Biraz ısrar, bilindik tarzların dışına çıkmak, özgün eylemi salt bir mayın eylemi olmaktan çıkartır, farklı sahalarda bunu başaran bir gerilla düzeyi hem mümkün hem de gerilla tecrübemizin rahatlıkla üstesinden gelebileceği bir gelişme düzeyidir.
“Bilinçlenen, Örgütleşen, Eylemleşen Kadın, Bilinçlenen, Örgütlenen, Özgürleşen Toplumdur”
Savunma özünde var olma eylemidir. Tüm varlıkların kendilerini savunmaları meşrudur ve doğada canlılık emaresi gösteren her varlık bu mekanizmaya sahiptir. Savunma mekanizmaları olmayan canlılar, kendi soylarını sürdüremezler. Böylelikle doğanın canlı olduğu anlayışına ikna oluyoruz. Örneğin, bir gül çok rahat koparılmaya izin vermez, dikenleriyle kendini savunur. Isırgan otu, kirpi, bukalemun gibi doğanın bu en ufak canlılarında dahi bu yasa yaşamın, canlılığın kanıtı, özgünlüğü ve de zenginliği olarak dile gelmektedir. Her şey doğada ahenkli bir düzen içinde sürüp gitmektedir.
Doğada yaşayan en mükemmel canlı olarak insanda böyle bir mekanizmanın olmaması düşünülemez. İnsanlar varlıkları söz konusu olduğunda her koşul ve şartta çok kıt imkânlarla da olsa kendilerini savunmayı bilmiş, direnmiş ve mutlaka bir çıkış bulmuşlardır. Bu anlamda yaşamın kendisini savunma eyleminin ürünü sayabiliriz. Ölüme veya hiçliğe canlının verdiği yanıt, yaşamdır. Savunma var olmanın adı ve gerçeğidir. Uygarlığın gelişimiyle başlayan süreç, insan, doğa ve toplum gerçeğinde büyük altüst oluşlar yaratmıştır. Uygarlığın kirli yüzünün iktidar eylemliliği ile katliamlar, talanlar, işgaller gelişmiş, günümüze kadar da bu akış hiç durmaksızın süregelmiştir. Uygarlığın öteki yüzü yani demokratik uygarlık güçleri olarak tanımladığımız toplumsal kesimlerin yaşamlarında direniş dünden bugüne hiç son bulmayan bir yaşam duruşu olmuştur. Bu direnişin adı öz varlığından, özgürlüğünden, ahlaki politik özelliğinden kolayca kopmamanın bilinci, örgütlülüğü ve eylemidir.
Tarih, talana, soykırıma, köleliğe, toplum kırımlara karşı direnenlerin kutsal eylemlerinin adıdır
Öz savunma olarak tanımladığımız bu yaşamın ve eylemin en kutlu gerçeği olmasaydı, insana ve insanlığa dair erdemler var olamazdı. Tarih bu kutsal eylemliliklere tanıktır. Tarih sadece çapulcu güçlerin talanlarının tutanakçılığı değildir. Tarih, talana, soykırıma, köleliğe, toplum kırımlara karşı direnenlerin kutsal eylemlerinin adıdır. Yani tarih en derin anlamına bu özgür yaşam direnciyle kavuşmaktadır. Tarihe bir bakış bizi bu gerçeğe ulaştıracaktır.
