Kalkan: Kürt dirilişinin romanını yazmak gerekiyordu, böyle ağır bir görevde cesaretle yer aldılar

0
250

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, devrim romanı yazma çalışmaları kapsamında gittikleri Rojava’da yakalandıkları hastalık nedeniyle şehit olan PKK’nin ilk Siverek, Hilvan, Antep ve İzmir kadrolarından İrfan Güler (Adil Urfa) ve Sait Üçlü (Ferat Pir) ile yazım çalışmaları konusunda ANF’nin sorularını yanıtladı.

Parti romanı olarak bilinen kitaplarda Sait Üçlü ve İrfan Güler’in çok büyük emekleri, katkıları var. Hazırlanmasında yer aldılar. Neden bu çalışma için ikisi seçildi?

Kuşkusuz en zor olanı yapıyoruz. Şehitler üzerine konuşuyoruz fakat konuşmak zorundayız, anlatmamız gerekiyor gerçekten de. Yeni yaşamı, insanlığı yeniden yaratanları kendileri anlattılar gerçi ama bu da yaşayanların boyun borcu. Bu temelde öncelikle İrfan ve Sait yoldaşları saygı, sevgi ve minnetle anıyorum. Hareket ve halk olarak anılarını mutlaka yaşatacağız. Amaçlarını başaracağız. Bundaki kararlılığımızı bir kere daha ifade ediyorum. Evet, önemli bir soru. Neden onlar? Neden Sait ile İrfan? Gerçekten de doğru cevap verebilmek gerekli.

Şimdi bu soruya nasıl cevap verebiliriz?

Öncelikle şunu belirtebilirim; her iki arkadaş da Urfalı. Neden söyledim bunu? Çünkü Önder Apo’yu yazdılar. Önder Apo’yu yazabilmek için kuşkusuz çok yönlü araştırmak, incelemek, tanımak gerekiyordu. Yani Urfalı olmaları bu anlamda kısmen bir avantaj oluşturabilir diye düşündük, bunu kendileriyle de tartıştık. Yani Kürtlük, Kürdistani özellikleri yanında  bir de Urfalı olmanın özellikleri, özgünlükleri neler? Refleksleri, tepkileri nelerden oluşuyor? Buna hakimdiler mesela. Bu sözler ikna edici de oldu. Kendilerini bu anlamda borçlu hissettiler, görevli kıldılar. Madem böyle, gerçekten biz yazmalıyız, dediler. Büyük bir cesaretle bu görevi ve sorumluluğu üstlendiler.

Ayrıca her iki yoldaşın da kendine has özellikleri vardı. Sait arkadaş, yazardı, edebiyatçıydı, şairdi. Zindandan bu yana yazıyordu. Fırsat buldukça çeşitli biçimlerde yazıyor, kendisini yazıyla ifade ediyordu. İrfan yoldaş da Siverekli biliyoruz. Hilvan, Siverek direnişine katılmış. Yani bu büyük özgürlük yürüyüşünü başlatan kahramanlık direnişinin bizzat içinde yer almıştı. Mehmet Karasungurlarla, Mehmet Sevgatlarla, Cuma Taklarla, Salih Kandallarla silah arkadaşlığı yapmıştı. Doğup büyüdüğü yerde bu özgürlük tohumları filiz atmış, yeşermeye başlamıştı ve kendisi bizzat bunun içerisinde olmuştu. Bedel olarak da onlarca yıl zindanlarda yatmıştı. Yani en iyi tanıyanlardandı. Dolayısıyla o süreçleri iyi ifade edebilirlerdi. Genelde böyle de değerlendirildi, kendileri de bu konuda istekli oldular. Cesaret, güven, güç oluşturdular ve başardılar.

Kuşkusuz büyük bir birikim bıraktılar. Hatta kimsenin şu ana kadar yazmaya cesaret etmediği bir çalışmayı üstlendiler. Biraz daha bilinmeleri açısından şunu sormak istiyoruz; her ikisi açısından da nasıl yaşadılar ve nasıl mücadele ettiler?

Urfa’da doğup büyümüşlerdi. Urfa’nın kasabalarında, köylerinde, şehir merkezinde kendi kişiliklerini bulmuşlardı.

Önder Apo yüksekokul öğrencisiyken Ankara’dan çıkış yaptı. Hareketimizin ideolojik grubu Ankara’da oluştu. 76’da başından itibaren de Kürdistan’a taştı. Kürdistan’ın kent ve kasabalarına, köylerine, Türkiye’ye yakın olan alanlara en erkenden taştı. Öncesinde de var olan ilişkilerini böyle bir yönelim ile daha çok bilinçli ve örgütlü hale getirdi. Gençler hızla 76-77 yıllarında katılım gösterdi. Kürdistan’da bir gençlik örgütü haline geldi Apocular grubu. Kendi deyimleriyle Kürdistan Devrimcileri Grubu. İşte bu süreçte Kürdistan’dan ilk katılan yoldaşlardan oldular. Hem Sait Yoldaş hem de İrfan Yoldaş… Hareketin önemli bir gelişme alanı Maraş, Adıyaman, Antep, Urfa hattıydı. İç içe geçmiş bir bütündü de. Çukurova ve Türkiye kentleriyle de belli ilişkileri vardı. Dolayısıyla ilk yayılma alanı bu alanlar oldu ve gençlik katıldı. İrfan ve Sait yoldaşlar da katıldılar. Sait Yoldaş üniversite okumak için Türkiye metropollerine gitmişti. Gençlik içinde çalıştı o dönemde. Fakat İrfan Yoldaş Urfa-Siverek hattında 77’den sonraki faaliyetlerde giderek aktifleşerek yer aldı. 78 Hilvan direnişinde güç aldı, destek verdi. 79 Siverek direnişinin de merkezinde, yani en gözü kara, yiğit, cesur, her işe koşan, en gizli işleri başaran militanı oldu. Çok iyi tanıyordu. Böyle çok iyi kamufle edebiliyordu kendisini. Dolayısıyla birçoklarının yapamadığını kendisi yaptı.

TEREDDÜT GÖSTERMEDEN DİRENDİLER

Sonuçta darbe oldu ve çok sayıda devrimci yurtsever tutuklanıp işkencehanelere, zindanlara dolduruldular. Bu yoldaşlar da tutuklandılar ve zindanlarda kaldılar. İrfan Yoldaş 20-21 yıl Diyarbakır Zindanında kaldı. O büyük direnişin ve ağır işkencelerin, hala dilden dile dolaşan bu durumların yaşandığı cezaevinde. Mazlumların, Kemallerin, Hayrilerin, Saraların, Ferhatların yoldaşı oldu. En küçük bir tereddüt göstermeden her türlü işkenceye karşı yiğitçe direndi. Sait Yoldaş da öyle, zindan yaşamları yiğitçedir, kahramancadır. 1982 direniş ruhunu en iyi temsil edenler oldular. En küçük bir zayıflık olmadığı gibi her türlü direnişin içinde oldular. Ayrıca dışarıdaki mücadeleyi de fırsat buldukça desteklediler, güç verdiler. Yeniden örgütlenmeye güç verdiler. Cezaevinden çıktıktan sonra bir dönem legal sahada çalıştılar.

