Medya Haber televizyonunda yayınlanan özel bir programda konuşan PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan gündemdeki konular üzerine değerlendirmelerde bulundu.
Önder Apo’nun özgürlüğü için gerçekleştirilen küresel hamlenin önemine vurgu yapan Duran Kalkan, “Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü hedefleyen küresel özgürlük hamlesini her alanda daha yaygın ve etkili bir biçimde geliştirmeliyiz. Daha güçlü mücadele etmeliyiz” dedi.
Önder Apo’nun özgürlüğü gelişmeden herhangi bir somut gelişme olamayacağının da altını çizen Duran Kalkan, “Daha fazla mücadele etmek lazım. Daha etkili mücadele yöntemleri kullanmak gerekli. Her gün mücadele etmek lazım, her imkanı fırsatı değerlendirmek gerekli. Bu konuda dört parça Kürdistan’da mücadele var, dünyanın dört bir yanında mücadele var. Bunların geliştirilmesi lazım. Özellikle yurt dışında, Avrupa’da 1 Kasım’dan itibaren seferberlik ilan edilmiştir. Her gün eylem öngörülüyor. 10 Kasım’da Britanya’da eylem oluyor. 16 Kasım’da Köln’de eylem yapılacak, miting yapılacak. Seferberlik ilan etmiş örgütleyenler, çağrılar yapıyorlar. Bu mücadeleye kadın, erkek, genç, ihtiyar, yaşlı, çocuk, yurtsever, tüm Kürtler, demokratik tüm insanlık katılmalı. Herkesi katmak için çalışmalıyız” şeklinde konuştu.
PKK Yürütme Komitesi üyesi Duran Kalkan’ın değerlendirmeleri şu şekilde:
“Öncelikle Önder Apo’yu saygıyla selamlıyorum. 23 Ekim’de yeğeniyle görüşme yaptı. Nihayet 43. ayın sonunda bir görüşme oldu bu sefer.
Değişiklik var kısmen de olsa. Yani köklü bir değişiklik yok ama kısmen bir değişiklik var. Tabii Önder Apo’nun sağlık durumu hakkında bilgilendik, selamlarını aldık. Bu bile ortamı değiştirmeye yetti. Önder Apo’nun selamını almak, sesini duymak, sağlığı hakkında bilgilenmek bütün ortamı farklı durumda etkiledi. Bütün demokratik güçler, kadınlar, gençler, halkımız, dostlarımız coşku, heyecan içerisindeler. Moralleri çok yüksek.
Siyasi ortamı da etkiledi güçlü bir biçimde. Bu açıkça Önder Apo’nun etki düzeyini gösteriyor. Bütün karşıtlarının aksini iddia etmesine rağmen Önder Apo’nun toplum üzerinde, demokratik çevreler üzerinde kadınlar, gençler, işçi ve emekçiler halklar üzerinde ne denli etkisinin olduğunu yine siyaset üzerinde ne denli etkisinin olduğunu ortaya koyuyor. Bunu bir defa altını çizerek belirtmemiz lazım.
Diğer yandan bu mücadeleyle oldu. Bunu 26 yıldır uluslararası komploya karşı yürütülen mücadelenin bir sonucu olarak görmek lazım. İmralı işkence tecrit ve soykırım sistemine karşı yürütülen mücadelenin bir sonucu. Daha dar anlamda da 10 Ekim 2023’te başlayan küresel özgürlük hamlesinin bir sonucu olarak görmek lazım.
MÜCADELE SONUÇ VERİYOR
Birinci yılın sonunda bir yıllık mücadele tecridin kırılması yönünde önemli bir adım attırdı, bir başlangıç yaptı. Biz önceki seferde belirtmiştik yani artık süreç sonuç almaya doğru gidiyor. Bu konuda umutlu olalım, daha fazla mücadeleci olalım. Gerçekten de bu bir başlangıç oldu. Mücadele sonuç veriyor, mücadele kazandırıyor. Bunu bu sonuçla birlikte net olarak gördük.
Bu anlamda Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü için, Kürt sorunun çözümü için ikinci yılına girmiş olan küresel özgürlük hamlesine katılan, emek veren herkesi bu sonuç temelinde kutluyorum ben partimiz adına. Mücadelelerini selamlıyorum.
Başladı bu süreç, devam edecek diyoruz. Bunu görmeliyiz, anlamalıyız. Umudumuz, inancımız ve irademiz bu temelde daha güçlü olmalı.
Önder Apo bir cümleyle herkesi cevaplayacak, yeni tartışmalar açacak bir tutum koydu ortaya. Bu da oldukça önemli. Bunu da görmek gerekli. Çünkü çağrılar vardı, kendisine dönük cevap verdi. Kürt sorunun çözümünü hukuki ve siyasi alana taşıyacak teorik ve pratik güce sahibim dedi. Bu temelde de Apo’nun gücü yok, bir şey yapamaz, örgüt dinlemez, halk dinlemez ve benzer şeyler söyleyenleri, hezeyanda bulunanları yalanladı. Gücünü ortaya koydu. Ardından eş başkanlığımız, hareketimiz ve halkımız adına Önder Apo’nun yürüteceği her türlü mücadeleyi, geliştireceği her tutumu destekleyeceğini, ardında olacağını ilan etti.
ÖNDER APO İMRALI SİSTEMİ İÇİNDE OLAMAZ
Bu neyi gösterdi? Kürt tarafı bir ve bütündür. Kürt tarafı her türlü demokratik, siyasi çözüme, müzakereye, tartışmaya açıktır, hazırdır. Bunlar net bir biçimde ortaya çıktı. Kendine göre, uydurma görüşlerle ortamı karıştırmaya çalışanların önünü aldı. Gerçi denilebilir ki, öyleleri dinliyor mu hiç? Bundan etkileniyor mu? Ayrı bir mesele. Dinlemeyebilirler, kendileri çalıp kendileri oynayabilirler. Ama gerçek durum ortada. Bunu dinleyenler var, anlayanlar var. Bu bakımdan bu husus da önemli.
Şimdi bu temelde ne oluyor, nasıl rol oynayabilir? Önder Apo’dan rol oynaması için çağrıda bulunanlar vardı. Hazır olduğunu ve gücünün bulunduğunu söyledi. Ama tabii bunun için uygun koşulların yaratılması gerekli. Elbette dünyadan tecrit edilmiş, İmralı ortamında olmaz bunlar. Çünkü aktif bir çalışma gerekli. Bunun için 24 saat çaba gerekli. Herkesle ilişki gerekli. Herkesin görüşünü alması gerekli. Bu bakımdan İmralı işkence tecrit ve soykırım sistemi içerisinde olmaz.
