Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü için yürütülen kampanyanın uluslararası zeminin güçlendiğini ifade eden Mustafa Karasu, bunun çok iyi değerlendirilmesi gerektiğini belirtti.
ANF’ye konuşan Mustafa Karasu, yapılan her türlü saldırılara rağmen Özgürlük Mücadelesinin dimdik ayakta olduğunu da belirterek “Kürt halkına ne kadar zulüm yapsalar da, ağır bedeller ödetseler de bu halk, mücadelesini özgürlüğünü kazanana kadar sürdürecektir. Türk devleti bunu anlamış olmalı; anlamadıysa kendisini bitirecek bir çıkmazın içinde debelenecektir. Bunun sonu da kaybetmek olacaktır dedi.
KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu’yla gerçekleştirdiğimiz röportaj şu şekilde:
Uluslararası komploya karşı 26 yıldır amansız bir direniş gösteren Halklar Önderi Abdullah Öcalan, bu direnişini hangi yol ve yöntemlerle yürüttü?
“Rêber Apo’nun İmralı koşullarındaki mücadele tarihi derslerle doludur. Baktığımızda, ideolojik ve politik dehanın çarpıcı örneklerini görürüz. 20’nci yüzyılın en büyük düşmanlığıyla karşılaşan bir devrimcinin, böyle bir düşmanlık karşısında destansı bir mücadele yürütme gerçeği vardır. Kürt halkının özgürlük mücadelesinin en doğru ve en yetkin temsilinin yapılması gerçeği vardır. Zindan koşullarında hem Kürt halkının hem de tüm insanlığın özgürlük ve demokrasi mücadelesine büyük değerler katmıştır. Rêber Apo’nun yaşamının her günü hakkı verilmiş bir yaşam olduğu gibi, zindan yaşamının her günü de hakkı verilmiş bir yaşam olarak tarihe geçmiştir. Rêber Apo’nun tek bir günü, Kürt halkının özgür ve demokratik yaşamını düşünmeden geçmemiştir. Bu yaşam, aynı zamanda tüm insanlığa adanmış bir yaşam olmuştur.
Rêber Apo, esir düştüğü andan itibaren bu komployu nasıl boşa çıkarırım diye düşünmüş ve bu süreci özgürlük mücadelesi açısından en az zararla nasıl atlatırım üzerine yoğunlaşmıştır. Panik ya da negatif bir ruh hali içine girmemiştir. Bir halkın önderi olarak, koşullar ne olursa olsun her saniyeyi bu halkın özgür ve demokratik yaşamını düşünerek geçirmiştir. Bu koşullarda komployu nasıl bir mücadele stratejisi ve taktiğiyle boşa çıkarırım konusuna yoğunlaşmıştır. 15 Şubat 1999’da Kenya’da esir alındığında sadece bunu düşünmüştür.
Rêber Apo, her günün muhasebesini yapan, her olaydan ders çıkaran ve böylece sonraki günlerde daha fazla çalışmayı ve mücadele etmeyi tarz haline getirmiş bir önderliktir. Bu karakteriyle her gün büyüyen bir önderlik olmuştur. Sorun çözmediği, karşısına çıkan çelişkileri aşmadığı, bir gelişme yaratmadığı ve kolay geçen bir günü, yeterince değerlendirilmemiş bir gün olarak görmüştür. Bu açıdan her güne dolu dolu ve verimli çalışmalar sığdırmayı temel yaşam felsefesi haline getirmiştir. Bu konuda insanlık tarihi içinde ender bir gerçekliğe sahiptir. Böyle bir yaşam ve mücadele felsefesine sahip önderlik gerçeği, bir elin parmakları kadar ya vardır ya da yoktur.
