Kanlı Cumhuriyet ve çeteleşme

0
288

Sema ÇELİKBİLEK

“Doğarken kanlı, kendini büyütürken kanlı ve şimdide en kanlı Cumhuriyettir” diyen Reber Apo, “Kemalist cumhuriyet, belki de bir Hitler, bir Mussolini cumhuriyetinden çok daha halk düşmanı bir rejim olarak varlığını sürdürüyor”.

Diğerlerinden farklı yanı da, kendini gizlemiş bir cumhuriyet olmasıdır. Anti-halkçılığını, halkçılık adı altında gizlemiştir. En anti-demokratik, en çapulcu kapitalizmiyle kendini yaşatmak isteyen ve bu anlamda en büyük gericiliği yaşayan bir cumhuriyettir. Doğarken kanlı, kendini büyütürken kanlı ve şimdi de en kanlı cumhuriyettir. Bunları anlamak gerekiyor. Aksi halde yaşam şansınızı doğru yaşam lehinde kullanmanız mümkün değildir. Bunun için siyasallığı yaşamalısınız. Türkiye gerçeğini bir de bu anlamda bütün yönleriyle görmelisiniz ki, kendinize saygıyı kazanabilesiniz, doğru düşünebilesiniz, doğru bir davranışın ve politik bir yaşamın sahibi olabilesiniz. Bunu yapmazsanız her şey kursağınızda kalmaya mahkumdur” çözümlemesini yapmıştı.

Reber Apo’nun Cumhuriyet çözümlemesi Türk devlet sisteminin kan, gasp ve işgal üzerinde nasıl kurulduğunu, bu sistem içerisinde Türkiye’deki halkların devlet adı altında nasıl yok edilmeye çalışıldığını açıklamıştır. Özünde devlet yapılanması tamamen katliama, zora, soykırıma, çürütmeye, talana, hırsızlığa, yolsuzluğa vb. dayanan ve insanlık dışı uygulamaya açık bir şekillenme üzerine kurulan sistemdir. Devletin önüne Cumhuriyet zırhı eklenerek, Türkiye’deki halklar Cumhuriyet adı altında asimile edildi. Asimile edilemeyen halklar katliam ve soykırımlardan geçirildi ve hala geçirilmeye çalışılıyor. Osmanlı tarihi hep bu insanlık dışı uygulamalarla şekillenip Cumhuriyetle hayat bulup günümüze kadar gelmiştir.

Bugün ortaya çıkan çeteler aslında Cumhuriyet türevleri ve koruyucularıdır. M. Kemal 1923’te ilan ettiği kanlı Cumhuriyettin çeteler üzerinden kendini nasıl var etmeye çalıştığı Sedat Peker’in açıklamalarıyla daha net bir şekilde ortaya çıktı. Biraz daha gerilere gittiğimizde karşımıza Susurluk çıkıyor. Susurluk, derin devlet, mafya, çete ve paramiliter yapıların halkı nasıl baskı altında tuttuğu, faili meçhul cinayetlerin devlet çete iş birliğiyle nasıl sistemli bir şekilde işlendiğini gösteriyor.

Susurluk’ta Pandora’nın kutusu açılır

03 Kasım 1996 günü Susurluk’ta meydana gelen trafik kazasında Pandora’nın kutusu açılır, devletin kirli ve karanlık ilişkileri ortalığa saçılır. Kazada ölenlerden Mehmet Özbay sahte kimlikli kişinin Abdullah Çatlı olduğu anlaşılır. Soruşturmalarda hazırlanan raporlarda, Susurluk araştırma komisyonunun çalışmalarında ‘devlet mafya siyaset’ üçgeni etrafında yaşanan karanlık ve ürkütücü ilişkiler ağı açığa çıkar. Derin Devlet sorgulanır. Karanlık-kirli ilişkileri açığa çıkan Çatlı’nın, 80 öncesi de devlet tarafından (özel harp) kullanıldığı dillendirilir. Tetikçiler, ağabeyler, beyefendiler, koruyucu bürokratlar, siyasetçiler, mafya babaları, çete reisleri emniyetin, MİT’in, Asker’in alt düzey-üst düzey yöneticileri; Çatlı’lar, Kırcı’lar, Ağansoy’lar, Bucak’lar, Topal’lar, Eymürler, Ağar’lar, Ekenler, Şahin’ler… Ersever’i, Yeşil’i… Ortada bütün ülkeyi ve devleti sarmış büyük bir suç örgütü yumağı, karanlık ilişkiler ağı ve büyük suçlar vardı.

