İsyanı devrime dönüştüren kelebeklerin yürüyüşü (1)

0
720

Abdullah Öcalan: Kadını özgürleştirmeyen devrim, devrim değildir! 

Ailesinden başlayarak “kadın sorununu” çözümleyen PKK Lideri Abdullah Öcalan, kadının özgürlüğünü tüm özgürlüklerin temeline alıyor ve ekliyor: “Özgür kadın yürüyüşü bana göre halen en haklı olanıdır ve sonuna kadar gidebilir. Size karşı çıkanlar olabilir, bu tehlikelere karşı meşru savunma gücünüzü yaratın.

Kadın hareketi, bir insanlaşma hareketidir. Bununla insanlık kazanacak. Kadını özgürleştiremeyen devrim, devrim değildir. Kadını örgütleyemeyen örgüt, örgüt değildir.” Tarihin her döneminde hem erkek hem de devlet şiddetinin karşısında duran kadınlar, direnişlerini bugün de sürdürüyor. Kadınların önemli mücadele gerekçelerinden biri olan 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü, Dominik Cumhuriyeti’nden kadınlara kalan faşizme karşı mücadelenin tarihini yansıtır. Diktatöre baş eğmeyen onurlu bir direnişin izlerini taşıyan bu mücadele, her 25 Kasım’da kadınların sloganlarında, haykırışlarında ve isyanlarında yinelenir. 

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü yaklaşırken, şiddetin kökenleri ve karşısında yürütülmesi gereken mücadele yöntemleri de tartışılıyor. PKK Lideri Abdullah Öcalan da şiddetle mücadelede kadın kurtuluş ideolojisi, sonsuz boşanma, özgür eş yaşam kavramları ile kadın özgürlük mücadelesinin ilerlemesine öncülük etti. Dosyamızın birinci bölümünde Abdullah Öcalan’ın kadına yönelik şiddet, şiddetin temelleri, şiddete karşı mücadele ve kadın özgürlüğü üzerine ifadelerinden kesitler sunacağız. 

‘Yarım kalan projem…’ 

Uluslararası komplo ile Türkiye getirildikten sonra İmralı Adası’nda avukatları ile yaptığı neredeyse her görüşmede kadın özgürlük sorununa işaret eden Abdullah Öcalan, “Kadınlara ilişkin yarım kalan yaşam projem vardı” diyor, 19 Haziran 1999’daki görüşmesinde. Kadınlara, özgürlük mücadelelerine devam etmeleri çağrısı yapan Abdullah Öcalan, “Özgür kadın yürüyüşü bana göre halen en haklı olanıdır ve sonuna kadar gidebilir. Yaşam ve barış üzerindeki etkisi düşünülmeli, yenisi yaratılmalı. Özgür kadın benim için idealdi. O davam sonuca gidebilmeli. Kendileri kendi kararlarını verebilirler. Ben empoze edemem. Kesin yaşam ve erkekle ilgili olarak özgürleşen kadın nasıl istiyorsa öyle davranmalı. Dayanışma ve mücadelelerini geliştirebilirler” değerlendirmesinde bulunuyor. 

‘Özgürlük olmadan her şey haramdır’ 

Abdullah Öcalan, 28 Ekim 1999’daki görüşmesinde, kadın özgürlük mücadelesinin yöntemine dair konuşurken, şunları söylüyor: “Erkek ve kadına karşı nasıl savaş vereceksiniz? Uyanık, akıllı, dikkatli ve büyük bir mücadele gerekir. Bu tamamen demokratik bir mücadeledir, düşünce eylemidir. Özgürlük, barış militanlığı gerekir ama kadınlar zorbalığa karşı kendilerini donatmalı, güçsüzlüğünü aşmaya çalışmalıdır. Özgürlük olmadan her şey haramdır. Namusu burada doğru bir anlayışa oturtmak gerekir. Asıl namus burada başlar. Benim için namus özgürlüktür. Erkek çok kurnaz, kadın da bu süreç içerisinde kurnazlaşmıştır ama erkek hakimdir. Bunu aşmak irade ve güç ister. Kadının amacı güneş kadar net ise yöntemini bulur. Özgürlük tutkusu güçlü ise, her yol ve yöntem bulunur. Nasıl yapacağız, önümüzü tıkıyorlar yakınmasına çok kızıyorum. Önümü açın diyenlerden nefret ediyorum. Bunu diyerek erkekten yardım istiyorsunuz. O zaman kocasına sığınan kadından ne farkın kaldı? Başkalarından yardım istemeyin. Sen önce Kaf Dağı’nı aş, beynini ve yüreğini geliştir. En büyük yoldaşın özgürlük tutkusudur. Akılla kendinizi yaşatın, geliştirin.” 

