Kapitalizmin yarattığı ve derinleştirdiği birçok kriz alanı içerisinde bir yandan Ortadoğu merkezli savaş şiddetlenirken diğer yandan koronavirüsü (Covid-19) küresel ölçekte toplum yaşamını ciddi düzeyde tehdit eden bir aşamaya ulaşmış durumda. Kapitalizm rehin aldığı dünyamızda, savaşlarla ve toplum-doğa ilişkisinin bozulması sonucu ortaya çıkan hastalıklarla yaşamı tehdit eden, varoluş krizini derinleştiren bir toplumsal psikoloji yaratırken tedbir olarak da insanların evlerine kapanmasını, birbiriyle iletişim kurmamasını “sosyal mesafe” argümanıyla vaaz ediyor. Oysa kapitalizmin dünyamız ve toplumsal yaşamımız açısından yarattığı risk ve tehditlerin ortadan kaldırılması geri çekilmekle, eve kapanmakla, bireysel yaşamını korumaya çalışmakla aşılamayacak tam tersine kapitalizmle birlikte yaşamayı sürdürmenin yeni yol ve yöntemlerini arar hale geleceğiz.
Tüm dünyada 8 Mart’ı en coşkulu halleriyle karşılayan kadınlar da kapitalizme karşı yapılması gerekeni yapıyor, alanları daha fazla dolduruyor, isyanını büyütüyor. Latin Amerika ülkesi Şili’den başlayıp tüm kıtaya ve dünyaya yayılan yeni bir kadın özgürlük dalgası gelişiyor. Önder Apo, toplumsal tarih içerisinde kadını ilk sömürgeleştirilen ulus olarak tanımlarken, onun özellikle kapitalizme karşı çıkışına da başkaldırı olarak nitelemişti. Bu anlamda, en eski sömürge olan kadının cinsiyetçiliğe, faşizme ve kapitalizme karşı yeni bir başkaldırısı ile karşı karşıyayız.
Bu isyanın son dönemdeki merkezi olan Latin Amerika, Amerika’nın keşfi ile birlikte bir bütün olarak sömürgeleştirilmiş, milyonlarca kıta yerlisi Avrupa’nın tüfeği ile katledilmişti. Geri kalanları ise kıtayı işgal eden sömürgecilerin taşıdığı ve yerli halkın bağışıklık sisteminin tanımadığı virüsler kırımdan geçirmişti. Demek ki virüslerle sömürgeciliğin tarihsel bir bağı da varmış! Uruguaylı devrimci yazar Eduardo Galeano bu tarihsel süreci “Latin Amerika’nın Kesik Damarları” adıyla değerlendirirken ve sömürgeleştirmeye karşı direniş tarihini yazarken en çok da kadın hikayelerine başvurmuştu.
Latin Amerika, dört yüz yıldır sömürgeciliğe, emperyalizme ve kapitalizme karşı yerli halklar ve kadınlar öncülüğünde kesintisiz bir direniş geleneğinin yaşandığı bir coğrafya. Bu kesintisiz direniş 20. yüzyılda sosyalizm mücadelesi ile birleşmiş, kıtanın birçok ülkesinde devrimci örgütler öncülüğünde sosyalist devrimler yaşanmış, ABD öncülüğündeki kapitalist sistem bu devrimlere askeri darbelerle müdahale ederek on yıllara yayılan faşist cuntalar örgütlemiş, buna karşı da kesintisiz direnişler sürmüştür. Bu anlamda Latin Amerika tarihi bir devrim ve karşı devrimler tarihidir. Ve devrim tarihi yerli halklar ve kadınlar tarafından yazılmıştır.
2000’li yıllar sonrası kıtanın birçok ülkesinde “sosyalist hükümetler” kurulsa da, halk adına yola çıkan bu yönetimler hem reel-sosyalizm pratiğini aşamamış hem de kapitalist modernite sisteminin farklı müdahalelerine maruz kalarak zayıflayarak iktidardan düşmüşlerdir. Belli bir süre eski gerilla komutanlarının hükümet başkanlığını yaptığı başta Brezilya olmak üzere birçok Latin Amerika ülkesinde bugün sağ-popülist ve faşist hükümetler iktidara gelmektedir. Devrimci liderlerin yerine faşist şefler tarih sahnesinde yeniden boy göstermektedir. Şili merkezli gelişen ve gittikçe küresel bir kadın direnişinin zemini olan bu yeni isyan dalgasının kuşkusuz bu gelişmelerle bağı vardır.
