Kürtçe Yol Haritası İzleme Komisyonu Eşsözcüsü Salim Kaplan, ana dilde eğitiminin birey üzerindeki yaşamsal etkilerine işaret ederek, insanın toplumsallaşmasındaki en önemli aracın dil olduğunu ifade etti. Kaplan, sayısız Kürt yazarın eserlerini, Türk devletinin asimilasyon politikaları nedeniyle kendi dillerinde yazamadıklarını kaydetti. Ana dil ile ilgili komisyonunun kurulmasını bir öz eleştiri olarak nitelendiren Kaplan, eğitim seferberliği başlattıklarını belirtti.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kürtçe Yol Haritası İzleme Komisyonu Eşsözcüsü Salim Kaplan, HDP’nin 21 Şubat Dünya Anadil Günü’nde başlattığı Kürtçe öğrenme kampanyasıyla ilgili ANF’ye konuştu. Ana dilin önce birey, sonra toplumlar üzerindeki etkisinden bahsetmek gerektiğini ve bu konunun psiko-lojistik bir biçimde ele alınmasında fayda olduğunu belirten Kaplan, şunları söyledi: “Bir çocuğun neredeyse yaşam ile kurduğu bütün ilişki, beyninde oturttuğu şemalar üzerinden gider. Bu şemaların da yüzde 70’i, 7 yaşına kadar olgunlaşır. Haliyle çocuk yaşantısı ile ilgili bütün kurgusunu ve ilgisini bu yüzde 70’lik şema içerisinde kendi ana diliyle kurduğu müddetçe çok daha özgüvenli, başarılı, sağlıklı kararlar alabilen yetiye sahip bir birey olarak yetişir. Bunlar sayısız denek üzerinde açığa çıkan bilimsel bulgulardır.”
ASİMİLASYONUN KATMERLEŞMESİ İÇİN
4+4+4 eğitim sistemine geçilmesiyle asimilasyonun küçük yaşlarda başladığına dikkat çeken Kaplan, şöyle devam etti: “O dönemdeki Eğitim Bakanlığının, bireyin olgunlaşırken kendi ana dili ile yaşam arasındaki kurduğu bağa bir neşter olma çabası vardı. Birey kendi dili üzerinden kendisini gerçekleştirir, olgunlaştırır ve yaşam ile bağını kurarsa toplumlar sağlıklı olmaya başlar. Konfüçyüs’ün buna dair önemli bir belirlemesi var; bir toplumu nereden inşa etmeye başlarsınız diye soru yöneltildiğinde ‘ben dilden başlarım’ der. Aynı toplumu bozmak istediğinizde nereden başlarsınız dediklerinde ‘yine dilden başlarım’ der. Dil, olgunlaşan bireyi sonra da olgunlaşan toplumu yaratır. Pedagojik verilerle şunu rahatlıkla söyleyebiliriz; dil düşünceyi, düşünce tarihi, tarih de uluslaşmayı yaratır. Siz bireyi kendi dilinden koparırsanız haliyle tarih, düşünce ve uluslaşma bağlamından; daha da genel çerçeveden bakıldığında kendi dünyasından, insanlığından koparmış olursunuz. İnsanların toplumlaşma tarihi aynı zamanda dillerin gelişim tarihidir. Haliyle dile vurduğunuz neşter, insanlığın gelişimine de vurulan neşter anlamına gelir.”
İNSANLIK KATLEDİLİYOR
Noam Chomsky gibi birçok dil bilimcinin otorite olarak kabul edilen fikirlerini örnek gösteren Kaplan, “Bir insanın dilini öldürmeniz, sadece o bireyi değil; bütün insanlığı öldürmeniz anlamına gelir. Birey, tarih kendisini taşırken diliyle beraber oluşan değerleri de taşır. Bir toplumu folklorundan, kültüründen, yemek yeme tarzından, düğünlerine kadar bütün değerleri yaratan öz, hakikat ve bilimsel anlamda dilin kendisidir. Kesintisiz yüz yıldır ana dillerine dönük bütün yasaklama, ret ve inkarla Kürtler şahsında dünyadaki 8 milyar insanlık katlediliyor. Haliyle dile yönelik her türlü ayrımcılık, baskı ya da engelleyici politika, en temel insan hakkıdır” şeklinde konuştu.