Gerçekten Önder Apo’nun rol oynamasını istiyorlarsa, söz konusu çevreler, bağcı dövmek istemiyorlarsa, özel savaş taktiği yapmıyorlarsa, o zaman uygun koşullar yaratmalılar. Başka türlü olmaz. Böyle adım atmazlarsa da bu hiç güven vermez.
Zaten dikkat edelim, çok fazla güven vermedi. Herkes bu tür çağrılara kuşkuyla yaklaştı. Nereden çıktı bu dediler. Halbuki çok doğal bir durumdu. O nedenle Önder Apo’nun sağlık, güvenlik ve özgür çalışma koşullarının hazırlanması lazım. Eşbaşkanlığımız onu da somut olarak ifade etti.
Herkesle görüşmesi lazım. Herkes de görmek istiyor zaten. Biz de görmek istiyoruz yönetim olarak. Yoksa yalnız başına bir kişi bir şey yapamaz. Bir kişi öncülük eder, bir hareketi geliştirir, toplumu yönlendirir. Bunu yapacak imkanlara, ortama sahip olması lazım. Bunun için de Önder Apo tutumunu belirledi, gücünü de ortaya koydu. Geriye şimdi uygun koşulların yaratılması gerekiyor. Bunu da Önder Apo yaratamaz tabii. Önder Apo dışında olanlar yaratacaklar.
Şimdi net tutumu gördü bütün kamuoyu, herkes, hepimiz. Görev Önder Apo dışında hepimize düşüyor. Bu uygun koşulların yaratılması görevi de hepimizindir. Bizlerindir, daha güçlü mücadele etmeliyiz.
Bu görev aynı zamanda İmralı sistemini yaratanlarındır, çağrı yapanlarındır. Yani kendileri değişiklik yapacaklar. Ortada var olan tutumlarını değiştirecekler. Bu ifade edilebilir.
DEMOKRATİK SİYASİ ÇÖZÜMÜ GERÇEKLEŞTİREBİLECEK TEK KİŞİ ÖNDER APO’DUR
Şunu belirtelim. Bir kere daha şu görüldü. Gerçekten de Kürt sorununun demokratik siyasi çözümünü gerçekleştirebilecek, Türk barışını sağlayabilecek, bir sürece öncülük edecek tek kişi Önder Apo’dur. Bu net. Yönetimimiz açıkladı. Önder Apo, Kürt halkının özgürlük ve demokrasi iradesini temsil ediyor. Başmüzakerecidir. Öyle boş laflarla ortamı kimse muğlaklaştırmasın. Netlikleri ortadan kaldırmasın, karışıklık yaratmasınlar.
Kürt tarafında gerçek olan budur, bunun altını bu vesileyle bir kere daha çiziyoruz. Son olarak ne ifade etti Önder Apo? Tecrit devam ediyor dedi. Tecrit devam ediyor, doğru. Tecrit 26 yıllık İmralı işkence ve soykırım sistemidir. Tecrit 3 aylık bir durum değil ki. Bu sistemin kendisidir.
O halde tecridi kırmak, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlamak için mücadeleyi çok daha güçlü ve etkili geliştirmemiz lazım. Bu hepimiz için bir çağrı, bir talimat niteliğinde olmalı. Tecrit var ve değişim istiyorsanız, çözüm gelişsin diyorsanız, Önder Apo rol oynasın isteğinde bulunuyorsanız, o zaman bu tecride karşı mücadele edeceksiniz. Mücadeleyi daha çok geliştireceksiniz. Bunun gerekli olduğunu bir kere daha gördük. Anladık.
O halde Önder Apo ile görüşme oldu, sağlık durumu iyiymiş diye hiç kimse rehavete kapılmamalı. Tecrit kırıldı sanmamalı. Durumu normal görmemeli.
HER ŞEY ÖNDER APO’NUN FİZİKİ ÖZGÜRLÜĞÜNE BAĞLI
Kuşkusuz daha duyarlı olmalıyız, daha dikkatli olmalıyız, daha örgütlü olmalıyız. Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü hedefleyen küresel özgürlük hamlesini her alanda daha yaygın ve etkili bir biçimde geliştirmeliyiz. Daha güçlü mücadele etmeliyiz. Mücadelede asla gerileme olmamalı. Her şey Önder Apo’nun fiziki özgürlüğüne bağlı. Bu gerçekleşmeden herhangi bir somut gelişme olmaz, ortaya çıkmaz.
Onun için de görev bizlere düşüyor. Mücadeleyi bu anlamda çok daha etkili, güçlü geliştirmeliyiz. Zaten ikinci yılına da bu temelde girildi hamlesel mücadelenin. Her alanda mücadele sürüyor. Amed’den başladı, dünyanın dört bir yanında. Her alandaki Kürtler ve dostları, demokratik çevreler, halklar, kadınlar, gençler gerçekten de güçlü mücadele ettiler.
Ama daha fazla mücadele etmek lazım. Daha etkili mücadele yöntemleri kullanmak gerekli. Her gün mücadele etmek lazım, her imkanı fırsatı değerlendirmek gerekli. Bu konuda dört parça Kürdistan’da mücadele var, dünyanın dört bir yanında mücadele var. Bunların geliştirilmesi lazım. Özellikle yurt dışında, Avrupa’da 1 Kasım’dan itibaren seferberlik ilan edilmiştir. Her gün eylem öngörülüyor. 10 Kasım’da Britanya’da eylem oluyor. 16 Kasım’da Köln’de eylem yapılacak, miting yapılacak. Seferberlik ilan etmiş örgütleyenler, çağrılar yapıyorlar. Bu mücadeleye kadın, erkek, genç, ihtiyar, yaşlı, çocuk, yurtsever, tüm Kürtler, demokratik tüm insanlık katılmalı. Herkesi katmak için çalışmalıyız.
Seferber olunmalı. Özellikle kadınlar, gençler buna öncülük edebilmek için seferberlik halinde çalışmalılar. Kürt gençleri 24 saat durmamalı yurt dışında. En güçlü tutumu Köln’e bir kez daha koymalıyız. Önceki Köln mitingi bir dönüm noktası oldu bu mücadelede. Bu miting de ikinci bir dönüm noktasını oluşturabilmeli. Hedef bu. Zaten belirleniyor böyle bir hedef. Görüyoruz ki sonuç alma yakındır.
Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü artık bir tartışma, bir düşünce, bir değerlendirme olmaktan çıkmış. Somut pratik, politik gerçekleştirilmesi gereken bir hedef haline gelmiş. Bu kadar güncelleşmiş. O halde bunu gerçekleştirmek için seferberlik halinde mücadelemizi sürdürmeliyiz. Çağrımız, davetimiz bu mücadeleyedir.