Önderlik, esaretinin ilk anından itibaren sürekli içinde bulunduğu durumu sorgulayarak, ‘Nasıl yapmalıyım?’ demiş ve komployu boşa çıkaracak, başarılar sağlayacak adımlara odaklanmıştır. Komplo ortamı tamamen imhaya ve tasfiyeye yönelikti. Rêber Apo, öncelikle bu ortamı geriletmeye odaklanmıştır, çünkü mücadele edebilmek için buna ihtiyaç vardır. Bu nedenle esaret altında olmasını, ‘Artık elinizdeyim, hiçbir komplekse kapılmadan, bir dayatma hissetmeden Kürt sorununda nasıl bir çözüm olacağını düşünebilirsiniz’ mesajını vermiştir. Önderliğin esaret altına alınmasının sağladığı başarı duygusunu, bu yaklaşımla Kürt sorunu konusunda pozitif düşünmeye sevk etmeye çalışmıştır. Komploya karşı mücadelenin ilk taktiğini bu yönlü belirlemiştir. Buna bir yönüyle de Türk devlet gerçeği ve yöneticilerinin karakterine göre belirlenmiş bir taktik de diyebiliriz. Uluslararası Komplo’nun imha ve tasfiyeyi hedefleyen ilk saldırısı böyle karşılanmış, o süreçteki imha ve tasfiye histerisi bu şekilde geriletilmiştir. Komplonun ilk ayları, bu taktiğin uygulanması biçiminde geçmiştir.
Rêber Apo, reel sosyalizmin çözülmesiyle birlikte bu çözülüşe yol açan iç nedenler üzerinde durmuştu. Kuşkusuz, emperyalist ve kapitalist güçlerin saldırıları vardır ancak çözülüş, esas olarak iç etkenlerde görülmüştür. İç etken denilen yanlış ve eksik olguların da teorideki eksik ve yanlışlıklardan kaynaklandığı görülmeden, doğru dersler çıkarmak ve düzeltme yapmak mümkün değildir anlayışıyla hareket etmiştir. Rêber Apo, hiç kimsenin yapmadığı kadar sorgulama, eleştiri ve özeleştiri içine girmiştir. Bunu sosyalizmden vazgeçme, sistem içi bir sol haline gelme gibi bir duruma düşmeden yapmıştır. Reel sosyalizmi ve onu yaratan teorik ve örgütsel çizgiyi eleştirirken, ‘Sosyalizmde ısrar insanlıkta ısrardır’ diyerek eleştirilerinin amacını çarpıcı bir biçimde ifade etmiştir.
PKK 5’inci Kongresi’ne sunduğu politik raporda reel sosyalizme ve Marksist önderlerin teorideki yanlışlıklarına yönelik eleştirilerini, PKK’nin yeni ideolojik, teorik, örgütsel ve eylemsel çizgisiyle somut olarak ortaya koymuştur. PKK 5’inci Kongresi, sosyalizmde yenilenme ve değişim kongresi olarak ele alınmıştır. Aslında Rêber Apo, bu değişimi adım adım öngördüğü paradigmaya doğru evriltme anlayışı içindedir. Komplo, aynı zamanda Rêber Apo’nun PKK şahsında tüm hareketi değişim ve dönüşüme uğratma çabalarına yönelik de yapılmıştır. Komplocular, Rêber Apo’nun bu çabalarıyla PKK’nin yaşadığı eksiklikleri aşıp daha etkili mücadele eder hale geleceğini görerek, Rêber Apo’nun yeni paradigma temelinde Kürt halkının özgürlük mücadelesini daha etkili kılmasının önüne geçmeyi amaçlamışlardır.