Avrupa’da kadın ve gençler öncülüğündeki 68 Kültür Devrimi de benzer bazı özellikler taşımaktaydı. Bir yandan reel-sosyalizmin özgürlük ütopyalarından koparak yaşadığı tıkanma, diğer yandan kapitalizmin finans çağına giriş hazırlıklarının yarattığı ağır toplumsal krizler, Vietnam başta olmak üzere gelişen ulusal kurtuluş hareketleri, 68 Devriminin çıkış kaynaklarıydı. Toplum yeni bir çıkış arıyordu ve büyük gerilla komutanı olan Che Guavera’nin “Gerçekçi ol imkansızı iste” sloganı kapitalizme karşı özgürlük ütopyalarını her zaman canlı tutmaya dönük bir çağrı olarak dönemin temel sloganlarındandı. Tabi bir de Vietnam halkının Amerika işgaline karşı görkemli direnişini selamlayan “1,2,3 daha fazla Vietnam” sloganı.
Önder Apo, “21.yüzyıl kadın yüzyılı olacaktır” değerlendirmesiyle kapitalizme karşı gerçek özgürlük çıkışının kadın öncülüğünde ve kadın özgürlüğüne dayalı olarak gelişeceğine işaret etmişti. Kürdistan merkezli kadın devriminin tüm Ortadoğu’ya ve dünyaya yayılması, Şili’den tüm kıtaya ve dünyaya yayılan bu yeni özgürlük isyanı birlikte düşünüldüğünde bu tespitin geleceğe dair değil, anda gerçekleşen bir gerçeklik olduğu rahatlıkla görülecektir. Dünyanın farklı kıtalarında dünya kadınları kapitalizme karşı özgürlük isyanını dalga dalga yaymakta, bu dalgalar halka halka birleşmekte ve dünyanın kadın yüzü daha fazla görünmektedir. Sosyalizm mücadelesinin büyüdüğü 19. ve 20. yüzyıllarda kapitalizme karşı temel slogan “Dünyanın bütün işçileri birleşin” idi. 21. Yüzyılda ise Kürdistan’dan Ortadoğu’ya, Latin Amerika’dan Avrupa’ya kadar dünyanın tüm kadın isyanları birleşiyor.
İsyan ve devrim, doğal gelişim içerisinde aşılmayan gerçekliklere karşı açığa çıkan olgulardır. Yani bir şey kendinde ısrar ediyordur, değişmiyordur ve ona karşı köklü bir karşı çıkışa yani isyana ihtiyaç vardır. Kadınların isyan ettiği sistem ise kapitalizm ve kadın özgürlüğüne karşı tutum içerisinde olan tüm geleneksel ve gerici zihniyetlerdir. Tarihsel bir gerçek daha var ki, kapitalizm dahil olmak üzere tarihsel süreç boyunca kadını reddeden, özgürlüğünü öldürmeye çalışan tüm sistem ve yapılar erkek egemen aklın sonucu olarak gelişti. Yani isyan, bu anlamda erkek aklına yönelik bir isyandır. Ve eğer kadın düşmanlığına dayalı tüm bu yapı ve sistemler bugüne kadar kendini sürdürmüşse, bunu sürdüren erkeğin de kendi içerisinde yaşattığı iktidarcı-devletçi karakterini aşma temelinde ciddi bir özeleştiriye vermeye ihtiyacı vardır. Dolasıyla biz de özeleştiri vererek kadının yanında daha güçlü duracağımızı pratiklerimizle Kürdistan devrim mücadelesinde her zamankinden daha fazla göstermekle karşı karşıyayız.
Evet, kadınlar özgürlük için isyana kalkmışken, biz Kürdistan devrimcileri başta olmak üzere tüm erkeklere düşen ise sadece ve sadece kendi geri, köhnemiş, egemen ve kapitalist modernist kültüre su taşımaktan öteye bir şeye yol açmayan bu eril-maço zihniyetine karşı isyana kalkmaktır!