Eril aklın eylemi olarak gelişen devletli uygarlık ana kadın etrafında gelişen anacıl toplumun ahlaki politik yaşamına indirilen en büyük darbe olmaktadır. Ana tanrıçaların etrafında boy veren, yeşeren yaşam sömürüsüz ve baskısız bir yaşamdır. Kutsal ana toplumca benimsenen otoritesi, ekonomosun korucu ve kollayıcı gücü olarak ahlaki politik toplumun öncü gücüdür. İnsanlar ana tanrıçanın aşklı, özgürlüklü, neşeli komünal yaşam düzeninde, her gün çoğalan maddi, manevi yaşam yaratımlarının kutsallığında yaşadı bin yılları. Bu uzun zaman kesitinde insan kızı ve oğlunun kutsal eylemi olan toplumsallığın gücüyle çoğaldı ürün. Çoğalan ürün, yarıklarda pusuya yatan erkeğin iştahını kabartıyordu. Avcılık sanatıyla kurnazlığı, komployu öğrenen erkek, bu defa avını göz diktiği ana kadının el emeği, göz nuru olan emeğine yönelterek toplumun ahlaki yapısını çiğner. Güçlü, kurnaz, hain ve kıskanç adam, kadının emeğine el atar ve onu kirli eylemlerle çalar. Böylece binlerce yıl sürecek bir kavganın temelini atar. Büyüyen kavga ve çatışmalar kadını yavaş yavaş güçsüz kılarken, erkek yeni bir dönemin başlangıcını yapar.
Devletli, sınıflı uygarlık gelişimiyle karşı devrimini zirveleştirir. Zigguratların katlarında örülen bu yeni yaşamın hakimiyetinden sonra kurnaz, hain, güçlü adamımız artık tanrıdır, devlettir, hakimdir. Yere göğe sığdırılmayan iktidardır. Diğer deyişle erkeğin azmanlaşmasıdır. Binlerce yılın intikamını kadından alırcasına, düşürdükçe düşürür, öldürdükçe öldürür. En değersiz mal kılarak pazarlarda satılır, alınıp kafeslere konulur. O artık bir köledir, zevk için kullanılır. Yaşamdan rengi silinir, sözlerinin hiçbir anlamı yoktur, hatta konuşabilecek haktan dahi yoksundur. Düşürülen kadın düşürülen toplumu ifade eder ki, bu da devletli uygarlığın insanoğlu ve kızına cezasıdır.
Kurnaz adamın eyleminin acımasızlığında inletildi insanlık. Sümer Rahip devletinden günümüz kapitalist sistemine kadar tarihin çarkı hep böyle sürdü. Dönen bu çark erkeği güçlendirirken, kadını derin kölelik bataklığına sürüklemekteydi. Uygarlığın bu gelişimi halklara ve kadınlara kölelik ve adaletsizliği reva görmüştür. Öyle ki yaşamı elleri ile yaratan kadın artık erkeğin ellerine bakmakta, hakarete, açlığa, bir para etmeyen küfre, dayağa, tecavüz ve tacize maruz bırakılmaktadır. Bedeni ve zihni kelepçelenen kadın insanlık dışı her türlü muameleyle yüz yüze gelmiştir. Bunu da benimsemeyi görev beller hale getirilmiştir. Zihni kelepçelenen, ruhu dumura uğratılan kadın artık bedenini koruyacak gücü bulamaz kendinde. Evde kocası, iş yerinde patronu, sokakta her önüne gelenin defalarca taciz ve tecavüzünün mağduru kılınmıştır. Toplumsal cinsiyetçiliğin kurbanı olarak boynuna kadar diri diri ölüm çukurlarına gömüldükten sonra kafasına taşlar vurularak yaşamını yitirirken dahi bir başkası için yaşamını yitirir. Başkalarının günah ve zaaflarının kurbanıdır o. Yaşamı başkalarına ait, bir ömre yayılmış hizmetçilik yetmezmiş gibi zaaflı, güdülerine yenik erkek saldırganlığının mağduru olan kadın, erkeğin bu sorumsuz ve ilkel, vicdansız eyleminin kefaletini ölümüyle öder.
Dünün yaratanı, ekonomosun mimarı kadın, her türlü ekonomiden uzak tutulur, elinde hiçbir şey bırakılmaz, bazen onurunu da ayaklar altında ezdirerek birkaç kuruş kazanmanın peşine düşer, emeğinin karşılığını alamayacağını bilerek! Ahlak tanrıçası kadın, toplumda ahlaksızlığı yayıyor diye yargılanır, yakılır, parçalanır. Politikanın asıl yaratıcısı olan kadın bugünün kör, lal kadını olarak çaresizliğe mahkûm edilmiştir.