SAVAŞ DEVAM EDİYOR
Sadece MHP değil, aslında bu geçen süreçte eskiden daha farklı olarak hemen hemen belli başlı tüm partilerin katılım göstermesi, görüş açıklamaları ortaya çıktı. Biz istiyorduk bunları ciddiye alalım, dikkatle değerlendirelim. Bunu isterdik yani. Fakat dikkat edilirse güven verici olmadı hiç. Herkes oyun mudur, hile midir diye değerlendirdi. Öyle baktılar. Kürdistan’da Amed’de, Wan’da sokakta sorulan herkes güvensiz yaklaştı. Özel savaş taktiği olabilir dendi. Yönetimimiz uyardı bu konuda. Her türlü özel savaş taktiğine karşı duyarlıyız, hazırlıklıyız dedi. Bu konuda geçmişten belli bir tecrübe çıkardık; kimse bize yeniden oyun yapmaya kalkmasın diye. Fakat son olarak da gerçekten biraz savsadı. Oldukça dalgalı bir durum da var.
Bazıları o bir eylemi gerekçe yapıyorlar. O konuda da yani HPG gerekli açıklamaları yaptı. Eylemciler aslında kendileri açıklıyorlar. Bizim amacımız Önder Apo’nun davasını güçlendirmektir, diyorlar. Bazıları diyor; harekete karşı, Önderliğe karşı provokasyon yapılıyor falan. Öyle bir şey olmadığını öncesinden zaten eylemciler ortaya koyuyorlar.
Savaş var, devam ediyor sona ermiş değil, herhangi bir bağlayıcı engelleyici durum yok. Bunun böyle bahane yapılmaya çalışılması anlaşılır gibi değil. Süreçle herhangi bir bağlantısı olmadığını yönetimimiz altını çizerek belirtti. Gerçek olan budur. Hiç kimse emir talimat vermemiştir şu zaman bunu yap diye. Zamanını tespit eden, yapan, takdir eden yapanlardır yani. Onların da Önder Apo ile görüşmenin olduğundan haberlerinin olmadığı kesin. Zaten onu da biliyoruz bir defa.
EYLEMLER UYARICIDIR
Muğlaklaştırmamak lazım. Onu ifade etmek istiyorum. Onu engelleyici bir neden değil de gerçekten bağcı dövmek değil üzüm yemek istiyorsak aslında durumun vehametini görmek, mevcut savaş durumunun, çatışma durumunun ne kadar derin olduğunu görmek açısından son derece uyarıcıdır. Gerçekten Kürt sorununun çözümünü isteyenler, Önder Apo’nun bu çözümde rol oynamasını isteyenler, bu olaydan eğer bu gerçekleşmezse durum daha vahim olacak diye olumlu sonuç çıkartırlar. Tersini yapmazlar. Oysa özel savaş kapsamında yaklaşanların birçoğunun oyununu bozdu yani. Oyunları bozulunca da bu sefer kendilerini kurtarmak için suçu, sorumluluğu başkasına yüklemeye çalışıyorlar.
Bunun öyle kabul edilir yanı yok. Gerçekten de yeni şeyler duyduk Devlet Bahçeli’den de Özgür Özel’den de. Kürt dediler, Kürt sorunu dediler. Hele hele Özgür Özel, CHP’nin yeni genel başkanı Diyarbakır’da demokratik çözümden, toplumun tümünün katılmasından, demokratik siyasetin bu temelde önünün açılmasından söz etti. Bunlar gerçekten çok önemli, olumlu, yeni şeylerdi. Eskisi biliniyor. Kart kurt diyorlardı. Kürt kabul edilmiyordu yani. Kürt diyorlar artık. Kürt varlığını kabul eder noktaya geldiler. Elbette bu mücadeleyle oldu. Orasını yeniden irdelemeye gerek yok. Ama ortaya çıkan sonuç yani bu düzeydeydi.
Bu konuda mesela CHP genel başkanı açısından diyebilirim ben. Kürdistan gezisini sürdürse iyidir. Sadece orada resmi yetkililerle ya da kurumlarla, kurum sorumlularıyla da görüşmesin. Halk içine katılsa, Kürt insanlarını, kadınını, gencini, esnafını dinlese… Gerçekten Kürtler ne düşünüyorlar? Çünkü şunu söyledi. Kürtler istemeden, kabul etmeden hiçbir şey gerçekleşmez. O halde Kürtler ne istiyorlar? Oraya bakmalı.
Şimdi bunu Türkiye kamuoyuna da anlatmak lazım. Diyarbakır’da başka, Ankara’da, İstanbul’da başka olmamak gerekli. Herkesi doğru bilgilendirmek lazım. O bakımdan biz tavsiye ederiz.
RANTÇI ÇEVRELERE DİKKAT EDİLMELİ
Öyle sorunları bireyselleştirmeye gerek yok. Önder Apo’ya karşı kompleksli bir yaklaşıma da gerek yok. Bu olumlu bir tutum değildir. Bu kadar insan üzerinde konuşuyor, değerlendiriyor. Bu kadar mücadele etmiş, düşünce üretmiş. Dünyada bu kadar taraftarı var. Saygılı olmak lazım. Biz kendilerine saygısızlık yapmıyoruz. Ama herkes de biraz saygılı olmayı bilmeli. Kendi menfaati için mi bunu yapıyor? 26 yıldır İmralı işkencehanesinde menfaati için mi kalıyor? Bunu kim söyleyebilir? Bunlar yanlış. Sözlerimizde ve tutumumuzda tutarlı olmalıyız. Günlük siyasete alet etmemek gerekli. Önder Apo gerçeğini de, Kürt sorunu da siyasi çıkarlara alet etmemek, siyasal araştırmamak gerekli. Günlük siyasi çıkarlara mal etmek yanlış.
Ben burada esas şunu söyleyeceğim. Çok bir şey belirtmemize gerek yok. Çünkü ortada bir şey yok. Ama gerçekten de fazla şey olsun isterdik. Dikkatle dinlemek, anlamak da istiyorduk. Hala da öyle bir duruşumuz bir yönüyle vardır. Fakat şu görüldü. Bu düzeydeki bir tartışma bile şunu ortaya çıkardı. Kürt sorunu ve onun ortaya çıkardığı savaş üzerinden rant elde eden ne kadar çok çevre varmış. Aslında bir şey yaratmadı bu tartışmalar. Bundan sonra yaratır mı bilemeyiz.
Ama bir kez daha şunu gördük. Rantçıları gördük. Gerçekten savaşçı olanlarla rantçı olanlar nasıl birbirinden ayrıştılar? Elinde sicimle gezen rantçıları nasıl gördük? Ödleri patlıyor bu savaş durursa, bu sorunu çözmeye giderlerse elimizdeki menfaatleri kaybedeceğiz diye. Onların öyle çok Türkleri sevdikleri falan yok. Çıkarlarını kaybetmekten korkuları vardır. Bunları gördük.