BİRİKİMLERİNİ LEGAL ALANA DA TAŞIDILAR

Hatırladığım kadarıyla Sait Yoldaş’ın emekçiler hareketinde, eğitimde, bir bütün olarak Kuzey Kürdistan ve Türkiye’de legal özgürlükçü çalışmaların, demokratik siyasi mücadelenin gelişiminde önemli bir katkısı oldu. Hem de sorumlu düzeyde yer aldı. İrfan Yoldaş da benzer katılımlar gösterdi, daha çok akademilerinin örgütlenmesinde, eğitimin geliştirilmesinde rol oynadı. Önemli bir birikim kazanmışlardı. Zindan sürecinde hem yaşam tecrübesiyle hem de zamanı okuyup inceleyerek, eğitimde geçirmiş militanlar olarak… Dolayısıyla bir an durmadılar. Dışarı çıktıklarında da gençlerin, kadınların, halkın eğitim sürecine aktif katıldılar. O komploya karşı mücadelenin yeniden örgütlendirilip güçlü geliştirilmesine katkı sundular.

GERİLLA ALANINA GEÇİP HER İŞİ YAPTILAR

Giderek baskı sistemi geliştikçe, çalışmaları üzerinde tehlike artınca da en küçük bir tereddüt yaşamadan kendilerini özgürlük dağlarına ulaştırdılar, gerillaya katıldılar. Gerilla ortamında da her işi yaptılar. Birliklerde kaldılar, eğitim gördüler, eğitim verdiler, ideolojik askeri faaliyetlerde bulundular. Sonra da edebi faaliyetlerde bulundular. Başlangıçtaki bir dönemleri daha çok eğitim ortamlarında geçti. 2015’ten itibaren de söz konusu çalışmada yer aldılar. Böyle bir çalışmayı başlattılar. Yani bir roman yazımı ile parti edebiyatının geliştirilmesi… Direnişin; bu büyük direnişin romanının yazılması…

 1990’larda başlayan ve günümüze kadar derinleşerek gelen Kürt dirilişinin romanını yazmak, onu tarihe mal etmek, çözümlemek gerekiyordu. Böyle ağır bir görevde cesaretle yer aldılar.

Biraz da partinin romanı olarak bilinen çalışmayı değerlendirmenizi isteyeceğiz. Bu çalışmanın hazırlık evrelerini takip ettiniz. Örgütlenmesini biliyorsunuz. Nasıl böyle bir çalışma gündeme geldi?

Bu konuda öncelikle bu kahramanlık mücadelesini anlamak gerekiyor. Büyük özgürlük yürüyüşünü… Aslında roman yazılmıştı, yaşanarak yazılmış, yapılmıştı. Edebiyat da yapılmıştı, roman da yazılmıştı, yaşam olarak ortaya konulmuştu. Hem de tarihin en gözü pek kahramanlıkları biçiminde. Kadın erkek, genç ihtiyar demeden. Bir toplum kendi öz gücüyle tarihin en zalim düşmanına karşı direnmiş ve de kazanmıştı. Yani ilk defa Kürdistan tarihinde böyle bir kazanım oluyordu. Bir direniş, bir kaç ayı ya da bir kaç yılı aşıyordu. On yıllara yayılıyor, liderliği, örgütü, direnişçileri mücadeleyi sürdürüyorlar, toplumu ayağa kaldırıyorlardı. Sömürgeci, soykırımcı, egemenliği darbeliyor, parçalıyorlar; Kürt toplumunu, toplum üzerindeki kültürel soykırım etkilerini kırarak, sömürgeci soykırımcı sistemden Kürt toplumunu bileğini kopartarak, özgür bireyi demokratik toplum olmaya, demokratik ulus olmaya, yeniden dirilmeye adım attırmışlardı. Bu anlamda büyük roman yazılmıştı aslında. Bir buraya vurgu yapmamız, bilmemiz gerekiyor.

ÖNDER APO’NUN EDEBİYAT YAKLAŞIMI

Önder Apo’nun edebiyat yaklaşımını doğru bilmek gerekli. Zaten dili şairanedir. Sosyal bilim olarak yazımı da şiir yazar gibidir. Parti edebiyatının geliştirilmesini başlatandır. İlk Haki arkadaşın anısına şehadetinin birinci yıl dönümünde anı yazısını Önder Apo yazdı. Hem de en içerikli, en duygusal, öyle bir büyük edebiyatın başlatıcısıydı diyebiliriz. Çok kısa olmakla birlikte tabii çok zengindi içeriği. Böylece bireysel olarak şiir, hikaye, anı yazımları gelişti. Önder Apo, edebiyatın, parti edebiyatının geliştirilmesi için çaba harcadı. Edebiyatçılara değer verdi, yön verdi, eleştirdi, destek verdi. Bu gelişmelerin edebiyata dökülmesini istedi. Dahası olmayınca, yani kolaylaştırıcı çabalar harcadı. Neredeyse taslak düzeyinde yazdı. İşte Kürt Aşkı, Nasıl Yaşamalı… Roman taslağı biçiminde bütün bu gelişmelerin özünü veren ki kendi içindeki çelişkiyi, çatışmalarını, bu gelişmeleri yaratan, ruhu, duyguyu, düşünceyi ortaya koyan değerlendirmeler yaptı. Gerisi onlara dayanarak, onları genişletip bir esere dönüştürmekti. Bunun yapılması için de hep teşvik edici oldu. Biz cezaevinden çıkıp Parti Merkez Okulu’na geldiğimizde bu konuları bizimle epeyce tartıştı. Derslerde de tartıştı.

Özellikle Fuat arkadaş şairdi. Edebiyata çok daha yatkındı. Fuat arkadaşın yazmasını istiyordu. Yani yerler hazırlamıştı biz ülkeye gelirken. Örneğin Fuat arkadaşı da daha çok böyle bir yazım görevine hazırlıyordu. Biz bu konuları fırsat oldukça Fuat arkadaşla hep tartışıyorduk. Yani böyle bir şey bizimle tartıştı. Önderlik istedi ama yapamadık, yapılamamış bir görev, nasıl yapılabilir diye. Bunu 2014’te biraz bir örgütlenme ile geliştirebilir miyiz diye bir arayışa girdik. Küçük bir edebiyat birimimiz vardı. Şehit Şilan Baki Edebiyat Okulu biçiminde… Çok küçük bir birim kalmıştı, onunla yapmak mümkün değildi. Fakat onu büyüterek, bir okul haline getirerek acaba yapabilir miyiz diye bir arayışa girdik. Buna uygun arkadaşları aradık, tartıştık onlarla. Kadın, erkek önceden katılmış, yeni katılmış ama bu işe yetenekli olan arkadaşlar önemli bir grup arkadaş belirledik de. Fakat çok azını bu işle görevlendirebildik, bir kısmı kendisi razı olmadı. Gerilla mücadelesini bırakmak istemedi. Bir kısmını da yönetim vermedi, diğer görevleri daha iyi yaptığı için. Ancak birkaç arkadaş katıldılar. Geriye zindandan çıkmış, belli bir birikimi olmuş, içinde Sait ve İrfan arkadaşların da olduğu bir grup arkadaş kaldı. Onlarla tartışmaları sürdürdük. Eğitim gördüler, zaten parti eğitimlerini aldılar, eğitim verdiler. Eğitim süreci biraz kendilerine güveni de geliştirdi.

