21 aydır kendisinden hiçbir haber alamadıkları Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın, Kürt sorununun bireysel haklara dayalı çözümünü kabul etmesi yönünde tehdit edildiğinin altını çizen Karayılan, “İmralı’daki zulmün durdurulması, Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğü için herkesi bu mücadeleye katılmaya çağırıyoruz” dedi.
PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan Süleymaniye merkezli Kürtçe haber kanalı KNN TV’nin sorularını yanıtladı.
Türk devleti Nisan ayından bu yana Medya Savunma Alanları’na yönelik saldırı başlatmış durumda. Aylardır devam eden saldırılara ilişkin neler söylemek istersiniz? Son durum nedir?
Şu an temel sorun şudur; DAİŞ ile savaşın ardından Ortadoğu’da Kürtler ön plana çıktı ve Türk devleti bu durumdan korktu. Kürtlerin devlet olmasından ve Türkiye’nin parçalanmasından korktular. Bunun önünü almak için de yeni Osmanlı konseptini devreye koydular. Misak-ı Milli sınırlarını işgal etmeyi amaçlayan bir plan kurdular. Bu planı Başûrê Kurdistan örgütleri ile paylaştık, böyle bir tehlike var dedik. Türk devleti Kürtlerin statüsünü kendileri için tehlike olarak görüyorlar. Beka sorunumuz var, bu sorunu çözmemiz lazım. Bu yüzden sadece Türkiye’de değil, Türkiye dışında da ortak hareket edip Kürtlerin statüsünü ortadan kaldıralım, dediler. Bundan dolayı Rojava’da da Kürtler asla statü sahibi olmamalı üzerinden politika yürüttüler. PKK’yi de gerekçe yaptılar. ‘PKK var, o yüzden gidiyoruz’ dediler. Bu bahaneydi; PKK’nin olmadığı yerlere de saldırdılar.
Aslında 2016 yılında Kürtlere karşı büyük bir savaşı tekrar başlattılar. O günden bu yana Türk devletine karşı direniyoruz. Başûrlu Kürt güçleri ile Türk devletinin planından bahsettikten sonra bu güçler sessizliğe büründü, bizimle ortak hareket etmediler. Hatta bazıları Türk devleti ile işbirliği yaptı. Türk devleti bizim olduğumuz yerler başta olmak üzere Başûrê Kurdistan’ın tamamını işgal etmek istiyor. Dahası ilhak etmek istiyor, sadece işgal diyemeyiz. Yani nereyi alırsa kendisine bağlıyor ve orada kalıcılaşıyor. Büyük bir masraf yapıyor. Bu ilhaktır. Türk devletinin saldırılarına karşı biz de yeni yöntemler geliştirdik. Bu dağlarda uzun zamandır savaş tecrübelerimiz var.
Türk devleti daha çok hava saldırıları ile sonuç almak istiyor, biz de buna karşı tedbirlerimizi aldık. Birincisi; arazideki güçlerimizi küçülttük, dağıttık ve profesyonelliği geliştirdik. Şüphesiz güçlerimiz fedai güçlerdir, farklı yol ve yöntemlerle savaş yürütebilir. İkincisi; güçlerimizi yer altına indirdik, büyük emeklerle tünelleri geliştirdik. Türk devleti gelip bu durumu gördüğünde şaşırdı ve olduğu yerde tıkandı. Bu yüzden arazide bir gelişme sağlayamadı. Türk devleti ile biz şu an iç içeyiz. Örneğin Türk devleti Girê Hekarî’ye tank bile getirmiş, uçaklarla, kimyasal silahlarla savaş yürütüyor. Şu saatte bile çok çetin bir savaş yaşanıyor. Evet, Şêladizê’nin arka kısmına gelmişler ama biz de oradayız ve savaş o şekilde devam ediyor. Zap’ta da aynı durum var. Hatta Zap’ın bazı alanlarından çekilmek zorunda kaldılar. Zêvê köyünde de ciddi bir savaş yürütülüyor.
HİÇBİR DEVLET OPCW’YE BAŞVURMADI
HPG Türk devletinin saldırılarda kimyasal silah kullandığını açıkladı. Kimyasal silah kullanımına ilişkin siz de birçok kez uluslararası kurumlara ve kamuoyuna çağrıda bulundunuz. Bu çağrılarınıza şimdiye kadar bir cevap aldınız mı? Çağrı yaptığınız güçler sessiz olmayı mı tercih ediyorlar?
