Dilan Nurhaq
İçinden geçmekte olduğumuz süreç çok kritik ve çok hassastır. Üçüncü dünya savaşının hemen hemen ortalarına gelinmiştir. Bu süreçte kapitalist modernitenin yürütmüş olduğu politikaların ve stratejilerin temel hedefinde Önder Apo var. Önder Apo 23 yıldır, İmralı işkence sisteminde ve ağır tecrit koşulları altında tutulmaktadır. Üçüncü dünya savaşının karakterine karşı Önderliğin paradigması alternatiftir. Önderlik paradigması ekolojik, sağlıklı ve demokratik bir toplumdan bahsediyor. Yani üçüncü dünya savaşını boşa çıkaracak olan Önderlik paradigmasıdır ve uluslararası hegemonya bu paradigmayı tehlikeli gördüğü için bütün silahlarını kullandı, sonuç almayınca şimdi Önderliğimizi bütün dünyadan soyutlamak için çok ağır tecrit uygulamaktadır. Zaten İmralı sistemi bir tecrittir, Önderliğimiz üzerinde tecrit içinde tecrit politikası uygulanmaktadır. Bu da bir insanlık suçudur ve bütün dünyanın gözünün önünde yapılıyor. Bu tecrit ve soyutlama politikasının temel nedeni Önderliğimizin yaratmış olduğu demokratik, ekolojik ve kadın özgürlük çizgisidir. Demokratik, ekolojik toplum ve kadın özgürlük çizgisi paradigmamız, kapitalist moderniteye karşı alternatif bir sistemdir. Kapitalist modernite kendisini yaşatmak ve büyütmek için Önderliğimizin yaratmış olduğu alternatif sistemi tümden hedef haline getirmiş ve saldırıya geçmiştir.
Uluslararası güçler bu komplonun daha yoğun, ağır ve kapsamlı bir plan ve taktikle sürdürmektedir. PKK’nin ortaya çıkmasından bugüne kadar, tüm ezilen halkların ve insanlığın kurtuluş ve özgürlük umudu olan PKK’yi tasfiye etmek için uluslararası komplo var olmuştur. Şu gerçekliği hiçbir zaman unutmamak gerekir ki PKK bir Önderlik hareketidir, Önderliğin yaratmış olduğu ve Önderlik eksenli bir harekettir. İlk oluşturmuş olduğu strateji, paradigma insan eksenli, insan özgürlüğünü, özgür eş yaşamı esas alan noktalarla yola çıktı. Uluslararası güçler, PKK’nin ortaya çıkışını ve Önder Apo’nun çıkışını kendi açılarından tehlikeli gördü. Çünkü ortaya çıkan alternatif bir sistem, paradigma ve alternatif bir stratejidir. Bu strateji yeni bir yaşamı yaratacak, yeni bir yaşam alternatifidir. Bu ifade ettiğimiz alternatif sistem, kapitalist modernitenin sonunu getirecektir.
Önderlik uluslararası güçlerin kendisine yönelik geliştirdiği komplo ve İmralı’da esaret altına alınmasıyla üçüncü dünya savaşının başladığını belirtmiştir. Birinci dünya savaşı ve ikinci dünya savaşı iktidarlar arasındaki savaşken, üçüncü dünya savaşı ise tüm iktidarların güçlerini birleştirerek Önder Apo’nun yaratmış olduğu demokratik moderniteye karşı yürütülen bir savaş olmuştur. Direnen, özgürlük için yola çıkan halklara karşı yürütülen bir savaş olduğunu söyleyebiliriz. Üçüncü dünya savaşının ekseni daha çok Ortadoğu’dur. Uluslararası güçler birleşerek, Ortadoğu’ya karşı 200 yıldır büyük bir saldırı içerisindedir. Ortadoğu’nun kültürünü yok etmek istiyorlar, demokratik kültürü yok etmek istiyorlar. Bunun için hazırladıkları plan ve projelerini burada uygulamak ve geliştirmek istiyorlar. Toplumların ve halkların o direnişçi kültürü, uluslararası güçlerin plan ve projelerine geçit vermedi. Kapitalist moderniteye karşı Ortadoğu bir direniş halindedir. Bundan dolayı bu savaş daha farklı planlar ve projelerle devam ettirilmektedir. Aslında üçüncü dünya savaşının kültürler arasında gelişen bir direniş, bir savaş olduğunu söyleyebiliriz. Ortadoğu kültüründe, anaerkil kültürün daha çok temsilini bulduğunu net olarak görebiliriz. Anaerkil kültürde daha çok demokratik modernite yaşanmaktadır. Üçüncü dünya savaşının merkezi şu an Kürdistan’dır. Uluslararası güçler tüm teknik ve teknolojisiyle dört parça Kürdistan’da Kürtlere karşı savaş açmıştır. Bunun sebebi Kürdistan’da Önder APO’nun yaratmış olduğu direniş kültürü ekseninde dört parça Kürdistan’da bu yeni paradigmanın öncülüğünü yapan bir güç ve halk gerçekliğinin yaratılmış olmasıdır.