İLK TASLAĞI, PLANI VE İÇERİĞİ

Böylece diğer yönetimden arkadaşlarla da tartışarak 2015 başında ilkbaharında bir toplantı düzenledik edebiyat okulunda. İdeolojik alan çalışmalarında yer alan arkadaşların bir bölümü de katıldı. Söz konusu cezaevinden çıkmış bir grup arkadaş katıldı. Bir de yönetimden Fuat arkadaştı, Muzaffer arkadaştı, bir grup arkadaş katıldık. Birkaç gün tartıştık bu iş nasıl olabilir diye. İlk taslak böyle oluştu. Daha çok bir çerçeve çizen, yapabileceklere güven veren şeydi. Çünkü biz artık yapacak durumda değildik. O arkadaşlar yapabilirler, diyorduk. Fuat arkadaş da bu yönlü teşvik ediyordu. Dolayısıyla aslında ilk şey bir güven veren, taslak oluşturan bir temelde oldu. Bunun üzerine bir hazırlık yapmak öngörüldü. Sonra daha somut bir planlama tartışması yapalım dedik. O da yapıldı. Hazırlıklar ardından yeniden toplantı yaparak hem çerçeveyi planladık hem de ayrıntılarını. Nasıl olacak, içeriği nasıl olacak, kayda aldık. Birkaç gün sürdü. Tartıştık, görüşler ortaya konuldu. Önemli ölçüde hem planını, hem de içeriğini ortaya çıkardık.

Yani neler yer alacak, nasıl bir çerçevede olacak? Kuşkusuz. Önder Apo’yu ve mücadelesini geliştirdiği, önderlik ettiği mücadeleyi içerecekti. Buna göre neler esas alınmalı; bunları tartıştık, planladık, kayda geçirdik. Yani bir kitaptan fazla aslında o tartışmalarımızın tutanakları oldu. Ama önemli bir plan çıkardık ortaya. Yani katılanlar epeyce ikna oldular. Bir güven oluştu, bu iş yapılabilir. Aslında zor başarıldı dendi. Önemli ölçüde yapılmış göründü ve ondan sonra yazabilirim diyen arkadaşlarla bir iş bölümü oluşturduk. Bir seri kitap dizisi olacaktı.

PARTİ ROMANI: GÜNEŞ ÜLKESİNDE DİRİLİŞ

Adına parti romanı dedik ama resmi olarak Güneş Ülkesinde Diriliş koyduk. Ona göre 7 temel kitap olarak planladık. Bu gelişmenin ana omurgasını veriyor. Önderliksel doğuştan partileşmeye, direnişe, gerillaya ve serhildana kadar gelişen süreç. Bir bölüm bunu böyle planladık.

İkinci bölüm olarak 90’dan sonra bütün Kürdistan’da eyaletlerde gerilla ve halk serhildanlarını iç içe verecek, her eyaletin kitabını yazmak üzere ikinci bölüm de öyle gelişebilir diye planladık. Mevcut durumla ancak ilk 7 kitap olarak planladığımız bölümü hazırlamayı öngördük ve ona göre iş bölümü oldu. Arkadaşlar da açıklıyorlar; Sait Yoldaş birkaç kere Amara üzerine görüş belirttiğini de. 7 bölümdü, 7 kitap olacaktı, 7 arkadaş olarak sorumluluk üstlendiler. Aslında birer ikişer arkadaş da her bir arkadaşa destek verecekti. Böyle adeta birer komisyon gibi, birim gibi oluşturduk. Esas görev ve sorumluluğu bu arkadaşlar üstlendiler. Görev bölümü yaptık. Ben yazabilirim diyen, tartışmaya katılan gerçekten de buna aday olan arkadaşlarla. Çünkü İrfan Yoldaş da eğitim görmüştü ocakta, önemli bir birikimi olmuştu. Yani belki bu kadar yazıp şey yapmamış, tecrübesizdi ama o düzeyde. Fakat belli bir yazma gücü de vardı. Üzerinde çalışırsa o birikimle önemli bir sonuç çıkarabilirdi. Sait Yoldaş zaten hazırdı, yetenekliydi. Diğer arkadaşlar da yazdılar, Bawer arkadaştı. Hayri arkadaş. Esat ve Berivan arkadaşlar yazıyorlar. Daha tamamlamış değiliz. Böyle var olan arkadaşları, istekli olan arkadaşları bir iş bölümüne tabi tuttuk. Kim nereyi yapabilir, hangi kitabı nasıl yazabilirler diye.

KUZEY’E VE TÜRKİYE’YE GİTTİLER

Öyle bir iş bölümü de yaptık ve onun üzerine bir araştırma, yani belge ve bilgi toplama çalışması başlattık. Sait Yoldaş, İrfan Yoldaş, Kuzey Kürdistan’a gittiler, Türkiye’ye gittiler. İrfan Yoldaş, İstanbul’dan Bazîd’e kadar Önder Apo nereye gitmiş, nerede çalışmış, hangi evde kalmış, nerede toplantı yapmış, kimlerle görüşmüş? Elinde kayıt cihazı, kamera, fotoğraf makinesi. Kent kent, mahalle mahalle, ev ev de dolaştı. Çekimler yaptı, belgeler topladı, bilgiler topladı. Sait Yoldaş, haftalarca, aylarca Amara’da kaldı. Bütün Urfa’yı gezdi. Daha o zaman yaşayanlar da çoktu aslında. Tam kritik bir zamanda bu şeyi başlatmışız. Herkesten bilgiler aldı. Önderliğe ilişkin, Amara’nın tarihine ilişkin, Önderliğin ailesinin tarihine ilişkin geniş bilgiler, belgeler topladı, araştırdı, inceledi.

