İşçi mücadelesi, kürtaj ve doğum kontrolü ile kadınların oy hakkı için yaşamı boyunca uğraş veren bir kadın var: Marie Equi.
“Ne zaman ve nerede istersem konuşacağım. Hiçbir erkek beni durduramayacak.”
Marie Equi, 7 Nisan 1872’de ABD’nin Massachusetts eyaletinde dünyaya gelir.
New Bedford kentinde büyüyen Marie, İtalyan bir baba ile İrandalı bir annenin çocuğu olarak mülteciliğin zorluklarına aşina büyür. Büyürken üç kardeşinin ölümüne de tanıklık eden Marie, çalışmaya henüz çocuk yaşta lisedeyken bir tekstil fabrikasında başlar.
21 yaşına geldiğinde arkadaşı Bess Holcomb ile birlikte The Dalles Oregon’a taşınır.
Bess’in işvereni Reverend O.D. Taylor, Bess’e vermeyi vaat ettiği ücreti ödemeyi reddeder. Bunun üzerin Marie, Taylor’a ödeme yapmadığı takdirde onu herkesin önünde kırbaçlayacağını iletir. Ve o gün geldiğinde sözünde durmayan Taylor, gerçekten de Marie tarafından herkesin önünde kırbaçlanır. Bu, Marie’nin adalet arayışının en net başlangıcı olur.
Halk ve bulunduğu bölgedeki yerel medya Marie’nin bu davranışını takdire şayan bulur. Bununla da kalınmaz halk, Taylor’ı ‘cezalandırma işlemi’nde kullanılan kırbacı piyango ikramiyesi yapar ve toplanan parayı Bess ve diğer kadınlara dağıtır.
Marie birkaç yıl sonra Tıp Fakültesi’ne kaydolarak Calfornia eyaletine bağlı olan San Francisco’ya taşınır. 1903 yılında, Oregon Üniversitesi’nden eyalette az sayıda kadın doktordan biri olarak mezun olur. O yıllarda ABD doktorlarının yalnızca yüzde altısını kadınlar oluşturmaktadır.
Marie göreve başladığında çoğunlukla maddi bir karşılık olmaksızın işçi kadınlar ve onların çocuklarını tedavi eder. Böylesi bir uygulama başlatan Marie, kürtajın yasallaşması için de mücadele etmeye başlar. Yaşadığı Portland’da kürtaj yapan bir grup doktorun arasında yer alır. Marie, kadınların çocuk sahibi olmaya zorlanmaması gerektiğini ve maddi imkanına bakılmaksızın her kadının güvenli kürtaj hakkına sahip olduğunu savunur.
Bu dönemde asistanlığını yapan Harriet Speckart ile bir ilişkiye başlayan Marie, Mary adındaki bir kız çocuğunu evlat edinir.
Marie bulunduğu dönemde cesurca söylenmekten çekinilen her şeyi bağıra bağıra söyleyip, yaşamaktan geri durmaz. Lezbiyen olduğunu da saklamaz, içindekileri, hissettiklerini önüne ket vurmadan yaşar.
Marie’nin çalıştığı alanlardan biri de kadınlara oy hakkı verilmesine ilişkin olur. Bu alanda geniş bir örgütlenme ağı ve çalışma yürütür.
Kürtaj hakkı ve doğum kontrolü savunmanın bedeli: Tutuklama
İnsanın insana ihtiyacı olduğu her alana dokunur Marie. 1906’da San Francisco’daki depremin ardından örgütlediği bir grup doktor ve hemşireyle birlikte bölgeye gider. Bu çalışmaları hem halk hem de resmi makamlar tarafından takdir edilir. Marie, 300 yataklı bir San Francisco hastanesinde kadın – doğum servisinin başına atanır.
