KEMAL SÖBE
Kapitalizmi insanlığın nefes alamadığı bir atmosfer ve çıkmaz sokak olarak değerlendiriyorum. Bunu uzun boylu tartışmaya bile gerek yoktur. Adındanda anlaşılacağı gibi, CAPİTAL-KAPİTAL-PARA-SERMAYE-MÜLK temelli şekillenen bir yamyamlar düzenidir. Bazı kapitalist kalemşörler, kapitalizm ve rekabet olmadan iyi ve kaliteli bir ürünün üretilemeyeceğini iddia ediyorlar. Yani kapitalizmi sadece ekonomi ve iyi ürün üretme üzerinden yorumluyorlar. Bunun dışında, kapitalizmin nasıl yaşanıldığını ve ne gibi toplumsal ve çevresel felaketlere yol açtığını hiç söylemiyorlar. Sadece rekabet ve iyi üretim ve kaliteli ürünün geliştirilmesi. Toplumsal yaşamın geldiği sonucu incelediğimizde, kapitalizm normal bir ekonomik sistem değildir, tam bir hırsızlar düzenidir. Sadece emperyalist paylaşım savaşları bile, bu gerçekliği gözler önüne seriyor. Toplumun sınıflara bölünmüş olması kapitalizmin toplum karşıtı ve düşmanı olduğununu fazlasıyla göstermi yormu? Elit-seçkin sınıf, ayak takımı ve işe yaramaz olarak görülen, köylüler, çiftçiler, işçiler-emekçiler ve yoksul halktan kesimlerin varlığı, toplumun insan olarak dağıtılması, kırılması, parçalanmasıdır. İşe yaramaz olarak görülen işçi-emekçi kesimler, köylüler, çiftçilerin kapitalizmin ve seçkin-elit kesimin varlığının temel dayanağıdır. Kapitalizm sadece, sömürüye dayalı sermaye birikimidir. Kapitalizmde üretilen ürünlerin hiçbiri kapitalizme ait değildir, insanın emeğinin bir sonucudur ve topluma aittir. Ancak kapitalizm topluma hakim olduğu için, bütün toplumsal emeği ve değerleri kendi tekellerine alır ve kendi yaratımı olarak görür. Teknoloji ve sanayi, insan emeğiyle ve zekasıyla üretiliyor ama kapitalizm bunu kendi tekeline alıyor kullanıyor. Yaşam içindeki bütün değerler ve maddi imkanlar halkın emekleridir ama halk kendi emeğinin sahibi olamıyor, çünkü küçük bir eşit kesim, toplumsal emeğe el koyuyor.
Elit-seçkin kesimin, ayak takımı ve işe yaramaz olarak gördükleri halktan kesimler yaşamın temel taşlarıdırlar. Ve bu halktan kesimler olmadan üretim ve yaşam olmaz. Esasen işe yaramaz olanlar, hiçbir iş yapmadan, çalışmadan, üretmeden, başkalarının emeği üzerinde asalakça yaşayan elit-seçkin kesimlerdir. Çünkü toplumun yüzde bir kesimini bile oluşturmazlar. Ülke kaynaklarının neredeyse tamamını ellerinde bulunduran asalak bir grup aile, toplum karşıtlığıyla varlık sürdürüyorlar ve hayatı kendilerine borçlu görüyorlar. Hayata zerre kadar faydaları olmayan bu sermaye kesimi, yoksulluğun en büyük nedenleridirler. Bunlara göre, toplumun karnını bunlar doyuruyor, işçiler, bunların sayesinde ekmek yiyorlar, insanlar, bunların sayesinde çalışıyorlar ve bunlar olmazsa toplum işsiz ve aç kalır. Oysaki kapitalizm iyi incelendiğinde, işçi ve emekçi sınıfının çalışmasıyla ve maddi değer, artı-değer üretmesiyle sermaye birikimi oluşuyor ve üretim araçlarına sahip olan kesimlerin cepleri şişiyor ve şatafat içinde yaşıyorlar ve işçi-emekçi kesimleride aşağılıyorlar, hakir görüyorlar, küçümsüyorlar. İşte insanlığın iflas ettiği nokta burasıdır. Maddiyatçı insan türünün oluşması ve kendi türünü aşağılaması aslında kendi insanlığını sorgular duruma getiriyor.