‘Kadın hareketi insanlaşma hareketidir: İnsanlık kazanacak’ 

Avukatları ile 4 Eylül 2002’de yaptığı görüşmede ise Abdullah Öcalan, kadınların kendi kaderini belirlemesinin gerekliliğine dikkat çekiyor. PKK Lideri, “Halklar nasıl kendi kaderlerini belirliyorsa kadınlar da kendi kaderlerini belirlemelidir” derken, “Tutarlı olmanın ilk kuralıdır bu. Ne basit kadınsılığa ne de erkek egemenliğine boyun eğmemeliler” uyarısında bulunuyor. Abdullah Öcalan, “5 bin yıllık geleneksel kültürü yıkıyorsunuz. Hem dışta, hem içte egemen kültürü yıkıyorsunuz. Size karşı çıkanlar olabilir, bu tehlikelere karşı meşru savunma gücünüzü yaratın. Kendinizi sonuna kadar yetkinleştirin. Geleneksel ölçülerle yaşam korkunçtur, beladır. Böyle yaşam olmaz. Kendi savunmalarınızı da kendiniz de yapmak isteyebilirsiniz. Onları anlayabilecek erkekler de vardır. Onlarla çalışabilirler.  Kadın hareketi, bir insanlaşma hareketidir. Bununla insanlık kazanacak” sözlerine yer veriyor. 

‘Ekoloji ve cinsiyet devrimi’ 

6 Ağustos 2003’te “Ben, yeni uygarlık projemi iki temel ayak üzerine oturtuyorum” diyen Abdullah Öcalan, bu iki temel ayağı da şöyle açıklıyor: “Ekoloji ve cinsiyet devrimi. Ekolojinin sonuçları ile cinsiyetin sonuçları aynıdır. Cinsiyet problemini kapsamlı ele almaya ihtiyaç var. Cinsiyet devrimini önemsiyorum. Gazetelerde okuyorum evliliklerin üçte biri, üçte ikisi mi diyorlar iflasa gidiyor.  Böyle olur tabii, günümüz evlilikleri iki körün yüz yüze gelip, çarpışması anlamına geliyor. Günümüz evliliğinde büyük bir cehalet, büyük bir ikiyüzlülük, saygısızlık, sömürü, büyük bir baskı, otorite, zulüm ve hatta katliam gizlidir. Karılık-kocalık kültürüne hiç inanmadım, çok tehlikelidir. Büyük aşklar böyle yutar mı? Öldürür mü? Madem kutsal aile, neden dövülüyor? Aslında en kutsal şey neden böyle bir zulüm ve katliama yol açıyor?” 

‘Ya özgürlük ya ölüm!’ 

Abdullah Öcalan, her değerlendirmesinde, kadın özgürlüğünün gerekliliğine vurgu yapıyor. 1 Aralık 2004’teki değerlendirmesi de buna bir örnek: “Ya özgürlük ya ölüm! Kadın özgürlüğü bütün özgürlüklerin temelidir; toplumsal özgürlüklerin temelidir. Kadın köleliği de bütün köleliklerin temelidir. Bunu kabul ediyor musunuz, etmiyor musunuz? Özgürleşmeyi kabul edenler mücadeleyi bu temelde göze almalılar. Sınıfsal, etnik ve dinsel kurtuluşun özüdür. Ben böyle bakıyorum. Öyle anlaşılıyor ki erkeğin gasp ettiği beyniniz ve yüreğiniz var. Ruhunuzdaki ve beyninizdeki egemenliği silmeye cesaretiniz var mı, yok mu? Kendi içinizdeki erkek egemenliğini yıkmaya varsanız tutarlı olacaksınız. Kaçanlarda bu özün olmadığı anlaşıldı. Egemen erkek dayak, şiddet, küfür ve savaş demektir. Bunu kabul ediyorsanız diyeceğim bir şey yok. Kadın özgürlüğü çok büyük mücadeleyi göze almaktır.” 