Rêber Apo, esir alındıktan sonra yaratmak istediği ideolojik, teorik ve örgütsel değişim çabalarına hız vermiştir. Komplonun gerçekleşmesinin bir nedeninin de ideolojik, teorik, örgütsel ve eylemsel çizgideki eksiklik, yetersizlik ve yanlışlıklardan kaynaklandığını düşünmektedir. Öte yandan Uluslararası Komplo’yu esas olarak gerçekleştiren kapitalist-emperyalist sistemle hesaplaşmadan ve onların dünyadaki haksızlıklarını yaratan sistemi çözmeden Kürt halkının özgürlük mücadelesinin geliştirilip sonuca ulaştırılamayacağını düşünmektedir. Kapitalist-emperyalist sistemin ipliğini pazara çıkarmak, aynı zamanda Uluslararası Komplo’dan intikam almak olacaktır. Özcesi Rêber Apo, kapitalizmi ve onun dünyada kurduğu sistemi çözmeden ne Kürt halkının ne de insanlığın özgürlük ve demokrasi sorununun çözülemeyeceği anlayışıyla hareket etmiştir.
Rêber Apo, bu yaklaşımla bir düşünce yoğunlaşmasına girerken erkek egemenlikli, sömürücü ve hegemonik güçlerle bir uzlaşma ya da o dönemin çok kullanılan kavramıyla ‘bu dünyaya ayak uydurma’ yaklaşımı içinde olmamıştır. Bu sisteme karşı mücadelesini liberalize etme ya da onlara boyun eğme gibi bir yaklaşım içine girmemiştir. Aksine, bu dünyaya ve bölgesel hegemonik güçlere karşı daha etkili nasıl mücadele verilebileceği sorusunun cevabı üzerinde yoğunlaşmıştır. Daha etkili bir mücadele vermeyi sağlayacak ideolojik ve teorik derinleşme içinde olmuştur. Rêber Apo’nun yoğunlaşmalarını ve İmralı’daki mücadele çizgisini değerlendirirken bu gerçekliği görmek gerekir. Böyle ele almadan Rêber Apo’nun ne yoğunlaşmaları ne de mücadelesi doğru değerlendirilebilir.
Önderlik, çocukluğundan itibaren toplumcudur. Zaten bu toplumcu bakışı ve arayışı onu sosyalizmle buluşturmuştur. Ancak inandığı ve pratikleştirdiği sosyalizm anlayışı, her zaman derin bir toplumsallık içermiştir. Düşündüğü toplumsallığa cevap vermeyen ideolojik, teorik, örgütsel ve pratik anlayışları her zaman eleştirmiştir. Bu açıdan reel sosyalizmin yıkılması öncesi de eleştirel yaklaşımları olmuş, doğru bulduğu toplumsallık anlayışını ve yaklaşımını kişiliğinin bir parçası yapmıştır. Reel sosyalizmin yıkılışından sonra bu eleştirilerini daha da somutlaştırmıştır. İmralı’da esaret altında kapitalizme karşı etkili ve başarılı mücadele etmek için ideoloji ve teorideki yetersizlikleri daha kapsamlı bir şekilde ele almış, sosyalizm anlayışına ve teorisine çok ciddi yenilikler getirmiştir. Kadın özgürlükçü, ekolojik ve demokratik toplum anlayışına dayalı sosyalizm çizgisiyle kapitalizmin köküne kibrit suyu dökmüştür. Çözümlemeleri ve ortaya koyduğu paradigma ile kapitalist modernitenin sonunu getirecek yeni bir mücadele dönemi başlatmıştır. Bu, aynı zamanda 150 yıl önce kapitalizme karşı mücadele bayrağını açan Marks ve Engels’e gerçek saygıyı göstermek olmuştur. Eğer Marks ve Engels’in değerli bir öğrencisi ve takipçisi varsa, bunun başında Rêber Apo gelmektedir. Marks ve Engels’in söylediklerini hiç eleştirmemek ve birebir bugün de ifade etmek, doğru bir bağlılık biçimi değildir. Rêber Apo, sosyalizmi başarılı kılmak ve bir daha reel sosyalizmin yaşadığı duruma düşülmemesi için büyük bir sorumlulukla toplumculuk çizgisini insanlık tarihinin en derin ve kapsamlı düzeyine getirmiştir.