Ana tanrıça hayalleri, fikirleri yasaklanmış, geçmişi silinmiş tarihsizliğe mahkûm edilerek, her buyruğa kesin itaat etmesi gerekendir artık. Günümüz kapitalist sistemi bunu daha da derinleştirir. Kadın dünyanın her yerinde, her anında, her mekânında, her ulusunda köledir. Bazen değişen mekân gibi köleliğin de şekli değişir. Siyasete karışır, ekonomiye uzanır, iş hayatına atılır. Fakat emeğinin hiçbir karşılığı ve değeri olmadığını bilir.
Bir çağrı ile her an isyana kalkmayı bekleyen, bir yürek olmuştur kadın yüreği
Çağlar hep kadın aleyhine işlese de kadın bu gerçeği ve yaşamı kabullenmemiş, tanrıların zulmü kadının içindeki özgürlük çığlıklarını susturamamıştır. Her kadının yüreğinde gizli veya açık isyanlar daima var olmuştur. Bir çağrı ile her an isyana kalkmayı bekleyen, bir yürek olmuştur kadın yüreği. Her şeyi ile halklar gibi silahsızlandırılan kadın, elindeki tek silahı olan bedenini hiç göz kırpmadan özgürlük yoluna adarken, bazen yaşamını bir ipin ucunda sallandırmıştır. Köleliğin dayanılmaz sınırlara ulaşması kadının arayış ve eyleme geçmesini şart koşmuştur. Bunun akabinde modern kadın hareketi gelişmeye başlamış, Avrupa ülkelerinde kadın hareketleri, sendika ve vakıfları kurulmuştur. Gelişen bu mücadeleler kadının kendi tarihine dönüş çabası ve eylemliliğidir. Bu hareketlerin kendilerini eril sistem ve zihniyetinden köklüce kopartmayışları çabalarının köklü sonuçlar vermesini engellemiştir. Gelinen aşamada kapitalist sistem gerçekliğinde toplumun ahlaki politik düzeyinin sıfırlandığını görmekteyiz. Bu toplum kırım gerçeğine karşı Reber Apo öncülüğünde başlayan PKK Özgürlük Hareketi, kadın özgürlüğünü mücadelenin temel dinamiği olarak belirlemiştir. Bu toplum kırımı durdurmak için toplumda yitirilen özgürlük düzeyini, kadında özgürlük düzeyini geliştirerek yanıtlamak istemektedir. Bu kutsal çabalar Kürt kadınını özgürlük saflarına çekmiştir. Bununla tüm kadınlarda umut ve inanç yaratmayı bilmiştir. Reber Apo’nun kadın özgürlüğü için verdiği mücadele tarihin hiçbir yerinde bu yoğunlukta, bu derinlikte olmadığını görmekteyiz. Zayıf, itaatkâr kadından büyük başkaldıran, isyancı, savaşçı kadının yaratıldığını görmekteyiz. Bu savaşın adı, onurunu, kimliğini yeniden yaratma savaşıdır. Devletçi, iktidarcı uygarlığın elimizden çaldığı özgürlük ateşini yeniden bulma savaşıdır. Bu onurlu bir savaştır. Bu büyük bir savunma savaşıdır. Halklar adına insanlık adına ve de kadın adına verilen büyük savunma savaşıdır.
Kadının yürüttüğü savaş öz kimliğine, öz yaratımlarına dönüş savaşıdır
Kadının dağların yükseltilerinde, meydanların coşkulu kalabalığında yükselttiği savaşın adı öz savunma savaşıdır. Yani öz kimliğine, öz yaratımlarına dönüş savaşıdır. Büyük kaybedişten, büyük yükselişe geçiş eylemliliğidir. Derin kölelikten, derin özgürlüğe yol alış savaşıdır. Kendini savunma ancak ve ancak beş bin yıllık eril aklın yaratımlarından sonsuz boşanmayla sağlanabilecek bir durumdur. Halkların özgürlük problemini çözümleyen Reber Apo tarih boyunca gelişen tüm uygarlıkçı devletçi, güç, kurum ve uygulamalarının en temelde toplumları özgürlükler alanında sınırsız güçsüzleştirdiği ahlaki, politik dokusunu yok etme temelinde kendisini somutlaştırdığını belirtiyor. Yani iktidar tekelleri dünden günümüze toplumları silahsızlandırdıkları oranda varoluşlarını sağlamışlardır. İktidar tekelleri silahlandıkça toplum o oranda silahsız ve savunmasız bırakılmıştır.