Bunların hepsini topladık, bir araya getirdik. Diğer arkadaşlar da başka yerlerde topladılar bunu. Rojava’da da yaptılar, Lübnan’da yapıldı, dağda yaptık. Büyük bir arşiv çıktı ortaya. Genel örgüt arşivimizin ötesinde ayrı olarak bir edebiyat arşivi. Kritik bir aşamada gerçekten de çok titiz bir çalışma oldu, yorucu bir çalışma. Öyle bir arşiv ortaya çıkınca yani hem bilgi birikimleri oluştu hem de yani o arşiv üzerinde artık amaçlanan yapılabilecek hale geldi, rahatlıkla yazılabilecek duruma geldi. Ondan sonra yazma safhası başladı.

Yoğun bir düşünsel emek isteyen bir çalışma. Bunun hazırlık evreleri var. Kuşkusuz yol haritası belirlenmiş, yola çıkılmış. Bu sürece nasıl hazırlandılar, hazırlık aşamasında neler yaptılar, nelerle karşılaştılar?

Başlangıçta bir ürkeklik, kaygı vardı tabii doğal olarak. Söz konusu toplantılar, tartışmalar belki biraz onu giderdi. Diğer yandan belge, bilgi toplama sürecinde ortaya çıkan veriler daha fazla onu giderdi. Önemli bir güven oluştu. Zorluklar nelerdi? Yani yaşayan belli bir arkadaş grubunun ki çok az bir arkadaş grubu tartışmalara katılıyordu. Bildiklerinin ötesinde hazır bir şey yoktu. Yani her şeyi yeniden araştırıp bulmak gerekiyordu. İkincisi ise bizim bilgilerimiz ve arşivlerimiz tarihe ilişkindi. Daha çok tarihi bilgiler içeriyordu. Kronolojik bilgilerdi. Siyasi askeri olaylardı. Edebi anlamı olan birey ve toplum çözümlenmesinde belirleyici olan hususlar, bilgi olarak da arşiv olarak da elimizde yoktu. Onun için gerçekten edebiyat için yeniden bir bilgi ve belge toplamak, yeni bir arşiv oluşturmak gerekiyordu ki bu büyük bir çaba istedi. Zorluklar içerisinden geçti arkadaşlar. Biraz da riskliydi. Yakalanma tehlikeleri vardı. Baskılar o dönemde artıyordu. Bütün onları göğüsleyerek, yani deyim yerindeyse böyle Önder Apo, hep ‘iğne ucuyla kuyu kazarcasına bu işi yaptım’ diyor. Öyle yaptılar. Nerede bir kişi Önderliği tanımış, gidip bulmaya çalıştılar. Nerede bir belge bulunabilir peşine düştüler. Araştırdılar, her yere gittiler ulaşabildikleri kadar. Bu ciddi bir zorluk içerdi. Belli bir birikim olduktan sonra bu ürküntü de kaygı da gitti, güven oluştu. Bir irade ortaya çıktı, birbirini teşvik edici oldu arkadaşlar.

Edebiyatın çözümlemeciliği sosyoloji gibi, psikoloji gibi değil, onları çok aşıyor. Dolayısıyla birey ve toplum çözümlemesi edebiyatla yapılıyor ama Önder Apo’nun devrimci çalışması aslında bireyi ve toplumu çözümlendi. Büyük kaynak buydu. Büyük kolaylık buradaydı. Önder Apo, çözümlerinin birey değil toplum, bir an değil tarihtir, diyordu. Ondan sonra Mahsum Korkmaz Akademisi’nin eğitimi bir bütün olarak gerillayı geliştiren eğitim, kişilik çözümlemeleri temelinde oldu. Ruh, duygu, düşünce dünyası çözümlerine dek siyaset ve edebiyat geliştirildi. Siyaset ve askerlik geliştirildi adeta. Yani edebiyatla siyaset ve askerlik birleştirildi. Siyasetçi, komutan, savaşçı, edebi çözümlemeler ile ortaya çıkartıldı. Bu değeri çok derin olarak çözümlemeler. Önder Apo kişilik çözümlemeleri, dedi. Onlar önemli bir kaynak. Veri olarak ortaya çıkmıştı. Böylece bütün bunlardan yararlanarak bir bu işi yapma iradesi, gücü daha çok pekişti zaten. Önder Apo’nun hazırlıkla has bir yazım için önemli bir birikim hazırlaması da vardı.

3. Kongre’den sonra kadın özgürlüğü, kadın çözümlemeleri, kadın özgürlüğü temelinde toplumsal özgürlüğün çözümlemelerini tamamladı. Bu olmazsa ne yeterli bir toplumsal çözümleme gelişebilirdi ne de edebiyata temel teşkil edebilecek bir çözüm gücü, çözümleyicilik ortaya çıkardı. Bunu yaptı. Kendi yaşamıyla, ilişkileriyle, onları çözümleyerek ona dayalı toplumu ve toplumdaki birey-aile yaşamlarını çözümleyerek çok büyük bir çözüm gücü, materyal ortaya çıkardı. Bunların hepsi veridir. Bunların incelenmesi gerekti işte. Bunları incelediler arkadaşlar. Bu çözümleri aldılar. Daha fazla da tartışıldı. Sürekli bir tartışma halinde de olundu.

YAZIM DÖNEMİ DE ÖYLE RAHAT OLMADI

Yazım dönemi de öyle düz oturup rahat yazma dönemi değildir. Biraz çalışıp sonra dönüp tekrar araştırmak, incelemek, tekrar tartışmak, yine toplantılar yapmak ya da yardımı alınabilecek arkadaşlardan yardım almak biçiminde oldu. Yani öyle düz hazır bir biçimde olmadı. Şöyle diyelim zaten Güneş Ülkesinde Diriliş, Önderlik ve şehitler tarafından gerçekleştirilmiş, diyor. Halk bunu ortaya çıkartmış gibi gerçeğe dönüştürmüştü. Diğer yandan bir büyük kolektif yürüyüşün, emeğin ürünüydü. Komünal yaşam temelinde oluyordu, bütün bunlar fedai çizgisindeki militanlık ile yürüyordu. Bunların tarihsel bilgileri biliniyor. Onları çok fazla burada tekrarlamaya gerek yok.

Baştan itibaren tartışmalarla oldu ortak planlama. Bu çalışma sonuna kadar da hep kolektif oldu. Yani ihtiyaç olduğunda bilgiler, taslaklar hazırlandı. Onu da ifade edebilirim burada mesela. Hemen bitmedi. Taslaklar hazırlandı. Arkadaşlar birbirlerine verdiler. Başka bu süreçleri bilen, biraz katkı sunabilecek görülen arkadaşlara okuttular. Onların görüş ve önerilerini aldılar. Ondan sonra oturdular o temelde yeniden yazdılar. İkinci sefer, üçüncü sefer ile işte böyle bir sonuca ulaşıldı. Belli bir sonuç ortaya çıktı. Şu anki düzeyi biliniyor.

Biraz da hazırlanan kitaplardan bahsedebilir misiniz? Hem grubun hem de Sait Üçlü ve İrfan Güler’in hazırladığı kitaplar hangileri?