Rêber Apo, İmralı’daki yoğunlaşmalarıyla hem Kürt halkının özgürlük mücadelesini tıkanıklıktan kurtarmış, doğru mücadele edip başarılı olmanın çizgisini yaratmış hem de kapitalist modernist sistemi ve onun Ortadoğu politikalarını da çözümleyerek mücadelesi önündeki bu yönlü engelleri aşma çizgisini de özgürlük mücadelesinin önüne koymuştur. Çünkü Rêber Apo, Ortadoğu ve dünya sistemini çözmeden Kürt halkının özgürlük mücadelesinin başarılı olamayacağını, on yıllara dayanan tecrübe ve birikimiyle çok iyi anlamıştır. Özcesi, Kürt halkının özgürlük mücadelesi başarılı olacaksa, Rêber Apo’nun ortaya koyduğu çözümlemeler ve çizgiyle olacaktır. Rêber Apo, kapitalist modernitenin de, Ortadoğu’daki gericiliğin de, hegemon güçlerin ve Kürtler üzerinde egemenlik kuran bölge ülkelerinin de (Türkiye, İran, Irak ve Suriye) şifrelerini çözmüştür. Bu temelde özgürlük mücadelesinin başarısının önünü sonuna kadar açmıştır. Rêber Apo, kapitalist modernitenin tüm boyutlarına karşı demokratik modernitenin boyutlarını, yani alternatiflerini ortaya koyarak, sadece 5 bin yıllık devletçi sistem ve onun son temsilcisi kapitalist modernitenin değil, erkek egemenlikli sistemin köküne de kibrit suyu dökmüştür. Erkek egemenlikli devletçi sistemin tüm gerçekliğini gözler önüne sererek, teşhir ederek ve tüm ideolojik, teorik ve moral dayanaklarını çürüterek, yıkılışlarını getirecek bir dönem başlatmıştır. Rêber Apo’nun ortaya koyduğu paradigma sonrası, artık devletlerin, kapitalist sistemin ve erkek egemenlikli sistemin uzun süre ayakta kalması zordur. Rêber Apo, “21’inci yüzyıl kadın yüzyılı olacak,” demiştir. Şimdiden bu belirlemenin gerçekleşeceği kesinleşmiştir. Tüm egemenlik ve sömürü biçimlerinin kaynağı da kadın üzerindeki egemenlik ve sömürüsüne dayandığına göre, 21’inci yüzyıl aynı zamanda devletçi sistemin ve kapitalist modernitenin de sonunun yaklaştığı yüzyıl olacaktır. Rêber Apo, Uluslararası Komplo’ya öncülük eden kapitalist modernist güçlere karşı böyle tarihi bir mücadele vermiştir. Böylece, 20’nci yüzyılda Kürt soykırımı üzerine dayalı Ortadoğu düzenini kuranlardan hesap sormuştur. Hem Ortadoğu’yu ve Türk devlet gerçeğini daha kapsamlı çözümleyerek hem de Kürt özgürlük mücadelesini yenileyip daha etkili hale getiren çözümleme ve mücadele çizgisiyle, komplonun içinde yer alan sömürgeci ve soykırımcı Türk devletine karşı da büyük bir mücadele ortaya koymuştur. Türk devletinin baskıları ve saldırıları yoğun olsa da, Kürt halkının özgürlük mücadelesi Bakur, Başûr, Rojava ve Rojhilat’ta daha kapsamlı ve derinlikli hale gelmiştir. Bugün Kürt sorunu, Bakurê Kurdistan ve Türkiye’de daha görünür bir siyasi ve toplumsal bir sorun haline gelmiştir; hatta daha fazla bölgesel ve uluslararası bir sorun haline gelmiştir. Bu yönüyle,26 yıllık İmralı mücadelesi, komplocuların amaçlarını boşa çıkarmış, Önderlik hala esir tutuluyor olsa da kaybeden Uluslararası Komplo, kazanan Rêber Apo olmuştur!
“Abdullah Öcalan’a Özgürlük, Kürt Sorununa Çözüm” kampanyası 2’nci yılına girdi. 1 yılın sonuçlarına baktığımızda hamlenin 2’nci yılı bize ne getirecek?