Öncelikle şunu belirtmek istiyorum; kimyasal silah kullanımı bir iddia değil gerçektir. Türk devleti Dersim soykırımında mağaralarda nasıl kimyasal silah kullandıysa, şimdi de tünellerde gerillalara karşı kullanıyor. Tünellere girmeye cesaret edemedikleri için kimyasal silahla sonuç almak istiyor. Şüphesiz buna karşı bazı tedbirlerimiz var. Çünkü yıllardır kimyasal silah saldırılarına maruz kalıyoruz. 2017 yılında Bakur’da Katoyê Jîrka’da da arkadaşlarımıza karşı kimyasal silah kullanıldı. O zaman da arkadaşlarımız 55 gün boyunca büyük bir direniş gösterdiler. Yine geçen sene Dersim’de kimyasal silah kullandı Türk devleti. Yani bazı tecrübelerimiz var, imkanlarımız dahilinde araçlarımız var. Tabii engeller var, bütün araçlar elimize geçmiyor ama elimizde olanlarla kendimizi savunuyoruz. Yine birçok yerde düşmanın yakına gelmesine engel oluyoruz. Mesela Türk devleti Çemço bölgesine 8 aydır bütün teknolojisi ile saldırıyor ama şimdiye kadar 500 metreden öteye gidememiştir. Orada kimyasal silah kullanamıyor. Tünellere yaklaştığı zaman kullanıyor.
Kimyasal kullanımına ilişkin direkt bir yere başvurmadık ama kamuoyuna çağrıda bulunduk. Arkadaşların görüntüleri, bulunan kanıtlar, belgeler kimyasal silah kullanıldığını ispatladı. Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (OPCW) kimyasal silah başvurusunu devletin yapması gerektiğini söylüyor, bireysel başvuruları kabul etmiyor. Hiçbir devlet de başvurmadı.
TÜRK DEVLETİ SUÇ İŞLEMEYE DEVAM EDİYOR
Kurdistan Bölgesel Hükümetinin başvurusunun kabul edildiğini söylediler bize ama bölgesel hükümet de başvurmuyor. Neden başvurmuyor? Çünkü zaten bağımsız heyetlerin de gelip araştırma yapmasına engel oldular. Maske getirmek istiyoruz onu da engelliyorlar. Böyle bir sorunumuz da var. Kimyasal silah kullanımına karşı olan bağımsız heyetler de OPCW’ye başvuruyor. Kamuoyuna sunduğumuz belge ve kanıtlarla Türk devletinin kimyasal silah kullandığını ispat ettik. Türk devleti bu anlamda deşifre oldu, tepki de gösterildi. Bazı vekiller açıklama yaptı, parlamentolarda tartışıldı ama fiili olarak kimse Türk devletine kimyasal silah kullanımından dolayı müdahale etmedi. Bu uluslararası bir suçtur ama Türk devleti bu suçu işlemeye devam ediyor.
IRAK GÜÇLERİ ÜLKESİNİ İŞGAL EDENLERİ KORUYOR
Irak Hükümeti ile Kurdistan Bölgesi Hükümeti, Irak askerlerini sınıra
yerleştirmeyi planlıyor. Siz bulunduğunuz bölgelere o askerlerin gelmesine ve sınıra yerleşmesine izin verecek misiniz?
Şu an Irak devleti adına sınırda bazı güçler var, fakat oynadıkları rollerin dünyada bir örneği olduğunu düşünmüyorum. Türk devleti gelmiş topraklarını işgal ediyor onlar da Türk devletinin savunmasını yapıyorlar. Irak Sınır Muhafızları olarak hareket eden bu güçler, Türk devletinin güvenliği için bazı yerlere konumlanmışlar. Sınırı korumuyorlar. Ülkesini işgal edenleri koruyorlar. Böyle bir şey olmaz. Gerçekten sınırı korumak istiyorlarsa buna karşı çıkmayız hatta yardımcı da oluruz. Fakat Türk devleti zaten sınırı çok fazla geçmiş. Bazı bölgelerde 30 km kadar Kurdistan topraklarına girmiş. Buraları işgal değil ilhak etmiş. Irak hükümeti şu an bölgenin tamamına ilişkin bilgilere sahip değil. Kurdistan Bölgesel Hükümeti’nin var ama onlar da üstünü örtmek istiyor. Bilgilerin Irak ile de geniş bir şekilde paylaşıldığını düşünmüyorum.