Bu açıklamaları yapmak, değerlendirmeleri yapmak kuşkusuz yazan arkadaşların hakkıydı, göreviydi, böyle de olacaktı. Kitaplar yayınlanmaya başlayınca yazan arkadaşlar kısa açıklamalar yaptılar. Genel planlamaları şöyleydi; bildiğimiz kadarıyla sonuca doğru giderken toplu genel değerlendirmeler olacaktı. Edebiyat okulu ve edebiyat çalışmalarımız kapsamında katılımlar olacaktı. Başka arkadaşlar tarafından da sonuçları değerlendiren toplantılar, tartışmalar yapabilecek, belki de bir konferansa kadar da taşıyabilecektik. Bu arkadaşların kendileri tarafından yapılacak bir şeydi. Şimdi böyle bir acı, zamansız, gerçekten çok üzücü, zorlayıcı bir şehadet durumuyla karşılaşınca daha fazla bekletmeden bu işi, yani görevin bir biçimde yerine getirilmesi, çeşitli tartışmalara ön açması için bunları ifade etmek istiyorum aslında. Yani böyle bilinsin. Yoksa bana ait bir şey değildi. O arkadaşlar bunu yapamayacağına göre bilen birilerinin bu işlerin nasıl yapıldığını anlatması lazım. Bilmeyenlere taşınması, bilmeyenlerin, toplumun öğrenmesi gerekli. Yani öyle kolay olmadı. Kısa bir sürede olmadı. Bu iş gerçekten de dağda savaşmaktan daha zordu. Bu da rahat söylenebilir. Günlerce sandalyeden kalkmadıkları oldu. Yiyip içmedikleri oldu. Gece gece gündüz durmadan çalıştılar, yoruldular, uykusuz kaldılar, aç kaldılar. Yani bu çalışma da yoğunlaşınca, üstelik fiziki olarak da 20’şer yıl cezaevinde kalmışlar. Aşırı derecede yıpranmışlardı. Hastalıkları vardı. Daha fazla kendilerine dikkat etmeleri, beslenmeleri gereken bir konumdayken böyle başkalarının yapmadığı, kimsenin göze almadığı, başarılacağına inanmadığı ağır bir çalışmaya girdiler. Bu gerçeği bir defa ifade etmemiz gerekli.

İLK KİTABI SAİT YOLDAŞ ÜSTLENDİ VE ADINI KOYDU

Diğer yandan planlama temelinde iş bölümü yaparken arkadaşların kendi talepleri de bu konuda önemli oldu tabii. Diğer yandan hazırlık düzeyleri, birikim düzeyleri de bunda yönlendirici oldu. Sait Yoldaş’ın önemli bir tarihsel bilgi birikimi vardı. Bunu tartışmalarda, derslerde de ortaya koyuyordu. Kendisi istekliydi de. Tabii biz Güneş Ülkesinde Diriliş’i esas alıp işlerken, yani bu güneşin nasıl karartıldığı, ne durumda olduğu öncesinin nasıl olduğunu iyi koymamız, yani tarihsel temeli ortaya iyi koymamız gerekiyordu zaten. Önder Apo da teorik politik değerlendirmelerinde hep bu yöntemi esas aldı. Derin bir tarih bilinci oluşturdu. Tarihsel temellere oturtarak güncel görevleri iyi ortaya koyup geleceği planladı. Dolayısıyla Önderlik gerçeğini iyi verebilmemiz, diriliş gerçeğini ortaya iyi koyabilmek için tarihsel temelleri iyi incelememiz lazımdı. Bu da daha güçlü bir tarihsel bilinç gerektiriyordu. Biz öyle ele almayı da öngördük. Yani önce baş aşağıya gidiş denen bu sömürgeci soykırımcı tarihsel süreç nasıl gelişti, hangi aşamalardan geçti, kimler buna ne tür katkıda bulundu, katılım gösterdi? Kürtler açısından, komşu halklar açısından, dünya açısından aslında bu durum ne ifade etti? Dolayısıyla bunun alternatifi olarak gelişen Kürt dirilişi ve direnişi hangi anlama geldi? Kürtlere ne kazandırdı, komşu halklara ne kazandırdı, insanlığa ne kazandırdı ? Böyle karşılıklı iyi koyabilmemiz gerekiyordu. O nedenle başlangıcı önemsedik. Bu konuda en birikimli arkadaş Sait Yoldaş’tı ve ilk kitabı Sait Yoldaş üstlendi. İsmini kendisi ‘Amara’ olarak koydu.

Amara nasıl varolmuş, ne anlama geliyor Kürt tarihinde? Dolayısıyla orada Önder Apo’nun doğuşu, daha sonrasını aydınlatan bir güneş doğuşu gibi. Ne anlam ifade etti? Bunları gerçekten de zengin bir tarihsel bilinç ve bilgi birikimiyle ortaya koydu. Her kitap bir cilt olur hesabımız vardı fakat Sait Yoldaş bir hazırladı; üç cilt. Amara yayınlandı, ilk başlangıçtır, birinci kitaptır, üç ciltten oluştu. Olur mu olmaz mı diye tartışıldı. Biz olur, dedik. Yani şimdi yok sayamayız. Bize zaten bu birikim gerekli. Kendimizi daraltamayız. Dolayısıyla yani bir cilt, bir kitap hesap ediyorduk, bir cilt hesap ediyorduk ama böyle de olur, dedik. Neredeyse daha sonra ölçü oldu artık her kitap neredeyse üç cilt olur gibi.

İkinci cilt Önder Apo’nun çocukluğunu ifade ediyor. Umut Işığı. O bir kitap, bir cilt oldu. Çocukluk dönemi, ilkokul, ortaokul ve lise öğretimi dönemi. Eğitim dönemini, katılım dönemini, o çağları Amara’dan başlayan Nizip’ten Ankara’ya kadar giden tarihsel süreci anlatıyor.

Üçüncü kitabı Bawer arkadaş yazdı. Üçüncü kitap önderliksel çıkış ve PKK’dir. PKK’nin kuruluşu; 1970’li yıllar… Ankara’dan Amed’e, Amed’den İstanbul’a, İstanbul’dan tekrar Ankara’ya gidiş. Ankara’dan tekrar Amed’e dönerek PKK’yi kuruluşa kadar gelen süreç. O da üç cilt oldu. İrfan Güler arkadaş yazdı onu. Hilvan, Siverek direnişine de hakimdi. Merkez o direnişlerdi biraz. Bütünlüklü PKK’yi temsil eden olaylar o direnişçilerdi. Dolayısıyla onlara dayanarak daha zengin olarak da ifade etti. O süreçler içinde, Hilvan ve Siverek içerisinde yer almış olması onun için bir avantajdır. Evet, Ankara sürecini bilmiyordu fakat araştırıp çözümleyebilirdi. Önemli olan 77’den sonra Hilvan-Siverek merkezli olarak ülkede gelişenlerdi, onlara hakimdi. Dolayısıyla onu yapmasını öngördük. Böylece yani üçüncü kitabı Özgürlüğe Doğuş ismiyle İrfan Güler hazırladı. Bunların üçü yayınlanmıştır.