Yaptıkları katliamları Vatan-Millet zırhına bürünerek açıklamalar yapılmaya başladılar.  Mehmet Ağar bir açıklamasında şunları belirtiyor: ’Vatan-millet için 1000 operasyon yaptık’ demişti. Yani hukukla, yasayla ilgisi olmayan çetevari saldırlar yaptığını itiraf etmişti. Aslında, insan öldürdüysek de, uyuşturucu kaçaklığı yaptıysak da, hangi yasa dışı suçu işlediysek de vatan için yaptık, diyor. Bu nedenle Mehmet Ağar ve Süleyman Soylu gibiler hangi yasa dışı eylem, cinayet ve suç ortaya çıksa da bunu, vatan için yaptık, diyerek savunurlar.

Onun için Türkiye’de kurulan Cumhuriyetin zihniyeti anlamak ve çözümlemek için, Süleyman Demirel, Tansu Çiller, Alattin Çakıcı, Sedat Peker, Mehmet Ağar, Doğu Perinçek, Devlet Bahçeli ve saray çetesinin başkanı Erdoğan’a bakmak yeterli olacaktır.  Türkiye’yi yöneten bu şahsiyetler ırkçılık üzerinde kurulan bir Cumhuriyetin verdiği somut ürünlerdir. Kanla, gaspla, işgalle, kurulan bir zihniyetin ürünü olan Sedat Peker, Türk devletinin kirli savaşını ve zihniyet yapısını çok iyi yansıtıyor.

Sedat Peker, Türk devlet zihniyet yapısının lağım boruları gibi pislik olduğu ve şimdi de bu lağım borularının patlamaya başladığını açıklıyor. Cumhuriyet çocuğu Sedat Peker, açıklamalarıyla birlikte AKP-MHP iktidarı ve Türk devleti artık bu kirli savaşı uzun süreli sürdüremeyeceği ve sürdürdüğü anda lağımda biriken pisliklerin ve pisliklerin saçtığı kokuların içinde boğulacağını da ortaya koymuş oluyor.

Faşist Türk devletinin Kürt’ü soykırıma uğratmak için her türlü kirli yol ve yöntemi, ilişkiyi mubah görerek, bütün çeteleşmiş devlet aygıtlarını devreye koymuştur.  Çetelelerini Kürt’e karşı kullanmakta, insanlık dışı tüm yöntemleri uygulamaktadır. Sedat Peker’in açıklamaları yürütülen kirli savaşın güçler arasındaki kavganın dışa vurumudur sadece.

Kirli savaşın kirliliği ve pisliği ortaya saçıldıkça Kürtlere yapılan katliamlarda tek tek ortaya çıkıyor. Sedat Peker yayınladığı 7. Videoda Mehmet Ağar’ın Emniyet Müdürü olduğu dönemde en iyi arkadaşları Behçet Cantürk, Hüseyin Baybaşin, Savaş Buldan. ‘Kürt iş adamları’ diyorlar. Hayır. Hepsi uyuşturucu işi yapıyordu. Hepsinden para aldı, hepsinin işini halletti” diye belirtmişti. Peker’in bu açıklaması 90’lı yıllarda Devlet-çete-mafya üçlemesiyle Kürtlerin nasıl katledildikleri, nasıl kaybettirildikleri ve nasıl yok edildiğini açıklayacak niteliktedir.