10 Ekim’de Kürt halkının dostları tarafından başlatılan “Abdullah Öcalan’a Özgürlük, Kürt Sorununa Çözüm” kampanyası genel olarak başarılıydı. Özellikle uluslararası alanda çok güçlü geçti. Böylece, bu kampanyayı uluslararası alanda büyütmenin zemini çok güçlendi. Bu gerçekliği çok iyi görmek gerekir. Eğer bu zemin iyi değerlendirilirse yurt dışında ve uluslararası alanda bu kampanya ivme kazanarak büyüyecektir. Bu açıdan uluslararası alanda oluşan zemini çok iyi değerlendirmek gerekir. Bu konuda kapsamlı ve iyi planlamalar yapılırsa, Rêber Apo’nun özgürlüğü konusunda 2025 yılında dev bir adım atılmış olur. Birinci yıl, böyle güçlü bir potansiyelin var olduğunu ortaya koydu. Özellikle Rêber Apo’nun paradigması tanındıkça bu kampanya katlanarak büyümektedir. Bu kampanya sadece bir halkın ve onun önderinin özgürlüğüne yönelik bir biçimde gelişmiyor. Rêber Apo’nun paradigmasını sahiplenme, bu kampanyanın büyümesini sağlayan en temel etkendir. Özcesi, Kürt halkının özgürlük mücadelesi ve Önderliği özgürleştirme mücadelesi, bir ideolojik düzeyle donandığında ne kadar etkili olabileceğini gördük. Bu açıdan, bu kampanya yürütülürken ideolojik ve düşünsel boyutun güçlendirilmesiyle daha etkili sonuçlar alınır.
Kampanyanın 2’nci yılında, özellikle dünya kadın hareketleri bu kampanyaya daha güçlü destek vereceklerdir. Rêber Apo’nun ekolojik yaklaşımı öğrenildikçe, kadın hareketleri gibi ekolojist hareketler de bu kampanyanın önemli bir gücü haline gelecektir. Kapitalist modernitenin insanlığı çıkmaza soktuğu günümüzde, devlet dışı yönetim modeli olan demokratik konfederalizm, kadın özgürlük çizgisi ve ekolojik bakış tüm insanlığı etkileyecektir. Bu da Rêber Apo’nun özgürlüğü ve Kürt sorununun demokratik çözüm mücadelesine büyük güç katacaktır. Özcesi, 2’nci yıl, kadın hareketinin başını çektiği, halkların vicdanı olan aydınların daha fazla katılacağı, ekolojistlerin ve emekçilerin bu kampanyayı sadece bir destek ve dayanışma kampanyası değil, bizzat kendilerinin özgürlük ve demokrasi mücadelesi olarak görecekleri yıl olacaktır. Kampanyanın birinci yılı, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi gibi kurumları harekete geçirdi. İkinci yılda bu tür kurumlar daha fazla harekete geçirilecektir. Hatta devletleri dahi dolaylı ya da dolaysız harekete geçirecek sonuçlar doğuracaktır. Kuşkusuz bunlar, kampanyanın yarattığı demokratik kamuoyunun etkisiyle olacaktır.
Uluslararası Komplo’ya karşı hamle öncülüğünde dünya çapında mücadele yürütülürken, Kürdistan’da da çok yoğun bir mücadele sürüyor. Söz konusu Kürdistan olduğunda Bakurê Kurdistan öne çıkıyor. 13 Ekim’de Amed’te Türk devletinin yasaklamasına rağmen komploya karşı önemli bir eylem gerçekleştirildi. Bu eylemin önemi nasıl anlaşılmalı?