Bununla amaçlanan iktidarın hizmetine hazır sürü toplumu yaratmaktı. İktidarın kendisini var ettiği zemin buydu. Bir avuç zorbanın korkunç güçlenmesine karşı toplumun önemli bir kesiminin muazzam güçsüzleştirilmesi iktidar tekellerinin en önemli amaçlarından biri olmuştur. Yani öz savunma bilinci ve eylemliliğinden yoksun bir toplum, kendisinin olamazdı, sömürgeci sistemin içinde erimeyi, yok olmayı yaşayan bir toplum olurdu. Bu noktada gelişecek olan mücadelenin adı, öz savunma mücadelesi olur. Öz savunma öze dönüş, öz kimliğini koruma, bu değerler yitirilmişse bunların yeniden kazanılmasının adıdır. Öz savunma ahlaki politik toplum olma ısrarlılığıdır, özgürlüğünü koruma, yitirilen hak ve özgürlükleri yeniden kazanmanın dili, eylemi ve örgütlülüğüdür. Halklar için en vazgeçilmez olan yaşam direngenliğidir. Toplumun var oldukça onsuz edemeyeceği en temel ilkesidir. Özgürlükteki ısrarlı, eylemli, örgütlü halidir.
Çağlar boyunca toplumların savunulması için aracı güçler ve kurumlar yaratıldı. Savunmayı başkalarından bekleyen konuma itildi toplum. Bu yaklaşımı “ciğeri kediye teslim etmek” diye tanımladı Reber Apo. Yine öz savunmayı bir devleti yıkıp yerine yenisini kurmakta gören algılayış ve deneyimlerin vardıkları son durak da iktidarın farklı bir varyantı olmaktır. Gelinen aşamada demokratik uygarlığın daimi güvenlik politikası olarak öz savunmayı tanımlıyoruz. Demokratik siyasetin, felsefenin yaşamsallaşacağı, ete kemiğe bürüneceği sahadır öz savunma örgütlülüğü. Öz savunma bir yaşam duruşu, mücadele anlayışı, bir felsefe olarak yaşamın daimi hali olmaktadır. Bilinçlenen, örgütlenen, eylemleşen, toplumsal kesimlerin özgürlüğü yaşamasıdır. Öz gücüne, öz iradesine, öz yönetimine dayalı yaşamayı başarmasıdır. Özgürlüğünü icra ettiği saha ve kurumlarda akışı engelleyen durumlarla mücadele etmesini bilmesidir. Yani gerektiğinde ahlaki ve politik özelliğini körelten kurum ve uygulamalarla mücadele etme cesareti ve eylemliliğidir. Bunun için gerektiğinde büyük öz savunma savaşlarına hazır olmaktır. Bunun kutsal eylemliliğini sanatçı inceliğinde dokuma halidir. Çerçevesini böyle koyduğumuz öz savunma olgusu ilk ve son sömürge olan biz kadınların da yaşamın her anında uygulaması ve başarması gereken bir yaşam duruşudur. Gelinen aşamada halklar açısından insan olmakta ısrarın adıysa öz savunma, kadınlar içinse özgür kadın olmakta ısrarın dili ve eylemliliğidir.