Çete devletinin görünen yüzü Sedat Peker

Çete örgütü liderlerinden biri olarak bilinen Sedat PEKER, video serisi yayınlamaya başlamasıyla birlikte devlet zihniyetini temsil eden iktidarın yaptığı pislikler ortaya çıkmaya başladı. Peker, 2.videosunda ‘beni kurban edemezsiniz’ diyor. Bununla çok açık bir mesaj veriyor; ‘Beni bitirmek isterseniz ben de yapacağım açıklamalarla sizi bitiririm.’  Kendisinin de bir dönem ‘derin devletin göbeğinde olduğunu’ söyleyen Peker’in yapacağı açıklamalar önümüzdeki sürece ilişkin bir kısım ip uçları veriyor. Örneğin Kolombiya’dan Türkiye’de İzmir limanına getirilecek olan 4,9 ton kokainin Ağar’a ait olduğunu belirtiyor.

Sedat Peker’in 7. Videosunda ise hedefinde Mehmet AĞAR ve Pelikan grubu var. Çünkü kendisinin tasfiye edilmek istenildiğini iddia etti. Devletle bağlantılı olan çetelerin yani organize suç örgütleri arasındaki çatışma kişisel bir rekabet ve hakimiyet mücadelesi değildir. Burada iki ekip ön plana çıkıyor: Ağar/Çakıcı ve Veli Küçük/Peker. Ağar/Veli Küçük devletin kontrgerilla ekibini, Çakıcı/Peker ise ülkücü gelenekten gelen çete tarafını oluşturuyor. İki tarafın ismi cinayetler, tehditler çek senet işleriyle anıldı. Her iki tarafın devlet içerisinde dayandığı bir kısım gruplar ve kişiler bulunuyor. Çatışma ve rekabetin boyutları nasıl şekillenecek? Kim nerede nasıl bir pozisyon alacak? Bu sorulara cevap bulmak hem zor hem de gerekli.

Peki, Peker tek başına mı hareket ediyor? Elbet ki hayır. Ağar-Çakıcı-Alan-Ekmen ekibinin karşısında belirttiğimiz üzere Veli Küçük ekibi bulunuyor. Veli Küçük ile Peker arasındaki ilişki Sakarya’da başladı. Küçük’ün bölgede görevli olduğu dönem aynı zaman faili meçhul cinayetlerinin yoğunlaştığı süreçtir. Peker ile Küçük arasındaki ilişki sadece ‘Ergenekon’ davasında başlayan bir süreç olmayıp tahmin edilenden çok karmaşıktır. Peker’in açıklamalarında Hakan Fidan-Mehmet Ağar arasında bir çatışmanın olduğu iması var.

Sedat Peker’in yayınladığı videolardaki ifşaalarla ortaya dökülen kirli ilişkiler ve çürüme hali yaşanan gerçeğin yüzde biri bile değil. Buzdağının sadece görünen kısmıdır. Konu Peker, Soylu, Ağar isimlerinin çok ötesinde doğrudan çeteleşen devletle ilgilidir. Bu çeteleşmenin bir tarafı ihale oyunları, savaş makinelerinin üretimi ise diğer tarafı bürokrasideki bölüşüm savaşıdır. Yargıya ve emniyete kimin yakının atanıp atanmadığı ile ilgilidir.

Türkiye’de bulunan çeteler

Türkiye’de organizeli bir şekilde faaliyet yürüten çete örgütlerinden bahsetmek mümkün. Bunlar korkutma, öldürme, tehdit, şiddet, şantaj gibi mafyanın kullandığı zorla el koyma gibi yöntemleri uygulasalar da mafya olarak değil bütünüyle sistem tarafından denetlenen, kullanılan gerektiğinde anında tasfiye edilen çete grupları olarak tanımlamak en doğrusudur.