Uluslararası güçlerin saldırılarının hedefinde Önderlik vardır. Bugün İmralı’da Önder APO’ya dönük ağırlaştırılmış tecrit politikaları uygulanmaktadır ve bu ağır tecrit koşullarına karşı Önderliğimiz büyük direnmektedir. Yani uluslararası güçler, Önderliği teslim almak ve Önderliğin teslim olmasını istedi. Böylece Kürt halkını ve gerillayı teslim alacağını düşündü. Önderlik tüm bu politikalar karşısında kendi şansında bir halkın direnişini, özgürleşmek isteyen kadınların direnişini ve özgür insanın direnişini İmralı’da yürütmektedir. Önderlik ne olursa olsun sonuna kadar direneceğini söyledi. Önderliğin direnişi karşısında uluslararası güçlerin planları, projeleri, stratejileri ve programları boşa çıktı. Uluslararası güçler İmralı sistemini kurmuştur. Önderlik, bu nedenle bize İmralı sistemini anlamamız gerektiğini söyledi. Faşist Türk devleti sadece uluslararası güçlerin bir oyuncağıdır, İmralı sisteminin sadece gardiyanlığını yapmaktadır. Bundan dolayı İmralı sistemini anlamamız için uluslararası güçlerin politikalarını anlamamız gerekiyor. Önderliğe yönelik geliştirilen saldırılar uluslararası güçler tarafından planlanmakta ve uygulama sokulmaktadır. Siyaseti doğru okumamız gerekiyor. Uluslararası güçler Önderliğin direnişine karşı her gün yeni bir taktikle, stratejiyle ve yeni komplolarla yönelmektedir. Bütün bunlara rağmen uluslararası güçler yenilmiştir. Önderliğin direnişine karşı faşist Türk devleti de yenilmiştir.
Bu direniş büyük bir iradeyi göstermektedir. Önderlik bilinç olarak çağı aşan, felsefi yorumlar geliştiren ve yüzyılın paradigmasını geliştiren özgür bir iradedir. Sadece Kürtlerin temsilcisi olarak Önderliği ele alamayız. Çünkü Önderlik bütün ezilen ve direnen halkların temsilini yapan bir hakikati ifade ediyor. Bu hakikatin karşısında uluslararası güçlerin kazanma şansı yoktur. Önderliğin paradigması tüm dünyaya yayılarak tüm dünya halklarının yeni yaşam ve özgürlük arayışlarının umudu, yol göstereni haline gelmiştir. Bu paradigmanın tohumları dünya insanlığının yüreğine, zihnine ekildiği için yaşayacaktır. Önderlik her ne kadar İmralı işkence sisteminde tutulsa ve ağırlaştırılmış tecrit politikaları uygulansa da bu düşünceyi bitiremezler. Önderliğin düşüncesi bütün halklara yayıldığı için önüne geçemezler. Uluslararası güçlerin, kapitalist modernitenin sonu gelmiştir. Bütün insanlık peyderpey Önderliğin düşüncesinden etkilenecektir. Dünya kadınlarına, halklarına, geliştirdikleri eylemselliklere baktığımızda Önderliğimizin paradigmasının ne denli sonuç aldığını görebiliriz
Demokratik Ulus Projesi Rojava’da Yaşam Buldu
Üçüncü dünya savaşının sonuna doğru gelmekteyiz, üçüncü dünya savaşının daha çok kilitlendiği noktalar Suriye’dir, Irak’tır ve Ortadoğu’da da bu savaşın merkezi Kürdistan’dır. Suriye’de Önderlik paradigmasının nasıl somutlaştığını Rojava devriminde çok net gördük. Rojava devrimiyle Kürdistan özgürlük hareketinin mücadelesinin ve Önderliğimizin paradigmasının daha fazla meşrulaştığını belirtebiliriz. Bunun yanında Önderliğimizin felsefesini, düşüncesini tanıdılar ve insanlar akın akın Rojava devrimine katıldı. Enternasyonal kesimlerin de ilgisi ve katılımı gelişti. Rovaja devrimini İspanyol devrimine de benzetebiliriz. Nasıl ki, İspanya’daki devrime enternasyonal kesimler akın akın katıldıysa, Rojava devrimine de aynı şekilde katılıp uluslararası güçlerin yaratmış olduğu DAİŞ çetelerine karşı savaştılar.