Kadınlar olarak öz savunma mücadelesini yükseltmemizin zamanıdır
Yaşamın en fazla dışına itilen toplumsal kesim olarak acının, kahrın, sömürünün, işkencenin, cehaletin daimi bir hal olarak kadına dayatıldığı gerçeği tüm çağlarda kadına yaşatılan özünde yaşamsızlık halidir. Çağların karanlığına mahkum edilendi kadın. Kendini savunamaz kılınandı kadın. Beni savunur dediklerince daima alınıp satılan, iradesi, duyguları, fikirleri sömürülendi. Kendisi olarak kalması, yaşaması engellenendi. Başkalarının olandı, devletçi uygarlık güçlerinin en fazla mülkleşmeyi dayattıkları toplumsal kesimdi, sömürgenin sömürgesiydi, haddi hesabı, sınırları belli olmayan bir sömürgeydi kadın. Ruh, beden ve zihin olarak her daim zirvede sömürgeciliği yaşayandı. Tüm iktidarcı devletçi sistemlerde kadına dayatılan bu statü, günümüzde aşılmak durumundadır. Kadının öz savunma mücadelesi bu gidişata dur demenin adıdır. Kadınlar olarak öz savunma mücadelesini yükseltmemiz için haddinden fazla tarihsel ve güncel nedenlerimiz var.
Onun için öz savunma mücadelesinin bilimi olarak Reber Apo JİNEOLOJİ bilimini gündemimize koymuş bulunmaktadır. Bu bilimin aydınlığında yaşama ve mücadeleye atılan kadın, kendi özgürlüğünde toplumsal özgürlükleri inşa eden hakkın, adaletin, özgürlüğün, hakikatin kadını olacaktır. Eril aklın soğuk, zalim, paylaşımsız egemen gerçeğine inat kadının hümaniter duygusal zekasıyla örülü Jineoloji biliminin aydınlığında yeniden yaşamı temellendirmeyi başaracaktır kadın. Jineolojinin konuları kadının toplumsal mücadelelerdeki yerini, rolünü, öz savunma mücadelesinin kapsamını koymaktadır. Kadının öz savunma mücadelesinin dayanacağı temelleri şu biçimde tanımlamak mümkündür.
Eril aklın bütün zihin ve bilinç çarpıtmaları sonucu karanlıkta bırakılan kadın doğasının gün yüzüne çıkartılması en başta gelen görevdir. Toplumsal doğanın gerçek ve kapsamlı aydınlatılması olayı gün yüzüne çıkan kadın gerçeğiyle sağlanacaktır. Kadının sömürgeleşme tarihinin, büyük düşüşünün, yitirilişinin oluştuğu tüm tarihi evrelerin aydınlatılması gerekmektedir. Peşi sıra kurtuluş eyleminin diline geçilmelidir. Tüm uygarlık süreçlerinin tutsaklaştırdığı, sömürge kıldığı kadının özgürlüğü ve kurtuluşu için derin teorik bilimsel araştırmalar kadar, büyük ideolojik mücadelelerin de verilmesi gerekmektedir. Kadın öz savunması eril aklın yaşam dışına ittiği kadını yaşama çekme eylemliği ve bilincidir. Bunun örgütlü, kurumlu halidir. Bilim dünyasından, ekonomiye, ekonomiden politikaya, politikadan felsefeye yani her sahada kadının öz kimliği ile katılım sahibi kılınmasıdır. Ekonominin dışına itilen kadının yeniden ekonomusun sahibi ve örgütleyeni olan kadını yaratmadır. Politikayı kadının sezgisel, duygusal zekâsının boy vereceği saha kılmaktır. Politikayı özünden boşaltan eril aklın aksine, kadının vicdan yüklü eylemi olarak yeniden geliştirmek toplumsal özgürlüklerin de yaşamsallaşması anlamını taşımaktadır. Yaşama karşı sorumlu ve duyarlı olan kadının etik ve estetikle yaşama yön vermesidir. Özgür yaşam, örgütlenen, bilinçlenen ve eylemleşen kadının kavgasında boy verecektir. Öz savunma bu görevlerin başarılmasıdır.
Kadınlar olarak kadına uzanan elleri, dilleri karşılıksız bırakmamalıyız
Devletin, kocanın, ailenin, toplumun gerici cenderesinde acıyla kıvrılan kadından kurtulmaktır öz savunma. Gücüne, iradesine, bilincine güvenen kadını yaratmaktır. Bugün kadının yaşadığı sefalet, yoksulluk, cehalet yüklü yaşam eril aklın intikamcı gerçeğinin sonucudur. Bugün ölümden beter kadın yaşamları ve dünyanın her yanında artan kadın ölümlerinin baş sorumlusu bu zihniyettir. Özcesi bu mücadele her sahada ve her biçimde geliştirilmek durumundadır. Bugün biz kadınlara kendimizi güvende hissettiğimiz dağlarımızın dışında hiçbir zemin bırakılmamıştır. Devlet zihniyeti, kurum ve felsefesinden ekonomisine, siyasetinden, askerliğine kadar her şeyi egemenlik kokmaktadır. Her yanından kadına hakaret akmaktadır. Kadınların hiçbir hayır görmediği bu kurumlarla hesaplaşması olması gerekendir. Bugün neredeyse normalleşen kadın ölümleri, tecavüzleri bu lanetli sistemin ürünü olarak gelişmektedir. Kadını bunca değersiz kılan bu sistemin kurumlarının bize vereceği bir şey olmaz. Alternatif kurumlarımızı yaratmak durumundayız. Yaşamın her yanına yayılan şiddet kültürünün sonuçları her gün duyduğumuz, rastladığımız, tanık olduğumuz gerçekliklerdir. Bunun bunca yaygınlaşmış olması kadının öz savunma mücadelesinin zayıflığının göstergesidir. Bu yüzden bunun hızla aşılması gerekmektedir.
Bir kadının ölümü bu kadar kolay olmamalıdır.
Bir kadın kurtuluşu ölümde aramamalıdır.
Kadını savunmayı başkalarından beklememeliyiz.
Kadınlar olarak kadına uzanan elleri, dilleri karşılıksız bırakmamalıyız.
Ordu da olsa, polis de olsa, koca da olsa, aile de olsa gelenek de olsa ne olursa olsun, saldırı nereden gelirse gelsin kadının kendisini savunma gücü, iradesi, bilinci, örgütlülüğü ve eylemi mutlaka gelişmek zorundadır. Bununla öz savunma kurumlaşmalıdır. Kurulacak olan öz savunma birliklerinin görevi her sahada gelişen saldırıların karşılıksız bırakılmaması olarak belirlenebilir. Dağda, ovada, şehirde, köyde her yerde kadın kendi savunmasını yapabilmelidir. Sistemin, klasik erkeğin ve geleneğin gözü kara kadın katliamının önünü almak için kadın adaletini her yerde somutlaştırmalıyız.
Zalimin, haksızın, egemenin hakkından gelmenin sanatını icra etmektir öz savunma. Bunun için savunma anlayışını aşmayacak tarzda ama etkili cinsten eylemler geliştirmek zorunludur. Gelinen aşamada kadını devletin, kocanın, iktidar tekellerinin zulmünden kurtarmayı amaç edinmeliyiz. Bunun adı ise çok güçlü örgütlenmektir. Demokratik siyasetin tüm yol ve yöntemlerini kullanmaktır. Yaşadığımız köyde, şehirde, mahallede, yanı başımızda çok kolay gelişme şansı bulan kadın sömürü ve katliamını artık hiç olmama düzeyine çekebilmeliyiz. “Kadına yapacağım kötülüğün, ahlaksızlığın, zalimliğin hesabını bana ödeten güçler olur” düşüncesini zalim erkekte ve onun sisteminde yaratmalıyız. Yani ucuz, haksız, kanunsuz, ahlaksız kadın yaklaşımının karşılıksız kalmayacağını bu erkeğe ve sistemine anlatmak gerecektir. Kadınla yaşamaya layık olmayan erkeğe, bir kadınla yaşamayı hak edecek düzeyi kendisinde yaratması gerektiğini kavratmalıyız.
Erkeğin zulmünden kadınları kurtarıp onları mücadele sahalarına çekmek kadar, düzen sınırları içinde kadını erkeğe mahkum konumdan çıkartıp kendisini ifadelendireceği kurum ve olanaklara kavuşturmayı mücadelemizin esasına oturtmalıyız. “Bu kadın ben olmadan yapamaz, edemez” diyen erkeğe karşı onun elimizden çaldığı güç ve olanakları yeni baştan ele geçirerek bağımsız ve özgür yaşamın güzelliğini ve erdemini ortaya koymalıyız. Bu zorlu mücadelede elbette ki karşıtımıza benzememeye çalışacağız. Onun kirli araç ve yöntemlerini kullanmayacağız.
Bu mücadelenin bir boyutu bu insan sefaletini yaratan sistemi aşmak ise bunun zengin eylemliliğini yaratıp somutlaştırmak da gerekmektedir. Sistem dönüşümünü yaratmak temel amacımızdır, ama kirli sistem saldırılarını da kesinlikle yanıtsız bırakmamalı, caydırıcı olmayı başarmalıyız. Savaşı da barışı da belirleyebilecek bir düzey kazanmalıyız.
Özgürleşen, örgütlenen, eylemleşen kadın, özgürleşen toplumun kendisidir
Etkili, belirleyici olabilen kadın sözü, eylemi ve örgütlülüğü komple tüm alanlarda geliştirilmelidir. Kendimize ait mekânlarımız, kurumlarımız olmalı. Ama bir de eylem gücü olmalıyız. Kitlesel eylemlerimize, farklı boyutlar kazandıran tarzda eylemlerimiz gelişebilmelidir. Erkeğin devleti, polisi, yargısı varsa biz kadınların da özgürlük militanları ve savunma kuvvetleri olduğunu artık göstermemiz gerekmektedir. Bunun kolay olmadığı doğru. Ama zorlukları ne olursa olsun başarılması gerektiği de bilinmelidir. Kendini savunan kadın, toplumu savunan kadındır. Özgürleşen, örgütlenen, eylemleşen kadın, özgürleşen toplumun kendisidir.
Kendisi olmayan kadın toplumun başına beladır. Sahiden kadının özgürlüğü, toplumun özgürlüğünün ölçütüyse, kadınlar bunu en iyi öz savunma duruşu, zihniyeti, örgütü ve eylemliğini kazanarak sağlanabilir. Halklar ve kadınların iç içe geçmiş özgürlük mücadeleleri gelişecek güçlü öz savunma mücadeleleriyle asıl anlamına ulaşacaktır. Kadının tüm sahalarda yükselteceği mücadele öz savunma anlamına gelirken, bunun en etkili yanı kadının demokratik eylemliği iken, silahlı gerilla güçlerine de büyük sorumluluklar düşmektedir.
Gereken yerde ve zamanda demokratik mücadeleye güç katan eylemsel bir duruş her yere ulaşabilen bir örgütlülük ve yaratıcı zengin eylemsel bir hat tutturulmalıdır. Özgün kadın eylemselliklerini zenginleştiren, meydanlardaki kadın kitlesine ruh veren, eylemlerine güç katan, evinden çıkmaya korkan kadına cesaret aşılayan, eylemsel duruşlar pekala mümkündür. Biraz ısrar, bilindik tarzların dışına çıkmak, özgün eylemi salt bir mayın eylemi olmaktan çıkartır, farklı sahalarda bunu başaran bir gerilla düzeyi hem mümkün hem de gerilla tecrübemizin rahatlıkla üstesinden gelebileceği bir gelişme düzeyidir. Dünyanın en örgütlü, en deneyimli kadın hareketi olarak, kendi farkımızı bu sahada da kanıtlayabiliriz. Büyük zorlukları aşmış bir hareket olarak ulaştığımız mevcut birikim ve tecrübeyle de bunu başarabiliriz. Bu konuda umutlu ve inançlı olduğumu belirtiyor, bu uğurda akan kanın sarf edilen emeğin kadınlı, aşklı, neşeli, örgütlüklü yaşamı taçlandıracağına inanıyoruz.