ÖZGÜRLÜK DİRENİŞİ, SERHİLDAN YÜRÜYÜŞÜ

Dördüncü kitap yayın ve basım aşamasındadır. İç baskı oldu, dışarıda da olabilir. O da üç cilttir; Özgürlük Direnişi ismiyle. O da üç cilt oldu, zindan direnişini anlatıyor daha bütünlüklü ve geniş olarak. Böyle bir tarihsel sürecin, mücadelenin bütünlüğü içerisinde öncesi ve sonrasını da dikkate alarak zindan direnişinin bu gelişme içerisindeki yeri, anlamı, rolü ortaya konuyor. Önderliksel çıkıştan, zindan direnişine gidiş bir sonuç gibidir. 

Zindan direnişi aynı zamanda yeni bir başlangıç. Orada verilen kararla 15 Ağustos Atılımı, büyük gerilla kahramanlığı ve ulusal diriliş devrimi dediğimiz serhildanlar geliyor. Kadın özgürlüğünü esas alan bir Serhildan Yürüyüşü isimli dördüncü kitap. Bu kitap bu günlerde basılabilir.

ÖZGÜRLÜK ARAYIŞI

Beşinci kitap, ona paralel olarak yurt dışı çalışmalarını ifade ediyordu. Biliyoruz. 1 Temmuz 1979’da Önder Apo Suruç’tan Rojava’ya geçti; Kobanê’ye. Oradan Lübnan-Filistin’e gitti. 1982 sonuna kadar 4 yıl boyunca, yani biraz gidişli gelişli ama bütünlüklü bir çalışma yürüttü. Yani önce biraz araştırma, biraz güvenlik amacıyla çıkılmış olmasına rağmen sonra Siverek’teki başlangıcı tamamlamak üzere gerilla eğitimi yapma, Filistin’e gitme, orada ilişki kurma gündeme geldi. 79 güzünden itibaren onu yaptı bir grupla; Kemal Pir ve arkadaşları Mehmet Sevgat, Mahsum Korkmaz yoldaşlar öncülüğünde.. Delil Doğan yoldaşlar öncülüğünde… 80 baharında ülkeye döndüler ama daha hazırlık yapamadan talihsiz bir biçimde Kemal Pir yakalandı ve darbe oldu. Darbeyle bu gelişmelerin ve yakalanmaların bağı var. Ondan sonra yani geçici de olsa toplu bir geri çekilme yaşadı aynı sahaya PKK. Lübnan/Filistin sahasına. Yakalanmamış olan kadrolarını eğitti, toplantılarını yaptı. Konferans kongrelerini yaptı. Teorik gücünü geliştirdi. 12 Eylül faşist askeri darbesini ve ona karşı mücadeleyi stratejik taktikler olarak çözümledi, eğitti kadrosunu ve 82 Eylül’den itibaren, yani ülkeye geri dönüş dediğimiz bir dönüşü gerillayı başlatmak üzere bir dönüş sağladı ve geliştirdi. Bu yurt dışı çalışmalarının toplamı da beşinci kitabı oluşturuyor. Özgürlük Arayışı ismiyle yaptık.

ALTINCISI GERİLLA-ÖZGÜRLÜK UMUDU

Aslında arkadaşlar tek kelimelere çok razı olmadılar. Kavramlar olarak değişti. Amara, Umut Işığı, Doğuş, Direniş, Arayış, Gerilla böyle birer kelimeden oluşacaktı. Fakat birer kelimelik isimler biraz zayıf gibi geldi arkadaşlara. Öyle olunca kuşkusuz bu hakikati en doğru temsil edecek kavram özgürlüktür. Yani başka bir kelimeyle bunları güçlendirmek mümkün değildi. Dolayısıyla sonradan bu özgürlük kelimeleri de eklendi işte. Altıncısı herhalde Gerilla – Özgürlük Umudu olacak. Yedincisi de Özgürlük Devrimi. Artık o bir sonucu ifade ediyor.

ŞEHADETLERİNİN BU ÇALIŞMAYLA BAĞI VAR

Yurt dışı beşinci kitabı da planlamamız çerçevesinde bir arkadaş yapacaktı fakat yeterli olmadı yaptıkları. Baktık ki kopukluk olacak erkenden tamamlayan Sait Yoldaş olunca beşinci kitabı da hazırlamasını istedik. Biraz zorlanırım, dedi. Çok fazla bilgisi de yoktu. Yeniden bir araştırma şeyi olacaktı ama materyalleri verdi arkadaşlar. Yardımcı oldular. O sahaya gitti işte. Zaten biraz da son şehadeti bu araştırmalar ve bu temeldeki yazım ortamında oldu. O sahada şehit düşmeleri bu arayış ve çaba içerisinde olmalarından kaynaklandı. Mekan öyle oluştu, bilgileri öyle topluyorlar. Böylece üç cilt halinde bu kitabı da tamamladı. Yani son şeklini verdi. Şubat başında sonlandırmış olarak geniş bir notla birlikte basım için gönderdi. Bu kadar son bir kontrol edilebilir ve basıma hazır hale gelmiştir. Ben bu kadar yaptım, diye. Sonra 15 gün sonra hastalığa tutuldu. Yani böyle bu çalışmalarla bir bağ bağı var. Onu söylemek istiyorum. Çok zorlu bir çalışma yürüttüler. Böyle bir şehadete ulaşmanın bu yorucu çalışmayla da bağını görmek gerekli.

7 KİTAP, 20 CİLTE YAKLAŞIYOR

Böylece altıncı kitap hazırlanıyor. Ona da biraz geç başlandı. Altıncı ve yedinci kitap. Yedinci kitap son kontroldedir. Hazırlanmış aslında. Altıncı kitap da hazırlanmış son kontrolde. Dolayısıyla umut ediyoruz yakında onlar da hazır olur ve halka, topluma, okuyucuya sunulur. Böylece kaç cilt olur, tam bilemiyoruz. Yalnız 20 ciltte yaklaşır. 18-20 cilt arası olacak. Yedi kitaptan oluşuyor. Genel seriyi Güneş Ülkesinde Diriliş. Her kitabın ayrı isimleri var. Yani bu bir planlamaydı. Edebiyat okulu çalışmaları çerçevesinde yapılmış bir planlama. 4-5 yıllık bir çalışma olarak da planlanmıştı. Biraz da uzadı, süre olarak da. Çünkü hazırlık da, diğer yazım süreçleri de çok fazla zaman istedi. Fakat sonuna gelindi artık. Diğeri ikinci bölüm artık nasıl planlanır, kimler tarafından nasıl yürütülür? O önümüzdeki sürecin bir işidir.