Çete Liderleri ve Eleman sayısı

Türkiye’de doğrudan çete olarak bilinen 50’ye yakın gruptan bahsediliyor.

Bunlardan ön plana çıkan 15 grubun ilk sırasında Alaattin Çakıcı yer alıyor ve 428 elemana sahiptir, İkinci sırada Sedat Şahin 257 elemana, Sedat Peker 253 elemana, Burhanettin Saral 247 elemana, Ahmet Turgut 239 elemana, Serkan Kurtuluş da 207 elemana, Galip Öztürk 158 elemana, Ahmet Tekin Kaykal 124 elemana, Ümit Saral 102 elemana, Mehmet Söylemez 98 elemana, Ayvaz Korkmaz 93 elemana, Menderes Kutlu 93 elemana, Nuri Ergin 85 elemana, Cemal Sincar 82 elemana ve Mehmet Hadi Özcan 68 elemana sahip olduğu biliniyor. Hiç şüphesiz ki bu rakamlar sürekli değişmekte olup ortalama bir oran verilmiş. 

Alaattin Çakıcı

Devletle birlikte çalışan ve MİT’in talimatıyla çok sayıda operasyon yapan Alaattin Çakıcı, Türkiye’de organize suç örgütü içerisinde etkili olan bir grubun başında bulunuyor. 17 Ağustos 1998’de Türk ve Avusturyalı özel operasyon polislerinin düzenlediği bir operasyonda modacı Canan Yaka ile sanatçı Selçuk Ural’ın kızı Aslı Ural’la birlikte Fransa’nın Nice kentinde yakalandı. Çakıcı’nın üzerinden Nedim Caner adına düzenlenmiş Kırmızı pasaport ve 17 bin Amerikan doları ile yakalanarak Türkiye’ye getirildi. Ancak devlet Çakıcı’ya 25 yıl önce başka bir isimle düzenlenmiş ‘Kırımızı Pasaport’ yani birinci derecede diplomatik pasaport vermesinin arka planı çok daha derindir. Çakıcı verdiği her mesajda devlet adına görevlendirildiği imasını sıklıkla tekrarladı. Türkiye’de Böyle bir görevlendirme pek ala mümkün. O dönemde yapılan açıklamalar MİT yetkililerinin ‘gözlerinden öpüyorum’ gibi açıklamaları da bunu doğrular nitelikte.

Yargılandığı davalarda; Gazeteci Hıncal Uluç’u yaralamaya azmettirmek davasında üç yıl dört ay hapis cezası verildi. On beş kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan Karagümrük Spor Kulübü Lokali’ne yönelik 26 Mart 2000 tarihinde düzenlenen silahlı saldırıyla ilgili davada, “çıkar amaçlı suç örgütü kurmak ve yönetmek” suçundan üç yıl dört ay, müessir fiile azmettirmekten de on dört yıl dokuz ay cezaya çarptırıldı. Yargıtay çete suçundan verilen cezayı onarken müessir fiile azmettirme cezasında usul eksikliği buldu.

Borsacı Adil Öngen ‘in arabasının kurşunlanmasıyla ilgili olarak on yıl on ay cezaya çarptırıldı. Uludağ ‘da 1995 yılında eski eşi Nuriye Uğur Kılıç’ın öldürülmesi olayında azmettirici olduğu iddiasıyla yargılandı ve 2006 yılında Bursa 1. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından önce ömür boyu hapis cezasına
çarptırıldı.

