Nasıl bir yaşam, nasıl bir toplum sorularını kadınların ortak tartışmaları sonucunda ortaya çıkacak olan yanıtlar ile örülecek bir toplum sözleşmesi ortak yaşamı daha kolay inşa edebilir
Uygarlık tarihi diye önümüze sunulan tarih, kadının kaybediliş tarihi olarak yazıldığı çok belirgin bir gerçek. Ama tabi bu kaybediş sadece kadının hanesine yazılmadı. Kadınla birlikte tüm toplumsal alanlara da yansıyan bir kaybediş oldu. Bu gerçekten hareketle yeni sosyal bilimlerin ‘Tüm eşitsizliklerin, köleliklerin, faşizmin ve militarizmin kaynağında kadına uygulanan kölelik vardır’ değerlendirmesi anlamını bulmuş oluyor. İlk köle olarak tanımlanan kadın, tam bir model olarak ele alınmış ve kölelik versiyonları geliştirilmiştir. Bu nedenle de içinde toplumun kurumlaşmalarının biçimleri ve işlevleri iktidarı yaygınlaştırmak için kurgulanmış, ilişki biçimlerinin içi de iktidarla doldurulmuş. Dolayısıyla topluma uygulanan köleliğin, kadın köleliği ile çok köklü bağı vardır. Böylece iktidar öyle bir sarmal oluşturmuştur ki her gün iktidar üretir hale getirilmiştir.
Bu nedenledir ki eğer özgür bir yaşam isteniyorsa tüm toplumsal kurumlaşmalar, ilişki biçimleri sorgulanmaz ise, eşitlik ve özgürlük yönüyle kadınla ilişkilenmez ise genel anlamda da toplumun özgürlüğünden bahsetmek pek mümkün değildir. Çünkü ulus devlet inşa ettiği tüm kurumlaşmalar ile birlikte toplumsal yapının zihninde kadın erkek ilişkileri üzerinden bir ilişki sistemi oluşturmuştur. Bu ilişki sistemi her yerde öğretilir. Ana okuldan üniversiteye kadar tüm okullarda bu sistem işlenir durur. Aile ilişkileri bu sistemi uygular, öğretmen öğrenci ilişkileri, iş yerinde, kışlada var olan tüm ast üst ilişkileri vb. üzerine ekleyebileceğimiz tüm kurumlarda bu sistem konuşmadan giyime, yemeden içmeye dahi belirlenen algılar üzerinden inşa edilir. Bu algılar sanki kültürmüşçesine oturtulmaya çalışılır.
Hem bu ilişkilerin radikal sorgulanması hem de Türkiye’de yaşanan demokrasi ve özgürlükle kopmaz bağları olan Kürt sorunun çözümü için yeni bir mücadele sürecini Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan Amed Newroz’u ile dünyaya duyurmuş oldu. İşte bu mücadele sürecinin kalıcı ve sağlıklı ilerleyebilmesi için kadının özgürlük eğilimini geliştiren örgütlü gücüne ihtiyaç var. Kadın ne kadar örgütlü olursa o denli de özgürlüğü inşa edebilecek kurumlaşmaları inşa edebilir. Toplumun özgürlüğü, eşitliği ve demokrasi kaybı kadın özgürlüğünde oldu. Kazanacağı yer de kadının özgür yaşamı olacaktır.
Dünyanın her yerinde savaşlarda kadınlar en büyük acıları yaşadılar. Bundan nasibini Türkiyeli ve Kürdistanlı kadınlarda aldı. Bu savaşın son bulmasını sağlayacak temel dayanak ise demokrasinin ve özgürlüğün bu topraklarda gelişmesidir. Bunun gelişebilmesi için Türkiyeli kadınlar artık şunu söylüyor; ‘demokratik kurtuluş ve özgür yaşamı inşa sürecinde toplumla yeniden bir sözleşmeye ihtiyacımız var!’
Kadınlar, yaşadıkları ve yaşamak istedikleri toplumun nasıl olması gerektiğine karar verirken, toplumun tüm bileşenlerini görür, anlam biçer, özgürce var olmasını isterler. Kadın özgürleştikçe toplum özgürleşir. Toplumun kadının değerleriyle buluşması gerçekleştikçe iç barış da gerçekleşir. Bu iç barış, toplumsallığı içine alırken bireyin de kendisiyle barışık yaşamasını beraberinde getirir.
Şimdilerde Türk ve iktidar anayasayı kendine göre uyarlamakta, onun için kadının vereceği mücadele önem kazanıyor. Kadının vereceği bu mücadele, kadının toplumla sözleşmesi, toplumun ahlaki-politik yapısını yeniden yaşanılır kılması anlamına gelir. Nasıl bir yaşam, nasıl bir toplum sorularını kadınların ortak tartışmaları sonucunda ortaya çıkacak olan yanıtlar ile örülecek bir toplum sözleşmesi ortak yaşamı daha kolay inşa edebilir.
İktidarın dolaşımını ve birikimini sağlayan her türlü kurumlaşmanın yeniden tanımlanması, kadının toplumla sözleşmesinde bir gereklilik olarak karşımıza mutlaka çıkacaktır. Kadın erkekle nasıl yaşayacağını belirler. Burada ifade etmeye çalıştığım kadın ve erkek sistemin inşa ettiği kadınlar ve erkekler değil. Çünkü görüyoruz ki her türlü eşitsizlik ve dominantlıkla donatılmış kadın ve erkeğin bir araya gelişinden şimdiye kadar ölüm, yok etme, taciz, tecavüz çıktı. Bu nedenle özgürlük, demokrasi ve eşitlikle donatılarak inşa edilmiş kadın ve erkeğin nasıl bir arada yaşayacağının da belirlendiği bir tartışma önem kazanıyor. Bununla birlikte kadının nasıl bir toplumla birlikte yaşayacağı da tartışılacaktır. Çünkü yaşadığımız dünyanın her yeri erkeğe ve onun iktidarına göre şekillenmiş. Tek taraflı şekillenmenin değişikliğe uğraması belki uzun süreli uğraşları gerektirir. Ama güçlü bir örgütlülük ile yaşam sistemini oluşturup, bu sistemin savunmasını da sağlayabilirsek eğer, yaşam sistemimiz süreklileşebilir.
Kaynak: Komünar