Kürdistan geneli açısından düşünüldüğünde, her zaman Bakurê Kurdistan’daki mücadele öne çıkar. Zaten 50 yıldır Kürdistan’ın tüm parçalarındaki mücadeleyi etkileyen ve belirleyen, Bakurê Kurdistan’dır. Rêber Apo’yu sahiplenme ve Kürt halkının özgürlüğü için mücadelede Bakurê Kurdistan her zaman öncü olmuştur. 10 Ekim’de dostların başlattığı kampanyaya Bakurê Kurdistan bir yıldır önemli eylem ve mücadelelerle katılmaktadır. Kampanyanın 2’nci yılında Bakurê Kurdistan ve Türkiye’de mücadele daha güçlü ve etkili yürütülecektir. Birinci yıldaki eylemler ve mücadele, Bakurê Kurdistan’ın daha büyük bir mücadele yürütebileceğini ortaya koymuştur. Devlet yasaklama koyarak katılımı düşürmeyi amaçlamış olsa da, halkımız engelleri aşıp sesini duyurmuştur. Şu bilinmelidir ki, Bakurê Kurdistan’da mücadele ne kadar yüksek ve etkili olursa bu, Kürdistan’ın tüm parçalarını da, yurt dışını da etkilemektedir. Bakurê Kurdistan’daki mücadele tüm parçalardaki mücadeleye büyük ivme kazandırmaktadır. 50 yıllık mücadele bu gerçekliği ortaya koymuştur. 13 Ekim mitingi bir başlangıçtır. Kampanyanın 2’nci yılının başta Bakurê Kurdistan parçası olmak üzere, tüm Kürdistan’ın ve yurt dışında nasıl gelişeceği konusunda da önemli bir ölçüdür. Rêber Apo’ya özgürlük ve Kürdistan’a siyasi çözüm hamlesi zengin yöntemlerle sürdürülmelidir. Başta gençler ve kadınlar olmak üzere, Kürt halkı birçok yöntemle mücadeleyi yükseltebilir. Bir ya da iki mücadele yöntemiyle sınırlı kalmamak önemlidir. Gençler, kadınlar ve tüm halkımız bilmeli ki, eylemlere daha güçlü toplumsal katılımlar olursa, etkisi de daha fazla olur. Kürt halkı, Newroz ve serhildan halkıdır; bu bir ulusal karakter haline gelmiştir. Bu açıdan, katılımı yüksek eylemler yapılamıyor, denilemez. Gençler, kadınlar ve halka dokunulduğunda, örgütlenme en temel görev olarak görüldüğünde, serhildan halkı bu karakterini her yerde ortaya koyar.
Kampanyanın birinci yılında hem Rojava hem de Avrupa önemli bir rol oynadı. Zaten Önderlik söz konusu olduğunda Rojava ve Avrupa her zaman ayağa kalkmış ve etkili mücadele içinde olmuştur. Kampanyanın birinci yılında bu gerçeği bir daha gördük. Rêber Apo’ya yönelik Uluslararası Komplo gerçekleştiğinde, Rojava ve Avrupa’daki halkımız güçlü bir biçimde ayağa kalkmıştır. Bu konuda örnek bir tutum göstermişlerdir. Bu nedenle, Rêber Apo, İmralı’da yazdığı savunmalarında Rojava halkı ve Avrupa’daki halkımıza özel şükranlarını belirtmiştir. Kampanyanın 2’nci yılında Avrupa, Rojava ve Kuzey-Doğu Suriye halkları yine Rêber Apo’yu özgürleştirme mücadelesine en yüksek düzeyde katılacaktır.
Faşist Türk devletinin Kürdistan’ı yeniden işgal saldırıları aralıksız bir şekilde sürüyor. Bu saldırıların merkezlerinden biri de Medya Savunma Alanları. Türk devletinin, ortağı KDP aracılığıyla Irak hükümetiyle yaptığı anlaşmayı boşa çıkardığını görüyoruz. Geldiğimiz noktada bu savaş tüm taraflara neyi gösterdi?