Uluslararası komplocu güçler Önderliğimizin paradigmasını Kürdistan’da boğmak için İslamiyet adı altında DAİŞ’i örgütlediler. Dikkat edelim; askeri güçlere ağırlık verdiler, halklar arasındaki çelişki ve çatışmaları derinleştirdiler ve DAİŞ’le bunu gerçekleştirmek istediler. DAİŞ’i örgütleyen Türk devletidir ve bunun finansmanı ABD’dir. Asıl DAİŞ’i oluşturan ABD’dir ve pratikleştiren de Türk devletidir. DAİŞ özgürlük savaşçıları karşısında, PKK karşısında ve Önderlik paradigması karşısında büyük bir hüsrana uğradı. DAİŞ de Ortadoğu’ya gelip, öncelikli olarak Kürdistan’a saldırarak kendini var etmeye çalıştı. Kobani savaşında özgürlük savaşçıları DAİŞ çetelerini büyük bir yenilgiye uğratarak, DAİŞ’i Kobani’de gömdü. Önderlik paradigmasının küçük bir zeminde kendisini nasıl yarattığını, Rojava devriminde de görebiliriz. Önderliğin paradigması Rojava devriminde kendisine bir yaşam alanı bularak yeşermeye başlamıştır. Önderlik paradigması, Rojava devrimiyle beraber bütün dünyayı etkilemeye başlamıştır. Bunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, kapitalist modernite Rojava devrimi karşısında iflas etmiştir. Bunun için üçüncü dünya savaşı burada tıkandı, kilitlendi diyebiliriz. Sonuçta savaşların kendisi kaoslardır. Dünyada bir kaos, kriz yaşanıyor. Dünyada ekonomik, ekolojik krizden tutalım ve sağlık alanına kadar bir kaos yaşanmaktadır. Bu kaosa karşı direnenler kazanacaktır. Önderliğin paradigmasının bütün insanlığı, dünyayı etkilediği için bu kaostan çıkacak olan sistem demokratik modernite olacaktır. Üçüncü dünya savaşının nereye evirileceğini, nereye çıkacağını insan tahmin edebiliyor. Bu savaşın demokratik moderniteye evirileceğini net bir şekilde görebiliriz ve Önderlik paradigması kazanacaktır. Bu savaş hala sürüyor, süper güçler dediğimiz ABD ve Rusya’nın Suriye’de bu kadar kalmaları sonuç almadıklarını göstermektedir. Bu, üçüncü dünya savaşında kapitalist modernitenin sonuç alamayacağının göstergesidir. Şimdi daha farklı güçler çıkarmak istiyorlar, özel savaş kliklerini oluşturmak istiyorlar ve bununla da sonuç almayacaklarını çok net gördük. Bunun karşısında kazanacak olan hakların birlikteliğidir. Geçmiş savaş süreçlerinde bir kutuplaşma vardı. Kominizim vardı, emperyalizm vardı. Bunların bir ucunu ABD bir ucunu Rusya çekmekteydi ve ikisi de iktidar savaşı yürütüyordu. Hala iktidar savaşı yürütüyorlar, ancak demokratik modernite karşısında birlikte olabiliyorlar. Rojava devrimini yıkmak için güçlerini birleştirebiliyorlar. Suriye’yi de parselleyerek, Doğu-Batı kısımlarına ayırarak asıl yapmak istedikleri Rojava devrimini ve Kürtlerin direnişini tasfiye etmektir. Bunun için Türkiye’yi özgürlük hareketine karşı kullanıyorlar.
Uluslararası güçlerin gardiyanı olan Türk devletini her yere saldırtarak var olan iradeyi ve direnişi teslim almak istemektedir. Şimdi ise Türkiye elindeki DAİŞ’i maşa olarak kullanarak bütün devletleri teslim almaya çalışıyor. Türk devleti Azerbaycan’a, Libya’ya, Ermenistan’a çetelerini gönderiyor. Uluslararası hegemonya faşist Türk devletini özgürlük hareketine karşı bir silah olarak kullanıyor. Afrin’de, Gıre Spı’de ve Serekani’de yaşananlar bunun bir örneğidir. Faşist Türk devleti Afrin’e saldırdı ama istediği şekilde alamadı. Çünkü Rojava da direnen bir halk var, direnen bir QSD gücü var, bir YPG ve YPJ gücü var. Sadece Kürtler değil halkların gerçekliği var. Bundan dolayı Türk devleti eşi benzeri görülmemiş, fedai ruhla yürütülen bir direnişle karşı karşıya kaldı ve istediğini elde edemedi. Rojava’da Arap halkının Önderlik paradigmasına büyük ilgisi olmuştur. Yüzlerce Arap kadını bu paradigmadan dolayı kadın özgürlük hareketine katılmıştır, bunun direnişini ve mücadelesini vermektedir. Yüzlerce Arap kadını, genci YPG’ye, YPJ’ye ve QSD’ye katıldı ve hala katılmaktadır. Uygulamak istediğimiz demokratik ulus projesi Rojava’da yaşam buldu, kendi sistemini kurdu ve gelişmeye devam ediyor.
14 Temmuz Direniş Ruhu Bir Hakikattir
PKK, Önderlik hareketidir. Halkın özgürlüğü Önderliğin özgürlüğüne bağlıdır, kadınların özgürlüğü Önderliğin özgürlüğüne bağlıdır. İçinde bulunduğumuz ay 14 Temmuz büyük ölüm orucunun başlangıcıdır. Amed zindanında muhteşem direniş ruhuna sahip olan Mehmet Hayri Durmuş, Kemal Pir, Akif Yılmaz, Ali Çiçek arkadaşların öncülüğünde yürütülen büyük bir onur direnişidir. O dönemin direniş ruhunun günümüze nasıl yansıdığını görmekteyiz. Bu direniş ruhu sadece Kürdistan’la sınırlı kalmadı, dalga dalga bütün dünyaya yayıldı. O süreçte PKK’nin öncü kadroları zindanlarda yürütülen vahşet sistemine karşı direndi. O kadar ağır işkenceler ve o kadar ağır tecritler vardı. Bugün Önderliğimize uygulanan bu sistem o dönem de vardı. Bu sistem karşısında Mazlum Doğan arkadaşın şahsında başlayan direniş ruhu, Dörtlerin direnişi ile büyüdü, 14 Temmuz direnişi ile Kemal Pir, Hayri Durmuş, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek arkadaşların şahsında zirveleşti. Arkadaşlar Amed zindanında teslimiyete karşı özgürlük çizgisini temsil ettiler. 14 Temmuz ruhu, gerilla direnişinde kendini bulmuştur. Gare’de düşman bir gün içinde bitireceğim dedi. Ancak gerillanın direnişi karşında üç gün bile direnemedi. O kadar teknik kullanmasına rağmen gerillanın profesyonelliği karşısında yenildi. Gerilla tekniğini de geliştirdi, yeni dönem tarz ve taktiğini de geliştirdi. Gare’deki başarı 14 Temmuz direniş ruhunun yansımasıdır. Şimdi Zap, Haftanîn, Avaşin, Metina, Xakurkê alanlarında direnen özgürlük gerillalarının 14 Temmuz direniş ruhunu nasıl yaşamsallaştırdıklarını, bu ruhu yaşattıklarını görmekteyiz. 14 Temmuz direniş ruhu işgale geçit vermedi, diyebiliriz. 14 Temmuz direniş ruhunun ne kadar büyük değerler yarattığını gördük. Düşman bu ruh karşısında yenildi. Ne kadar saldırırsa saldırsın, 14 Temmuz ruhu Medya Savunma Alanlarında büyük bir direniş ruhunu ortaya çıkartmıştır. Düşman bütün teknik ve teknolojisiyle saldırdığı halde 14 Temmuz direniş ruhunu taşıyan gerilla karşısında biçare kalmıştır. Zaten hep bunu dillendiriyoruz; tekniği yaratan insansa, insan bu tekniği büyük direniş ve iradeyle boşa çıkartabilir. Arkadaşların direnişi karşısında teknik boşa çıkmıştır. Yani bu gerçekleşmiş bir hakikattir. Türk devletinin kullandığı teknik son model silahlardır, tanklardır, uçaklardır ve hegemon güçlerden temin ettikleri kimyasal silahları da özgürlük savaşçılarına karşı kullanmaktadır. Buna rağmen Medya savunma alanlarında ilerleyememektedir ve tam tersine büyük kayıp vermektedir. Düşman orada bir bataklığın içine girmiştir. Bu görkemli direnişi yaratan 14 Temmuz ruhudur. 14 Temmuz’un yaratmış olduğu direniş gerçekliğidir, hakikatidir. Düşmanın şöyle bir yanılgısı vardır; ne kadar şiddetle üzerimize gelirse, ölümle korkutmaya çalışırsa sonuç alacağını düşünüyor. Fakat tam tersine bu halk ölümü çoktan yenmiştir, öldürmüştür. Gerilla ölümü öldürmüştür. Ölümü öldüren bir hakikat karşısında düşman kaybetmeye mahkumdur. Gerilla öyle tarz ve taktik geliştirdi ki düşmanın yüreğine korku saldı. Düşmanı artık arazide, kendi evinde yok ediyor. Bunun için de düşmanın bu tarzı, eylemi sonuç almayacaktır. Bizdeki kazanma umudu daha da büyüdü, daha da gelişti. Bütün dünyanın gözü şu an gerilladadır. Bütün halkların umudu dağdaki gerillanın direnişidir. Bütün kadınların umudu o dağdaki savaşan kadınların direnişidir ve bu direniş kazanacaktır. Bu Zilanların, Beritanların, Saraların direniş ruhudur, Kemal Pirlerin, Hayrilerin, Mazlumların, Hakilerin direniş ruhudur ve yüzlerce şehit düşen yoldaşlarımızın direniş ruhudur. Bugün cephelerde şehit düşen yoldaşlarımızın direniş ruhudur. Delal Amedlerin, Leyla Agırilerin direniş ruhudur ve bu ruh devam edecektir.
Devrimci Halk Savaşının Öncülüğünü Yapmalıyız
Kadınlar olarak eylemlere daha çok öncülük yapmaktayız. Gerilla direnişinde de kadın öncülüğü yaşanmaktadır. Sistem karşıtı birçok eylemsellikler oldu ve bunun öncülüğünü de kadınlar yaptı. Sistem karşıtı eylemlere baktığımızda bütün dünyada bunun öncülüğünü kadınlar yapıyor. 21’inci yüzyılda esas direnişin merkezini oluşturan, öncülüğünü yapan kadınlardır. Önderlik bunu çoktan ifade etmişti: “21. yüzyılın temel çelişkisi cins çelişkisi olacak ve bu direnişin öncüsü kadın olacak.” Bu da ispatlandı. Önderlik bunu 20 yıl önce söylemişti, daha İmralı’nın ilk süreçlerinde bunu söylemişti. Kadın mücadelesi peyderpey birçok mücadeleyi kendisiyle geliştirdi. Bunun öncülüğünü de Kürt kadın hareketi yapmaktadır. Kürt kadınlarının geliştirdiği bu özgürlük direnişi bütün dünyada etkili olmuştur. Kürt kadınları diğer kadınlara ilham kaynağı oldu. Kürt kadınlarının, Önder APO gibi bir önderliğe sahip olması büyük bir şanstır. Kadın özgürlüğünün öncülüğünü, yaratanı Önderlik olduğu için sonuç aldık. Bu da Ortadoğu ve dünya kadınlarına güç oldu. Dağda direnen kadın gerillalar ve Rojava devrimi direniş ruhunu ortaya çıkartı. Bu direniş ruhu tüm dünya kadınlarını da etkiledi. 21’inci yüzyıl kadın öncülüğünde yürüyen büyük direniş ruhunu açığa çıkarmaya başladı, bu daha da fazla açığa çıkacaktır.
Yaşadığımız yüzyıl hem çok kanlı bir yüzyıl, şiddetin çok yoğun olacağı bir yüzyıldır, hem de mücadelenin çok yüksek olduğu bir yüzyıldır. Hem direniş hem de saldırılar da çok uçlarda yaşıyor. Bu kadar büyük saldırı karşısında büyük bir direniş var. Bu direnişin örgütlü güce dönüşmesi çok önemlidir. Sokaklara çıkan yüzlerce binlerce kadın ve halklar var ve kıran kırana bir mücadele var. Bunlar yeterli değildir. Bunun karşısında ne yapmalıyız? Direniş sergilemeliyiz, öz savunmayı gerçekleştirmeliyiz ve mücadele etmeliyiz. Mücadelede devrimci halk savaşını harekete koymalıyız. Gerilla tek başına bu sisteme karşı savaşamaz. Aynı zamanda halk da bu direnişe sahip çıkmalı, bu direnişe katılmalıdır. Kadınların da bu direnişe en etkili bir şekilde katılması gerekiyor. Devrimci halk savaşının karakteri nedir? İnşa eksenlidir. Yani bir yerde saldırı varsa, bu saldırı karşısında bütün halkın ayağa kalkması ve kendisini savunması gerekiyor. Bu silahla olur, siyasetle olur, ekonomiyle olur, sağlık alanının örgütlendirilmesiyle olur. Bir bütünen inşa eksenli bir toplum için yaşam kaynağı neyse, kendi yaşamını nasıl savunacaksa bununla kendi mücadelesini yürütmesi gerekiyor. Devrimci halk savaşı da tek boyutlu olmaz. Sadece silahla yürütülemez. Devrimci halk savaşının karakteri gereği örgütlü olmak gerekiyor. İnşa eksenli olmalıdır. Ekonomisini inşa etmesi gerekiyor. Ekonomisini inşa etmeden bu saldırılar karşısında durabilir mi? Duramaz. Düşmanın yoğun saldırılarından biri de ekonomi alanıdır. Sürekli ekonomik kriz çıkararak, halkı açlıkla terbiye etmeye istiyor. Bio-iktidar dediğimiz budur. Buna karşı devrimci halk savaşının karakterini ortaya çıkarmak gerekiyor. Ekonomimizi örgütlemek gerekiyor, sağlık ve eğitim sistemimizi örgütlemek gerekiyor, öz savunma sistemimizi örgütlemek gerekiyor. Esas temel ayakları dediğimiz; diploması, hukuk bir bütünen Önderliğimizin söz ettiği demokratik ulusun dokuz boyutunu örgütleyip geliştirmek gerekiyor. Devrimci halk savaşının karakteri doğru örgütlenme ve inşadır.
Önderliğin fiziki özgürleştirmek için ne yapmak gerekiyor? Toplumu örgütlemek ve inşa etmek gerekiyor. Demokratik ulusu inşa etmemiz gerekiyor. Ancak böyle devrimci halk savaşını yürütebiliriz. Demokratik ulus halkların gönüllü katıldığı bir ulus gerçekliğini ifade ediyor. Bunun somut örneğini Rojava’da gördük. Bunun için en başta bir zihniyet devrimini yaratmamız gerekiyor. Kendimizi bu paradigma ekseninde geliştirmeden, inşa etmeden demokratik devrim yaratamayız, toplumsal devrimi yaratamayız, devrimci halk savaşını da yürütemeyiz. En başta zihniyet devrimini yaratmamız gerekiyor. Sadece kendi örgütlülüğümüzü yaratmak yetmez, büyük bir mücadele yürütmemiz gerekiyor. Eylemliklerimizi çoğaltmamız gerekiyor. Mahalle mahalle, köy köy, komün komün, meclis meclis bir bütün kendimizi örgütlememiz gerekiyor. Sistemi böyle örersek, devrimci halk savaşını da topyekûn yürütebiliriz. Topyekûn bir seferberlik içerisine girmemiz gerekiyor. Yediden yetmişe, tüm halklar bu sürece dahil olmalıdır. İnşa eksenli kendi sistemimizi örmeliyiz. Bütün kadınlara, gençlere ve halklara çağrımız bu temeldedir. Devrimci halk savaşının öncülüğünü yapmalıyız ve Önderlikle yirmi dört saat yaşamalıyız.