Yanlış bir düşüncenin savaşçılığını da yapabilir insanlar. Ama bir düşünce doğru ya da yanlış, birine göre doğru birine göre yanlış. Onun savaşçılığını yapmak ayrı, rantçılığını yapmak ayrı.
Bu savaşın rantçılığını yapan önemli bir kesim var. Bir de diyorlar, Devlet Bahçeli ne konuşuyor, konuşmamalı. Kırk yıldır bu savaşın bir tarafında MHP var. Bunu herkes bilmeli, görmeli yani. Devlet Bahçeli’nin de ötesinde. Biz çok iyi biliyoruz cephede kimlerin savaştığını. Çünkü bu mücadelenin özü zihniyet mücadelesidir, ideolojik mücadeledir. Kürt özgürlüğü temelinde demokratik düşünce ideoloji, yurtseverlik ideolojisi milliyetçilikle, cinsiyetçilikle, devletçilikle çatışıyor yani. İktidarcılıkla çatışıyor, bir taraf onu savunuyor o bakımdan.
Bu rantçılara karşı tutum almak lazım. Rantçılığı teşhir etmek gerek. Her şeyden önce bir şey gelişecekse rantçıları açığa çıkartıp onların maskesini düşürmek lazım. Ondan sonra diğer gelişmeler olabilir. Çünkü çok tahrik ediyorlar. Her türlü yalanı dolanı söylüyorlar. Gerçekle hiçbir alakaları yok. Hiçbir şey bilmedikleri halde her şeyi biliyormuş gibi konuşuyorlar.
PKK’ye dair o kadar şey konuşuyorlar ki hiçbir bilgileri yok. Söylediklerinin hiçbirisi doğru değildir. Hep yalan söylüyorlar. Ama işte kandırıyorlar insanları, beyinlerini yıkıyorlar. Çıkarı kaybetmemek için. Ranttan düşmemek için. Bunu görmek lazım. Bu bakımdan bu süreç bize bu rantçılığı gösterdi. Önce rantçılığa karşı mücadele etmek gerekli.
TUSAŞ EYLEMİ ASKERİ AÇIDAN BAŞARILI
Savaşa dair HPG, YJA Star açıklamaları yapıyor. Merkez Karargah Komutanlığımız da geniş değerlendirmeler yaptı bu geçen on yıllık sürece dair. Ayrıntılı bilgiler verdi, daha somuttu.
Onlara ekleyeceğimiz bir şey yok. Katıldığımız görüşler, değerlendirmeler, çağrılar, çözüm arayışları da oldu. Bunlar dışında ne söyleyebilir insan? 23 Ekim’deki Ankara eylemi var Tusaş’a karşı. Fedai eylemi. Geçen yıl 1 Ekim’deki Ankara’da gerçekleşen eylemin bir devamı niteliğinde. Bu eylem tabii bu sürece bir zirve yaptırdı. Herkesi bir kere daha savaş üzerinde düşünmeye yöneltti. Sömürgeci, faşist, soykırımcı cepheyi sarstı. Gerilla mücadelesinin yeni bir zirvesi, yeni bir doruklanması oldu.
Askeri bakımdan bütünlüklü, tüm yönleriyle başarılı bir eylem. Bu bakımdan eylemi gerçekleştiren Asya Ali ve Rojger Hêlîn yoldaşları saygı, sevgi ve minnetle anıyorum ben. Gerçekten de Zîlan çizgisinin mükemmel ve başarılı bir uygulayıcısı oldular. Sara ve Rûken’in, Rojhat ve Erdal’ın izinden yürüdüler. O geleneği ve çizgiyi başarıyla devam ettirdiler.
Eylem sonuçları itibarıyla de başarılıdır. Askeri bir hedeftir. Kürdistan’da yıllardır katliam gerçekleştiren makinelerin üretildiği yer. Bundan daha askeri bir yer olamaz. Bunun sivil şu bu denilmesinin gerçekle bir alakası yok.
Bu nedenle gerçekten de Apocu, fedai ruhun çizginin zirvede yaşanması oluyor. Gerçeği hepimize gösteriyor. Yeni dönemin ruhun nasıl olması gerektiğini, Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’nin nasıl bir ruhla militan çizgide ancak başarılabileceğini açıkça ortaya koymuş bulunuyor. Bunu bu biçimde ifade edebiliriz.
Gerillanın eylemi sadece bu değil tabii. Merkez Karargah komutanlığımız adına yapılan açıklamalar, bilgilendirmeler oldu. Cemal ve Zozan arkadaşların açıklamaları oldu. Bakur’da savaş sürüyor. Her alanda çatışmalar var. Düşmana darbe vuruyor, gerilla şehitler veriyor. Medya Savunma Alanlarında son dönemlerde gittikçe artan bir eylemlik söz konusu. Zap’ta Bahar Tepesi’nde, Cûdî Tepesi’nde son dönemlerde etkili darbeler vuruldu.
TÜRK ORDUSUNUN KENDİSİ KİLİTLENDİ
Bir de Ölümsüz Komutanımız Şehit Beritan’ın 32. şehadet yıl dönümü vesilesiyle Zap’ın her alanında, Metîna’dan, Xakurkê’ye kadar her alanda eylemler oldu, sürüyor da hala. Büyük bir direniş Medya Savunma Alanlarının tümünde de devam ediyor.
Karargah komutanlığımız belirtti, “kendisi kilitlendi” dedi. Başka şeyleri kilitlemeye çalışırlarken gerilla, düşmanın saldırılarını, sömürgeci, işgalci saldırıları kilitledi. Yani Kasım ayı diyorlar da, yaz ortası da demişlerdi. Şimdi Kasım oluyor, arkadaşlar belirttiler. Bu sefer, Allah’ın ayı yok ki diyecekler. Mart ya da gelecek Kasım ya da yaz ortası. Bu böyle sürüyor yani. Kırk yıldır böyle sürüyor. O zamandan başladı.
Eruh ve Şemdinli’deki eylemler ardından yirmi dört saatte, kılıç artıkları bunlar yok edeceğiz dediler. Yirmi dört saat bitti olmadı kırk sekiz olmadı yetmiş iki ondan sonra saati kestiler. O günden bugüne bu böyle sürüyor yani. Bu bakımdan gerillanın durumu, mücadelesi, direniş ruhu çizgisi, kendini yenileme durumu, Medya Savunma Alanlarındaki direniş çizgisi, Bakur’daki direniş çizgisi bunlar karargahımız tarafından değerlendiriliyor.