Türk devleti Güney Kurdistan topraklarına yerleşmek istiyor, bunun için de çok büyük masraf yapıyor. Zaten biz olmasaydık daha geçen sene her yere yerleşmiş, Hewlêr’de sopalarını sallıyor olacaklardı. Ama biz iki senedir savaşıyoruz. Doğrudur, Avaşîn’de bazı bölgeleri almışlar ama gerilla da etraflarındadır. Rahat hareket edemiyorlar. Zap’ta da durum öyle. Burada böyle bir savaş yürütmezsek Türk devleti daha da ileri gider. Irak devleti dediğim gibi gerçekten sınırı kapatacaksa biz buna karşı değiliz. Fakat mesele Türk devletinin sınırı geçmesi değil, buraları ilhak etmek istemesidir. Kısacası, biz de sınırın korunmasından yanayız. PKK’nin Irak sınırını geçerek Türk devletine saldırdığı ve tekrar Irak topraklarına döndüğü iddiası gerçek değil. PKK 1 hafta önce Muş’ta çatıştı 7 asker öldürüldü, 1 arkadaşımız şehit düştü. PKK Dersim’de, Botan’da, Serhat’ta savaşıyor. PKK’nin Irak sınırını geçip Türk devletine saldırmasına ihtiyacı yok, tam tersi Türk devleti Irak sınırını geçmiş, her yere yerleşiyor biz karşısına çıkıp, hayırdır sen burayı işgal edemezsin diyoruz. Türkiye saldırıyor, PKK değil. Bazılarının dediği gibi, PKK Başûr’a savaş getirmedi, Türk devleti Başûr’u işgal etmek istiyor, PKK buna karşı savaşıyor, Başûr’u savunuyor. PKK’nin verdiği savaş Kurdistan topraklarını koruma savaşıdır. Bu yüzden sınır kapatılacaksa kapatılsın, buna karşı değiliz. Türk devletinin iddiaları yalan, işgal konseptlerini uygulamak için PKK’yi bahane ediyorlar. Mesela şu an Rojava’dan, Efrîn’den kim gidip eylem yaptı da ‘Bize yönelik tehdit var’ diyerek Rojava topraklarını işgal etti? Türk devletinin işgal sistemine baktığımızda sıradan bir durum olmadığını görüyoruz. Türk devleti Heftanîn’den Xakurkê’ye, Zap’a, Metîna’ya ve Avaşîn’e kadar bir baştan diğer başa 128 askeri üs yapmış. Bu üslerde tahminen 30 bin asker var. Türk devletinin buralardan çıkması için çok ciddi askeri ve siyasi bir mücadele yürütmek gerekiyor.
ASKERİ SALDIRILAR ÇÖZÜM DEĞİL
Irak Hükümeti ve Kurdistan Bölgesel Hükümetinin hareketliliği ile birlikte İran da saldırı tehditlerinde bulunuyor. Eğer İran da askeri bir saldırıda bulunursa tutumunuz nasıl olur?
Esas olan şudur; Kürt sorunu Ortadoğu’da ulusal, toplumsal ve siyasi bir sorundur. Yani askeri güçle çözülmez. Türk devleti şiddet ile çözmeye çalışıyor. Bu mümkün değil. Eğer İran da aynı yöntemi kullanırsa, saldırırsa bu yanlış olur. Kürt sorunu siyasi bir sorundur, bu yüzden siyasi yol ve yöntemlerle çözülmelidir. Biz hiç yerde şiddetle çözüm aramadık ve buna da karşıyız. Bütün güçlerin de böyle yaklaşması lazım. İran İslam Cumhuriyeti’nin de bu şekilde hareket etmesi gerekiyor. Askeri saldırılar çözüm değil. Rojhilat halkımız ve İran halkı aylardır alanlardalar, özgürlük istiyorlar, hak istiyorlar. Sorun İran’ın içindedir, Başûr’da değil. Böyle bir saldırıyı kabul etmeyiz. Kesinlikle şiddet kullanılan yol ve yöntemlere karşıyız.
Sayın Cemil Bayık geçtiğimiz günlerde Dukan’da kurulan siyasi partilere bir mektup yolladı. Mektupta yazılan taleplere ilişkin kısa da olsa bilgi verebilir misiniz?
Heval Cemil Bayık, yazdığı mektupta Kek Bafil Talabani öncülüğünde yapılan toplantıyı selamlıyor ve desteğini sunuyor. Farklı siyasi partilerin birliğinin ulusal birliğe dönüşme çağrısı da var. Arkadaşların aktardığı bilgilere göre mektubun içeriği bu şekildedir.
Ulusal birliğin kurulması için çabaların olması lazım. Çünkü bu süreçte daha fazla ulusal birliğe ihtiyacımız var. KCK olarak Başûr statüsünün korunması için, Kurdistan halkımızın kazanımlarının korunması için, Irak federal sisteminin korunması için bizler sorumluluğumuzu yerine getiririz. Nasıl ki DAİŞ saldırısında güçlerimizi devreye koyduysak, Kerkük’e, Maxmur’a, Duhok’a, Şengal’e gittiysek, o gün üzerimize düşen görevi yerine getirdiysek bugün de Türk devletinin Başûr’u işgal etmesine karşı direnerek görevimizi yerine getiriyoruz. Mektupta bu temelde ulusal birlik çağrısı yapılıyor. Mektubun içeriği bu şekildedir. Zaten toplantıda birçok kişi dinledi, mektubun içeriğine ilişkin kamuoyunun da bilgisi olduğunu düşünüyorum.
BAŞÛR’DAKİ SİYASİ PARTİLER AKTİF OLMALI
KDP ve YNK dışındaki diğer siyasi partilere mesajınız nedir?
Öncelikle tüm kardeşlerimize selam ve saygılarımızı iletiyoruz. Goran Hareketi’ni özellikle selamlıyoruz. Goran Hareketi değerli devrimci Newşirwan Mustafa öncülüğünde gelişti. Kuruluşundan bugüne kadar Goran Hareketi umut oluyor. Çünkü doğru bir çizgide yürüyor. Fakat daha aktif olmalıdır. Belki bu hususlarda bazı tartışmalar yürütülebilir. Daha da güçleneceklerine inanıyorum. Halkımız Goran Hareketi’nden çok umutlu. Bu yüzden buna göre bir çaba gösterilmeli.
İslami Hareketler de var ama hepsi aynı değil. Mesela Yekgirtî İslami, Komeleya İslami. Yeni ismi Dadwerî sanırım, yurtseverler ve inançları temelinde hareket ediyorlar. İslami olsun, sol olsun böyle yurtsever hareketlerden beklentimiz var. Özellikle Hizbî Şûî, Hizbî Zehmetkêşan, Sosyalist, Tevgera Azadî ve adını saymadığım diğer partiler… Başûr’da birçok siyasi parti ve örgüt var. Her şey KDP ve YNK değil ama bu saydığımız güçler bu süreçte çok aktif değiller. Kurdistan’da büyük bir savaş var ve Türk devleti Başûr’u işgal ediyor, Kerkük’te örgütleniyor, Musul’da örgütleniyor, yandaşı olan Türkmenleri eğitiyor. Hewlêr de bizim diyorlar. Ekonomik olarak da Kurdistan’a yönelik politikası var. Buna karşı bu güçlerin sessiz kalmaması lazım, aktif olmalılar. Bu konuda sadece hükümetten yana beklenti içinde olmamalılar.
Kurdistan Bölgesel Hükümeti şu an bir siyaset yürütüyor. Resmi olarak Kurdistan Bölgesel Hükümeti’dir; saygı da duyuyoruz ama Türk devleti ile yürüttüğü siyaset doğru değil ve Kürt halkının çıkarına değildi. Kürt halkının kazanımlarını ve statüsünü kendisi için tehlike olarak gören bir devlettir Türk devleti. Erdoğan kendisi demedi mi, Kuzey Irak’ta yanlış yaptık aynı şeyin Suriye’de olmasına izin vermeyeceğiz diye. Belki şu an PKK’ye karşı taktik geliştiriyor olabilirler ama yarın Güney Kurdistan’ı da hedef alacaklar. Açıkça söylemiyor ama Başûr’da her yeri işgal ediyor. Biz bölgesel yönetime karşı değiliz. Bölge ve Kürt halkı çok önemli bir aşamadan geçiyor. Bundan dolayı herkesin sorumlu bir şekilde yaklaşması lazım. Türk devletinin talanına karşı sessiz kalınmamalı. Bu çok önemli, beklentimiz budur.
Süleymaniye’de bugüne kadar birçok yurtsever insan katledildi. Bu konu ile ilgili yetkililerle görüştünüz mü?
Doğrudur, Süleymaniye’de birçok insanımız Türk devleti tarafından katledildi. Türk devleti bu saldırılarla terörist olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Katledilen arkadaşlarımız, dostlarımız Süleymaniye’de resmi olarak kalıyorlardı. Zaten Mamoste Şemal Başûrlu bir yazar, değerli bir aydındı. Yine Zeki Çelebi iş insanıydı, iş yeri vardı, resmi olarak yaşıyordu Süleymaniye’de. Heval Yasin Bulut da 10 yıldır orada resmi olarak yaşıyordu ve toplumsal çalışmalar yürütüyordu. Zaten değerli devrimci Kürt kadını Nagihan Akarsel Jineoloji çalışanıydı, akademisyen ve yazardı. Böyle sivil olan silahsız arkadaşları takip ediyorlar ve alçakça bir suikastla şehit ediyorlar. İşte Türk devleti budur. Bakur’da da bu yöntemle 17 bin insanımızı katletmiştir. Hem tutuklu, hem şehirde katlediyor, hem kimyasal kullanıyor, hem de sivil insanlarımızı evinde, iş yerinde suikastle şehit ediyorlar. Bu şehitlerimizi saygı ile anıyorum. Şüphesiz direniş bayraklarını daha da yükselteceğiz. Katledilen bu insanlar siviller, oradaki güvenlik güçlerinin de bu insanları savunması lazım. Başûr’daki güvenlik güçlerinden beklentimiz de budur. Oraya gelen silahsız sivil insanların çeteler ve Türk devleti tarafından hedef alınmaması lazım. Bu konuda tedbir almaları lazım.
Şu da var; Türk devleti neden özellikle de Süleymaniye’de bu suikastleri yapıyor? Çünkü Süleymaniye yönetimini zayıflatmak istiyor. Bu yüzden sivil insanları hedef alıyor. Yani orada karışıklık yaratmak istiyor. Düşmanın bu çabalarını boşa çıkartmak gerekiyor.
KÜRTLER SİYASİ SAHNEDE BİR İRADEDİR
Türkiye’de yaklaşan seçimlere dair düşünceleriniz nedir?
Türk devletinin en öncelikli projesi, Kürtlerin Türkiye’de irade olmaması yönündedir. Kürtlerin askeri, siyasi ve toplumsal olarak irade olmaması için baskı altına alınmasıdır. Türkleştirmek istiyor. Türk olarak görüyor zaten. Bu nedenle 7 yıldır Önder Apo üzerinde tecrit uygulanıyor. Tecrit 24 yıldır vardır ama son 7 yıldır bu konsept temelinde ağırlaştırılmış tecridi sürdürüyor. Gerillaya yönelik imhaya dayalı operasyonel saldırılar söz konusudur. Kürt ve Türkiye demokratik sol siyasi güçlerine yönelik, Kürt ve Kurdistani bütün kurumlara yönelik güçsüzleştirme ve zayıflatma temelinde faşizan bir saldırı söz konusudur. Halk üzerinde sınırsız bir baskı vardır. Bütün bunlar Kürtlerin irade olmasını engellemeye, güçten düşürülmesine yöneliktir. Fakat başarılı olamadılar. Rêber Apo’nun İmralı’daki direnişi, gerilla direnişi, Kürt siyasetinin, Türkiye demokratik sol siyasi güçlerinin onlar karşısında iradi duruş göstermesi, her ne kadar 10 bin kişiyi zindanlara atmış olsa da zindanlarda da dışarıda da direnmesi, genel olarak halkımızın direnişi Türk devletinin planladığı konseptin başarıya ulaşmasına ve Kürtleri iradesizleştirmesine geçit vermedi.
Şimdi Kürtler seçimlerde esas irade gücüdür, Kürtler kilittir. Kimi isterse o seçilecek. Şu anda hepsi Kürtlere muhtaçtır. Bu, Kürt özgürlük mücadelesi için önemli bir başarıdır. Yani kaç yıldır o kadar saldırmalarına, katletmelerine, zulmetmelerine, o kadar insanı zindanlara atmalarına rağmen yine de siyasi parti HDP şahsında Kürt halkı şu ana kadar da siyasi sahnede bir iradedir. Bu bütün Kürtler; Bakur Kürtleri, Bakur dışındakiler için de önemli bir sonuçtur ve bir başarıdır.