BÜYÜK BİR EDEBİYAT DEVRİMİ YAŞANABİLİR

Şunu söyleyebilirim. Zor başarılmıştır. Temel atılmıştır. Sadece onun devamı sayabileceğimiz, mevcut kitapların devamı sayabileceğimiz, eyaletler dediğimiz Kürdistan bölgelerindeki gerilla ve halk direnişlerini iyi anlatacak kitapların yazımı için değil; aslında Kürt edebiyatı için, Kürt direniş ve diriliş edebiyatı için temel atılmıştır. Eksiklikleri yok mu? Var tabii. Yani ister roman olma anlamında, çözümleyici ilişki anlamında kuşkusuz çok fazladır. Şimdiden de birçok hususu belirtebiliriz. Bilgi birikimi daha çoktur içinde. O anlamda eğiticileri çok ama belki çözümleyiciliği mesela. Özellikle ruhsal, duygusal dünya çözümleyiciliği zayıf görülebilir ama bu bir başlangıç, başlangıçlarda o tür zayıflıklar olur. Önemli olan başlangıç yapabilmek, ilk adımı atabilmektir. Zor orada başarılıyor. Dolayısıyla zor başarılmış, temel atılmıştır. Sadece ikinci bölüm dediğimiz kitaplar değil, bir özgür Kürt bireyinin ve toplumunun kadın özgürlük çizgisinde edebiyatını geliştirmek için gerekli temeller atılmıştır. Yani herkes çok derin şeyler yazabilir. Büyük bir edebiyat devrimi yaşanabilir. Büyük gelişmeler olabilir. Yeni, çok daha derin edebiyatçılar Kürdistan’da ortaya çıkabilir.

İki şehit yoldaşımızın merkezinde yer aldığı çalışma, aslında büyük bir başlangıç ifade ediyor. Yani şunu diyebiliriz; işin zorunu söz konusu yoldaşlar başardı. Kürt’ü birey ve toplum olarak özgürleştirecek direnişi, onun Önderliğini ve öncüsünü, onun kahramanlarını, kahramanlık duruşunu ifade ettiler. Tanımladılar, ortaya koydular. Gerisini yapmak daha çok kolay oldu. Tabii gerisi yapılırken daha çok derinleşir, daha fazla gelişir. Birbirlerini tamamlayıcı olacaklar. Dolayısıyla yeni gelişecek Kürt edebiyatının hepsinde bu yoldaşlarının katkısı olacak.

Hem devrim edebiyatına hem de Kürt edebiyatına hazırlamış oldukları kitaplarla büyük katkı sunmuş oldular. Bıraktıkları eserler kuşaktan kuşağa yayılacak ve şüphesiz daima hatırlanacaktır, unutulmayacaktır.

Bildiğim bir şiir kitabı var Sait Üçlü’nün, çok üretken biri. Eminim hazırladığı başka çalışmalar da vardır. Yayınlanmayan, İmbikten Geçmiş Sevdadır Diyarbekir isimli bir şiir kitabı vardı. Dediğim gibi başka kitaplar da, çalışmalar da olabilir. Bunları biliyorsanız bizimle paylaşabilir misiniz?

Evet, durduğu yerde not alan, kayıt tutan, hep gözlediklerini, hissettiklerini kayda geçiren, yazan bir insandı. Önce ne yaptığını çok anlamadım da ben. Tartıştık da bir defa. Bir baktım ki yaşamın hiçbir anını boşa geçirmiyor. Hiçbir emek çaba boşa gitmiyor. Gördüğü gözlediği her şeyi, sonrası için bir veri haline getiriyor. Yani yaşamın her anını kayıt tutuyor. Böyle bir kişiydi ve bunları değerlendiriyordu. Önceden kitapları vardı, yazıyordu zaten. Birikimleri vardı, fakat ben şunu da ifade etmek isterim. Bu çalışma sürecinde müthiş bir bilgi birikimi ve derinlik oluşturdular. Tarih bilinci olarak Önderlik ve parti gerçeği olarak mücadelenin gelişim gerçeği zorlukları üzerine müthiş bir derinlik edinmişlerdir. Yani gerçekten de dağın bilgesi olmuşlardı. Önderlik ve mücadele gerçeğini, parti gerçeğini doğruya en yakın anlayan, en derin anlayan bir konuma gelmişlerdi ve bunun verdiği büyük bir coşku vardı. Heyecan vardı kendilerinde. Bunu çevreye hep yayıyorlardı. Daha önceki hallerinden değişik bir durum ortaya çıkmıştı. Müthiş bir coşku gücü… Yani gördükleri insanlara bir şeyler veren, hemen umut veren, heyecan veren, onları bir tartışmaya çeken, bir şeyleri onlara anlatan Kemal Pir tarzı. Kemal Pir böyleydi. Önder Apo zaten iç çevresini aydınlatmada hep böyledir. Kemal Pir, hep böyleydi. Karşısına gelene mutlaka bir yön çizerdi. Böyle bir çizgiye gelmişlerdi. Herkes anlatıyor şimdi. Yani şehadetleri ardından bir boşluk oluşmuş. Herkes diyor. Birçok şeyi anlatıyorlar. Müthiş bir birikim oluşturmuşlardı. O yoğunlaşma, araştırma, inceleme güçlü bir birikim ortaya çıkarmıştı ve bu birikimi elbette değerlendireceklerdir, değerlendiriyorlar da zaten. Aslında bunları yapabilirsek ancak diye başladılar. Başlangıçta daha başka şey yapamayız, dediler. Yazıların ortasına gelince işte şu kadar zaman kaldı, bitiririz, falan belgeleri de topluyoruz, filan direnişe ilişkin bilgi topluyoruz, yeni kitaplar yazabilir miyiz dediler. Biz dedik, iş kıvamına giriyor. Gelişme iyidir.

Söz konusu kitaplar yazıldığında, bitirdik deyince, onunla birlikte verdikleri bilgide şu çıktı ortaya. Başka birçok kitap yazmak için materyal toplamışlar. Hem de en derin bir biçimde. Bir yandan ellerindeki kitabı yazarken, diğer yandan birçok yeni kitap için taslak hazırlamışlar. Tasarımda bulunmuşlar. Bilgi belge toplamışlar. Gezmişler röportajlar yapmışlar, belgeleri, bilgileri toplamışlar. Böylece zaten bitirir bitirmez hemen başka kitaplara da başladılar. Birçok çalışma yaptılar. Şunları ifade edeyim bu konularda; bir defa büyük bir arşivleri vardır. Yani bu çalışma sürecinde ortaya çıkardıkları bir miras olarak bırakıyorlar kadın-erkek Kürt toplumuna. Bu işle ilgilenen herkese, genç yoldaşlara. Herkes değerlendirebilir, özüne sadık kalmak kaydıyla. Mirası doğru değerlendirmek, özünü bozmamak kaydıyla.