Kapitalist ideologlar, kapitalizmde insanların birbirlerine nasıl yaklaştıklarını ve insanlar arasındaki ilişkilerin hangi temelde olduğunu neden açıklamıyorlar? Sermaye sisteminde kaç tane insan arasındaki ilişki insanidir? Aşağıdan yukarıya, bütün insanlar, sadece çıkar ve menfaat temelli ilişkileniyorlar. Yani paraya-mülke, makam ve mevkiye odaklanan insan tipi, bütün insani ve toplumsal değerlerini kaybediyor. Rekabet, yarış ve kıskançlık hayatın vazgeçilmezi oluyor. Herşeye sadece maddiyatçı zihniyetle yaklaşılıyor ve para-mülk kutsanır hale geliyor. Para ve mülk-maddiyat kutsandıkça insan değersizleşiyor. Herşeyin para ve alım satım konusu olduğu kapitalizmde insan en değersiz eşya haline getirilmiş bulunuyor. Eşyanın bile kullanım değeri varken insan ise tam olarak bir değersizleşmeyi yaşıyor. Çünkü hayatın kendisi, sadece paraya ve mülke odaklı olduğu için, para ve maddi getirisi olmayan insanın hiçbir değeri kalmıyor, fabrikada üretim yapması dışında. İnsan, fabrikada ve hizmet sektöründe bile çalışırken, bir insan olarak değil bir meta ve araç olarak görülüyor. Maddi üretim yapmak için, işçinin-emekçinin posası çıkıncaya kadar çalıştırılıyor. En çok emek veren ve çalışan işçi olduğu halde, en kötü koşularda yaşayan yine işçi oluyor.
Diğer taraftanda, fabrikatör, ben işçiye iş, ekmek verip yaşamasını sağlıyorum diye böbürleniyor. Kapitalist sözcülerde, işçinin, patronun sayesinde yaşadığı ve ekmek yediği propagandasını yapıyor ve kapitalizmin üretim ve yaşam için en iyi sistem olduğu yalanını dillendiriyor. Emperyalist savaşlar hakkında ve milyonlarca insanın, bu savaşlara kurban edildiğini ve hayatın cehenneme çevrildiğini hiç söylemiyorlar. Toplumun, varlık içinde yokluk yaşadığını söylemiyorlar. Çünkü bunları söylerlerse kapitalizmin gayrimeşru bir sistem olduğunu söylemiş olurlar. Bir fabrikatörün, nasıl zengin olduğunu neden matematiksel olarak açıklamıyorlar? Bir işçi, elli yıl çalışsada hala fakirdir ama bir patron ise, yıldan yıla zenginleşiyor. İşte bu zengin olmanın sırrı nedir? Kapitalist kalemşörler, bir zengin çocuğunun, bir fakir çocuğu küçümsediğini, hakir gördüğünü hiç konuşmuyor? Filmlerde görüyoruz, zengin rollerinde oynayanların, gerçek hayattaki zenginlerin fakirlere nasıl davrandıklarını, davul bile dengi dengine dediklerini, sen kimsinki benim kızımla yada oğlumla evlenmek istiyorsun işçi parçası ve kenar mahalleli, taşralı diye yaklaştıklarını.
İşte bu, insanın tükenişliğinin bir ifadesidir. Paranın ve mülkün gücüne dayanarak insanın insanı ezmesi insanlık değil vahşettir ve kapitalizmin yapacağı kötülüktür. Dikkat edilirse, kapitalist sözcüler, bu gibi insanlık dışı konulara hiç değinmezler çünkü yüzleri kızarır. Sadece liberal ekonomiyi ve özel mülkiyeti savunuyorlar, insanlar, hiçbir zaman eşit olamazlar diyorlar. İnsanlar eşit olamayacaklarsa, komünalizm nasıl olmuşta iki milyon yıl sürmüş ve toplumlar, altı bin yıl öncesine kadar mülkü ortak kullanıyorlardı. Bütün yalanlarıyla kapitalizmi ve serbest piyasa ekonomisini yani hırsızlar düzenini savunuyorlar. Birde utanmadan, fakirlik kaderdir diyorlar. Yani Allah demişki toplumun çok küçük bir kesimi zengin olsun, büyük bir bölümüde fakir olsun. Allah’ın adını kullanıp toplumu kandırıyorlar ve fakirliği kader olarak gösterip toplumun kapitalizme isyan etmelerini engelliyorlar ve kapitalizmin ömrünü uzatıyorlar, Firavun’un modern sihirbazları. Dünyamızın ve insanlığın içinde bulunduğu acı durum, ancak kapitalizmin tasfiye edilmesiyle düzelir. Paranın hakimiyetine dayanan kapitalizm insanın doğallığını ve doğanın dengesini bozmuş durumdadır. Ahlaki ve politik toplumun-bireyin gelişimiyle, toplumsal kurtuluşun ve özgürlüğün gelişebileceğini ve kapitalizmin yani maddiyata ve sömürüye dayalı sistemin bitip yerine insanlığa dayalı komünalizmin gelişimi ve yaşamsallaşması mümkün olacaktır.