toplum çok iyi şartlarda yaşasa bile, eğer patron günden güne zenginleşiyorsa, orada sömürü ve emek hırsızlığı var demektir. Kapitalist sistem, küçük bir elit kesimin sistemi, teşkilatı ve düzeni olduğu halde nasıl oluyor da uzun yıllar varlığını sürdürüyor? Toplumun ve işçi sınıfının eğitimsizliğine ve bilinçsizliğine dayanarak bunu yapıyor. Bu açıdan siyasi bilinç ve emek bilinci, kapitalizmi ve sömürüyü yok etmek için, hayati önemdedir.
***
Sosyalizmde üretim araçlarının sahibi işçi sınıfı, halk olduğu için, işçinin yaptığı üretim ve çalışma kendisine ve halka kalır, ülkenin, işçinin ve halkın hizmetinde kullanılır. Günümüzde bile gelişmemiş ülkelerde hatta en gelişmiş ve refah seviyesi gelişmiş ülkelerde bile maalesef işçi sınıfının ve halkın büyük bölümünde yeterli bir emek bilinci oluşmamış ve artı değerin ne olduğu konusunda bir bilinç yoktur. Emek bilincine sahip olmayan ve artı değerin ne olduğunu bilmeyen bir işçi sınıfı nasıl hakkını alacak
kendi kendisini yönetecek? Şimdi bile işçilerin tamamının kendi kendisini yönetme gibi bir hedefi yok, sadece iyi şartlarda yaşama ve maddi hedefleri var. Yani ekonomik olarak iyi şartlarda yaşarsam yeterlidir, siyaset beni ilgilendirmez zihniyeti var. Siyaseti bilmeyen bir işçi sınıfı ezilmeye devam eder. Siyaseti bilmezsen, emek ve artı değeri nasıl bileceksin ve hakkın olanı nasıl alacaksın ki zaten bu ürettiğin maddi değerlerin hepsi işçinin emeğindir. Bu açıdan, işçi sınıfı emeğin ve artı değerin ne olduğunu bilmek zorundadır.
***
Bir insan tek başına çalışmayla ancak iyi şartlarda yaşayabilecek kadar maddi değer üretir, yani evi ve arabası ve biraz parası olur ama büyük zengin olamaz. Yani devasa büyüklükte bir holding olmak ancak toplumsal emekten nemalanmayla, artı değerin tek el atında toplanmasıyla olur. Serbest piyasa yada liberalizm dediğimiz koşullar insanlara sınırsız imkan ve fırsatlar veriyor. Her insan bu koşulların getirdiği fırsatları değerlendiremez. Dikkat edilirse, bir toplumda büyük zenginler sayılıdır. Bu fırsatları iyi bir şekilde
şekilde değerlendirenler şöylediğimiz tarzda yükselişe geçiyorlar, işçi ise karın tokluğuna çalışmaya değer üretmeye davam ediyor, patron zenginleşsin diye. Bir kişinin tek başına üreteceği maddi değerler çok sınırlıdır, çok iyi şartlarda yaşayabileceğin kadar üretirsin kazanırsın ama büyük zengin olamazsın.
***
Büyük zenginler, patronlar çalışarak zengin olmuyor, çalıştırarak ve emek sömürüsü yaparak zengin oluyor ve bunun nasıl yapıldığını yukarıda detaylıca izah etmeye çalıştık. Birden fazla kişilerin emeğine yani artı değere el koymadan büyümek mümkün değildir. Zengin olmak bireysel çalışmayla olmuyor, onlarca, yüzlerce, binlerce on binlerce kişiyi çalıştırarak ve ürettikleri maddi değerlere el koyarak oluyor. Artı değer olmadan, patron zengin olamaz. Siz, fabrikada tek başına üretim yapan ve tek başına çalışarak zengin olan, holdingleşen patronlar gördünüz mü? İşçi sınıfı emek bilincine sahip olarak, artı değerin ne olduğunu ve anlama geldiğini bilerek, bu sömürüden kurtulabilir. İşçinin aldığı asgari ücret aslında açlıktan ölmemek ve ertesi gün fabrikaya gidip tekrar üretim yapması için verilen yiyecek parasıdır. Yani işçinin üretim yapması için enerji ve güce ihtiyacı var ve bu asgari ücret esasen bu güç ve enerjiye sahip olmak için ödeniyor. Ki vahşi kapitalist ülkelerde işçiler çalıştıkları halde geçim sıkıntısı yaşamıyorlar mı,
yarı aç yarı tok değiller mi? Vahşi kapitalizmde işçiler karın tokluğunun bile altındaki ekonomik koşullarda yaşıyorlar. Mesela Türkiye’de bir işçi istediği her yiyeceği yiyebiliyor mu ve alabilecek ekonomik güce sahip midir? Üretim araçları kamulaştırılmadan, serbest piyasa ekonomisi bitmeden, işçi sınıfı sömürüden kurtulamaz. Kapitalizm, ( sınıflı sistem, rejim, düzen ) insanlığın yaşayacağı en korkunç düzendir. İnsanlığı kurtuluşu komünizmdedir…