‘İlişkilerin yüzde 90’ı tecavüzdür’ 

Abdullah Öcalan, değerlendirmelerinde kadın erkek ilişkilerine de işaret ediyor. PKK Lideri, 6 Aralık 2006’da yaptığı avukat görüşmesinde evliliğe dair, “Ben kadın-erkek ilişkilerinin yüzde 90’ını tecavüz olarak nitelendiriyorum. Bunların temelinde çok çirkin ilişkiler vardır. Ben aşka, evliliğe karşı değilim. Aşkta, evlilikte güçlü cinsel dürtü ve güdüler olabilir. Bunlar normaldir, bunları inkâr edemeyiz. Benim karşı olduğum husus, bu tecavüz kültürüdür. Evlilik öncesi ve hatta evlenildikten sonra birçok tecavüz vakası yaşanıyor. Aile içi şiddet boyutuyla olayı ele aldığımızda, evlilik maskesi altında yapılan tecavüzler çok daha çirkindir. Genç kızları 60 yaşındaki adama veriyorlar. Bu zorbalık karşısında kız intihar ediyor. İstenmeyen evlilikler gerçekleştiriliyor. Hatta bazen para verip kadın alıyorlar, yani resmen satın alıyorlar. Bu çok ahlaksızca ve çirkincedir” diyor.  

‘Zihniyetin çöküşüdür’ 

PKK Lideri’nin İstanbul Avcılar’da 5 erkeğin bir kadına tecavüzde bulunmasına ilişkin 3 Kasım 2008’deki değerlendirmesi ise şu şekilde: “İşte Türkiye budur, Türkiye’nin her şeyini bu olay gösteriyor. Hem de polis yeleği giyerek yapıyorlar bunu. Zihniyet değişiminden bahsediyorlar. Bu, zihniyetin çöküşüdür, insanlığın bittiği noktadır. Türkiye toplumunun getirildiği son nokta budur, bu her şeyi özetliyor. Bu öyle lafla olmaz. Tecavüz edenler, ben kendime hâkim olamadım, kendimi kontrol edemedim, etkilendim, âşık oldum diyor. Sonra da kaçırıp tecavüz ediyor, buna da aşk diyor. Bu eskiden beri kadına karşı süregelen bir anlayıştır.” 

Gül Teorisi: Özsavunma kutsaldır 

Özsavunmanın önemine de dikkat çeken Abdullah Öcalan, “Gül Teorisi” diyor özsavunmaya. PKK Lideri, 10 Aralık 2008’de bu teoriyi, “Gül, kendini korumak için diken çıkarıyor. Bir gülün, bir bitkinin bile özsavunması vardır. Özsavunma için doğaya, tabiata bakmak bile yeterlidir. Bir Gül kadar bile kendimizi özsavunmaya hakkımız yok mudur? Özsavunma kutsaldır. Hatırlıyorum küçükken bizim köyde ihtiyar bir amca vardı, diyordu ki, ‘biz kuru tahtalar gibiyiz’. Ben ‘bu nasıl olur?’ diyordum. Bir ağaç bile kayaları delerek kök vermekte, kendini yaşatabilmektedir. Bunun kadar da mı olamıyoruz?” şeklinde açıklıyor. 

‘Düşünmeye cesaret edin!’ 