Türk devleti, 4 yıldır tüm savaş imkanlarıyla, yasaklı silahlar ve aldığı iç-dış desteklerle Medya Savunma Alanlarına yoğun bir saldırı yürütüyor. Şu anda İsrail’in yaptığı saldırılar gündemdedir. Türk devleti her gün İsrail’in Gazze ya da Lübnan’a yaptığı saldırıdan daha fazla saldırı yapmakta, tüm alanı bombalamakta ve yasaklı silahlar kullanmaktadır. Gerillanın direniş üsleri haline gelen tünelleri günün her saati bombalamaktadır. Her türlü silahla yapılan bombalamalar, zehirli gazlar ve yasaklı silahlarla koordineli tim-tünel mücadelesini etkisizleştirmeye çalışıyor. Yeni bir savaş doktrini olan koordineli tünel-hareketli tim savaşıyla dört yıldır Türk ordusuna kök söktürülmektedir. Günün her saati saldırı yapılan 4 yıllık bir savaştan söz ediyoruz. Bu dört yılda Türk devleti, ABD’nin Vietnam’da kullandığı bombaların belki de yüz katı bomba kullanmıştır. Medya Savunma Alanları’nda onlarca insansız hava aracı sürekli uçmaktadır. Gerilla, onlarca insansız hava aracının koruması altındaki Türk ordusuna karşı savaşmaktadır. Bu direniş, fedailiğin zirveye çıktığı örnek olarak savaş tarihine geçecektir. Her günü ve her tünelde yürütülen savaşın, bir roman ve film konusu olduğunu söyleyebiliriz. Büyük bir moralle, bir şölene gider gibi düşmanın üzerine yürüyen bir fedailer topluluğu vardır. Böyle direnen ve fedai savaş yürüten bir halk, artık özgürlüğü kazanmış demektir. Şimdi bu özgürlüğün tarihi yazılmaktadır. Ne zorluk yaşanırsa yaşansın, ne bedel ödenirse ödensin, bu tarihin sonucu Kürt halkının özgürlüğüdür.
Savaş Medya Savunma Alanları’nda yoğunlaşsa da, Bakurê Küudistan’da da hem Türk devletinin askeri operasyonları süreklileşmekte hem de buna karşı gerillanın direnişi olmaktadır. 2024 yılında Bakurê Kurdistan’da onlarca eylem olmuş, bu eylemlerde birçok asker ve polis ölmüş ya da yaralanmıştır. Ancak Türk devleti, Bakurê Kurdistan’daki kayıplarını kamuoyuna açıklamama politikası yürütmektedir. 2024 yılında Bakurê Kurdistan’daki mücadelede, onlarca gerilla fedaice savaşarak şehit olmuştur.
Türk devleti ve Kürt düşmanı güçler de yapılan her türlü saldırıya rağmen özgürlük mücadelesinin dimdik ayakta kaldığını gördü. Artık bu halkı özgürlük mücadelesinden vazgeçirmek mümkün değildir. Kürt halkına ne kadar zulüm yapsalar da, ağır bedeller ödetseler de, bu halk mücadelesini özgürlüğünü kazanana kadar sürdürecektir. Türk devleti bunu anlamış olmalı; anlamadıysa kendisini bitirecek bir çıkmazın içinde debelenecektir. Bunun sonu da kaybetmek olacaktır.
Irak hükümeti Türk devleti ile anlaşarak büyük bir suç işlemiştir. Kürt özgürlük mücadelesi 50 yıldır sadece halkının özgürlüğü için savaşmıştır. Hiçbir dönem herhangi bir dış güce dayanarak bölgedeki herhangi bir ülkeye ve siyasi güce karşı savaşmamıştır. Irak’a müdahale sonrası oluşan iktidarlarla hep iyi ilişki içinde olmuştur. Irak’ın son 20 yılda yaşadığı en büyük tehlike olan DAİŞ’e karşı en etkili mücadeleyi, Kürt Özgürlük Hareketi vermiştir. Bu nedenle DAİŞ’e karşı savaş dönemindeki iki Irak başbakanı da PKK yönetimine teşekkür etmiştir. Eğer PKK’nin DAİŞ’e karşı mücadelesi olmasaydı şu anda ne Irak hükümeti kalırdı ne de Başûrê Kurdistan yönetimi. Zaten Başûr yönetimi de gerillalara teşekkür etmişti. Mevcut başbakan ve bu anlaşmada rolü olan 2-3 kişi dışında, Irak’taki yönetim üyeleri ve siyasi güçleri Türk devletiyle yapılan anlaşmanın tarihsel bir hata olduğunu anlamıştır. Kürt halkının özgürlük mücadelesine karşı TC ile anlaşmış bir Irak yönetiminin geleceği olmaz. Ahlaki, vicdani ve moral değerlerini kaybetmiş bir yönetimin ömrü uzun olmaz. Zaten direnişimiz, onların da gerçeğini gözler önüne sermektedir. Toplumsal desteğini kaybeden bir iktidar durumuna düşmektedirler. Özcesi o anlaşma, Irak halkının kabul etmediği bir anlaşmadır.
Türk devleti, “Bu yaz direnişi bitireceğiz, PKK bitecek,” diyordu. Şimdi bunu diyenler, sonbahar ve kışın yiyecekleri darbenin korkusu içine girmişlerdir. Herhalde askerlerin tezkere için gün sayması gibi, her gün yaza şu kadar gün kaldı, sendromu ile yaşayacaklar. KDP ise, zaten bu 4 yıllık savaşta yaptığı ihanetle kendini bitirmiştir. Artık hiçbir moral değeri ve siyasi meşruiyeti kalmayan bir siyasi mevtaya dönüşmüştür. Dış güçlerin desteği ile yaşasa da, yaşamı bu biçimde olacaktır.
İşgal saldırılarının sürdüğü bir ortamda Başûrê Kurdistan’da yapılacak seçimler için neler söylemek istersiniz?
KDP, koltuk değnekleriyle ayakta kalan bir siyasi mevta olarak seçime girecektir. KDP’nin seçimde halka sunacak hiçbir vaadi yoktur. İzlediğimiz kadarıyla, AKP-MHP iktidarının Türkiye’de seçimlerde uyguladığı özel savaşı Başûr koşullarında yürütmeye çalışıyor. KDP’nin hâkim olduğu alanlarda adil bir seçim olmayacağı açıktır. Bakur’da devlet yetkililerinin köylere gidip, “burada AKP’ye oy çıkmazsa bunun hesabını sorarız,” demesi gibi, KDP’nin de köyler ve mahalleler üzerinde böyle baskısı vardır. Köyler ve mahalleler KDP’nin tehdit, şantaj ve baskısı altındadır. Ancak KDP, baskıyla ve bazı çevreleri satın alarak bu seçimde oy almaya çalışsa da, önceki seçimin de gerisine düşecektir. Önceki seçimde Başûr halkının yüzde 15’inin oyunu bile alamamıştı. Önceki seçimlerde katılım oranı düşük kalmıştı.
Halk, bu seçimde sandığa giderek Başûrê Kurdistan’ın dağını, ovasını ve şehirlerini TC’ye açan KDP’yi cezalandırmalıdır. Bunun için de Başûr halkımız, sandıklara giderek ihanete karşı olan yurtsever adaylara oy vermelidir. Bu seçimin gerçek anlamı, Kürdistan’ı işgale açan, Bakur’da soykırım uygulayan ve Rojava’yı işgal eden Kürt düşmanı TC’ye destek olan ihaneti sandığa gömmektir. KDP, Kürdistan’da yurtseverlik ile işbirlikçiliği ve ihaneti muğlaklaştırmaktadır. Kürt halkı için en büyük tehlike budur. Dolayısıyla, bu seçim yurtseverlikle ihaneti netleştirmelidir. Bizim bu seçim için söyleyeceğimiz budur.
YARIN:
Özel savaş ve tecrit
Demokratik muhalefetin önemi
DEM Parti ve siyasal süreç