
Sınıflı sistemlerin sonuncusu ve en acımasızı olan kapitalizm, toplumu her bakımdan
büyük bir çaresizlikle ve çözümsüzlükle karşı karşıya getirmektedir. Sermayenin kendi
sistemini egemen kılma ve süreklileştirme isteği sonucu, savaşlar, yoksulluk açlık bir
kadermiş gibi toplumlara dayatılıp, insanlığı büyük bir yıkım ve tehlikelerle karşı karşıya
getirmiştir. Toplumu oluşturan bireylere bakıldığında hepsinin nefesi kapitalizm kokuyor,
herkes bu sistem içinde kendisine bir yer edinmeye çalışıp, bireysel kurtuluşları hedeflemiş
durumdalar.
Kapitalizm öncelikle kendi kültürünü topluma ve bireye gırtlağa kadar yedirir, kendi toplum
ve birey tipini yaratır. Tüketici toplum ve kendini kurtar yeter yada dünyayı sen mi kurtaracaksın anlayışı buna örnektir. Toplumda, yıllarca ezilmiş, aç kalmış, sokaklarda yatmış, sonrada eline bazı imkanlar geçip, eli para tutan ve yıllarca kendisini ezen sistemin bastonu ve dişlisi olan bazı tipleri görüyoruz. Toplumsal kurtuluşu hedeflemeyen bütün düşünce ve amaçların gideceği yer kapitalizmin bataklığıdır. Kapitalizm insana ezmemeyi ve sömürmemeyi değil, ezmeyi ve sömürmeyi öğretir. Çünkü kapitalizm ezerek ve sömürerek egemenliğini devam ettirir.
Yıllarca sistemin sillesini suratına yemiş insanların, bir süre sonra sistemin temsilcisi ve dişlisi
olması ve bununla da övünmesi garip değil midir? Sermayenin egemenliği toplumun yaşamına
yön verdiği ve beyinleri esir aldığı ve insanları bireysel kurtuluşa teşvik ettiği sürece, kapitalizm kanser hücreleri gibi çoğalarak hayatın her yerine yerleşir. Toplumda, bireysel kurtuluşu bir tarafa bırakıp, toplumsal kurtuluşu tercih eden ve toplum kurtulursa birey kurtulur anlayışına sahip kaç kişi var? İnsanların neredeyse tamamına yakını, içinde yaşadıkları sistemin karakterini ve yapısını bile bilmiyorlar. Bütün herkes bireysel kurtuluş hesabı yapıp, kapitalizmin sınırları dahilinde bir kurtuluş arayışı içindedir ve ekonomik durumunu düzelttikten sonra, sistem çarkının dişlisi ve kapitalizmin bastonu gerçekliği var.
Toplumsallık bilinci olmayan yada çok zayıf kişilikler bireysel kurtuluşu toplumsal kurtuluşa tercih ederler ve kapitalizmin ekmeğine yağ sürerler, sistemin devamlılığını sağlarlar. Yoksulluk, açlık ve işsizlik ve sınıflar kapitalizmin doğal sonucudur ve sistem var olduğu sürece bu durum değişmez, artarak devam eder. Kapitalizmde herkesin değeri sahip olduğu maddi güce göredir ve insanın insan olduğu için değeri yoktur. Kapitalizmde aslında herkes köledir. Çoğunluk sermaye azınlığının kölesi, elit azınlıkta paranın kölesidir. Yani kapitalizmde kimse özgür değildir. Bütün ilişkileri belirleyen, ekonomik faaliyetlerdir. Kapitalizmde hiçbir ilişki insani temele dayalı gelişmez, çıkar ve menfaate göre gelişir. Kapitalizmden sorunların çözümünü beklemek, tilkiyi kümese bekçi yapmaktır.
İnsanlar ayrıcalıklı ve farklı olsunlar diye birbirleriyle adeta yarışıyorlar, korkunç bir rekabete giriyorlar ve bu rekabet zaman zaman şiddetlenerek savaş ve yıkım olarak kendisini gösterir. Bütün savaşlar adı geçen sermayenin rekabetinden ve daha çok kar etmeyi hedefleme doyumsuzluğundan kaynaklanıyor.
Kapitalizmde bireysel kurtuluş, insanı sistemin bastonu yapar, sistem önce ezer sonrada ezmeyi öğretir ve böylece sistem kendi egemenliğini böyle devam ettirir. Kapitalizmden kurtulmanın yolu, sistemin bastonu olmak değil, sisteme alternatif bir yaşam geliştirmektir. Demek ki bireysel kurtuluşu değil, toplumsal kurtuluşu hedeflemeliyiz. Hangi bireysel kurtuluş toplumu kurtarmış? Ama bütün toplumsal kurtuluşlar herkesi kurtarmıştır. Paranın toplum üzerindeki hakimiyeti ve gücü bitmediği sürece, insanın kendi özüne ulaşması ve doğal insani değerleri yaşaması bir hayal olmaktan öteye gitmez. Kapitalizm insanın özüne aykırı bir sistemdir ve bu sistem var oldukça insan, başta kendisi olmak üzere, doğayı, çevreyi
her şeyi kirletir, kirletiyor da.
İnsanlığın tek kurtuluş yolu, insanın en doğal yaşamı olan komünalizmi yaşanılır kılmaktır. Ancak komünalizmle insan tekrar kendi özüne ve hakikatine ulaşabilir…