Günlük gelişmeler hiçbir eksiltme olmadan her gün kamuoyuna açıklanıyor. Herkes de biliyor. Bu anlamda büyük bir direniş var, savaş var. Bunları biz de ifade ettik. Arkadaşlarımız da yeni ifade ettiler. Çok tekrarlamaya gerek yok.
Şunu söyleyebilirim. Kahramanca savaşan tüm HPG ve YJA Star gerillalarını, komuta ve savaşçı gücünü bir kere daha selamlıyorum parti yönetimimiz adına. Başta Zap, Avaşîn, Metîna, Xakurkê direnişleri olmak üzere her alandaki direnişlerin kahraman şehitlerini de saygı, sevgi ve minnetle anıyorum.
PKK KÖK SÖKTÜREREK DİRENİYOR
Düşman cephesine gelince bazı yeni arayışlar içine girmeleri savaşta çıkmaza girdiklerinin, kilitlendiklerinin bir işaretiydi zaten. Onun sonucunda oldu. Yoksa durup dururken olmadı. Bu kadar parti yöneticilerini bir anda hep konuşur kılan bu durum oldu.
Diğer yandan işte Ekim sonu geliyor. 30 Ekim 2014 miydi bu çöktürme eylem planı diye bir karar alınmıştı. 10 yıl geçti. Aslında 10 yıl değil. O temelde sonuç alacaklardı. Bu 10 yıla uzadı. Şimdi herkes diyor ki çöktürme planının kendisi çöktü. Ve onu uygulayanlar çöktüler işte. Planın kendisi çöktü, darmadağın oldu. Başarısız kaldı. Bu son derece net, açık.
Şunu bilmemiz lazım. 30 Ekim 2014’te onlar böyle bir plan yaptılar, karar aldılar. AKP yönetimi, daha sonra MHP de buna dair oldu. Sonra KDP’yi, bugün Irak’ı da dahil ettiler. Herkesten güç almaya çalışıyorlar. Bir Washington’a gidiyorlar, bir Moskova’ya. Şimdi Çin’i de katmaya çalışıyorlar. Onlar PKK’yı yok etme, gerillayı ezme hedefini önlerine koydular. 10 yılın sonucu ortada, başarısızdırlar. PKK dimdik ayakta, gerilla dimdik ayakta, bütün cephelerde savaşıyor. Hem de kök söktürüyor faşist sömürgeci işgal güçlerine, AKP MHP sürülerine. Bu açık bir gerçek.
2014’te, 15’te biz savaş ilan etmedik AKP MHP’ye. 2013-14’te başlayan süreci biz bozmadık. Tayyip Erdoğan’ın kendisi bozdu “tanımıyorum” diye. 2015 Mart’ında, Nisan’ında kendilerinin eylem planı, savaşa hazırlandıkları açığa çıktı. Kendileri PKK’yı yok etme hedefini önlerine koydular. Bunu askeri yolla yapmak için, bu geçen 10 senede dünyanın bütün devletlerinin gücünü aldılar. Kürt ihanetini kendilerine öncü yaptılar. Kendileri en ileri düzeyde birleştiler. Hiçbir savaş hukuku ve ahlakı dinlemediler. Her türlü olumsuz yönteme ve yasak araca başvurdular. En vahşi saldırıları yürüttüler. Sonuç başarısızlıktır. AKP-MHP’nin çöktürme planı temelindeki saldırıları yenilmiştir. Başarısız kalmıştır. Bunu açık herkesin görmesi lazım. Kendileri de kabul etmek zorundalar. Etmezlerse ve buna göre bir tutum geliştirmezlerse daha fazla zarar görürler. İşin gerçeği bu. Bunu bu biçimde net olarak ifade edelim, belirleyelim.
Artık bundan sonrası ne olur, nasıl tutum alırlar bilemeyiz. Ama mevcut planı, saldırı durumunu yürütemeyecekleri, sonuç alamayacakları açığa çıkmıştır. Birçok çevre bunun için; dönün, bu size de zarar veriyor artık, diyor. Bununla başarı elde edemezsiniz, diyor. O aklı gösterebilirler mi? O iradeyi ortaya koyabilirler mi? Öyle bir sağduyu yaklaşımı içinde olabilirler mi? Bilemeyiz. Olmazlarsa zaten Türkiye’yi gerçekten bir felaketin içine soktular. Artık başkası da çıkaramaz. En büyük kötülüğü kendileri yapmış olurlar.
ŞENGAL VE ROJAVA’DA SAVAŞ HUKUKU ÇİĞNENİYOR
Yeni tartışmalara binaen Kürt’ü sevmekten bahsediyor. Aynı zamanda Şengal’e, Rojava’ya saldırıyor. Kürt’ün suyunu, elektriğini kesiyor, katlediyor ve bir de bununla övünüyor. Yani bu saldırıları tartışalım, konuşalım. Gerçekten ne amaçlanıyor, ne yapılmalı? Şimdiye kadar yapılan saldırıların en fazlasını bu süreçte yaptılar. Oyunları bozuldu. Öyle anlaşılıyor ki bu çağrılar falan direnişi gevşetmek içinmiş. İlk elden, tezden oyunları bozulunca öfkeyle saldırı yapıyorlar. Yani Rojava’ya, Şengal’e, diğer yerlere yaptıkları saldırılara gerekçe Ankara’daki gerilla eylemini gösteriyorlar. Çok tuhaf.
Ankara’daki gerilla eylemi dört dörtlük askeri eylem. Sivillere zarar vermiyor. Savaş hukukuna uygun bir eylem. Ama kendilerinin yaptığı ortada. Şengal’de, Rojava’da yaptıkları saldırılar açık yani. Hiçbir savaş hukukuna, ahlakına, kuralına uymayan şeyler. Bütün olarak sivilleri, çocukları, evleri yaşam imkanlarını vuruyorlar. Şimdi ne alakası var Ankara’daki eylemle Rojava’daki, Şengal’daki Kürt halkının üzerinde katliam yapmanın. Önce de yapıyorlardı. Bakur’da, Medya Savunma Alanlarında hep yaptılar. Efrin’de de yaptılar, Serekaniye’de de yaptılar. Şimdi bunu Rojava’nın, Şengal’in geneline yaymaya çalışıyorlar.
Güya kendilerine göre gerekçe bulmuşlar. Ama hepsi yönetimimiz ifade etti, arkadaşlar değerlendiriyorlar. Savaş suçudur. Göz önünde suç işliyorlar, katliam yapıyorlar. Buna karşı gerçekten de halkın önemli bir duruşu, direnişi de var. Halkın da Kuzey Doğu Suriye özgürlük güçlerinin de direnişlerini selamlıyorum.