Kürtaj ve doğum kontrol hakkında kadınlara yardım eden Marie, doğum kontrol aktivisti Margaret Sanger ile bir dostluk da kurar. Margaret, Marie’nin de desteğiyle doğum kontrolüne ilişkin bir broşür kaleme alır. Broşürü dağıtan bir grup erkeğin yakalanması sırasında meydana gelen olayın ardından Marie ve Margaret tutuklanır.
Serbest bırakıldıktan sonra yeniden mücadelesinin başına dönen Marie’nin kendisini korumak içinde yanında şapka iğnesi taşıdığı belirtilir. Bu son derece haklı bir yöntemdir zira kadınların mücadelesi ivme kazandıkça sistemin onlar üzerindeki baskısı ve şiddeti de artmıştır.
1913 yılında Oregon Paketleme Şirketi’nde çalışan kiraz ayıklayıcısı kadınların başlattığı grevde çalışan Marie için bu grev dönüm noktalarından biri olur. Bu grev Marie’nin daha sonraki yıllarda bir parçası olacağı Dünya Sanayi İşçileri (IWW) örgütlenmesi tarafından da desteklenir. Grev patron ve polis iş birliğiyle kısa sürede şiddete dönüşür. Sıcak havaya rağmen patronlar, çalışanları ve sendika organizatörlerini dışarıda tutmak için kapıları kilitler.
Polisin greve saldırması sonucu yaralanan bir işçiye yardım eden Marie de polis şiddetine maruz kalır. Bu esnada hamile bir kadın işçinin, polis tarafından zorla gözaltına alınması da onu etkiler.
Saldırı esnasında bir görevli ona Amerikan bayrağı tutmasını söyleyerek uzatır. Marie ise bu provakatif davranış karşısında şu yanıtı verir: “Çok iyi, cesur Amerikalı beyler ama bayrağınız beni korumuyor.”
Marie bu saldırı sırasında devletin faşist yüzü ile daha da yakından tanışır ve kendisine yöneltilen ‘kenti terk et’ tehditlerine karşı hiçbir yere gitmez. Yaşananlar Marie’nin ideolojisinde de net bir sıyrılmaya neden olur. Kapitalizm ve her türlü devlet aygıtının ortadan kaldırılması konusundaki tutumu netleşen Marie anarşizme yönelir.
Sadece bulunduğu kentte değil çeşitli bölgelerdeki işçi direnişlerine giderek destek verir. 1916 yılında Militarizme Karşı Amerikan Birliği’ne katılıp, savaş karşıtı mitinde şu pankartı açar: “İşçiler siz ölmeye hazır olun, J.P. Morgan Ortakları ise kar hazırlığındalar.”
Bu pankart ülkede büyük ses getirir, sistemin okları bir kez daha Marie’yi işaret eder. Bu eylemin ardından gözaltına alınır ancak tutuklanmaz.
Marie 1918’de IWW konferansı sırasında yaptığı savaş karşıtı konuşma nedeniyle isyana teşvik ile suçlanarak yargılanır. Üç yıl hapis cezasına çarptırılan Marie, toplam bir buçuk yıl tutuklu kalır. Cezaevinde de tıpkı dışarıda olduğu gibi sistemin dayattığı kurallara karşı çıkar.
Tahliyesinin ardından IWW’li bir aktivist olan Elizabeth Gurley Flynn ile bir ilişkiye başlar. Artık nispeten daha sessiz bir hayat yaşayan Marie, 1930 senesinde kalp krizi geçirir. Ardından 1940’larda savaşa karşıtı protestolar için gücünü toplayıp alanlara çıkar. Ancak artık sağlığı eskisi kadar aktif olmasına müsaade etmez.
Marie 13 Temmuz 1952’de Portland’da yaşamını yitirir.
Aradan yıllar yıllar geçmesine rağmen Marie kapitalizm ve patriarkaya karşı savaşan kız kardeşlerinin mücadelesinde yanından ayırmadığı iğnesi gibi parıldayarak var olmaya devam ediyor.