İNSAN HAKLARI ÇİĞNENİYOR
Kaplan, Türkiye’nin yakın geçmişinde yaşananları da hatırlattı: “2000’li yıllarda YÖK’ün mevzuatında ve anayasada yasa dışı olmamasına rağmen üniversitelerde Kürtçenin seçmeli dil olmasını talep ettikleri için 20 bin öğrenci cezaevlerine atıldı. Neredeyse 18 bin öğrencinin üniversitelerle ilişkisi kesildi. 50 milyon insanın/yurttaşın kullandığı bir dilin, seçmeli ders olmasını talep eden öğrenciler üniversiteden atıldı. Cezaevlerine atılan öğrencilerin birçoğuna da mahkumiyet kararı verildi. Tarihte daha acılı örneklerini verebiliriz. Belki bu ülkenin tarihinde bir utançtır 1940’lı yıllar; Erzincan Valiliğinin bir genelgesiyle her Kürtçe kelime başına, Kürt yurttaşlara 5 liralık para cezası kesilmiştir. Bütünüyle Cumhuriyet tarihine baktığımızda neredeyse kurgunun tamamı, Kürt dilinin imhası, inkarı, engellenmesi ve asimilasyonu üzerinedir. Yüz yıllık Cumhuriyet tarihi, aralıksız bir şekilde Kürt diline dönük insan haklarını çiğnemektedir. HDP’nin çalışmalarıyla daha demokratik bir ortam inşa edebilirsek Lahey Adalet Divanı’nda yargılanacakları bir sistemle karşı karşıyayız.”
KAMPANYA ÖZ ELEŞTİRİDİR DE
Partisinin, eşbaşkanlara ve yönetim kadrolarına Kürtçe eğitim verilmesine neden ihtiyaç duyduklarını da anlatan Kaplan, bu kampanyanın bir öz eleştiri olduğunu da vurguladı. Kaplan, şunları dile getirdi: “Genel anlamda ele aldığımızda, Kürtçenin parti içinde etkin bir dil haline gelebilmesi için atmış olduğumuz adım, Türkiye’nin Kürtçeye yönelik yüz yıllık asimilasyon politikasına ‘dur’ demektir. HDP’nin program ve tüzüğüne baktığımızda çok dilli, çok kültürlü ve çok cinsiyetli bir paradigmadır. Komisyonun eşsözcüsü olarak, Kürt halkı başta olmak üzere Türkiye’de yaşayan; iktidar ve devlet dışı kalmış bütün mazlum halklara bir öz eleştiridir. Baskın olan Türkçenin dışında kalan dilleri, etkin ve yaşamsal hale getirmek için çok güçlü politikaların sahibi olamadık. Zorlanmaların boyutu ne olursa olsun bizim, baskın dil dışında kalan dilleri etkin hale getiremememizden dolayı halklarımızın bu öz eleştirimizi kabul etmesini istiyoruz.”
SEFERBERLİK BAŞLATTIK
Kürtçe Yol Haritası İzleme Komisyonu olarak bu öz eleştirilerinin sadece söylem boyutunda kalmayacağının altını çizen Eşsözcüsü Salim Kaplan, diğer diller için de benzer komisyonlar kurulacağını açıklayarak, şunları ekledi: “Oto asimilasyon olarak tanımlayabileceğimiz bir sürecin parçası olduk. Sistem, saldırıyor, zorluyor, asimile etmeye çalışıyor ama bütün bu asimilasyon politikalarını boşa çıkarabilecek çok ciddi bir refleks Kürt halkında ve kurumlarında maalesef gelişmedi. 2015’ten sonra kalıcı hale getirilen OHAL uygulamalarının ilk hedeflerinden biri Kürt Enstitüsü ve Kürdistan’daki Kurdî-Der’in kapatılması oldu. Çünkü yaygın bir eğitim kampanyası başlatıldı ve binlerce insan Kürtçe eğitim alıyordu. İktidar, bu durumdan ciddi anlamda rahatsız oldu ve korktu. Son 5-6 yıldır HDP’de de Türkçenin hakim kılındığını, Türkçe dışındaki dillerde istediğimiz, parti programımıza yaraşır bir düzeyde bir politikanın olmadığını, buna sahip çıkılmadığı yönünde hem kendi içimizde hem de halkımızdan gelen eleştiriler vardı. Bu nedenle öncelikle Kürtçenin parti içinde etkin bir dil olarak kullanmak için böyle bir komisyona ihtiyaç duyduk. Bu yüzden 21 Şubat’ta açıklayarak bir eğitim seferberliği başlattık. Komisyon, bugüne kadar Kürt dilinin gelişimi ve varlığının ikamesi konusunda bedel ödemiş, emek vermiş bütün sivil toplum kurumlarıyla birlikte, Kürtçenin ilk başta resmi dil, akabinde eğitim dili olabilmesi için etkin bir mücadelenin yürütücüsü, takipçisi ve paydaşı olacak.”