Özellikle Efrîn kurtuluş güçlerinin eylemlerini selamlıyorum. Onlar zaten her türlü mücadeleyi yürütme hem hakkına sahipler hem de kendilerine görev bilmeliler. Başka türlü olmaz. Efrîn’e yapılanlar ortada bunların hiçbirisini unutamayız. Bu noktada esas olarak Ankara’daki eylemin daha basına bile yansımadan bir taraftan ABD, bir taraftan Rusya hem de devlet başkanı olarak anında Türkiye’ye sahipleniyoruz dediler. Şimdi Rojava’da, yani Şengal’de katliamlar yapılıyor. Gazze’de olanlar, başka yerlerdekiler tartışılıyor da, İsrail yönetimi dedi, sen beni eleştiriyorsun da Kuzey Doğu Suriye’de senin yaptıkların nedir? Senden öğrendik diyecek neredeyse, geçmişte Hitler de öyle demişti. Biz demişti, bunları Türklerden öğrendik. Benzer bir durum var, kimseden çıt çıkmıyor. Kürtler sömürgeci, soykırımcılara karşı eylem yaparlarsa bu suç oluyor, hakları yok buna, kınanmalı. Ama Kürtlere, Türkler de vurur, herkes de vurur, bu haklarıdır, istedikleri gibi vururlar. Kimse buna karşı çıkmaz.
ULUSLARARASI GÜÇLERE TEPKİ
Nerede adalet? Bu mudur hak, hukuk? Bu mudur adalet? Bugünün dünya sistemi, iktidar, devlet denen her şeyi koruyoruz denen sistemin adaleti, hukuku bu mudur? Lanet olsun böyle dünya sistemine. Bu kadar adaletsiz, haksız, bu kadar zalim bir sistem kimseye fayda getirmeyecek bir sistemdir. Bunun sahiplerine de sonunda herhangi bir faydası olmayacak. Bunun altını çizmek önemli.
Diğer yandan belirtiliyor, işgalci Türk devleti katliam yapıyor, soykırım yapıyor. Esas olarak kaçırtmak istiyor, boşaltmak istiyor Kuzey ve Doğu Suriye’yi. Oradaki Kürt toplumunu da, Kürtlerle demokratik ulus çizgisinde birlikte yaşamakta olan diğer halkları da oradan kaçırtmak istiyor. Bu saldırıların amacı bu. Bunu hepimiz gerçekten de iyi görmeliyiz. Orada yaşayan halk iyi görmeli. Bu amaca karşı çıkmak lazım, fırsat vermemek gerekli. Düşman bütün yaptıklarıyla orada halkı kaçırmak istiyor. O halde başta gençler olmak üzere tüm halk toprağına sarılmalı, köyüne sarılmalı. Öleceksek toprağımızda ölelim, mezarımız orada kalsın, kemiklerimiz orada kalsın. Gidecek başka yer yoktur. Bir de bu zalimleri direnerek kırmak lazım.
Kesinlikle kimse yerini, yurdunu terk etmesin ama tedbirini alsın. Askeri düzenine girsin, direniş düzenine girsin tabii. Elbette ki mücadele etsin, edecek. Kimse engelleyemez onları mücadeleden. Ama Kuzey Doğu Suriye halkları tecrübe kazandılar, piştiler. Yıllardır savaş halindeler, öğrendiler. Özgür yaşamın tadını da aldılar. O halde mücadele ederek, savaşarak da olsa özgür yaşamı yaratmak değerlidir, anlamlıdır. Onun için çaba harcamak lazım. O nedenle de kimse yurdunu terk etmemeli. Birçok plan var bu konuda. O oyunlara gelinmemeli. Direniş daha çok geliştirilmeli.
ROJAVA HERKESİN DEVRİMİDİR
1 Kasım, Dünya Kobanê gününün de 10. yıl dönümü. Kobanê, uluslararası direnişle bütün halkların, kadınların, gençlerin dünyanın dört bir yanında 1 Kasım 2014’teki eylemleriyle gerçekleşti, ayakta kaldı, bugüne geldi. Yani herkesin emeği var. Herkesin devrimidir Rojava özgürlük devrimi. Kuzey Doğu Suriye gerçeği, herkes için bir umut gerçeğidir. Herkes için bir ışık, yıldız gibi parlıyor.
1 Kasım ruhuyla bütün dünyanın dört bir yanında 10 yıl önce devrimi koruyanlara sesleniyorum; bugün de devrimi ezmek için aynı saldırı var. O zaman DAİŞ saldırıyordu. Bugün DAİŞ’in esas sahipleri benzer saldırıyı yapıyorlar. Hem de Kobanê’ye yapıyorlar. Aynı yere daha fazla saldırıyorlar.
İktidar ve devlet güçlerinden ses çıkmıyor ama halklar, kadınlar, gençler, devrimci, demokratik güçler, sol sosyalist güçler dünyanın dört bir yanında Kobanê ruhuyla bir kere daha, 1 Kasım Kobanê ruhuyla bir kere daha ayağa kalkmalı. Kendi devrimlerine sahip çıkmalılar. Çağrımız bu temelde.
NE YAPSALAR KENDİLERİNİ KURTARAMAZLAR
Ortadoğu’daki savaş geçen yılın Ekim’inden bu yana şiddetlendi. Aslında Gazze’den Hamas’ın saldırısıyla başlatıldı. Şimdi İsrail bu fırsatı ele geçirdi. Arkasında bütün NATO var, ABD var. İsrail kendi başına değil. Askeri olarak yakaladığı avantajları değerlendirmek istiyor. Bunun 3. Dünya Savaşı olarak değerlendirilmesi doğru. Biz de öyle değerlendirdik.
Önder Apo bütün boyutlarıyla çözümledi, değerlendirdi. 3. Dünya Savaşı’nı nasıl tanımladı? Ulus üstü tekelci sermaye sistemiyle ulus devlet statükoculuğu arasındaki çelişkinin yol açtığı çatışma dedi. Yani küreselleşen sermayeyle, onun daha fazla kar elde etmesiyle, daha çok sömürü elde etmesiyle, daha hızlı engelsiz hareket etmesiyle bağlantılı. Bunun için saldıran güç tekelci ulus üstü sermaye gücü tabii. Savunanlar ise ulus devlet yapıları, ulus devlet statükoculuğu. Ortadoğu’daki bütün devletler böyleydiler. Irak’tır, Suriye’dir, diğerleri hep hedef oldular. Şimdi İran hedef oluyor. İran da tabii ki bir yönüyle ulus devlet statükoculuğu içerisinde. En statükocu, en katı ulus devletçi güç TC devleti. Dolayısıyla geçmişte ben belirttim; savaşın merkezi Türkiye’dir. Sonuçta oraya gelecek ne yaparsa yapsın. Mevcut yöneticiler, AKP, MHP, diğerleri NATO’ya gitsinler, Avrupa Birliği’ne çabalasınlar, Amerika’da ne yapsınlar, isterse Rusya’ya, Çin’e gitsinler, BRICS’e’e katılsınlar, kurtaramazlar kendilerini. Bunu bilmek lazım.
Birinci Dünya Savaşı enerji kaynakları ve yollarının üzerinde yeniden paylaşımdı. Dünyanın yeniden paylaşımıydı. Bir küresel hegemonik yapının kapitalist sistem açısından oluşmasıydı. Hedefte Ortadoğu vardı, Osmanlı, İmparatorluğu vardı. Ulus devlet yapılanmasını çıkardılar, İmparatorluğu parçaladılar. Model Türkiye oldu, Türkiye öncülüğünde bu yüz yıl geçti böyle. Şimdi Üçüncü Dünya Savaşı, yüz yıllık bu ulus devlet statükoculuğunu aşmak istiyor. O statükoculuk sermayenin dolaşımını sınırlandırıyor. Dolayısıyla azami karı engelliyor. Sömürüyü zayıflatıyor. Sermaye ise önünde engel tanımak istemiyor. Daha fazla kar elde etmek istiyor. Orada bir doymazlık var. Şimdi bu saldırı sürüyor.
SAVAŞA KARŞI OLMALIYIZ
Yine enerji yolları var, enerji kaynakları meselesi var. Bir de küresel tekelci sermayenin daha fazla etkili olma, hakim olma amaçları var. Ne diyebiliriz? Şöyle diyelim, binlerce yıl önce, beş bin yıl önce Ortadoğu’da insan aklının yarattıkları, şimdi Ortadoğu’da insanlığı başına her şeyi getiriyor. Bütün bu savaşı, bütün bu araçları Ortadoğu’lular yarattılar. Her şeyin ilkleri Ortadoğu’da oldu. Her şey Ortadoğu’da gelişti. Şimdi de kendi yarattıklarının kurbanı oluyor. Ama herkes olmuyor tabii. Bazıları egemen olmaya çalışıyor, bazıları kurban oluyor. Çok vahşi, ölçüsüz bir savaş durumu sürüyor. Çok açık bir durum bu.
Gerçekten de bu milliyetçilik, dincilik, cinsiyetçilik, maddiyatçılık kasıp kavuruyor Ortadoğu’yu, bütün dünyayı da. Bu savaş onun ürünü. Şimdi burada şunu söylemek istiyorum. Bir taraf diyor, ümmet bir olsun. Bir taraf diyor, sermaye her şeye hakim olsun. Benim güvenlik sorunum var, özgürlük sorunum var. Mesela İsrail saldırıyor. Yahudilerin güvenlik sorunu varmış, özgürlük sorunu varmış, bunu sağlayacağım diyor. Değerlendiriliyor bu saldırılar. İsrail’in güvenliği için oluyor. Önder Apo altını çizerek ifade etti bunları. Yani çevresini yok ederek mi Yahudiler kendileri güvenliklerini sağlayacaklar? Yoksa çevreyle birlikte onlarla kardeşleşerek mi ancak güvende olurlar? Başkalarını köleleştirerek mi Yahudiler özgür olacaklar? Yoksa herkesle paylaşarak mı özgür olurlar? Yani bu savaşla güvenlik sağlanmaz, özgürlük sağlanmaz, demokrasi getirilmez yani. Bunlara karşıtlık var. Dolayısıyla kesinlikle bu biçimde ne Yahudi’nin güvenliği ve özgürlüğü olur, ne Müslüman’ın güvenliği ve özgürlüğü olur, ne Hıristiyan’ın, ne Türk’ün, ne Fars’ın, ne Kürd’ün, ne Arap’ın; hiçbirisinin olmaz.
Ne gerekli? Demokratik ulus çözümünü önerdi Önder Apo Ortadoğu için. Demokratik konfederalizm önerdi siyasi olarak. Çözüm burada, çözüm paylaşmada. Ötekini yok ederek her şeyi ben ele geçireyim değil de ötekiyle paylaşmayı öngörmekte. Başka türlü çözüm yoktur. Bu şeyler hepsi kan deryasına çevirecek, felaket getirecek ama belki birileri bir süre çok varlıklı hale gelecek. Ama bunun sonu yoktur. Bu bakımdan bu savaşa karşı çıkılmalı. Bu çıkar savaşına, yeniden paylaşım savaşına, üçüncü dünya savaşına, emperyalist savaşa karşı çıkılmalı. Sömürü savaşına karşı çıkılmalı. Herkes bunu kendi özgürlük, demokrasi savaşına dönüştürmeli. Başka halklarla kardeşlik savaşına dönüştürmeli. Demokratik ulus, demokratik konfederalizm savaşına dönüştürmek, onun devrimini geliştirmek lazım. Kurtuluş, çıkış sadece burada.
CUMHURİYET VE KÜRTLER
29 Ekim günü Türkiye’de Cumhuriyetin ilanının 101. yıl dönümü olacak. Ondan sonra 30 Ekim’de 102. yılına girecek. Bu yıl dönümü vesilesiyle birkaç şey söylemekte fayda var. Çünkü diğer tartışmalarla da bağlantılı. Önder Apo yine bu hususları tüm ayrıntılarıyla çok bütünlüklü bir biçimde ortaya koydu. Bir, Kürtler bu cumhuriyetin asli ve aktif kurucu üyesidir. Bunu bir kere daha bu cumhuriyeti ele geçirip, sopa gibi kullananlara hatırlatalım.
İki, Kürtler bu cumhuriyete ihanet etmediler. Cumhuriyet’in kendisi cumhuriyet olamadı. Çünkü demokratikleşemedi. Demokratik cumhuriyet olamadı. Cumhuriyet’in kendisi kuruluş ilkelerine ihanet etti, sürdürmedi. Kuruluş sürecinde Kürtlere muhtariyet tanımıştı, özerklik tanımıştı. Türk-Kürt birliği ve kardeşliği üzerinde mücadele yürütmüş ve bu cumhuriyeti kurmaya çalışmıştı. Ama Kürt’ü yok sayan ve yok etmek isteyen cumhuriyetin kendisi oldu. Cumhuriyet buna yöneldi, Kürt’ü yok etmek için. Kürtler de direnince, vay direniyorlar, bak bize karşı silah kullanıyorlar, isyan ediyorlar diye suçlu ilan edildiler. Böyle köylü kurnazlığı olmaz. Her şey gün gibi ortada.