Daha önce kadın akademilerinin kurulmasını öneren Abdullah Öcalan, 2 Ocak 2009’daki görüşmesinde kadınların bu akademilerde özsavunmalarını geliştirerek, kendilerini fiziksel, zihinsel ve ruhsal olarak korumaları gerektiği uyarısında bulunuyor. PKK Lideri ayrıca, “Benim bu yılki sloganım ‘Düşünmeye cesaret edin’. Daha doğrusu demokratik ve özgür düşünmeye cesaret edin” diye ekliyor. 18 Şubat 2009’da ise Abdullah Öcalan, kadın ve toplumun özgürlüğünü birbirinden bağımsız görmediğini yineliyor: “Kadının özgürleşmesi toplumun özgürleşmesidir. Benim anlayışım, kadını obje olmaktan çıkarıp özgür bir özne haline getirmektir. Kadın bir özne seviyesine yükselirse, özgürleşirse toplumu da kenti de demosu da halkı da komünü de özgürleştirir. Kadın kendi özgürlüğünü başarabilirse o zaman özgür toplumu da özgür komünü de kurabilir. Ben kadınlar için kendi akademilerini kursunlar, kendilerini yetiştirmelidirler diyorum.”  

‘Toplum ahlaki ve politik olmak zorundadır’ 

PKK Lideri’nin 27 Mart 2009’daki görüşmesinde, “namus” kavramını ele alıyor. Abdullah Öcalan bu kavram için, “Namus anlayışı, sadece kadının cinsiyeti üzerine çarpık bir anlayışla kurulmuştur. Benim namus anlayışım biliniyor. Toplum, ahlaki ve politik toplum olmak zorundadır kurtuluş için. Siyasi kavrayışı, ahlakı, geleneği, örfü olmayan bir toplumda kendinizi, toplumunuzu, ailenizi, kızınızı koruyamazsınız. Bunlar yoksa o toplum bitmiştir” vurgusunu yapıyor. 

‘Kapitalizm kadını kuşatmıştır’ 

Avukatları ile 1 Nisan 2009’da görüşen Abdullah Öcalan, kapitalizmin kadına etkisine dikkat çekiyor. Abdullah Öcalan, şunları dile getiriyor: “Kapitalizm, kadını köleleştirmiştir. Emeğini sömürüyor, düşüncesini, bedenini, her şeyini sömürüyor. Kadınlar da bunları fazla anlamıyor, karşı çıkmıyor bunlara. Bunu anlamak için bir günün gazetelerine bakmak yetiyor. Bir günün gazetelerine bakarsan bir sürü tecavüz, bir sürü sömürü, dünya kadar sorun görürsün. Kapitalizm kadını da kuşatmıştır. Bu kuşatma ta 5 bin yıl önce, Sümerlerden beri bir gelenek olarak değişerek devam ediyor. Kadınlar bir tanrıça edasıyla, ruhuyla kendilerini özgürleştirebilirler. Nasıl ki din bir inançsa, kadınlar da özgürlüklerini bir inanç gibi, din gibi sağlayabilirler, buna inanabilirler, bunun için çalışabilirler. Kadın ruhunu, bedenini ve bilincini bir tanrıça kıskançlılığıyla korumalıdır. Kentleri de bu anlayışla yeniden inşa edebilirler.” 

‘Avrupa’daki kadının köleliği, Ortadoğu’dakinden daha ağır’ 

“İktidar” ve “erkek egemen” tanımlamalarına da işaret ediyor Abdullah Öcalan. Jean Baudrillard’dan örnek vererek erkek egemen sisteme dair konuşan Abdullah Öcalan’ın, 9 Ekim 2009’daki sözleri, “Bana çok yakın şeyler söylüyor. Özellikle erkek egemenliği konusunda. Kadının köleleştirilmesini çok iyi tasvir etmiş. O da bu topraklarda kadın köleleşmesinin başladığını tespit ediyor ancak bu köleliğin geldiği noktanın Avrupa uygarlığında doruk noktasına ulaştığını söylüyor. Ben de aynı şeyi söylüyorum. Bu yazar Fransız, şu anda Fransa’da kadınların yaşadığı özgürlük falan diyorlar ya; bu kölelik, Ortadoğu’da bir kadının yaşadığı kölelik kadar ağırdır. Fransa’daki belki biraz daha karmaşıktır, bir sürü şeyin içine saklamışlar ama Ortadoğu’daki kadına yönelik iktidar çok daha saftır, kendini açığa vurur. Bunun tasvirini iyi yapmış ama çözümlemesini yapamıyor. Kendisi de söylüyor zaten, ben bunun siyasetini yapmak istiyorum. O sadece sosyologdur. Ama ben benzer sonuçlara ulaştım ve boğazına kadar siyasetin içindeyim” şeklinde kayda geçiyor. 