Bir hazine bıraktılar. Yani Önder Apo’nun ruh, duygu, düşünce, teori, ideolojik, siyasi, çizgi, askeri sanat, örgüt, eylem alanlarında nasıl büyük bir hazine, büyük bir birikim yaratmış olma durumu varsa edebiyat konusunda onu gerçekten de tamamlayan diyelim, ona büyük güç katan, büyük bir birikimi, mirası da bu yoldaşlar yarattılar. Bunu herkes böyle bilmeli. Bu bizim için büyük bir hazine. O hazine de hep yaşayacaklar. Diğer yandan aynı zamanda mesela kaç yıl bu kitaplar için hazırlandılar, çalıştılar 2015’ten 2020’ye kadar. Ondan sonra bitirdikten sonra bir kaç ay sonra baktık başka kitaplar da ortaya çıkarmışlar, yazmışlar.

5 TANE KİTAP HAZIRLAMIŞ

Mesela onu hazırlarken iki kitabı 6 cilt halinde hazırlarken onlarla birlikte Sait Yoldaş bir de Zagros Okulu diye bir kitap hazırladı. Ocak’ta, eğitimdeyken durmadan not tutuyordu. Hem en aktif katılıyordu konuşmalara, tartışmalara hem de durmadan not tutuyordu. Onları düzenlemiş, kitap haline getirmiş Hakikat Günlüğü diye. Okul günlükleri gerçekten de ne görmüşse, ne yapılmışsa, ne yaşanmışsa, ne anlatılmışsa, iyi kötü o okul bileşimi neyi yaşamışsa onları çok çarpıcı bir biçimde vermiş. Yayınlandı o kitap, hemen basıldı zaten. İsteyen alabilir, okuyabilir. Çok şey de katar. Bunu insan ifade edebilir. Diğer yandan arşivlerin yanında çalıştı. Yarım bıraktığı kitaplar var. Ama önceden diyorsunuz şiir kitabı yazmış. Tabii beş tane kitap basım için hazırlamış. Arşiv içerisinden çıkan kitaplar yayına hazır durumda. İlgili kurumlar üzerinde çalışıyorlar. İnanıyoruz çok yakında yayınlanır, dağılırlar halka ulaşır. Kadınlara, gençlere ulaşılır, ilgi duyan herkese.

BU KADAR ŞAİR OLDUĞUNU BEN DE BİLMİYORDUM

Oldukça anlamlı, çarpıcı, çok etkili şiirleri var. Bu kadar şair olduğunu gerçekten ben de bilmiyordum. O yazıyordu. Böyle kendine göre çalışıyordu. Şiir yazdığını da biliyorduk ama bu kadar üretken olduğunu ve bu kadar kitap topladığını bilmiyorduk. Hazır haldedir. Hemen yayınlanabilir. Kobanê üzerinde çalışıyordu bir de. Yani işte hasta olmadan 15 gün önce diğer kitabı bitirip ilgili yerlere göndermiş ama onunla birlikte Kobanê direnişi üzerine çok büyük bir materyal toplamış. Yani onları gözden geçirenler ifade bilgilendirmiş şeylerdi. 250 sayfadan fazla yazmış, yani parça parça da bir çok şeyi yazmış. Son notta bizden de görüşler istiyordu. Yani bir taslak, nasıl olur? Neleri öne alırsak daha çarpıcı şey olur. Biraz görüş istemişti son notta, ben görünce demek ki hazırlanmış ne yapabiliriz diye. Çok kısa süre sonra. Hasta olduklarına dair kötü haber ulaştı. Sonuç bildiğiniz gibi oldu. Hemen hemen o da kendi istediği gibi olmaz ama hazırlanan bölümler Kobanê direnişini anlatabilir. Kobanê’yi çok gezmişti köy köy. Önderlik Suruç’tan geçince Kobanê’de kalmıştı, köylerde kalmıştı. Önderliğin ilk çıkınca hissettiklerini, karşılaştıklarını olduğu gibi verebilmek için bütün ayrıntıları bulmaya çalışmıştı. Onun için Kobanê’ye ilişkin bilgileri çok derindir. Bir de direniş üzerine bilgiler toplamıştı. Hakimiyeti çok fazlaydı. Yer yer diye yazılmış denebilir. Yoldaşlar tamamlarlar. Umut ediyoruz bu bir görev, olması gerekli.

İRFAN GÜLER DİZ ÇÖKMEYENLER’İ DE YAZDI

Benzer biçimde İrfan Yoldaş da bir yandan o iş geçti, üçüncü kitabı bitirirken hazırlık yapmıştı. Bitirdikten sonra da başlamıştı Cizre Direnişi üzerine. Bu tarihi büyük direniş ise gelecekte Cizre ve Sur’un ne anlam ifade ettiğini Kürtler de bütün dünyada çok daha iyi anlayacak. Onları anlatan üç ciltlik bir kitaptır. Yazmıştı zaten, arkadaşlara okutmuş, biz de gördük. Görüş ve önerilerini almış. Tekrar düzenlemişti de. Yani üç cilt halinde Diz Çökmeyenler ismiyle bu kitapta basımı hazırdır. Yakın süreçte basılıp dağıtılabilir.

Onun ardından Şengal direnişi üzerine materyal topladığı yönünde vardı. Rojava’daki bazı direniş sahaları üzerinde bilgi topluyordu. Bir taslağı vardı. Genel Edebiyat Okulu çalışmaları kapsamında bir planlama yapılırsa bu çerçevede kendi önerilerini de ortaya koyup bu tasarladıkları çalışmaları tamamlamak istiyorlardı. Öyle bir değil, birkaç çalışmayı artık birlikte yürütür hale gelmişlerdi. Onları artık duramazlardı. Onların önünü böyle bir olumsuzluk kesti. Başka hiçbir şey durduramazdı. Çünkü o birikim mutlaka taşmak ister. Hiçbir su yerinde durmaz, akmak ve başka yerlere ulaşmak ister. O birikim, bilgi birikimi böyle bir birikimdi ve ulaşmak istiyordu. O düzeye gelmişlerdi yani.

Önder Apo, PKK bir şiir, bir türkü, sonu gelmemiş bir roman, dedi. Bu arkadaşlar sonunu yazmadılar, başlangıcını yazdılar. Zaten sonunu yapmakla meşguldüler. Bir yandan militanlık yapıyorlardı. PKK’yi böyle bir coşku kaynağı, güzellikler kaynağı yapan onun fedai çizgisidir. Komünal yaşamı bir kahramanlık direnişidir. Önderlik ve şehitler gerçeği bize her zaman yol gösteriyor. Bu yoldaşlar da en zor işleri yaparak mücadeleye kattılar. Şehitlerimizin izinden yürümek, amaçlarını başarmak için. Başardılar da. Yarattıklarıyla ve yaşamlarıyla başardılar. Hem de gerçekten büyük başardılar.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz