Kadının ötekileştirilmesi ve kumalık

0
390

Sema ÇELİKBİLEK

Tarihten günümüze kadar cinsler arasında sürekli bir savaş ve çatışma durumu yaşanmıştır. Eril zihniyetin iktidar olma mücadelesi tarihin her döneminde var olmuştur. Eril zihniyet ancak kadını ötekileştirerek ve kadını yaratıcısı olduğu yaşamdan kopararak iktidarını sürdürebilirdi. Eril zihnyiet tarihin her döneminde kadına yönelik farklı farklı politikalar uygulayarak kadını ötekileştirmiş ve yaşamın dışına itmeye başlamıştır. Kadının ötekileştirilmeye başlanmasıyla birlikte, eril zihniyet kurduğu sistemle birlikte kadını kadına kırdırmaya başlamıştır. Bunu yaşamın her alanında uygulamaya koymuştur. Kumalık’ta bunun en somut örneğidir. Özellikle savaşların, açlığın sömürünün, faşizmin görüldüğü ülkeler ve bölgelerde kumalık sistemi daha yaygındır. Çünkü yerinden yurdunda kaçmak zorunda bırakılan kadınlar çaresizlikten, yoksulluktan dolayı ikinci, ücüncü hatta dördüncü eş olmayı kabul etmek zorunda bırakılırlar. Kadın önce ötekileştirildi, daha sonrada kadını kadına kırdırarak eril zihniyet kendi iktidarını sağlama almaya başladı.

Oysa Neolitik dönemde yaşam kadın etrafında şekilleniyordu. Yaşamı yaratan anlam katan ve yaşamın düzenleyicisi ve yürütücüsü kadındı. O zaman kadın tanrıçaydı. Doğayla iç içe bir yaşam vardı.  Doğa kadını kadında doğayı tamamlıyordu. Doğanın verimliliğiyle kadının verimliliği karşılıklı olarak devam ediyordu. Kadın kendi üreticiliğini devam etmek için çiftleşeceği erkeği kendi seçiyordu.  Ve doğurduğu çocuk toplumun çocuğuydu. Toplum doğan çocuğa bakıyor ve büyütüyordu.  Ancak daha sonraki dönemlere baktığımız zaman erkek kendi spermleri olmadan Kadının çocuk doğuramayacağının farkına varmasıyla birlikte erkek kadın rahmi üzerinde iktidar kurmaya başladı. İktidar olgusunun oluşmasıyla birlikte çatışmalar ortaya çıkmaya başladı.

Sümer dönemine baktığımız zaman ise kadın Müsakaddin odalarında hazırlanarak Erkeğe sunulmaya başladı.

Aslında Müsakaddinler bu günkü kadının pazarlandığı özel evlerdir. Kadının düşürülmesiyle birlikte kadının bütün güçleri elinden yavaş yavaş alınmaya başlandı.  Kapitalist sistemle birlikte kadın bir meta olarak görülmeye başlandı. Ve kadını kadına kırdırma politikası sistem tarafından hayata geçirilmeye başlandı. Bu sistem ilk başta din yoluyla yapılmaya başlandı. İslamiyet dinine baktığımızda her erkeğe dört kadın helaldir düşüncesi kadın üzerinde yürütülen ve kadını kadına kırdırma politikasını gözler önüne sermektedir. Bunları göz önüne aldığımızda Kumalık sisteminin nasıl geliştiğini ve günümüze nasıl geldiğini görebiliriz. Öncelikle kumalık yani çok kadınlı evliliklerin, dünya üzerinde öteden beri var olan çokeşlilik yöntemlerinden yalnızca biri olduğuyla başlayalım. Çok kadınlı evlilikler genelde kumalık olarak anılsa da, coğrafi bölgeye göre ortaklık, içli-dışlılık adlarını da alan, adlandırma çeşitliliğinin bilakis bu pratiğin pek çok yerde uygulanışına delil olduğu bir durum. Dahası, çokeşlilik sadece çok kadınlı evliliklerle değil, çokerkekli evlilikler olarak ta geçmişte de günümüzde farklı toplumlarda uygulanmış. Ancak yaygın çokeşlilik türü her zaman Çokkadınlılık olmuş. Çokkadınlılık ise geçmişte ve günümüzde, sadece Müslüman halklar ya da İslam hukukuyla yönetilen toplumlarda değil, pek çok dinde, kültürde ve etnik grup arasında uygulanmış veya uygulanmakta.

Antik Yunan, Çin, Hint, Babil, Asur, Mısır ve sahra altı ve kuzey Afrika’daki toplumlarda görülen Çokkadınlılık, sadece Türkiye’ye, Türkiye’de ise Kürdistan’a Arap ve Kürtlere, salt Müslüman-Arap coğrafyasına ait bir evlilik türü değil. Hristiyanlıkta Mormonlar, antik dönem Musevileriyle günümüz köktendinci Musevi grupları arasında çokkadınlı evlilikler vardır. İslam öncesi Arap toplumunda hem çokerkekli, hem de çok kadınlı evlilikler yapılmış, ancak İslam çokeşliliği dört kadınla sınırlamıştır. Nadir de olsa, günümüze ulaşan çokerkekli evlilikler de var. Tibet, Nepal ve Hindistan’ın bazı bölümlerinde, İnuit (Eskimo) ve Venezuela-Bari toplumunda çokerkekli evlilikler halen mevcut.
Ancak ulus-devlet odaklı modernleşme, modern medeni kanunlarla eş sayısını teke indirmiştir. Çokeşliliğin ülkemizdeki varlık sebeplerinden önce, bu evliliklerin doğasından bahsetmekte fayda var. Yaygınlıkla kullandığımız çokeşlilik ifadesinden kasıt, çokkadınlı evliliklerdir ve bu bakış açısından çokerkeklilik hiçbir toplumda uygulanmamış bir sapkınlık olarak görülür. Çokerkekli veya çokkadınlı olsun çokeşlilik her hâlükârda ataerkil bir pratiktir, erkeklerin maddi fiziksel iktidarlarıyla ihtiyaçları, doğrudan erkek cinselliği ile ilgili anlayışın şekillendirdiği evlilik türleridir. Çokeşli bir kadın, düşünülenin aksine mutlak özgürlük sahibi, kadın-erkek rollerini tersine çevirmiş veya bu rolleri belirleyen bir birey değildir. Çokerkekli evlilikler kuran kadınlar, erkeklerin koyduğu yasalara, onların yarattığı siyasi iktidar ve ekonomik düzene tabidir. Kadın nüfusundaki azlık, yoksulluk, tarım arazileri ve maddi kaynakların kısıtlılığı nedeniyle, birbiriyle savaş ve çatışma halindeki grupları barış içinde tutmak ve erkek eşlerden birinin yokluğunda kadın ve aileyi “baştan kabul edilmiş ikinci eşin korumak için, çoğunlukla erkek kardeş olan ikinci eşe devrine ve gelişi güzel cinsel ilişkilerle kadınlar üzerindeki cinsel tehdidi engellemeye dayanır.

Ortadoğu ve Arap toplumundaki çokeşlilik uygulamalarını Çokkadınlılık ve dört kadın eş olarak sınırlamış, Çokerkekliliği yasaklamıştır. İslam’daki Çokkadınlılık kaynağını Kuran’ı Kerim’den alır, ancak çokkadınlı bir erkeğin her hâlükârda eşleri arasında adaleti yerine getiremeyeceği ihtimali üzerinde de durulduğundan, genel yaklaşım çokkadınlılığın bir emir değil, şartların şekillendirdiği, izin verilen bir uygulama olduğu yönündedir. İslam devletinin ilk dönemlerindeki savaşların erkek himayesinden yoksun, çok miktarda yetişkin ve bağımlı kadınla, kadın köle grupları yarattığı varsayımını oluşturur. Burada İslam ve kölelikle ilgili bir parantez açmak gerekir İslam köleliğe izin verdiğinden ve bir erkeğin köle olarak hâkimiyeti altındaki kadınların cinsellikleri üzerinde de hak talep edebileceği, bu birlikteliklerden doğan çocukları mirasçısı olarak tanıyıp tanımama hakkını erkeğe vermiştir. İslam dinindeki hukuki yaklaşımlar ve Müslüman toplumların öznel uygulamaları eş sayısı konusunda farklılaşsa da, İslam çokkadınlılığı, iki eşlilik (bigami) biçiminde gerçekleşmiştir. Müslüman toplumların çokeşli erkekleri bunu ağırlıklı olarak iki kadınla evlenerek yapmış, çok azı üç veya daha fazla kadınla evlenmiştir. İki eşlilik Osmanlı toplumundaki çokkadınlı evliliklerle, yasaklara rağmen gerçekleşen çokkadınlı evliliklerin yaygın şeklidir.

Çok kadınlı Evliliklerin Sebebi İktidar Olma Anlayışıdır

Medeni hukuk ve ceza düzenlemelerine rağmen ekonomik, siyasi ve dinsel nedenler başta olmak üzere, nüfus artışı ve erkek çocuk sahibi olmak konusundaki güçlü arzular, tarımsal üretiminin emek yoğun şekilde seyrettiği düzlemlerde sosyal güvence yokluğunu ailedeki çalışan sayısını artırarak çözme inancı, toplumsal nüfus ve iktidarı sürdürme kaygılarının, buna ek olarak siyasi ve cinsel iktidar arzuları çokkadınlı evliliklerin genel sebepleridir. Türkiye’deki çokkadınlı evlilik oranları yüzde 3-4 oranında seyretmekte, Çok kadınlı evliliklerin asıl nedeni çocuksuzluk değil, ataerkil bir arzu olan erkek çocuk arayışıdır. En yaygın neden ise aile kararıyla yapılan görücü usulü evliliklerdir. Eş seçiminde Türkiye’nin pek çok bölgesinde yaygın olan yakınlar ve akrabalarla görücü usulüyle ayarlanmış evlilikler, boşanmanın toplumsal-kültürel olarak “imkânsızlaştırıldığı namus ve utanca dayalı toplumsal düzende, erkekleri “gönlüne göre ikinci eş arayışına cesaretlendirmektedir. Üst sosyo ekonomik gelir veya statü grubundan erkekler ise, örneğin ağalar, Şıhlar, şeyhler, Seydalar ve dedeler, çok kadınla evlenerek güç ve iktidarlarını pekiştirmiş, yaşadıkları toplumsal çevredeki siyasi ve ekonomik gerilimleri “yeni akrabalıklar yaratarak “çözerler. “Namus ve “utanca dayalı düzenin belirlediği, yaşadıkları ülke ve bölgelere özgü çeşitli evlilik türleri de çokkadınlı evliliklerin sebeplerdendir.

Eril zihniyetin soy saplantısı ve çok eşli evlilikler

Genç bir kadının kendini isteyen kim olursa olsun, ikinci veya üçüncü eş olarak, dedikodulara sebep vermemek için evlendiği durumlar söz konusudur, çünkü gelen kısmeti çevirmenin evlenememeye yol açacağına inanılır. Kaçarak veya kaçırarak evlenmelerden bir bölümü de çokkadınlı evliliklere yol açar. Levirat yani ölen eşin erkek kardeşi ile evlenme, bakım ve sosyo-ekonomik destek ihtiyacındaki kadın ve çocukları aile içinde tutmak ve yabancılarla evlenmeyi engellediğinden kumalığa, berdel olarak adlandırılan genç kadın değiş-tokuşuysa, evlenme çağında ancak ekonomik kaynaklardan yoksun erkeklerin kız kardeşlerini kuma olarak evlendirerek evlenmelerini sağlar. Kan davalarının kumalık yoluyla çözümlenmesi de yaygındır bekâr genç kadınların, karşı aileye gerekirse kuma olarak verilmesiyle “kan bedeli karşılanır. Nüfusun azalma eğiliminde seyrettiği çeşitli etnik-dinsel çevrelerde yok olma ve diğer gruplarla karışma kaygılarını gidermek için kadınların ikinci veya üçüncü eş olarak nüfus artışı için evlendirilmesi de çokkadınlı evliliklere neden olur. Çocukluk çağındaki genç kadınların evlendirilmelerinin de, Çokkadınlılık pratiğini pekiştirdiği söylenebilir çünkü resmi olarak evlenme yaşına erişmemiş kızları kuma olarak kayıt dışı evlendirmek evlilik yaşına dair yasal engeli aşmak demektir. Genç kadının reşit ve yetkin olmadan bir haneyi idaresi birinci eşin himayesinde gerçekleşir, erken yaşta başlayan doğurganlığıysa hane nüfusunun artışını garantiler. Başlık uygulamasının yaygın ve erkekler arası sosyo-ekonomik ayrımların keskin olduğu çevrelerde de, aileler kızlarının ikinci eş olmasını önemsemeden, varlıklı ailelere kuma olarak evlendirirler. Engelli genç kadınların da başlık ve çeyizlerinin azlığı nedeniyle kuma verildiğini biliyoruz.  Suriye mülteci göçünün çokkadınlı evlilikler açısından yarattığı yeni mevzulardan bahsetmeden önce, son yıllarda Fas başta olmak üzere Kuzey Afrika ülkeleri ve eski Sovyet cumhuriyetlerinden kadınlarla yapılan çokkadınlı sınır ötesi evliliklerin, kadınlar gönüllü olsalar dahi ciddi bireysel-toplumsal travmalarla, emek sömürüsü ve bir tür cinsel kölelik yarattığını söylemek gerekir. Dini inançların ve toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin körüklediği erkek egemen anlayışın, erkeklerin bakım ve cinsel ihtiyaçlarının, ölüm-ekonomik buhran-göç-savaş şartlarında namusa halel getirmeme ve erkek soy silsilesi yaratma saplantısının çok eşli evliliklerin nedeni olduğu açıktır.

Kadını kadına kırdırma politikası olarak mülteci kadınlar ve kumalık

Gelelim Suriyeli “eşler meselesine. Her şeyden evvel Suriyeli gelin/ ikinci eş yeni bir mevzu değil. Suriyeli kadınlarla çoklu evlilikler, bu ülkeye komşu bölgelerde sınırın çekildiği tarihten itibaren yaygın olarak uygulanmakta. Aşiret/ kabile gibi sosyal birlikleri dağıtan çağdaş sınırlara rağmen iki taraftan aileler ve bireyler, siyasi ve ekonomik dinamiklerin şekillendirdiği talebe göre evlenmeye devam etmişlerdir. Bu evliliklerin bir bölümü Suriye devletinin çokkadınlılığı resmen uygulaması ve bu konuda iki taraftaki yaygın kültürel kabul nedeniyle sürmüştür. Özellikle 1980’den sonra Türkiye tarafında göreli olarak yükselen ekonomik refah, akrabalık ilişkileri ve Suriyeli kadınlar için istenen başlık ve evlilik masraflarının Türkiye’ye kıyasla düşük olması, onları Türkiye’de evlenmeye ve ikinci, üçüncü kadın olmaya sürüklemiştir. Savaştan çok önce dahi özellikle Mardin-Nusaybin, Kızıltepe ve Urfa’nın sınıra komşu ilçe ve köylerinde erkeklerin ikinci veya çoklu eş tercihleri için Suriyeli kadınları cazip hale getirmiştir.

2011 Nisan ayından beri yaklaşık dört milyon Suriyelinin Türkiye’ye savaş nedeniyle zorunlu göçü, aslında ağırlıklı olarak bir kadın ve çocuk göçüdür. Ailedeki erkekleri kaybeden veya üçüncü ülkelere mülteci olarak gönderen kadınlar, Suriyeli nüfusun ağırlıklı kısmını oluşturmaktadır. Bu durum Suriyeli yetişkin ve genç kadınları Türkiye’de zaten artış eğiliminde olan çokkadınlı evliliklerin hedefi haline getirmiştir. Bu noktada Suriyeli mültecilerin kültürel ve dinsel geleneklerinin de etkisi büyüktür çokkadınlı evliliklerin yasal, her eşin aynı yasal statü ve haklara sahip olduğu Suriye de bir namus ve utanç toplumudur. Evlilik Suriye’de de hem bir sosyal statü kazanma, hem de ekonomik-sosyal güvence sistemidir.

Çok eşlilik ve kumalık adı altında fuhuş meşrulaştırılıyor

Özellikle savaş nedeniyle evlerinden uzaklara sürüklenen, ailedeki eril kontrolün dışına çıkarak, fuhuş, zorla çalıştırma ve emek sömürüsü gibi çeşitli başka eril tehlikelerin hedefi haline gelen, ağırlıklı olarak kuzeydeki orta ve küçük kentler ile kırsal bölgelerden gelen Suriyeli kadınlar, Türkiyeli erkeklerle evlenerek mültecilik ve zorunlu göçten kaynaklanan sorunlarını çözeceklerine inandırılmışlardır. Kısaca, Suriyeli ikinci eş ve kumalar mevzuu, Suriyeli kadınlardan Türkiyeli kadınlara yönelmiş bir tehdit değil, savaş şartlarının hâli hazırdaki toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri ile iç içe geçerek keskinleştirdiği bir durumdur. Sınır geçişlerin kolaylaşması ekonomik alanda geniş­letme yaratmış, ülkelerle yapılan antlaşmalar çerçeve­sinde ithalat ve ihracat rakamları artmıştır. Ekonomik alandaki gelişme ile birlikte, sosyal alanda da bazı de­ğişimler olmuştur. Bu yansımanın ilk görünür sonucu, yurtdışından getirilen gelinlerdir.

Kadınlar kumalığa mecbur bırakılıyor

Öncelikle Silopi’de kuma gelen 130 kadın adresleri ile birlikte tespit edildi. Kotalı örnekle­me yöntemiyle, 80 anket Silopili kadınlara uygulandı. Kotalar üstüne kuma gelen Türkiyeli ilk eş, Türkiye dışından gelen tek eş, Türkiye dışından kuma gelen eş ve Türkiyeli kuma gelen eş şeklinde
belirlendi.  Kadınların %84’ü görücü usulüyle evlenmiş ve %79’u evliliği kendi rıza­sıyla kabul etmiştir. %42′ si de eşiyle ak­rabadır. %85’i kuma geleceğini bildiği halde %40’ı nasip-kısmet deyip kabul etmiştir. Ailem beni zorladı diyenlerin oranı %15 iken, Türkiye’de yaşamak is­teyenlerin oranı sadece %5 dir. Bu sonuçlardan genel olarak yurt­dışından gelen kadınların, Türkiye’de evlenmek için özel bir tercihleri olma­dığını, evlilikle ilgili genel bir irade de göstermediklerini çıkarabiliriz. Zaten bu kadınların %63′ ü hayat hakkında genel bir de­neyim elde edemedikleri 20 yaş altında evlenmiştir. Çoğunluğu, evlendiğinde reşit bile değildir. Ailelerinden öğren­dikleri evlilik şekli de aynıdır. Bu grup
kadınların %78′ inin aileleri görücü usu­lü veya berdel ile bir araya gelmiştir.

So­nuç olarak söylenebilinir ki, yurtdışından kuma gelen kadınlar evlilik konusunda kurbanlık koyun gibi hareket etmekte önlerine gelen ilk fırsatı, kuma dahi gitse nasip-kısmet diyerek kabul etmektedir. Zira bu grup kadınların çoğunluğunun, evlilik konusunda ve kuma konusunda bir bilgileri yoktur. Araştırmada, hem yabancı ülkeden kuma gelen kadınlar üzerinde hem de Türkiye içinden kuma gelen kadınlarla, çalışma yapıldı. Kumalık da evlilik gibi kadınlar
tarafından kendi kararları olmasına rağmen, çok bilinçli yapılan bir tercih değil. Türkiye’den gelen kadınların %90′ ı kuma geleceğini biliyorken yabancı kumaların %85’i kuma geleceğini biliyormuş, zorla evlenenlerin oranı. Türkiyeliler için %20 iken, yabancılar için % 15’tir. Genel anlamda   kadınların yaptığı söylenebilir.

Eril zihniyet kadını kumalığa bilinçli yönlendiriyor

Diğer   taraftan üstüne kuma   gelen kadınların %55′i eşlerinin kuma   getireceğinden    haber­darken, haberdar olan kadınların %40′ ı çocuklarından dolayı mecburen durumu ka­bullenmek zorunda kal­mış. Durumu bilsin veya bilmesin, kabullensin veya kabullenme­sin kadınların %80′ i üzerine kuma gel­diğinde üzüntü yaşamış. Fakat yine de %80’i eşinden ayrılmayı düşünmemiş. Tüm kadınların %90’ı kumalarıyla iyi geçinirken, %95’i yaşantısından memnun rakamları, araştırmanın ilgi çeken istatistikleridir. Zira üzerine kuma gelen ilk eşlerin sadece %35’i hayatla­rının daha kötüye gittiğini belirtmiştir. %15 gibi bir oranla eşlerinin kendilerine karşı ilgilerinin arttığını söyleyenler bile var. Bu veriler ışığında kadınların kuma-lığa dair çok problemleri olmadığı söy­lenebilir. Bu bize, ana sorunun kumalık değil diğer problemler olduğunu işaret etmektedir. Yüzeysel bir istatistiksel bakışla ka­dınların kumalığa dair görüşleri olumlu olarak düşünülse de, aslında sözlü tarih çalışmasında kadınların iç dünyasının bu kadar da yaşanılanlara ılımlı bakılmadı­ğını göstermektedir.

1) Bir kuma geldiğinde diğer kadın hiçleştirildiğini hissetmektedir.

2) Kadın, eşini özellikle cinsel açı­dan, diğer bir kadınla paylaşmak isteme­mektedir.

3) Kadın, çocuklarına kendini feda etmektedir.

4) Kölelik durumu ve öğrenilmiş
çaresizlik

Nasip-kısmet mantığıyla küçük yaş­larda evlenen kadınlar, evlilik kurumu­nun aslında kendilerine ne gibi sorum­luluklar getirdiğinin farkında olmadan ve yaşamlarının sonrasının nasıl geçire­ceklerine dair fikirleri olmadan, kumalığı yaşamlarında görmelerine rağmen, kendi iç dünyalarında ne tür bir yıkıma yol açacağını bilmeden evlilik kararı vermektedirler. Bu bilinçsiz hareket, kendi sosyal dünyalarını kısıtladıklarının farkında olmayan erkekler açısından bir sömürü aracı olarak kullanılmaktadır. Aslında kadınların sosyal hayata katılmaması, kendi evlerinin köleleri olmaları, diğer kentlerde olduğu gibi sosyal yaşamı felç etmiş, kentin her türlü üreti­mini kısıtlamıştır. Kadınlar yaşamdan koparılmıştır. Kapitalist sistemin yaratmak istediği kadın düzenin bir meta haline getirilmiştir.

Kapitalist Sistem kumalık adı altında fuhuşu meşrulaştırılıyor

Genel itibarıyla kadın dünyanın her yerinde sistemin eliyle düşürülmeye yönelik politikalar hayata geçirilmiş ve geçirilmeye devam ediliyor. Örnek olarak İran’da Muta ya da Sighe diye anılan kısa süreli geçici evlilik vizesi diye bir şey var, biz buna sevişme izni de diyebiliriz. Mollalardan parayla alınan bu izin sayesinde saatlik/günlük/haftalık/aylık evlilikler yapıp zina yapmadan sevişebilirler. Evlilik dışı ilişkilerin taşlanarak idama varan korkunç uygulamalarla cezalandırıldığı İran’da, İslam Devrimi’nden bu yana, Şii kesim arasında eski bir gelenek olan geçici evlilikler çok yaygın. Şii mezhebinde, erkeklerin, Sünni mezhebinde olduğu gibi, eşinin rızası olmadan 1’den fazla eş edinme hakkı yok. Fakat geçici evliliklerin bu durumu ortadan kaldırma amacıyla uygulandığı görülüyor. Bu tür evlilikte, bir erkek ve evli olmayan bir kadın belli bir süre için kendi aralarında evlilik sözleşmesi yapıyorlar ve karşılığında kadına bir miktar para veriliyor. Belirlenen süre, bir saat de olabiliyor 50 yıl da. Bu süre sonunda taraflar hiçbir boşanma işlemine gerek olmadan ayrılabiliyor ya da çocuk olursa ve taraflar isterse kalıcı evliliğe geçebiliyorlar. Bütün bunlara baktığımızda kadın Dünyanın her yerinde kadın yaşamın her alanında kısıtlanmıştır. Bununla birlikte ikinci, üçüncü eş olma zorunda bırakılmıştır. Kapitalist sistemle birlikte kadın düşürülerek fuhuş kadın şahsında meşrulaştırılmıştır.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here