Karayılan: Aman dilemekle ve çağrılar yapmakla kimse bu devlete karşı kendini koruyamaz

0
198

PKK Yürütme Konseyi üyesi Murat Karayılan, Denge Welat radyosuna özel bir röportaj vererek başta Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecrit, Şengal’e yönelik Türkiye’nin saldırıları ve gündemdeki konulara ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu.

Türk ordusunun YBŞ komutanı Sait Hesen’e yönelik suikastına tepki gösteren PKK Yürütme Konseyi üyesi Murat Karayılan, saldırılara karşı Kürt halkı ve bölge halklarının içindeki ajanları temizlemesi ve öz savunmasını örgütlemesi gerektiğini söyledi.

İmralı’da yürütülen sistemin giderek Türkiye’nin tamamında yürütülen bir sistem haline dönüştüğünü ifade eden Karayılan, AKP-MHP faşist iktidarının sisteminde ahlak, ölçü olmadığını; keyfiyet, baskıcılık ve imha yaklaşımı olduğunu belirtti.

YBŞ Komutanı Sait Hesen’e yönelik suikasta da tepki gösteren Karayılan, Hesen’in katledilmesini Türk devletinin bir terör saldırısı olarak nitelendirdi ve “Bunun da hesabı sorulacaktır. Kürdistan şehitlerinin kanı yerde kalmaz” dedi.

Karayılan benzeri saldırıların engellenmesi için Kürt halkı ve bölge halklarının içindeki ajanları temizleyerek örgütlenmeleri gerektiğini vurguladı. “Bizler bu vahşi, faşist ve terörist devlete karşı ancak kendimizi güç ve irade haline getirirsek, kendimizi savunabiliriz. Başka da bu devlete karşı aman dilemekle ve çağrılar yapmakla kimse kendini koruyamaz” şeklinde konuşan Karayılan, PKK hareketinin her daim Ezîdî halkını destekleyeceğini söyledi.

Karayılan’ın Denge Welat radyosunda yayınlanan röportajının tam metni şu şekilde:

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecrit devam ediyor. İmralı sistemi ve süren tecrit siyaseti hakkında neler demek istiyorsunuz?

Bugün Kürdistan’da halkımıza ve Türkiye halklarına yönelik faşist bir özel savaş siyaseti yürütülmektedir. Kürt halkına karşı soykırım siyasetini hakim kılmak istiyorlar. Bu savaşın özü, en iyi İmralı sisteminde tanınabilir. Yani İmralı sistemi, sıradan bir tecrit değildir. İmralı sistemi, esas olarak teslim almayı ve soykırımı önüne koymuş olan bir psikolojik savaş sistemidir. Dikkat ederseniz, orada yürütülen sistem, adım adım bütün Türkiye ve Kürdistan zindanlarına yayılmakta, oradan Kürdistan’ın bütününe ve daha da genişleyerek bütün Türkiye’ye dönük olarak uygulanmaktadır. Yani bu sistem, Türkiye’nin tamamında yürütülen bir sistem haline dönüşmüştür. Şüphesiz bunda hukuktan bahsedilemez; ne Türkiye hukuku, ne de evrensel hukuk vardır. Ahlak hiç yoktur. Herhangi bir ölçü yoktur. Keyfiyet, baskıcılık ve teslim alma amacıyla ortadan kaldırma vardır. Yürütülen siyasetin aslı budur.

Görüldüğü kadarıyla Türkiye ve Kuzey Kürdistan’daki demokratik siyaset de bu gerçekliği görmüştür. Bunun için bu son dönemde demokratik siyasetin birçok temsilcisi açıklamalar yapıyor ve tecridin kaldırılmasını talep ediyor. Çünkü onlar da tecrit devam ettiği sürece Türkiye’de demokrasinin gelişemeyeceğini, hukukun uygulanamayacağını ve huzurun oluşmayacağını fark etmiş durumdalar. Yani artık herkes bu gerçekliği görüyor. Bunun için de Türkiye’deki demokrasi ve insan hakları yanlısı olan, yine hukukun hakim olmasını isteyen herkes öncelikle İmralı sistemine karşı çıkmalı. Eğer İmralı sistemi parçalanmaz ve ortadan kaldırılmazsa, Türkiye bütünüyle bu sistemin gölgesinde kalacaktır. İşte o zaman Türkiye’de demokrasi ve huzur da gelişmez. Çünkü bu sistem, Kürt halkına düşmanlık sistemidir; bir özel savaş sistemidir ve son tahlilde soykırım geliştirmek istemektedir. Bunun için herkesin buna karşı çıkması gerekir.

269 gündür zindanlarda yoldaşlarımız dönüşümlü olarak açlık grevi yapıyorlar. Yine Mexmûr ve Lavrion kamplarında direniş vardır; açlık grevleri devam etmektedir. Bütün direnişçileri selamlıyorum. Onların yürütmüş oldukları direniş, gerçekten değerli bir direniştir. Şöyle bir şey vardır: Şimdi Kürdistan’da savaş var ve zaman zaman bazı hususlar çok sıcak bir şekilde gündeme gelebiliyor. Fakat unutmamalıyız ki, bunların hepsinin arka planında İmralı sistemi vardır. Yani eğer Türkiye’nin faşist-soykırımcı siyasetinin önünü almak istiyorsak, o zaman İmralı İşkence Sistemi’ne karşı mücadele yürütmeliyiz. Bu bağlamda bugün yürütülen mücadele anlamlı olmakla birlikte, yeterli olmamaktadır. İster yurtiçinde ister yurtdışında olsun, halkımız ve demokrasi yanlısı olan herkesin bu sisteme karşı daha sorumlu hareket etmesi ve çok çeşitli yöntemlerle mücadeleyi yükseltmesi gerekir. Çünkü İmralı tecridine karşı mücadele ve Önder Apo’nun özgürlüğü istemi, aynı zamanda halkların özgürleşmesi ve Türkiye’nin demokratikleşmesi istemidir.

17 ve 18 Ağustos günleri Şengal’e yönelik iki ayrı saldırı gerçekleşti. Şehir merkezinde ve bir hastaneyi hedef alan bu saldırılarda YBŞ Komutanı Sait Hesen’in yanı sıra 5 YBŞ savaşçısı ve 4 sivil şehit oldu. Türk devleti bu saldırıları hangi amaçla gerçekleştirdi? Bu saldırılardan ne anlamamız gerekiyor?

Öncelikle değerli insan, onurlu komutan ve Şengal’in öncüsü Sait Hesen yoldaşı ve onun şahsında Türk sömürgeciliğinin saldırılarında katledilerek şahadete ulaşan on devrimciyi anıyorum. Onlar Kürdistan’ın devrim, özgürlük ve demokrasi şehitleridirler. Şehitlerimizin anıları önünde saygıyla eğiliyorum. Yaralılara acil şifalar diliyorum. Yine şehitlerimizin değerli ailelerine ve Êzidî, Sünni veya Arap tüm Şengal halkına başsağlığı diliyorum. Gerçekten düşmanın bu saldırısı, kabul edilebilecek bir saldırı değildir. Bu saldırı, ahlaksız ve kalleşçe bir saldırıdır. Bu saldırı Türk devletinin bir terörist saldırısıdır. Bu saldırıyı şiddetle kınıyorum. Hastanelerde bulunan ve savaş içerisinde olmayan insanlarımıza dönük yapılan bu saldırı, evrensel savaş yasalarının çiğnenmesidir. Şüphesiz bu bir suçtur. Türk devleti bu terörist uygulamalarla uluslararası yasalara karşı suç işlemiştir. Ama biz bu saldırının onların yanına kalmayacağını biliyoruz. Bunun da hesabı sorulacaktır. Kürdistan şehitlerinin kanı yerde kalmaz.

Sait Hesen, büyük emek ve çabalarla halkına öncülük yapan bir kişidir. Siyasi, diplomatik ve askeri alanlarda haksızlığa karşı mücadele yürüterek, Şengal’deki Êzidî halkımızın haklarını savunmak için yıllarca halkına hizmet etmiş bir insandır. O, Şengal halkının öncüsüdür. 2014 yılındaki fermana karşı en çok rol oynayan ve mücadele yürüten 3-4 kişiden birisi de Sait Hesen’dir. Hatta vaktinde Şengal’e giden 12 devrimci, Sait Hesen sayesinde orada tutunabilmişlerdir. Onlara destek olan ve yol gösteren kişi Sait Hesen’dir. Yine bütün halkımızın Şengal Dağı’nda toplandığı ve Rojava’ya gönderildiği süreçte herkesin Rojava’ya geçmesi halinde geri dönüşler çok zor bir hal alacaktı. İşte o zaman bazı insanlarımızın gitmemesi ve fedakarlık yapması gerektiği, Şengal’de kalmaları halinde savunulacakları belirtildiğinde, buna ilk öncülük eden de yine Sait Hesen olmuştur. Gitti; ailesini, aşiretini ve çevresini ikna etti; ardından başka kesimlerin de kalmasıyla birlikte şimdi halen var olan Serdeşt Kampı oluştu ve direniş içerisinde kaldı. Yani gerçekten toplumsal bir önderdir. Ailesiyle, aşiretiyle, akrabalarıyla, çocuklarıyla birlikte elini taşın altına koymuştu. İşte Bêrîvan arkadaş da bu aileden çıkmış ve sonrasında şehit düşmüştür. Yani Sait Hesen bir değerdir. Böylesi bir değeri hedeflemenin insanlıkla alakası olamaz.

Sait arkadaşın şahadeti, Kürt halkı ve Êzidîler açısından önemli bir kayıptır. Nasıl ki önceden Mam Zeki ve Komutan Zerdeşt yoldaşlara saldırı geliştirilmişse, şimdi de Sait Hesen’e dönük saldırı geliştirilmiştir. Bu saldırıların amacı, Êzidî halkının öncülerini ve komutanlarını tasfiye etmek ve bu şekilde Êzidî halkımızı tıpkı 2014 öncesi gibi tekrardan köle haline getirmektir. Onlar, 2014 öncesindeki sistemi tekrardan Êzidî halkımıza farz kılmak istiyorlar. Ancak Êzidî halkımız da bu öncüleriyle birlikte, bu dayatmaları kabul etmiyor.

Türk sömürgeciliğinin bu saldırıları, özünde birer ideolojik saldırıdır. İki yanı vardır: Birincisi; Şengal Êzidî olduğu için hedeflenmektedir. Unutmayalım ki Êzidî halkımıza dönük geliştirilen 74 fermanın büyük bir çoğunluğu Türk ve Osmanlılar tarafından verilmiştir. Şimdi de Erdoğan, dedelerinin bitiremediği işi tamamlamak istemektedir. Yani bu yanıyla ideolojik bir saldırıdır. İkincisi ise; bugün Şengal’deki Êzidî halkımız artık özgür yaşamak istemekte, özgürlük çizgisinde hareket etmektedir. İşte bunun için hedef olmaktadırlar.

Bu noktada, içerisinde bir kısım Kürdün de bulunduğu bazı kişiler ve Türk devleti “PKK oradadır” diyerek, halkımıza yapılan saldırıları meşrulaştırmaya çalışmaktadırlar. Bu konuda Türk devleti için bir şey demiyorum; onlar zaten Kürt halkının tüm kazanımlarına saldırmak ve herkesi PKK’li terörist olarak göstermek istemektedir. Fakat bu tür şeylerden bahseden kimi Êzidîler ve Kürtler için bazı şeyler söylemek istiyorum:

Bu, Türk sömürgeciliğinin bir yalanıdır. Kendileri gitsinler, Şengal’e baksınlar; PKK ve HPG olarak nerede bir yerimiz vardır? Öyle bir şey yoktur. Bu, Êzidî halkını hedef haline getirmek için düşmanın uydurduğu bir yalanıdır. İşte orada Êzidîlerin evlatları şehit ediliyor. Orada şehit düşen bu 10 kişi oranın çocukları değil mi? Irak vatandaşı değiller mi? Şimdi bu bir gerçekliktir: Önder Apo, Êzidî halkımıza sahip çıkmaktadır. Şimdiye kadar Êzidî halkımızın korunması ve bu kültürün yaşatılmasına ilişkin birçok yorum ve talimat geliştirmiştir. Ve biz de HPG olarak bu çerçevede hareket ettik. Bu temelde müdahale edildi; büyük katliamların önü alındı. Her toplumda olduğu gibi Êzidî toplumunda da çeşitli fikirlerin olması doğal bir şeydir. Ancak halkımızın korunmasına dönük yapılan fedakarlıkların bir sonucu olarak Êzidî halkımızın büyük bir çoğunluğunun Önder Apo’nun fikir ve düşüncelerine dönük bir ilgisi oluşmuştur. Peki bu bir suç mudur? Ama Türkler bunun için Êzidî halkımızı hedefliyorlar.

Mesela şimdi başka bazı kesimler de “PKK oradan çıksın” diyorlar. Bunlar PKK diyerek kimi kastediyorlar! Sait Hesen, evi, yurdu orada olan, aşiretinin yüzyıllardır orada yaşadığı bir insandır. Nasıl oradan çıkacak! Sait Hesen Şengal’in öz evladı olduğuna göre, o zaman bunlar kimden bahsediyorlar? Hangi PKK’li oradadır? Önceden içimizde bulunup da yaşanan felaketten sonra kendi özgür iradesiyle oraya gidip Êzidî halkına hizmet etmek istemiş olan Kuzeyli, Ermenistanlı, Rusyalı veya farklı yerlerden olan Êzidî kişiler olabilir. Eğer bunlar kastediliyorsa, o başka. Onlar birer şahıstırlar ve sayıları çok sınırlıdır. Ama bunların dışında kitlesel bir biçimde veya resmi olarak bize bağlı hiç kimse orada yoktur. Eğer ki Türk devleti buna dayanarak Önder Apo’yu seven herkesi hedefleyecekse, o zaman Avrupa’da, Latin Amerika’da, Afrika’da ve daha dünyanın bir çok yerinde Önder Apo’yu seven, yaşanan sorunların çözümünü onun düşüncelerinde gören bir çok kişi vardır. Bu, onların da hedefleneceği anlamına mı geliyor! Yani Önder Apo’nun görüş ve düşüncelerini beğenen herkes PKK’li midir? Bunların hepsi PKK’li olarak sayılabilir mi?

Doğrudur; Şengal’deki halkımız, Önder Apo’nun fikir ve düşünceleri temelinde artık özerk yaşamak istiyorlar. Özerk bir sistemde kendilerini korumak ve kendi kendilerini yönetmek istiyorlar. Ama bunların hepsi oranın vatandaşlarıdırlar. Daiş’e müdahale sürecinde etkilenmiş, bu temelde kendisinde dönüşüm sağlamış ve artık Êzidî halkını irade haline getirmek isteyen kişilerdir. İşte Sait Hesen arkadaş, bunun öncülerindendi. Yani gerçeklik budur. Artık insanlar bu gerçekliği görmeli. Tarafsız olan insanlarımız ve tüm Êzidîler ile Kürtler bu gerçeği görmeli. Türk devleti bugün statü sahibi olan veya statü sahibi olmak isteyen her Kürdü bu biçimde hedeflemektedir. Gerçekte Türk devletinin bugün Kürt, Arap, Asuri-Süryani halkları üzerinde devlet terörü yürütmekte olduğunu biliyoruz. Şimdi Şengal’de hastaneye saldırmıştır. Hastanede 8 kişiyi şehit etmiştir. Yaralılar vardır. Bu olacak şey midir? Şengal’in ortasında suikast yapıyor ve Êzidî halkının değerli ve onurlu bir önderini şehit ediyor. Bunlar kabul edilebilecek şeyler değildir. Bu bir haksızlıktır. Herkesin bu ahlaksızlığa karşı çıkması gerekir.

Türk devleti, şu an terör saldırılarını sadece Şengal’e dönük yürütmemektedir. İşte her gün Güney Kürdistan’da Hiror’da, Kesta’da köylüleri vuruyor. İşte Rojava’da, Til Temir’de de geçtiğimiz gün meclis üyesi 4 kişiyi şehit ettiler. Yine Zirgan’da bir kadın ve bir çocuğu şehit ettiler. Bütün şehitlerimizi saygıyla anıyorum. İşte Türk devleti terör uyguluyor. Şimdi İdlib’den Xakurkê’ye kadar her yerde Türk devleti top atışı yapıyor ve Kürt ve Arap halklarına saldırıyor. Bu biçimde bir devlet terörünü yürütüyor. Tabi bunları ABD’yle, Rusya’yla, Avrupa’yla olan ilişkilerine dayanarak yapıyor. NATO’nun desteğiyle adeta şımarık bir çocuk haline getirilmiş olan Türk devleti, bugün ne ahlakı ne de hukuku tanımayarak, herkesi baskı altına almak için onlar üzerinde şiddet uyguluyor. Bunun için bu gerçekliği görmek gerekiyor.

Peki buna karşı ne yapılması gerekiyor? Buna karşı Kürt halkı ve bölge halkları olarak öncelikle içimizdeki ajanları temizlememiz gerekiyor. Ajanlara karşı örgütlenmeli, onları içimizde barındırmamalıyız. Ayrıca bir de kendi öz gücümüz dışında hiçbir yere dayanmamalıyız. Kimseye güvenmemeli, kendimiz, öz savunmamızı örgütlemeliyiz. Bizler bu vahşi, faşist ve terörist devlete karşı ancak kendimizi güç ve irade haline getirirsek, kendimizi savunabiliriz. Başka da bu devlete karşı aman dilemekle ve çağrılar yapmakla kimse kendini koruyamaz. Yani kısacası örgütlenmeliyiz, öz savunmamızı geliştirmeliyiz ve içimizde ajanların barınmasına müsaade etmemeliyiz. Çaresi budur.

Tabii, belki hareket olarak şu an orada değiliz ama ne zaman ihtiyaç olursa, bizler her zaman değerli Êzidî halkımıza destek için hazırız. Onların doğal haklarına ulaşabilmesi için elimizden ne geliyorsa yapacağız. Halkımız bunu bilmeli; biz her biçimde onların onurlu ve kutsal mücadelelerinin arkasındayız. Halkımız kendi kendini yönetmek ve kendini savunmak istiyor. Bundan daha meşru ve doğru bir şey yoktur. Bu uğurda biz de her daim onların destekçisi olacağız.

-Sait Hesen ve arkadaşlarının Irak Başbakanı Kazımi ile görüşme yapmak için hareket halindeyken saldırıya uğradığı belirtiliyor. Yani saldırının yapıldığı saatlerde Kazımi’nin kendisi de Şengal’dedir. Ancak bu konuyla ilgili Irak hükümeti ve Kazımi herhangi bir şey belirtmediler. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Diğer dikkat çekici bir konu da budur. Irak başbakanı Şengal’e geliyor. Şengal’e gelmeden önce başbakanın gelişiyle ilgili hazırlık yapanlar bu saldırıyla karşı karşıya kalıyorlar. Belirttiğiniz gibi Sait Hesen, görüşme heyetinde yer almak için veya heyetin çalışmaları için hareket halindeyken hedef alınıyor. Özünde bu saldırılar, doğru Sait Hesen’e dönüktür ama aynı zamanda Kazımi için de bir mesajdır. Eğer doğru okunursa, bu aynı zamanda Irak başbakanına dönük bir saldırıdır.

Ama diğer yandan Şengal halkımız ve kimi gözlemciler, bu olayda Irak’ın da parmağı olduğunu belirtiyorlar. Yani bu sürecin, gerçekten üzerine tartışılabilecek bir çok yanı vardır. Bu, detaylara ilişkin yapılacak bir araştırmanın konusudur.

Ancak kötü olan şey, başta Kazımi olmak üzere Irak hükümetinin, doğrudan hastaneye yapılan bu saldırı ve her gün Iraklı yetkililerle görüşen ve kendisi de artık Iraklı bir yetkili olarak görülen bir kişiye yapılan saldırıyla ilgili ses çıkarmamasıdır. Bu gerçekten önemli bir konudur. Bana göre, bu konu Irak açısından önemlidir. Takip ettiğimiz kadarıyla kimi Iraklı siyasetçiler, bu sessizliğe karşı tutum koymuşlardır. Çünkü bu önemli bir konudur. Yani devletin Irak halkının iradesini koruması ve tutum koyması gerekir. Ancak bunlar tutum koyacaklarına, Güney basınından öğrendiğimiz kadarıyla Irak Savunma Bakanı Türkiye’ye gitmiş ve Türkiye Savunma Bakanı Hulusi Akar’la görüşmüş. Hulusi Akar kimdir? Bir katildir. Şengal’de yapılan bu katliamların emrini veren kişidir. Gerçekten buna dönük ne denilebilir, insan bilemiyor. Yani buna ilişkin en sıradan söylenilebilecek şey, onursuzluktur. O kişi senin yurttaşlarını şehit etmiş, sen de diğer gün gidiyorsun ve onunla görüşüyorsun! Yani her bir devletin ve her bir kurumun itibarı ve kimi özellikleri vardır ve bunları korumaları gerekir. Eğer bunu korumazsan, nasıl bir irade olursun! Bu, Irak hükümeti için gerçekten ciddi bir sorundur.

Bakın; Kazımi hükümetinden önceki hükümet de Türkiye’nin Başika’dan çıkmasını istedi ama Türkiye hiç ciddiye bile almadı. Sonrasında Türkiye, Diyana’ya bağlı Kelaşin’de 2 Iraklı generali şehit etti. Irak ona karşı da ciddi bir tutum koymadı. Şimdi ise bu saldırılar yaşandı; bunlara karşı da sessiz kaldı. Bakalım yarın nereye saldırı olacak! Bu tür tutumlar, Kerkük ve Musul’u işgal etmek isteyen Türk devletinin şoven duygularını kabartıyor. Bunun için Kazımi hükümetinin sürdürdüğü sessizlik, Irak halkının geleceği açısından tehlike barındırmaktadır. Çünkü bu tür şeyler, Türk devletinin hegemonik istemlerine cesaret veriyor. Doğrusu, ne olursa olsun bu tür saldırılar karşısında durmaktır. Belki kimi hususlarda zayıflar ama Irak halkının iradesini de her şart ve koşulda temsil etmiş olur. Tabi bu kendilerinin bileceği bir şey ama bence bu konuda sorun vardır.

Diğer bir şey ise; şu an Şengal’de Irak ordusuna bağlı büyük bir güç vardır. Irak ordusu kendisi oraya gidip orada kimin olduğunu gördü. Yani herkes orada PKK’nin olmadığını biliyor. Irak ordusu, Türk devletine ‘sen yalan söylüyorsun; ben geldim, buradayım; hakimim; doğru burada YBŞ var; benim yurttaşımdırlar ama bahsettiğin gibi yabancı bir güç burada yoktur” deme iradesini gösteremiyor. Bunu diyemiyor. Bu gerçekten ciddi bir konudur. Türk devleti bunlardan cesaret alıyor ve bu biçimdeki pasif duruşlara dayanarak Türk devleti bu saldırılarını geliştiriyor. Bunun için ciddi bir sorun vardır ve bu konu Irak’la bağlantılıdır. Öyle görünüyor ki, Türk devleti her gittikçe Irak üzerindeki kontrolünü arttıracak, Irak toprakları üzerine olan hesabını adım adım devreye koyacaktır. Gerçeklik budur ve bunu görerek Türk devletinin önünün alınması gerekir.

Medya Savunma Alanları’nda gerillanın yürüttüğü Bazên Zagrosê ve Cenga Xabûrê Devrimci Hamleleri 4’üncü ayını doldurmaktadır. Devam eden şiddetli savaş hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Doğru; Bazên Zagrosê ve Cenga Xabûrê Devrimci Hamleleri, yarın dördüncü ayını dolduruyor. Şimdiye kadar yürütülen direniş, mücadele tarihimizde ve Kürdistan halkının mücadele tarihinde yeni bir sayfa açmıştır. Kuşkusuz, bu, kahraman şehitlerimiz sayesinde gerçekleşmiştir. Önder Apo’nun ideolojisiyle kendini donatmış militanlar Serhat Giravî’lerin öncülüğünde direnerek bu destanı yazmışlardır. Serhat ve Sarya arkadaşlar şahsında Bazên Zagrosê ve Cenga Xabûrê Devrimci Hamleleri sürecinde şehit düşen tüm yoldaşlarımızı saygıyla anıyorum. Kahraman şehitlerimize verdiğimiz sözü bir kez daha yineliyorum.

Geçen dört ay içerisinde çok önemli hususlar açığa çıktı. İnsan iradesinin, çağın teknolojisini nasıl boşa çıkarabileceği, kazanabileceği ortaya çıkmıştır. Şimdiye kadar netleşen sonuçlar bizim için çok önemlidir. Demokratik Modernite Gerillasının uzman timler biçimiyle yürüttüğü direniş, başarı yolunu da gösteriyor. Şimdiye kadar başarılıdır ve bundan sonra da nasıl daha büyük sonuçlar alınabileceğini ortaya koymaktadır.

Bu konuda biz Tarihi 15 Ağustos Atılımı vesilesiyle kimi yorumlar yapmıştık. Tekrar olmaması açısından tekrardan bu konulara girmiyorum fakat kısaca şunları diyebilirim: Gerçekten direnişle geçen bu 4 ay bizim için çok önemlidir ve önemli sonuçları vardır. Ortaya çıkan bu sonucun büyük başarıların temeli olacağına inanıyorum.

Bildiğiniz gibi Afganistan’da da bir savaş vardı ve son günlerde bu savaş sona erdi. O savaşta da aslında ortaya çıkan bazı sonuçlar vardır. Tabi Taliban’ın ideolojisini bir kenara bırakırsak, askeri olarak orada ABD ve NATO kazanamamıştır. ABD’nin Vietnam’da kazanamayıp kaybettiğini biliyoruz. Fakat şu an Afganistan’da sadece ABD değil, tüm NATO devletleri yenilmiştir. Yani çağın teknolojisi yenilmiştir. Afgan halkına karşı yürütülen savaşta çağın teknolojisi hiçbir sonuç alamamıştır. Yani burada, eğer bir toplumun direnmesi ve örgütlenmesi halinde, o çokça bahsedilen çağın ileri teknolojisini yenebileceği açığa çıkmıştır. Kısacası burada insan iradesinin esas olduğu ortaya çıkmıştır. Gerçeklik budur. Diğer yandan, işte “ABD Taliban’la anlaşma yapmış”, vb. deniliyor. Tamam, yapmıştır ama ondan önce yenilmiştir. Bunu görmek gerekir. Bu konuda bunu diyebilirim: Belki görüş ve düşünceleri farklı olabilir ama Afganistan’da yürütülen savaş yöntemleri de göstermiştir ki, çağın teknolojisi her şeyi başarmaya kadir değildir. Esas olan insandır. Herkes bu süreçten bu temelde sonuç çıkarmalıdır. Bugün Kürdistan topraklarında yürütülen savaşta da aynı durum geçerlidir. Esas olan insanın iradesi, inancı ve yaratıcılığıdır. Geçen 4 aylık savaş süreci de bu hakikati bir kez daha ortaya koymuştur.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here