Sema Çelikbilek
Kadın eylemselliklerinin en doruğa çıktığı bu dönemde kadın düşmanı olan devlet ve iktidar olgusu şiddetini en yüksek düzeye çıkarttı. Bu saldırıların tek amacı ise kadın şahsında toplumu, insanlığın değerlerini yok etmek yatmaktadır. Özellikle devrimleşen ve devrimden devrime koşan kadının zılgıtları devlet olgusunu çıldırtmış ve sinirlerinin yerinden oynamasına neden olmuştur. Bu zılgıt savaşan ve savaştıkça güzelleşen kadının zılgıtıdır. Devlet olgusu yerinden çıtırdamaya ve temellerinin yıkılmaya başladığı bu dönemde iktidarlar ise kendilerini kurtarma peşine düştükleri aşikardır. Devlet olgusu faşist iktidarların can damarıdır. Bu can damarı kesildiği andan itibaren sistem yok olmaya mahkum olacaktır. ulus devlet ve faşist iktidarların sistemini yıkacak olan ise yaşamın özünü oluşturan ve tarihin her döneminde zılgıtlarıyla direniş alanlarında olan kadınlardır. Onun için kadın saldırıların ilk hedefi konumundadır. Kadının direnişi sistemin yok olması anlamındadır. Kadın var oldukça da devlet olgusu ve iktidar ayakta kalma şansı yok denecek kadar azdır.
Faşizmin bir diğeri adı da devletin ta kendisidir. Onun için devlet ve iktidarların sisteminin yıkılması demek, kadın odaklı yeni bir sistemin kurulması demektir. Bunun bilincinde olan faşist sistemler sürekli kadına yönelirler ve kadının sesini kesmeye çalışırlar.
Devlet, kadını bir norma sokmaya çalışarak, faşist sistemini kadın üzerinden yürütmeye çalışmaktadır. Devlet için kadın muhafaza edilmesi gereken bir varlık, çocuk doğurması gereken bir makine, erkeğe kendini sunması gereken bir cinsel obje olarak tanımlamakta ve kadın politikalarını bu doğrultuda uygulamaktadır. Bu gün Türk devleti ve AKP-MHP iktidarının özelikle kadınlara bu kadar yönelmesinin altında faşist devlet olgusu yatmaktadır. Çünkü devlet ve iktidar, aile vurgusuyla kadını aileye sıkıştırmaya çalışmakta, kadın katilleri, tecavüzcüleri’de “iyi hal” ya da “tahrik” indirimleriyle, tecavüz yasalarıyla taçlandırılarak destekliyor. Kadınlar devletin kadın politikaları ve yükselen kadın düşmanlığı ile, yaşamlarının her alanında daha fazla baskı, şiddet, taciz, tecavüz ve katliamla karşı karşıya bırakılıyor. Dinsel öğretiler, kültürel ve ahlaki normlar, kurallar, yasalar, örf ve adetler, sürekli olarak yaşanmakta olan bu cinsiyetçiliği gittikçe daha da normalleştiriyor. Devlette değişmeyen; devletin her koşulda baskı, otorite, şiddet, katliam anlamına geldiği ve erkek olduğu gerçeğidir. Devlet kadınlar için hep yok oluş demektir.
Türk devleti ve iktidar başta Kürt kadınları olmak üzere Türkiye’de yaşayan kadınları hedefine alarak, büyük bir baskı mekanizmasını uygulamaktadır. Kadının başkaldırışı demek devlet için yok anlamına geldiği için bütün faşist politikalarını hayata geçirmiş durumdadır.
Bu gün AKP-MHP iktidarı Kadın düşmanlığından beslenerek, bu düşmanlığı politik var oluşunun kaynağı haline getirmiş durumdadır. Devlet ve iktidar, kadın iradesine, siyasetine, kimliğine, varlığına; kadın örgütlülüğüne ve özgürlüğüne tüm gücüyle saldırmaya devam ediyor. Her gün Kürt kadınlarına yönelik işkence, gözaltı ve tutuklamalar ile sindirme politikalarını derinleştiren iktidar diğer taraftan kadın katillerini, taciz tecavüz edenleri serbest bırakmaktadır. Devlet ve iktidar Kadınlara yönelik planlı bir biçimde bu faşizan saldırıları gerçekleştirerek, kadının öz direnişini kırmaya çalışıyor.
Tutuklamalar, gözaltılar ve katliamlarla kadının öz direnişini kıramayan devlet ve AKP-MHP iktidarı, Kadın mücadelesinde önemli bir yere sahip olan İstanbul Sözleşmesi’ni geri çekmek istiyor. Devlet ve iktidar mantığına ters düşen ‘İstanbul sözleşmesini’ kaldırmaya yönelik yapılan açıklamalar tam da faşist devletin ideolojisini ve kurulan sistemi açıklayıcı niteliktedir. Devlet zihniyetinden bunun aksi düşünmek ise akıl tutulması olur. Devlet zihniyeti, kadının özgür olmasını hiç bir şekilde istemez. Kadını yok etmek, iradesini kırmak, dört duvar arasına sıkıştırmak devlet zihniyetinin ilk görevidir. Onun için AKP-MHP iktidarı, Kadınları İstanbul Sözleşmesini geri çekmekle tehdit ediyor ki bu da şaşılacak bir durum değildir. Şuanda AKP-MHP iktidarın en çok korktuğu kadındır. Devlet ve iktidar biliyor ki kadın direnişi yarattıkları faşizan, soykırımcı sistemlerini yok edecektir.
Bunun için İstanbul Sözleşmesi’ne ilişkin devlet şu anda diyor ki ‘Ben imzamı geri çekeceğim’. Böyle söyleyerek kadına şunu söylüyor; ‘Sen devletin yurttaşı değil; erkeğin yurttaşısın.’demek istiyor. Devlet kadına karşı savaş açmış durumdadır. Gözaltına almakla, tutuklamakla, katletmekle savaş açmış durumdadır. Kadın şahsında topluma açılan bu savaş devlet ve iktidarın korkularını yansıtmaktadır. Korkuyorlar çünkü bu faşizan sistemin yıkılmaya doğru gittiğini görüyorlar. Bunun için bütün soykırımcı politikalarını hayata geçirmiş durumdalar. Devlet sisteminin artık ömrünün tükendiğinin farkındalar. İktidarlar ise devlet sistemi olmadan ayakta kalamayacaklarını çok iyi biliyorlar. Yani devlet sisteminin olmadığı bir ülkede kadın özgürdür. Kadın demokrasinin yapı taşını oluşturur. Çünkü bütün dünyada kadın özgürlüğü o ülkenin demokrasisi açısından ölçü olarak kabul ediliyor.
Bunun için kadınlar, direnişlerini zindanlarda, sokaklarda, dağlarda ve sıkıştırılmaya çalışıldığı dört duvar arasında en yüksek seviyeye çıkartacaktır. Ne devlet sistemi ne de faşist iktidarlar kadının öz direnişini kıracak kadar güçlü değildir. Yıkılmaya mahkum olan devlet ve iktidarlar sistemidir. Zafere ve özgürlüğe koşanlar ise direnişleriyle ve zılgıtlarıyla alanları dolduran kadınlar olacaktır.