Üç, bu Türkiye Cumhuriyetiydi, Türk Cumhuriyeti değil. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ydi. Türkiye Devleti, Türk Devleti değil. Kürt’ü yok sayan, cumhuriyetin kuruluş ilkelerine ihanet eden ve cumhuriyetin bu hale gelmesine yol açanlar, Türkiye Cumhuriyeti’ni Türk Cumhuriyeti yapanlardır. Türk ile Türkiye aynı değildir. Cumhuriyet kurulurken Türkiye, Türklerin ve Kürtlerin yaşadığı ortak vatan olarak tanımlandı. Türkiye bir vatanı ifade ediyor. Türk bir ırkı, bir milleti ifade ediyor. Türkiye ile Türk aynılaştırılamaz, eşitleştirilemez. Başta Türk yoktu, Türkiye vardı. Türkler onun içinde bir şeydi, ögeydi, Kürtler gibi. Başka topluluklar da vardı. Ama hepsini yok saydılar.
Anayasanın başına da yazdılar bir sürü gerekçe kısmına. Türk Devleti, Türk Cumhuriyeti öyle değildir. Niye? Bu bozuluyor. Gerçeğe sadık kalınmıyor. Açık olan bu. O bakımdan herkesi doğruya, saadete çağırıyoruz. Orayı boz, burayı boz, ondan sonra kendine göre uyarla, başkalarını suçlu ilan et. Gücü biraz ele geçirmişsen vur, kendini yaşat. Böyle olmaz. O zaman bir başka güçlük de çıkar. Senin yaptığını sana karşı yaparsa ağlamayacaksın o zaman. Eğer güç ortamına dönüşürse, sonu böyle olur. Başka türlü olmaz. Bu bakımdan da tanımları doğru kullanmak lazım. Doğru tanımlamak gerekli.
Önce belirttim, 100 yıl böyle geçti. Birinci Dünya Savaşı, Orta Doğu’yu ulus devletlere bölme parçalama savaşıydı. Bu Türkiye üzerinden oldu. Şimdi Üçüncü Dünya Savaşı devlet statükoculuğunu aşmaya çalışıyor. Lozan Antlaşması ile TC kuruldu. TC üzerinden Arabistan yirmi kaç devlet olarak şekillendirildi.
Şimdi artık Yahudi-Arap ittifakı var, İsrail-Arap ittifakı var, İbrahimi Antlaşma var. Kapitalist sistem yeni Ortadoğu’yu bu anlaşmaya göre yeniden şekillendirmek istiyor. Türkiye ne yapacak mevcut durumda? Artık geçen yüzyılda olduğu gibi aynı yaklaşımlarla ikinci yüzyılda da sürdürürüz diyemez.
Herkes aklını başına toplamalı. Değişimleri görmeli. Hem sermaye düzenini esas alacaksın hem de sermayenin mantığına göre hareket etmeyeceksin. Sermayenin gerçeğini dikkate almayacaksın. Öyle olmaz o zaman. Hiçbir sonuç alamazsın. Nereye gidersin belli olmaz. Son olarak şunu da söyleyeyim. Bu cumhuriyetin kuruluşu Ekim devrimi sayesinde Sovyetler Birliği’nin desteğiyle ve Kürtlerin desteğiyle oldu. Eğer Ekim devrimi olmasa, Sovyetler Birliği ortaya çıkmasaydı, Kürtler de destek vermeseydi böyle bir devlet yüzyıl önce kurulamayacaktı. Hiç kimse biz kendi başımıza kurduk dememeli. Gerçeği görmek lazım.
Şimdi Sovyetler Birliği yok. Çin’e Rusya’ya gitmekle, BRICS’e katılmaya çalışmakla yeni bir destek bulurum diyenler kendilerini kandırıyorlar. Kürtleri de bu kadar yok etmeye çalışırsan, seni bu kadar desteklemiş olan Kürdü desteklediğine bin pişman edecek şekilde vurursan, ezersen o zaman ne ile ayakta kalacaksın? Neye dayanacak? Kendi ayaklarını kesiyor, kollarını kesiyor sistem.
Şimdi aklına gelmiş Kürdü kart kurt olarak tanımlayan, her türlü hakareti yapan, her türlü asimilasyonu, katliamı, soykırımı geliştiren Kürtler var. Kardeşimizdir, Kürt Türksüz, Türk Kürtsüz olamaz diyor. İyi de, bunu yüz yıldır Kürtler söylüyorlar.
Bu konuda yapmadıkları kalmadı, vermedikleri destek kalmadı. Niye hiç dikkate alınmadılar? Yeni mi aklınız başınıza geldi? Ama yine de tutarlı değiller bu konuda. Kandırmaya çalışıyorlar Kürtleri.
Kürt Türksüz, Türk Kürtsüz olamaz, Kürt yine de Türk olun siz bize destek verin diyorlar. Öyle olmaz. Kürtlerin hakkı verilecek. Kürtler özgür olacaklar. Türkiye, Kürt özgürlüğüne dayalı, kadın özgürlüğüne dayalı bir demokrasi haline gelecek. Ancak o zaman kendini ayakta tutabilir.
Ancak o zaman alternatif bir sistem olarak bu sermaye sistemin, tekelci sermaye sisteminin saldırıları karşısında direnebilir, ayakta kalabilir. Yoksa başka türlü yaşama şansı yok. Yani şunu bahane yap, bunu bahane yap, kendini kandırarak hiçbir yere gidemezler.
O bazıları yani hiçbir şey anlamıyorlar. Sadece onlar kendi rantlarının peşindeler, Türkiye’yi felakete sürüklüyorlar. Yani bunlara karşı gerçekten de Türkiye aydınları, yazarları, sanatçıları, siyasetçileri akıllı olmalılar. Kürt gerçeğini, Kürtlerin desteğini, bin yıllık desteği takdir etmeliler, iyi değerlendirmeliler.
O zaman kuruluşa göre Kürtlerin ve Türklerin yurdunda yani onların özgürlüğüne dayalı bir demokratik Cumhuriyet kurabilmeliler. Başka türlü yaşama şansı yoktur.
Son olarak Kasım ayına giriyoruz, partimizin kurulu ayıdır. Yani herkesi parti ayını doğru anlamaya, doğru değerlendirmeye, önderlik ve şehitler çizgisinde parti devrimciliğini, yurtseverliğini doğru anlayarak Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü mücadelesini daha etkili geliştirmeye çağırıyorum.
Kerim, Delal ve Reşit yoldaşlar şahsında tüm Kasım ayı şehitlerimizi saygı, sevgi, minnetle anıyor. Kasım şehitlerinin anısına doğru sahip çıkarak Önder Apo’nun özgürlük mücadelesini her alanda kat kat artırmaya herkesi davet ediyor, başarılar diliyorum.”