Sedat Peker

Uzun yıllar Almanya’da yaşamış olan Peker, kendisini Türkçü/Turancı yani politik olarak ülkücü olarak tanımlamaktadır. Ancak, doğrudan MHP ile bir ilişki içerisinde bulunmuyor. Küçük/Peker ilişkisi kendiliğinden oluşmadığı gibi Peker’in Bahçeli’den çok Erdoğan’a yakın duran bir profil çizmesi de bilinçli bir planın parçasıydı. Peker de tıpkı Çakıcı gibi devlet tarafından görevlendirildiğini
ima ediyor. Yayınlanan kasetin birinci bölümünde ‘derin devletin tam göbeğinde’ yer aldım açıklaması ile hem kamuoyuna hem de birilerine mesaj verdi, 1990’lı yıllarda çeteleşen örgütsel oluşumlar içerisinde yer aldığı iddiasıyla birçok kez yargılandı.

Yargılandığı davalar 1997 yılında, Rize’de Abdullah Topçu ‘yu öldürmek suçundan yargılandı. Peker tahliye edildi ama suçu üstlenen iki elemanı adam öldürmekten müebbet hapis cezası aldılar. Tehditle tahsilât yapmak, zorla alıkoymak, adam öldürmeye azmettirmek ve benzeri suçlardan’ aranan Peker, 19 Ağustos 1998’de Romanya ‘dan Türkiye’ye getirildi.

Eylül 1998’de Peker ve adamları hakkında 7,5 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı. 12 sanıkla birlikte çete oluşturmak suçundan yargılandığı davada, 24 Mayıs 1999’da tahliye edildi. Sekiz ay 29 gün cezaevinde kaldı. 12 Mart 2005 tarihinde Kelebek Operasyonu kapsamında yeniden tutuklandı.

31 Ocak 2007 tarihinde İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davada verilen ‘çıkar amaçlı suç örgütü kurmak ve yönetmek, hürriyetinden yoksun bırakmak, evrakta sahtecilik’ suçlamaları gerekçesiyle toplam 14 yıl 5 ay 10 gün hapis cezası verildi. 21. Ağır Ceza Mahkemesinin uzun tutukluluk süreleri göz önünde bulundurularak cezasının 10 yıldan 5 yıla inmesiyle tahliye edildi. Peker, Ayrıca Ergenekon davasında “silahlı terör örgütü kurma” suçuyla yargılandı.

Kamuoyunda organize suç örgütleri olarak bilinen yapıların liderlerinin önemli bir kesiminin ‘ülkücü’ gelenekten gelmesi bir tesadüf olmadığı açıktır. Ülkücü-devlet ilişkisiyle, bunların suç örgütleri oluşturması arasında doğrudan bir bağ olduğu belgelerle doğrulandı. Devlet genelde kontrol altında tutarak birçok eylemde kullandığı bu insanların birçoğunu daha sonra fiziki olarak tasfiye etti/ediyor. Bunların en tanınmış ismi olan Abdullah Çatlı, hakkında idam kararı verilmiş olmasına rağmen devlet adına Avrupa’da ve Türkiye’de çok sayıda eylem gerçekleştirdi. İdamı onaylanmış olan Çatlı, parlamentoya girip partilerin iç işlerine müdahale edebilecek kadar rahat hareket edebiliyordu. Sonuçta tarihe Susurluk kazası olarak geçen olayda öldürüldü.

Mehmet Ağar

Mehmet Ağar, 1984-88 arasında terör ve asayişten sorumlu İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı olarak çalıştı. 1988’de Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne 1990’da İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne, 1992’de Erzurum Valiliği’ne, 1993 temmuz ayında Emniyet Genel Müdürlüğüne atandı. Erzurum Valisi iken, o dönem firarda olan Bahçelievler katliamı sorumlularından Haluk Kırcı’nın nikâh şahitliğini yaptı. Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde Özel Harekat Dairesi’nin kurulmasını ve polisin de kırsal alanda Jandarma ile birlikte operasyonlara katılmasını sağladığı için “polisin genelkurmay başkanı” diye anıldı.