‘Demokratik bilinç şiddetin çaresidir’ 

Abdullah Öcalan’ın, avukatları ile görüşmelerinin önemli kısmı, gündemdeki kadına yönelik şiddet vakaları oluyor. Abdullah Öcalan, 3 Mart 2010’daki görüşmesinde, Adıyaman’da bir kadının canlı şekilde gömülerek katledilmesine işaret ediyor: “Belki anlayamıyorsunuz. Demokratik bilince sahip olmak, demokratik komünler içinde yaşamak, demokrasiyi özümsemek hayatın her alanında insana değer katar, yaşama daha çok bağlar. Adıyaman’da bir kız çocuğunu diri diri gömdüler. Birçok yerde de kadın intiharları oldu, oluyor. Demokratik siyaset, demokratik bilincin toplumda örülmesi bunun çaresidir. Batman’da daha önceleri birçok kadın intiharları oluyordu, son süreçte bunlar azaldı. Bunun sebebi Batman’da demokratik siyasetin gelişmesi, demokratik tartışmaların yükselmesidir. Demokratik kültür topluma yaygınlaştıkça daha çok yaşama bağlar. Benim siyaset felsefemde, bunca yıllık deneyimle ortaya çıkardığım en doğru sonuç, demokratik komünler halinde örgütlenmek ve toplumun her kesiminde bu komünleri yaymaktır.” 

‘Yoğun bir eğitim olmalı’ Abdullah Öcalan, artan şiddete karşı da yine çözüm yolu olarak kadın akademileri önerisini gösteriyor. 7 Nisan’da PKK Lideri, kadınlara, “Kadınlar kendi örgütlülüklerini yaratmak kadar, küçük kızlar dâhil bütün kadınların eğitimleriyle de ilgilenmelidirler. Daha önce Özgür Kadın Akademilerinden bahsetmiştim. Bu basite alınmamalıdır. Sanattan spora, sağlıktan kültüre hatta modaya kadar her alanda yoğun bir eğitim olmalıdır” mesajı veriyor.

 ‘Toplumun kurtuluşu kadının kurtuluşundan geçer’ 

Abdullah Öcalan, 14 Nisan 2010’da “kadın sorununa” dair konuşurken, annesine de atıfta bulunuyor ve şunları paylaşıyor: “Bazen üniversiteden köye uğradığım zamanlar annem bana hep ‘Bana dört metre kumaş bile almadın’ derdi. Oysa ben daha büyük ideallerin peşindeydim. Ne yazık ki bu sistem içinde kadınlar somut, elle dokunulur şeyler isterler. Eşya isterler. Maddi değerler, eşyalar onları mutlu eder. Ki bu onların suçu değildir, böyle yetiştiriliyorlar ama biz böyle yapmadık. Kadın sorununu toplumsallaştırdık. Bu şekilde kadın sorununun çözümü konusunda gelişme yarattık. Ben hep toplumun kurtuluşunun kadının kurtuluşundan geçeceğini söyledim ve hala yıllardır bunu söylüyoruz. Cinsiyetçi toplum sistemi içerisinde ne kadın kurtulabilir ne de erkek kurtulabilir. Kadınlarımız gerçekten çaresizdirler. Düşünün 14-15 yaşında bir kız, özgür bir şekilde erkeklerle ilişki geliştirmeye kalksa hemen toplumda ismi çıkar, dışlanır ya da toplumun dayattığını kabul eder, evlenir. Yine bir erkeğin hakimiyetini kabul eder ve köle gibi yaşar. Nereden baksanız bir çıkar yol bırakılmıyor kadınlara. Kadın ve erkeğin sağlıklı bir temelde ilişki kurması bu sistem nedeniyle çok güçtür. Ben bizzat kendim yıllardır bu konuyla uğraşmama rağmen bir kadınla bu sistem içinde bir ilişki kurmaya korkuyorum.” 