Türk devletinin size yönelik saldırılarının seçimlerle alakası nedir?
Faşist AKP-MHP hükümeti, özellikle son 2 yıldır, bize ve tüm Kürtlere yönelik saldırıları seçimler çerçevesinde ele alıyor. Yani çok fazla alakası vardır. Bunlar daha 2021’de Garê’ye saldırı gerçekleştirdiklerinde bize büyük bir darbe vurmak, bu temelde erken seçimlere gitmek istediler. Türkiye’de her şey hükümet değildir; devlet de vardır. Devletin projesi, Misak-ı Milli’yi ilhak etmektir; Halep’ten Kerkük’e kadar işgal etmektir. Devlet bunu karar altına almıştır. AKP-MHP de bu çerçevede hareket ediyor, bu siyaseti uygulamak istiyor ve özellikle bu anda saldırılarını büyütmek, Kürtlere karşıtlık temelinde, “Kürtleri ezdim, Türkiye’yi kurtardım, büyüttüm” diyerek Türkiye halkından oy almak istiyor. Bu şekilde ırkçılığı yükselterek onlardan oy almak, seçimlerde bu şekilde başarılı olmak istiyor. Bu 2 yıldır başarmak ve erken seçimlere gitme beklentisindedir. Bu fırsatı elde edemedi.
KESİNLİKLE ROJAVA’YA SALDIRACAKLAR
Bu yıl da Nisan’dan itibaren Zap’a saldırdılar. Zap etrafında zafer, başarı hikayesi oluşturmak; bu şekilde erken seçime gitmek istediler ama yapamadılar. Başaramadılar, bu nedenle Rojava Kurdistanı’na yöneldiler. Kesinlikle Rojava’ya saldıracaklar. Siyasi konjonktüre göre, pazarlıklar, hesaplar yapıyorlar fakat Kürtlere karşı savaşla seçime gitmek istiyorlar. Erdoğan iyi biliyor; eğer savaşmadan seçime giderse başaramayacak. Kürtlere karşı bir savaş yürütecek, başardım diyecek. Önce Başûrê Kurdistan’la bu hesabı yaptı, olmadı; bu kez de Rojava Kurdistan’ı üzerinden bu hesabı yapmak ve bu şekilde seçime gitmek ve iktidarını kalıcı hale getirmek istiyor. Bu hükümet, Kürtlerin imhası üzerinden kendini var etmek istiyor. Böyle Yeni Osmanlı siyasetini hakim kılmak istiyor. Bunun için son saldırısı seçimlerle oldukça bağlantılıdır.
İktidarın HDP’yi etkisizleştirme çabaları giderek artıyor. Neden özellikle bu dönemde HDP’yi etkisizleştirmek istiyorlar?
AKP-MHP hükümetinin yeni projesinin amaçlarından biri de HDP’yi tasfiye etmektir. Barajın altında bırakmak ve zayıflatmaktır. Dile getirdiğimiz gibi Kürtleri iradesiz bırakmaya yöneliktir. HDP’de demokratik güçler de var; Kürt dostudurlar, onları da güçten düşürmek istiyor. Böyle amaçları var. Önceden de birçok Kürt partisini kapattılar ama Kürtler bir yenisini kuruyordu. HDP bunların en sonuncusudur. HDP’yi kapatsalar, belki yenisini kurarlar. Seçime giderken HDP’ye karşı kapatma dava açtılar. AKP-MHP bunu hesaba katacaktı; bakacak, eğer HDP kitlesinin dağılacağını bilseler, yasal olarak HDP’yi kesin kapatacaklar ama kitlenin dağılmayıp, yeniden bir irade olarak ortaya çıkacaklarını bilseler kapatmayabilirler de. Erdoğan şimdi bunu hesaplıyor. Bu nedenle HDP’yi kapatma tehdidiyle kapatmasının mı kapatmamasının mı daha faydalı olabileceğini hesaplıyor; buna göre bir karara gidecekler. Seçim öncesi bu hususta bir karar verecekler ancak kapatma olasılığı fazlasıyla söz konusudur.
HPG’nin Mersin’de gerçekleştirdiği eylem sonrasında Selahattin Demirtaş ve HPG arasında çelişki olduğu görüldü. Bu bir çelişki mi yoksa düşünce farklılığı mı?
Hayır, çelişki değildir. Bazı konularda fikir ayrılığı olabilir fakat hiçbir çelişki söz konusu değildir. Selahattin Demirtaş da bu mücadelenin bir eseridir, bir parçasıdır. Kaldı ki o da kendisini böyle görüyor. Yani bu camia çok geniştir; çok görüşlülük olabilir ama özgürlük ve demokrasi davası için birlik de hep olacaktır. Bu çerçevede hiçbir çelişki olmadığını belirtebilirim.
Doğrudur; hem işgalci Türk devletinin özel savaşı hem de muhalefette olan diğer güçler kullanmak, bazı fikir farklılıklarını çelişkiymiş gibi göstermek ve derinleştirmek istiyor. Bu anlamda hem hükümetin hem de muhalefetin çabaları var fakat bu hususta hiçbir sonuç alamayacaklar. Biz herkesi tanıyoruz. Kürt halkı bu önemli dönemde birliğini koruyacak, Bakurê Kurdistan’da bütün kurum ve örgütlerin birliğini sağlayacak, bu önemli dönemde Türkiyeli demokratik ve sol kesimlerle tutumlarını ortaya koyacak, irade göstereceklerdir. Bunu kimse parçalayamaz ve böyle bir şey de olmaz. Halkımız bu temelde ağırlıklarını, iradelerini seçimlerde göstereceklerdir.
ÖNDERLİĞİ TEHDİT EDİYORLAR
Geçtiğimiz dönemlerde Erdoğan’ın sayın Öcalan ile oturup görüşme yaptığı yönünde kamuoyuna birtakım haberler yayıldı. Bunun bir gerçekliği var mı?
Önemli bir konudur. Rêber Apo üzerinde 24 yıldır bir tecrit ve özel bir savaş var. Şimdi de 21 aydır kimse İmralı hakkında haberdar değil ya da Rêber Apo ve yanındaki 3 arkadaştan haberimiz yoktur. Ancak devlet veya hükümet tarafından sizin de söylediğiniz gibi haberler çıkıyor. Gelip giden heyetlerin olduğunu biliyoruz. Bunların arasında Erdoğan var mı yok mu, bilmiyorum. Bazen sağlık heyetleri de gidip geliyor. Özellikle son olarak Avrupa Konseyi’nin sözde İşkenceyi Önleme Komitesi Türkiye’ye gitti, İmralı’yı da ziyaret etti ancak İmralı’ya gitme planları yoktu. Aniden gitmişler İmralı’ya. “Biz görüştük” dediler. Şimdi açıklama yapmayacağız, 6 ay sonra usullerimize göre açıklama yapacağız” dediler. Fakat sonradan açığa çıktı ki Serok Apo ile görüşmemişler. Ya da Serok Apo onları protesto etmiş; onlarla görüşmek istememiş. Böyle skandal gibi yalan konuştular. Böyle olduğu açığa çıktı. Esasta çok endişeliyiz. Serok Apo’nun sağlığından, İmralı’nın durumundan kaygılıyız, korku içindeyiz. Orada neler oluyor? Önderliğin üzerinde baskı olduğunu biliyoruz. Psikolojik savaş zaten var, fakat baskı uyguluyorlar, tehdit ediyorlar. Onlar Rêber Apo’nun Kürt sorununun bireysel haklara dayalı çözümünü kabul etmesini ve seçimlerde de onları desteklemesini istiyorlar. Rêber Apo kabul ederse, “Kürt sorununu bireysel haklar temelinde çözüyoruz” diye ilan edecekler. Ama Rêber Apo, ‘hayır, biz bir halkız; bireysel değil toplumsal haklar gerekiyor” diyor. Kim isterse Kürtçe öğrenebilir şeklinde değil, hayır, Kürtçe eğitim hakkı gerekir, kendi kendini yönetme hakkı gerekir. Yani biz bir milletiz. Rêber Apo bunda ısrar ediyor. Yıllardır bu hususta baskı var ve o da yıllardır büyük bir iradeyle, olağanüstü bir şekilde, gerçekten büyük bir sabırla direniyor.
RÊBER APO YALNIZ BIRAKILMAMALIDIR
Rêber Apo, “Ben Türkiye’de bir yer yapmak istiyorum Kürtler için” dedi. Yer, ancak Türk devleti Kürt toplumunun kimliğini tanırsa mümkün olabilir. Mesele budur. Yani Rêber Apo’nun duruşu, Kürt halkının varlığı içindir. Direniyor. Bu nedenle ağır ve fazlasıyla baskı altında olduğunu biliyoruz ve çok kaygılıyız. Bu yüzden bütün halkımıza çağrımız var; Rêber Apo yalnız bırakılmamalıdır. Sokağa çıkmalı, avukatlarının, ailesinin ziyaret etmesini istemeliyiz. Bu şekilde bir haber almak istiyoruz. Kaygılarımız, korkularımız var.
Bu çerçevede, belki siz de duymuşsunuzdur; Avrupa’da, Kurdistan’ın bazı parçalarında birçok yerde eylemlilikler oluyor, fakat özellikle beklentimiz Başûrê Kurdistan halkımızdandır. Bakın, Rêber Apo Kürtlerin hakları için bu kadar baskıyla karşı karşıya kalıyor. Rêber Apo, Türk devletinin dediklerini kabul etse, örgüt olarak kabul etsek Kürtler yok olur. Yani burada ulusal bir tutum, Kürt halkının varlığına yönelik bir tutum söz konusu. Sıradan bir şey değildir. Rêber Apo’nun omuzlarında gerçekten ağır bir yük var. Halkımız buna karşı sessiz kalmamalı. Rêber Apo’dan bir haber alana kadar… Artık Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğü için hareket etmeliyiz.
Yani bugün böyle bir mücadele yürütülüyor. Türk devleti, özellikle AKP-MHP hükümetinin uyguladığı tecridin dünyada eşi yoktur. Bir köy haline gelen dünyada 21 aydır kimse İmralı’da neler olduğunu bilmiyor. Hiç haber yok. Bu büyük bir zulümdür. Bu öyle bir tecrittir ki, işkencedir. Herkesin buna karşı sesini çıkarması gerekir. Bu çerçevede bizim ve halkımızın bir mücadelesi söz konusudur. İmralı’daki zulmün durdurulması için herkesi bu mücadeleye katılmaya çağırıyoruz.
ATEŞKES GÜNDEMİMİZDE DEĞİL
Tek taraflı bir ateşkese ve barış dönemi başlatmaya hazır mısınız? Eğer hazırsanız, bu süreç nasıl ve ne zaman başlayacak?
Böyle bir şey gündemimizde değil. Halkımıza, Önderliğimize, güçlerimize karşı her yerde saldırı söz konusu. Yani ateşkes şimdi gündemimizde değil ama siyasi çözüm istiyoruz. Bu amacımızdır. Eğer gerçekten bir proje varsa ve içinde ciddiyet olduğunu görürsek düşünebiliriz. Fakat Önderliğimizin üzerinde mutlak ve dünyada benzeri olmayan bir tecridin, gerilla üzerinde imha saldırılarının, halkımız ve siyaset üzerinde faşizan bir baskının olduğu ve ortada çözüme dönük hiçbir projenin olmadığı koşullarda bunun tartışması, gündeme getirilmesi bile söz konusu olamaz. Ama dediğimiz gibi eğer gerçekten bir proje olursa, bütün bu baskılar, tecrit ortadan kalkar ve normalleşme olursa düşünebilir, gündemimize koyabiliriz. Buna açığız. Ama bunun için şart ve koşulların oluşturulması lazım. Koşullar bu söylediklerimizdir.
Biz siyasi bir mücadele yürütüyoruz. Konuyu silahla ve şiddetle halletmek isteyen biz değiliz, Türk devletidir. Onlar ateşkesi bozdular, çözüm ve diyalog projesini durdurdular ve bize saldırdılar. Bu saldırıları durdururlarsa, proje ortaya çıkarsa ateşkes aşaması yeniden gündeme gelebilir. Ama şu anda böyle bir şey gündemde değil.
Son olarak bu imkanı bize sağladıkları için bütün KNN çalışanlarına, yöneticilerine teşekkür ediyorum. Sizin aracılığınızla bütün aziz Başûrê Kurdistan halkına selam ve saygılarımı sunuyorum, hepinize içtenlikle başarılar diliyorum.