Kürdistan’da Faili meçhul dönemi ve Ağar

Tansu Çiller’in başbakanlık yaptığı dönemde Mehmet Ağar, 10 Temmuz 1993 tarihinde Emniyet Genel Müdürlüğü görevine getirildi. O tarih, Kürdistan’da faili meçhul cinayetlerin başladığı yıllara denk geliyordu. Ağar, daha sonra yargılandığı Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararına göre göreve gelir gelmez “cürüm işlemek amacıyla silahlı teşekkül oluşturdu”.

Ağar, Emniyet Genel Müdürlüğü görevinde 30 Kasım 1995 tarihine kadar kaldı. Ağar, örgüt yöneticileri İbrahim Şahin’i Özel Harekat Daire Başkan Vekilliği’ne, eski Özel Kuvvet subayı ve MİT mensubu Korkut Eken’i ise müşavir olarak yanına aldı.

Ağar’ın talimatıyla Özel Harekât kökenli polislerden özel bir ekip oluşturuldu. Bu polisler, Korkut Eken ve İbrahim Şahin tarafından eğitildi. Özel Harekâtçıların yanında sivil kişiler de Susurluk çetesi içerisinde yer aldı. Abdullah Çatlı, Ali Fevzi Bir, Sami Hoştan gibi. Bu isimler Kürdistan’daki faili meçhul cinayetlere öncülük etti. Mehmet Ağar, Emniyet Genel Müdürlüğü görevi, gücünü kullanarak o dönem bizzat çete üyelerinin korunmasında etkili oldu.

Mahmut Yıldırım

Mahmut Yıldırım, Kürtler onu Yeşil olarak tanır. Klasik bir suç örgütü lideri değil doğrudan kontrgerilla askeri gücünün bir parçası olarak görev aldı. İsmi zorla para alma, adam kaçırma, şantaj gibi birçok olayda geçti. Bugün nerede olduğu, öldürüldü mü yaşıyor mu? Devlet hiçbir açıklama yapmıyor. Ancak Yeşil’in oğlunun Ankara’da kurduğu şirketler ihaleler almaya devam ediyor. Gökçek, Ankara Büyük Şehir Belediyesi Başkanı olduğu dönemde Hafriyat ihalelerini Yeşil’in oğluna vermiş olması bir tesadüf mü yoksa arka planı derin olan ilişkiler ağının bir parçası mı bilinmez. 

Yukarıda kamuoyunda bilinen bazı isimler içerisinde bugün ön plana çıkan ve devlet-çete ilişkisinde gündem olan dört isim bulunuyor: Ağar/Küçük, Çakıcı/Peker. Bu ilişki ağının arka planında devletin çetelerle olan ilişkilerinin boyutları ve yeniden yapılandırma stratejisi bakımından önem arz eden bir süreç başlamış bulunuyor.

Rêber Apo, 1990’lı yıllarda Türk devletinin Kürt halkının özgürlük mücadelesini bastırmak için yürüttüğü kirli savaşta her yol ve yöntemi kullandığından kirlendiğini ve devletin devlet olmaktan çıktığını kapsamlı biçimde çözümlemiştir. Hatta devletin içinde bazı kesimlerin bu durumdan rahatsız olduğunu belirtmiştir.

Şimdiki durum 1990’lı yıllardaki kirlenmeyi katbekat aşmıştır. Çünkü; Kürt halkına karşı yürütülen kirli savaş, o dönemi aşmıştır. Belki sokak ortasında işlenen cinayet azalmıştır. Daha doğrusu cinayetler devletin resmi güçleri tarafından açıkça yapılmaktadır. Zaten faili meçhul cinayetlerin yerine bugün yüzlerce başka kirli yol ve yöntem devreye konulmuştur.

Şu gerçek bir daha ortaya çıkmıştır ki; Kürt’e karşı soykırım savaşı yürütüldüğü müddetçe kirli yol ve yöntemler kullanılacak, bu da Türk devletini kirletecek, çetelerin ve insanlık düşmanlarının yapılandığı bir devlet olmaktan kurtulmak mümkün olmayacaktır.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here