‘Bu nasıl bir aşk!’ 

Abdullah Öcalan, 11 Ekim 2010 tarihli görüşmesinde de kadınlara, özelde de Kürt kadınlara dönük politikalara vurgu yapıyor: “Dördüncü komplo dönemi veya yeşil komplo döneminde kadın konusunda şunları belirtmek istiyorum: Bu dönemin kadın boyutu var. Bu dönemde en çok kadının özsavunması önem taşıyor. Erdoğan’ın ‘üç çocuk yapın’ açıklamasının altı boş değildir. İşte Rize Belediye Başkanı diyor ki Kürtlerden kız alın. Bu öyle basit bir söylem değildir. Rize belediye başkanı kendi başına bunu söylemiyor, Tayyip Erdoğan’ın bilgisi dahilinde konuşuyor. Tayyip Erdoğan’ın kendi döneminde söyleyemediklerini bu belediye başkanı dile getiriyor. Bunlar belli bir planın, komplonun parçasıdır. Ağrı’dan Rize’ye 12-13 yaşlarında bir kız, sanırım oraya fındık toplamaya giderken bir Rizeliyle tanışmış, bu basında ‘büyük bir aşk’ olarak gösteriliyor. Bu nasıl bir aşk! 12-13 yaşındaki bir kızın aşkı mı olur! Oraya çalışmaya, fındık toplamaya giden bir kız, çok kötü şartlarda çalışıyor, maddi olanaklara ihtiyacı var, daha iyi şartlarda yaşamak için böyle bir tercihe mecbur kalmış. Aile de buna onay veriyor. Diğer taraf da hiç ihtiyacı olmamasına rağmen kendi bölgelerinde çok daha eğitimli kızlar olmasına rağmen bunu tercih ediyor! Aslında bu normal bir evlilik ya da aşk değil, bir köleliktir, bir kölelik muamelesidir.  Ben şunu söylüyorum, öneriyorum: Özgür Eş Kuramı. Bu kavramı kullanıyorum. Savunmamda da bu konuyu belirttim. Ben bütün evlilikleri lanetlemiyorum, mahkûm etmiyorum. Ancak bir evlilik özgürlük temelinde tutarlı olmalıdır. Evlilik bu anlamda tutarlıysa anlamlı olur. Aksi takdirde bir günlük evlilik bile bütün dengenizi altüst eder.” 

‘Bu ölümler savaştan beter!’ 

Abdullah Öcalan, 8 Şubat 2014’te “Her gün onlarca kadın öldürülüyor. Bu ölümler savaştan daha beterdir. Bu devletin güvenliği meselesidir” derken, “Kadını özgürleştiremeyen devrim, devrim değildir. Kadını örgütleyemeyen örgüt, örgüt değildir” vurgusu yapıyor. PKK Lideri, 19 Mart 2015 tarihli görüşmede ise Özgecan Aslan’ın katledilmesine dair konuşuyor: “Hiçbir kadın bu cinayeti hayalinden bile geçirmezdi. Kadın bu cinayetin ideolojik-politik bağını kurmalıdır. Bana yaklaşan kadın, böyle yaklaşmalıdır. Benim söylediklerim kadın siyasetine doğru yaklaşımla ilgilidir. Erkek sırf kadın elinden kaçtığı için korkunç bir saldırı geliştiriyor. Tüm kadınlar, bu saldırı altındadır. Toplum erkek tarafından böyle dizayn edilmiş. Kadına karşı korkunç bir yönelim var. Kadın bir parça özgürlük istediğinde korkunç öldürülüyor. Özgecan katliamı da siyasi bir katliamdır. Bunu anlayacaksınız.”

Kaynak: http://www.jinnews.com.tr/

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz