Kadın tutsaklar adına yapılan açıklamada, cezaevlerinde AKP-MHP iktidarının düşman hukukunun şiddetlendiği belirtildi, “Direniş ile cevap vereceğiz” denildi.
Ailelerin eylemini selamlayan tutsaklar, halka direnişi büyütme çağrısı yaptı.
Açıklamada şunlar belirtildi:
“Kürdistan’da zaman da varlık da hiçbir zaman doğal akışında olmadı. Oluşun engellendiği, varlığın inkar edildiği, dolayısıyla oluşun amansız direnmek, amansız savaşmak ve büyük yaratmakla gerçekleştiği dili, kültürü, biyolojik varlığı, siyasi, sosyal, hukuksal yani tüm alanlarda her şeyiyle soykırımla yüzyüze olduğu varoluş ve yokoluş arasındaki diyalektikte mevcut olmuştur. O nedenle her zaman amansız direnişle en derin ihaneti ve kendini, varlığını inkarı yaşamış bir halkız. Var oluş ile yok oluş sınırında oluşmanın yarattığı trajedilerde şekillenen kişilikler hikayesidir bu soykırım kişilikleri. Dolayısıyla cenneti de cehennemi de arafsız yaşayan bir halktır Kürtler. Bugün tarihin bu dönemecinde de kapitalist modernitenin tüm yarattıklarıyla, ucubeleriyle, tortularıyla karşı karşıya kalmanın bedelini ödüyoruz. 2 yüzyıldır karşı karşıya kaldığımız soykırım kıskacını kıramamış olmanın bedelini. Bu bedeli bazılarımız halkının, toprağının, kültürünün varoluş aşkıyla amansız direnerek ödüyor, bazıları bu bedelin altında ezilerek, inim inim inleyerek, kendini inkar ederek yok oluyor.
‘ÖNDER APO VE TUTSAKLAR BÜYÜK DİRENİŞ İÇİNDE’
12 Eylül ve Amed zindanıyla yüzleşme, helalleşme diye ortalıkta dolananlar tüm hapishanelerin Amed zindanına dönüştüğünü görmezden geliyorlar. Biz tutsaklar yıllarca İmralı’da uygulanan tecridi ve tecridin yarattığı sonuçları dışarıya haykırmak için, kavratmak için birçok eylemde bulunduk. İmralı’da Önder Apo şahsında uygulanan tecrit politikaları bugün devletin temel sistemi haline getirilmiştir. Tek tek tüm hapishanelerde uygulamaya konulduğu gibi bu tecrit zihniyeti devlet zihniyetine dönüştü. Artık devlet, halklar, topluluklar tecrit politikalarıyla yönetilmeye başlandı. Önder Apo 23 yıldır buna karşı büyük direndiği gibi tecrit politikalarını boşa çıkaran bir zihniyet savaşı vermektedir. Herkes cezaevi müdürleri, gardiyanlar ile yönetilir hale geldi. Her yer hapishane, herkes tutsak. Önder Apo yıllardır buna karşı hem pratik hem de zihniyet temelli büyük bir direniş içinde.
Halil Güneş, Abdurrezzak Şuyur, Garibe Gezer yoldaşlarımız büyük direnişin örnekleridir. Tutsaklık, işkence, tecavüz koşullarında direnerek teslim olmama iradesi gösteren yoldaşlarımızdır. Heval Halil, heval Abdurrezzak 28-29 yıldır zindanda ağır hastalıklarına karşı direndiler. Kansere rağmen, tedavi edilmemeye ve her hastaneye gidiş gelişte işkencelere, hakarete, keyfi uygulamalara rağmen yıllardır pes etmediler, güçlü bir irade ortaya koydular. Koğuş ortamında ne hasta tutsaklar için hijyen ortamı vardır, ne beslenme, bakım koşulu vardır. Güneş bile alamazlar doğru dürüst. İlaçları düzenli verilmez, bazen haftalarca ilaçları için uğraştırılırlar, kontroller rastgele ve çoğunlukla hiç yapılmaz. Heval Halil’in deyimiyle ‘sistem kendini dayatırken karşı koyanlar da kendi oluşları içinde karşılık verirler. Yaşam gücü olanın iradesini bilediği zamanlardır zor zamanlar.’
‘KADINLAR BU ÇÜRÜMEYİ DURDURMALI’
Garibe Gezer heval Kürt gerçekliğinde arafların olmadığının örneklerinden. Gözaltından tutsaklığına dek sürekli işkenceye, zulme, tecavüze maruz kalmıştır. Faşizmin en çirkin yüzü ahlaki çürümedir. Bugün sistemin tüm çarklarında ahlaki çürüme saklanamayacak düzeye gelmiştir. Bunun kurbanları da çocuklar ve kadınlar oldu. Eril zihniyetin çirkinliği iktidarını kadın katliamlarıyla pekiştirme yarışında. Garibe arkadaş hem bu zihniyete karşı savaşanı hem de kurbanı olmuştur. Tutsaklıkta tek başına kaldı. Ancak kadınlar hep birlikte bu çürümüşlüğe, ahlaksızlığa, işkenceye dur demelidir. Bu koşullarda 28-29 yıldır direndi yoldaşlarımız. Asla boyun eğmediler, pes etmediler. Bunca yıl söylenince, yazılınca kolay gelir dile fakat bunca yıl tutsak geçen bir ömürdür. Bir yıl, iki yıl , beş yıl, on yıl değil, 29-30 yıl, yani bir ömür, işkence, zulüm altında yaşamak, teslim olmamak kolay mı? Hayır. Bu dışarıda tutsaklığı yaşamamış insanların hayal bile edemeyeceği bir direniştir. AKP-MHP ve çete iktidarının zaman zaman çıkardığı yasa/paketlerde şartlı salıverme, denetimli çıkma, 3-5 yıl ceza indirimleri var. Hastalar ve yaşlılara dair yasalar var. İki yılda bir düzenlemelerle yüzyıl ceza alacak birinin en fazla 5 yıl gibi bir süre yatıp çıkacağı yasalar mevcut. Ancak bu yasaların hepsi yolsuzluk, cinayet, tecavüz, çete, fuhuş ve benzeri gibi nedenlerle içeride olanlar için yapılmıştır. Yani kendi sistem artıklarını, kendi çarkını temizleme amaçlı yasalardır. Oysa zindanlar on binleri aşan siyasi tutsaklarla dolu, hiçbir siyasi tutsak bu yasalardan yararlanamadığı gibi son çıkarılan infaz yasasıyla pişmanlık ve itirafçılık dayatmasıyla mahkemelerin aldığı tahliye kararları cezaevi idaresi kararıyla ortadan kaldırılmış durumda. Daha açık ifade edersek müebbet cezası alan bir insan siyasi ise 36 yıl ceza almakta. Yasal olarak 36 yılın 30 yılını yatıp çıkması gerekmekte, ama yeni infaz yasasıyla cezaevlerindeki müdür, öğretmen, psikolog, teknisyen, imam ve savcı kurul adı altında toplanıp cezası biten tutsağa pişman olup olmadığını, 30 yıl sonra bağımsız koğuşa geçip itiraflarda bulunup bulunmayacağını soruyor. Bunu kabul etmeyen ve protesto eden tutsak mahkemenin verdiği ceza süresi bittiği halde serbest bırakılmıyor. Yani 30 yıldan sonra kalan 6 yıl ile tehdit ediliyoruz. Denetimli serbestlik ya da cezaevi idaresinin kurul adı altında aldığı karara itiraz eden arkadaşlarımıza cevaben infaz hakimliği ‘pişmanlık belirten dilekçe yazıp, bağımsız koğuşa geçmek istemesi dışında 6 ay idarece gözlem altında tutup, düzenli olarak örgüte karşı itiraflarda bulunması ve 6 ay sonra yaptığı itiraflarda samimi olup olmadığı idarece onayı iknası ile tahliyesi’ cevabı ile karşı karşıya kalıyorlar.
‘DÜŞMANLIK HUKUKUNUZA CEVABINIZ OLMALI’
Cezaevi idareleri, mahkemeler üstü sınırsız yetkilerle donatılmışlardır. Gardiyanlar ve tüm görevliler, polis istihbaratçı karışımı tipler olarak eğitilmekteler. Sadece tutsağa karşı değil birbirlerine karşı da faşizm yarışında konumlanmaktadırlar. 30 yıl teslim olmamış, bağımsızlaşmamış, itirafçılaşmamış, 30 yıl direnmiş. Tüm işkencelere zulme, zorluklara rağmen direnmiş tutsaklara ya ihaneti kabul et ya tahliye olamazsın dayatması hukuki bir uygulama değildir. Düşmanlık uygulamasıdır. Mahkemenin belirlediği cezaya rağmen tahliye etmemek düşmanlık hukukudur. Buna verilecek cevap biz tutsaklar için sonuna kadar direnmek ve asla teslim olmamaktır. Biz direnişimize asla halel getirmeyeceğiz. Biz Hayriler’in, Sakineler’in yoldaşıyız. Çizgimiz onların duruşudur. Ancak dışarıda olanlara da çağrımızdır; düşmanlık hukukuna cevabınız olmalıdır. Zindanlardan direnen yoldaşlarımızın tabutları çıkıyor, katlediliyorlar tutsaklar. Bu katliama izin vermeyin, 30 yıldır işkencehanede direnen evlatlarınız gibi direnmelisiniz. Amed’de hasta tutsaklar için oturan annelerin eylemlerini selamlıyoruz. Seslerine ses akıtılmalı, hasta tutsaklar için kampanya ve eylemler daha fazla sahiplenilmelidir. Tek bir yoldaşımızı daha katletmelerine izin verilmemelidir.
Heval Halil ‘yaşıyorsam, nefes alıp verebiliyorsam bu sevdiklerim, yoldaşlarım sayesindedir. Yoldaşlarım benim için nefes alıp verme gerekçelerim ve yaşama anlamı. Bizler varoluşuyla kendini sonsuzluğa kilitleyen ve gerektiğinde kendini yoldaşı engelleri rahatlıkla aşabilsin diye yol yapacak kararlıklıkta canlarız’ diye yazmıştı mektuplarında. Şehadetine dek böyle yaşadı. Biz yoldaşları olarak, arkadaşlarımızın direnişine sahip çıkacağız. Asla teslim olmayacağız. Katledilen yoldaşlarımızı unutmayacağız. Direnişimiz ve mücadelemizle hesap soracağız.”