Karayılan: PKK’nin hakikati zafere doğru gidiyor

0
462

Stêrk TV’de yayınlanan özel programa konuşan PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, Türk devletinin Kürdistan’da yürüttüğü savaş politikalarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Kürt halkının Türk devletinin her türlü saldırısına karşı kendilerini korumaları gerektiğini belirten Karayılan, “Düşman bugün Kürt dilini, Kürt ulusunu hedef haline getirmiş durumda. Kürt halkına dair her şeyi yok etmek istiyor. Kürtçe yerine Türkçe, Arapça veya Farsça’yı dayatıyorlar. O zaman senin de Kürtçeye sahip çıkman gerekir. Yani devrimci bir tutum sergileyerek herkesin Kürtçeye sahip çıkması gerekir. Mesela bazı Türkler de Kürtçe konusunda olumlu bir tutum sergileyerek Kürtçeyi yaşatmamız gerekir diyorlar. Bizler Arapçayı da Türkçeyi de seviyoruz, her dili seviyoruz fakat bugün Kürtçe’nin her lehçesi büyük bir tehlike ile karşı karşıyadır. Kürtçeyi korumamız lazım” diye konuştu.

Türk devletinin Kürdistan’da geliştirdiği koruculuk sistemine de değinen Karayılan, “Türk devleti şu an korucuları yavaş yavaş kontra yapmak istiyor. İnsanlarımız artık biraz daha bilinçli, silah bırakanlar oldu, korucu olanların bir kısmı da dağlarda gerillaya karşı operasyona katılmak istemiyor. Tabi bazı vicdanı kararan, para için koruculuk yapan, düşmanla hareket edenler de var. Örneğin kendisi Bakur’dadır ama Başur’da olan akrabalarını da ajanlaştırmak, koruculaştırmak istiyor. Türk MİT’i bunları kullanarak Başur halkına koruculuğu dayatıyor. Böyle hain, alçak, kontra, yüreksizler de var. Bunlar para için insanlıktan çıkmış olanlar” sözlerini kullandı.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan’ın Stêrk TV’de yayınlanan röportajının birinci bölümü şöyle:

Yıllardır Kürdistan’da bir savaş var ve bu savaşta büyük bir direniş sergileniyor, Kürt halkı sürekli bir direniş içinde, yine Kürdistan’da Türk devletinin eliyle bir sömürgecilik geliştiriliyor. Siz bu sömürgeci özel savaşın karakterini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Başta tüm halkımızı saygıyla selamlıyorum. Bu önemli konu hakkında sorduğunuz için size de teşekkür ederim. Bu konu çok önemli. Çünkü halkımız üzerinde kapsamlı bir özel savaş yürütülüyor. Fakat basına baktığımız zaman daha çok günlük konuların olduğunu görüyoruz. Daha çok bu konularda sorular soruluyor ve biz de bu temelde cevaplar veriyoruz. Bu yüzden önemli kimi konular arka planda kalabiliyor. Esas olan bu konuları tartışmak ve teşhir etmektir. Bu açıdan içerik olarak bu tür konuların ve programların yapılması çok önemlidir. Bugün Kürdistan üzerinde yürütülen siyaset gerçekliğini iyi anlamak gerekiyor. Kürdistan üzerindeki sömürgecilik sıradan bir sömürgecilik değildir. Şimdiye kadar çeşitli topraklarda, ülkelerde sürdürülen sömürgecilik daha çok oralarda var olan değerli kaynakları sömürmek, ele geçirmek üzerineydi.

Elbette topraklarımız üzerindeki sömürgeci sistem de değerli kaynakları talan etme üzerinedir. Ancak hedef sadece bu yönlü bir sömürgecilik değildir. Hedef yer altı ve yer üstü kaynakları sömürmenin yanı sıra, halkımızı bir bütünen ortadan kaldırmaktır. Amaçları imha, inkar ve soykırım siyasetini egemen kılıp sonuca ulaşmaktır. Yani Kürdistan’da yürütülen sömürgeciliğin karakteri böyledir. Yani Fransa’nın Cezayir üzerindeki sömürgeciliği veya Amerika’nın Vietnam işgalciliği gibi bir durum yoktur. Bunlara benzemiyor. Kürdistan’da yürütülen sömürgeciliğin amacı halkı eritmek, asimile etmek, Türkleştirmek, bir bütünen Kürt olgusunu ortadan kaldırmak. Bunun için hiçbir zaman Kürdistan’da hakimiyet kılmaya çalışan rejimler normal rejimler olmadı. Yani Kürdistan sürekli özel kanunlara tabi tutulmuştur. Mesela şimdi Türkiye’de bir anayasa var ve sözde hukuk sistemi ona göredir. Fakat Kürdistan’da uyguladıkları kanunlar ise farklı kanunlardır. Daha çok gizli ve özel kanunlarla Kürdistan’da bir uygulama yürütüyorlar.

KÜRDİSTAN HALKI 9 BİN YILDIR BU TOPRAKLARDA YAŞIYOR

Mesela geriye dönüp baktığımızda 1925’te Şark Islahat planını görüyoruz. Şark planının daha sonraları sadece isim değiştirerek süreklilik kazandığını biliyoruz. İşte ismi Tunceli Kanunu, Mecburi İskan Kanunu vb. isimlerle her iktidar döneminde güncellenerek devam ettirildi. Bugün de AKP-MHP iktidarı da Şark Islahat planının güncel bir hali olarak “Diz Çöktürme” planı şeklinde yürütmeye çalışıyorlar. Bunların amacı Kürt halkını bu planlar ile ortadan kaldırmak. Bu plan sadece Kürdistan’ı da hedef almıyor, tüm toplum üzerinde mutlak bir hakimiyet kurup toplumu siyasi açıdan tamamen bitirmek, gerekirse fiziki imhayı da içeriyor. Tabi çeşitli kültürel, eğitsel faaliyetlerle bir bütünen toplumu kendi değerlerinden uzaklaştırıp ortadan kaldırmayı amaçlıyorlar. Bu yüzden Kürdistan’da asla olağan kanunlar ve süreçler yürütmemişlerdir. Sürekli valiler ve bölgeye atadıkları devlet memurları eliyle gizli, özel kanunları devrede tutmuşlardır. Çünkü amaçları insanlık dışı, hukuk dışı hedefler içeriyor.

Kürdistan halkı bu topraklar üzerinde yaşayan kadim bir halktır. Bazen Erdoğan çıkıp diyor ki ‘Biz bin yıldır bu toprakları vatan yaptık’. Peki bu topraklarda yaşayan halkların ne kadar uzun zamandır yaşadıklarını bilmiyor mu? Tarihin bize somut olarak gösterdiği biçimde biz Kürt halkı 9 bin yıldır bu topraklarda yerleşik yaşayan bir halkız. Sonra da kendileri çıkıp ‘biz bin yıldır bu topraklarda yaşıyoruz’ diyorlar. Ve sonra kalkıp bizi imha etmek istiyorlar. Kültürümüzü, tarihimizi, dilimizi, geleneklerimizi, bir bütünen tüm değerlerimiz ile bizi ortadan kaldırmayı hedef haline getirmişler. Bu yüzden Kürdistan üzerinde sürekli olağanüstü kanunlar ile bir soykırım siyaseti yürütülüyor.

Kürdistan halkı Türk devletinin inkar ve imha politikasına karşı nasıl yol izlemeli?

Kürt halkının kendini koruması lazım. Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra Atatürk Kürt halkına Kürdistan’ın özerk olacağı sözünü verdi. Kürt halkı bu söz üzerine onlarla birlikte savaştı. Ama Lozan antlaşması imzalandıktan sonra hegemonik güçler Kürtleri harcadı. Daha sonra Türkiye de verdiği sözü unuttu, ihanet etti. Kürdistan halkını soykırımdan geçirmek istediler. Şêx Seid hareketi böyle başladı. Kürt kendilerini koruyabilmek için ayaklandılar. 1925’ten 1940 yılına kadar yani 15 yıl boyunca işgalci Türk devleti Kürdistan’ı askeri olarak işgal etti. Fiziki soykırım yürüttüler, 15 yıl boyunca Kürdistan’da aralıksız kan aktı. Bildiğiniz gibi en son 1938 yılında Dersim’e askeri işgal harekatı başlatıyorlar.

Kürt toplumu bu vahşi yılları hatırlamak bile istemiyor. Çünkü katliam ve soykırımlarla geçmiş o yıllar. Mesela 1940 yılından 1970 yılına kadar Kürdistan’da büyük bir sessizlik hakim. Türk devleti de okullar aracılığı ile asimilasyon politikasına hız veriyor. O dönem kimse Kürt olduğundan dahi bahsedemiyor. Mesela Dersim’de bir köyün yüzde 80’i katlediliyor, kalanları çocuklarına başlarına gelen felaketi, vahşeti anlatamıyor bile. Çocuklarının bir an önce Türkçe öğrenmelerini istiyorlar. Böyle bir yol buluyorlar. Bu yüzden asimilasyon çok yol alıyor.

1970’lerden sonra ise Önderlik ve özgürlük hareketi ortaya çıkıyor. O dönem başlayan mücadele belli bir aşamaya geldi. Bu başka bir konu ama burada dil çok önemli. Dili korumak çok önemli. Düşman daha 1925 yılında Şark Islahat planında dilden bahsediyor. ‘Bütün Kürtlere Türkçeyi öğretmemiz gerekiyor ki Kürtçeyi unutsunlar’ diyorlar. Özellikle kadınlara Türkçe öğretmek istiyorlar. Kürt halkı olarak elbette onurumuza, şerefimize, topraklarımıza sahip çıkmalıyız ama her şeyden önce dilimize sahip çıkmalıyız. Tüm Kürt gençlerinin Şark Islahat planını okuması gerekir. Eğer okursa o zaman Türkçe konuşmanın ne anlama geldiğini kavrar. Düşman bu dili zorla bize öğretmeye çalışıyor. Biz ulusal bir hareket olduğumuz kadar enternasyonal bir hareketiz de aynı zamanda. Aramızda birçok Türk, Arap, Asuri, Alman arkadaşlarımız var. Yani insani bir hareketiz. Irkçı, milliyetçi bir hareket değiliz.

KÜRTÇE BÜYÜK BİR TEHLİKE İLE KARŞI KARŞIYADIR

Düşman bugün Kürt dilini, Kürt ulusunu hedef haline getirmiş durumda. Kürt halkına dair her şeyi yok etmek istiyor. Kürtçe yerine Türkçe, Arapça veya Farsça’yı dayatıyorlar. O zaman senin de Kürtçeye sahip çıkman gerekir. Yani devrimci bir tutum sergileyerek herkesin Kürtçeye sahip çıkması gerekir. Mesela bazı Türkler de Kürtçe konusunda olumlu bir tutum sergileyerek Kürtçeyi yaşatmamız gerekir diyorlar. Bizler Arapçayı da Türkçeyi de seviyoruz, her dili seviyoruz fakat bugün Kürtçe büyük bir tehlike ile karşı karşıyadır. Üstelik Kürtçenin her lehçesi. Kürtçenin bütün lehçelerini korumamız lazım. Bu lehçeler bizim zenginliğimizdir. Kürtçeyi koruyan birçok kurum da var. Bu kurumların çalışmaları çok değerli. Kendilerine teşekkür ediyorum. Hatta dönem dönem bazı partiler bir araya gelerek dil konusunda neler yapabileceklerine ilişkin tartışmalar da yürütüyorlar bunlar çok değerli çalışmalardır.

Düşman Kürt ulusunu yok etmek istiyor ve önce dilden başlıyor. Özellikle annelere çağrıda bulunuyorum, çocuklarınıza Kürtçe öğretin, evde, sokakta Kürtçe konuşun. Bize dayattıkları dili değil anadilinizi konuşun. Örneğin Amed’de gençler bazen röportaj veriyorlar, sokaklarda, kendi aralarında Türkçe konuşuyorlar. Kürdistan’ın başkentinde yaşıyorsunuz, Türkçe konuşmaya ne gerek var. Tabi ki Kürtçenin yanında Türkçe konuşmak ayrı bir zenginliktir ama tehlike altında olan Kürtçeye de sahip çıkmanız gerekir. Devrimci bir tutum sergileyerek anadilinizde konuşmanız gerekir. Bu çok önemli.

Mesela düşman TRT Şeş’i açmak zorunda kaldı. Dil konusunda mecbur bazı şeyler yaptılar bu da mücadelenin bir sonucudur. Fakat toplum olarak kendiliğinden Kürtçeden vazgeçelim istiyorlar. Örneğin bazı üniversitelerde Kürtçe bölümler açtılar fakat o bölümlerde eğitim gören insanları hiçbir yerde çalıştırmıyorlar. Bu yüzden o bölümler de kapanmak zorunda kaldı, boşa çıktı. Kürtçeye açık bir şekilde düşmanlık yapamıyorlar bu yüzden özel savaş politikaları çerçevesinde hareket ediyorlar. TRT Şeş de özel savaşın bir parçası sonucu açıldı. Özel savaşın stratejisi Kürtçenin ve Kürt ulusun yok edilmesidir. Bunu unutmamız lazım. Bizim de Kürtçede, Kürt kültüründe ısrar etmemiz, geliştirmemiz gerekir.

Türk devleti şu an Kürt gençlerine karşı da özel bir savaş yürütüyor. ‘PKK’ye katılmayın, dilinize, kültürünüze sahip çıkmayın’ diyor. Kürt gençlerinin, Kürt toplumunda rol ve misyonu nedir? Nasıl öncülük etmeliler?

Bir toplumun geleceği gençlerdir. Eğer bir toplumun geleceğini karartmak isterseniz önce gençlerini yok etmeniz gerekir. Zaten işgalciler bunu bizden daha iyi biliyorlar. Bu yüzden Kürt gençleri düşmanın hedefindedir. Hatta birkaç sene önce, 2007, 2008 yıllarında Türkiye, İran ve Suriye arasında bir ittifak gelişti. 3 devler Kürt gençlerine karşı aynı siyaseti yürüttüler. Rojava’da eskiden eroin, esrar bilinen, kullanılan bir şey değildi. Orada yaşadığım için de biliyorum toplumda böyle bir şey yoktu. Ama bu 3 devletin istihbaratları uyuşturucuyu yaygınlaştırdılar. Kürdistan’a uyuşturucu maddesini soktular.

İşgalci Türk devleti şu an 3 aşama olarak Kürt gençlerini hedef haline getirmiş durumda. Birincisi burs vererek, yurtlara yerleştirerek, okutarak sahip çıkıyormuş gibi yapıyor. Özellikle zeki gençleri hedef seçiyorlar. Eskiden Gülen cemaati yapardı bunu, şimdi Türk devleti yapıyor. Bu gençleri alarak iyi bir Türk yapmak istiyor. Zaten düşmanın amacı her Kürdü iyi bir Türk yapmak. Kürt gençlerini bu şekilde hakikatinden, kültüründen koparmak istiyor. Bize de aynı şeyleri yaptılar. Okula gittiğimiz dönemde daha hareket yoktu, ulus bilinci yoktu ama bizi de iyi bir Türk yapmak için hedef seçmişlerdi. İşte Kürt gençlerinden bazılarını Kuran kursu yolu ile, bazılarını burs yolu ile, bazılarını yatılı okul yolu ile farklı farklı yöntemlerle istedikleri gibi bir birey yaratmaya çalışıyorlar.

İkinci aşama ise bahsettiğim gibi istihbaratların gençleri yoldan çıkarmak için uyguladıkları yöntemler. Gençleri esrara, eroine, fuhuşa, kapkaça, ahlak dışı şeylere alıştırmak istiyorlar. Hatta sporu bile kullanıyorlar, tabi ki spor kötü bir şey değil ama takım tutturarak gündemlerini boş şeylerle dolduruyorlar. Devlet bilinçli bir şekilde yapıyor bunları. Bütün Kürt anne, babalar da bilsin devlet gizlice gençlere uyuşturucu madde verip, onları yoldan çıkarmak, tinerci, esrarcı, ahlaksız bireyler yapmak istiyor. Fuhuşu geliştiriyorlar. Gençleri bu şekilde değerlerinden uzaklaştırıp ajan yapıyorlar. Yani sosyal ajan yapıyorlar. Bu şekilde gençleri düşürüp kendilerine çalışmalarını istiyorlar. Bir paçavra olarak kullanıyorlar.

KÜRT GENÇLERİ 1 PARÇA EKMEK PEŞİNE DÜŞSÜN İSTİYORLAR

Örneğin bazılarını eğitip aramıza gönderiyorlar, anlıyoruz kim olduklarını. Çünkü bizim yaşam tarzımız farklı, bizde gönülden bir yoldaşlık var, eğer gönülden olmazsa hemen anlaşılıyor zaten. 10 arkadaş birlikte yaşıyorsa 1 tanesinin gönül bağı yoksa hemen açığa çıkıyor. 3 ay, 5 ay sonra arkadaşlar bakıyor farklı bir kişiliktir üzerinde duruyorlar, platform, özeleştiri sürecinden sonra ya kendileri itiraf ediyor ya da arkadaşlar çözüyor kim olduklarını. Bazıları itiraf ediyor hallerine acıyoruz. Mesela genç bir Kürt kadınını aşk ilişkisi ile kandırıyorlar, sonra tecavüz ediyorlar ve bize çalışacaksın diyorlar. Böyle yapıp içimize gönderiyorlar. Aynı yöntemi erkeklere de uyguluyorlar. Genç erkeklere de tecavüz edip, onları düşürüyorlar.

Kürt gençlerini düşürmek için her yöntemi kullanıyorlar. Kürt gençleri ülke sevdasına değil, bir parça ekmek peşine düşsün diye her şeyi yapıyorlar. 1 parça ekmek için, esrar için kendilerini satsın istiyorlar. Böyle gençler istiyorlar. Karakterli, onurlu, şerefli Kürt gençleri değil, düşürülmüş basit gençler istiyorlar. Bu oyunlara gelmeyen, kendini koruyan gençleri potansiyel PKK’li olarak görüyorlar. O gençlerin eninde sonunda gerillaya katılacağını hesap ediyorlar. Bu gençleri de sürekli baskı altında tutuyorlar, gözaltına alıp, tutukluyorlar. Bazılarını kaçırıp ajan olmaya zorluyorlar, tehdit ediyorlar. Şimdiye kadar yüzlerce HDP’li genci kaçırıp tehdit ettiler.

YURTSEVER GENÇLER HALKIMIZIN GELECEĞİNİ TEMSİL EDİYOR

Şu an yanımızda olan 2 MİT esiri de bu konuya ilişkin, “Birini hedef yaptıysak mutlaka düşürürüz. Önce yumuşak bir şekilde yaklaşıyoruz, yemeğe, çaya çağırıyoruz. Onlara İmralı iyi ama Kandil kötü diyoruz. Eğer bu yöntemle olmazsa şantaj yapıyoruz. Onunla veya ailesi ile ilgili belge topluyoruz. Bizimle olmazsan bunları internette paylaşırız, ya da PKK’ye yardım ettiğini tespit ettik savcı ile konuşup seni zindana atacağız diyoruz. Bütün bunlar olmazsa işkence yapıyor, öldürüyoruz. Tecavüz, işkence her türlü yöntemi yapıyoruz” itiraflarında bulundular. Yani gençler üzerinde böyle bir politika yürütüyorlar.

Özellikle yurtsever gençlere yönelik baskı çok fazla. Tabi ki yurtsever gençlerimiz bir onuru temsil ediyorlar. Düşen Kürt gençlerini de bu yurtsever gençlerimizin kurtaracağına dair umutlarımız var. Düşmanın tüm planlarını boşa çıkaracaklardır. Bu gençlerimizi kendilerine sahip çıkıyorlar, düşmana boyun eğmiyorlar. Bu gençler halkımızın geleceğini temsil ediyorlar. Umut bu gençlerdedir. Düşmana da bu yüzden onlara baskı yapıyor, her türlü yönteme başvurarak saldırıyor.

Kürt toplumunda kadının mücadelesi, rolü ve misyonu çok önemli. Türk devleti kadın mücadelesini yok etmek için sürekli bir saldırı halinde. Kürt kadınlarının bu saldırılara karşı direnişi de devam ediyor. Kürdistan’daki özel savaş politikalarının boşa çıkması için kadınlar nasıl öncülük etmelidir?

Kürdistan’daki özel savaşı politikalarının hedefinde bir gençler, iki ise kadınlar var. Hatta zaman zaman kadınlara yönelik baskılar çok daha fazla oluyor. Önderliğin paradigmasında öncülük yapacak olanlar gençler ve kadınlardır. Önderliğin kadın özgürlüğüne ilişkin geliştirdiği perspektif dünyada yeni bir şey. Tabi ki kadın özgürlüğü, kadın hakları için birçok ülkede hareketler ortaya çıkmıştır. Sol, sosyalist, feminist hareketler çalışmalar yürütmüşler hala da yürütüyorlar. Fakat önderlik paradigmasında kadın nasıl özgürleşir ve nasıl topluma öncülük eder konusunu geliştiriyor. Kadının kendisini özgürleştirmesinin yanı sıra erkeği de değiştirmesini ele alıyor. Kadını köle değil, öncü yapıyor. Önderlik kadına böyle bir rol veriyor. Kürt kadınları önderliğin paradigmasından büyük bir güç aldı, özgürlük mücadelesine kuvvetli bir şekilde katıldı.

Bugün Kürt kadınları verdikleri mücadele ile sadece bölgedeki kadınların değil, dünyadaki kadınların dikkatini çekiyor. Önderlik paradigmasında devrimi 3 şekilde ele alıyor. Birincisi kadın devrimi, ikincisi demokrasi devrimi, üçüncüsü ise ekoloji devrimi. Herkes ekolojinin ne kadar önemli olduğunu şimdi daha iyi anlıyor, özellikle koronavirüs salgınından sonra. Ama önderlik 20 yıl önce ekolojinin önemine dikkat çekti, ekoloji devrimine ihtiyaç olduğunu söyledi. Artık tüm dünya Rêber Apo’nun nasıl bir lider olduğunu gördü. Bu yüzden dünyanın birçok yerinde sendikalar önderliğe sahip çıkıp, özgürlüğü için kampanyalar başlattı.

Kürt kadınlarının bugün yürüttüğü mücadele sadece kadın özgürlüğü için değil aynı zamanda Kürt toplumunun tamamı içindir de. Aslında dünyadaki tüm kadınlar ve toplumlar için mücadele yürütüyor. Türk devleti ise kadınların bu mücadelesinin önünü almak istiyor. Kadınları korkutmak, engellemek istiyor. Düşman en fazla Kürt kadınlarından korkuyor. Çünkü Kürt kadınları 20-30 yıl önceki gibi değil. Kadınlar artık her alanda direniyorlar. Askeri, siyasi, toplumsal her alanda güç ve irade sahibidir. Bu durum kadınlar açısından dünyada yeni bir aşamadır. Bu yüzden düşman kadına karşı özel bir savaş yürütüyor. Türkiye’deki kadın hareketlerinden de korkuyorlar. AKP-MHP genel olarak kadın özgürlüğüne engel olmak istiyor.

GENÇ KÜRT KADINLARI KATİL UZMAN ÇAVUŞLARA İNANMAMALI

Dünyadaki kadın mücadelesinin nasıl bir aşamaya geldiği 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde bir kez daha ortaya çıktı. Ben de bu vesile ile 8 Mart’ta alanlara çıkan tüm kadınları selamlıyorum, direnişlerini kutluyorum. Kadınlar 8 Mart’ta çok değerli bir duruş sergilediler. Rejim genel olarak kadınlardan korkuyor ama Kürt kadınlarından daha fazla korkuyor. Kadınların da iradesini kırmak istiyorlar. Tecavüzü bu yüzden geliştiriyorlar. Tecavüz özel savaşın bir parçasıdır. Yine kadın katliamlarını da bu yüzden geliştiriyorlar. Şu an Türkiye’de kadın cinayetleri çok fazla arttı. Bu da özel savaşın bir yöntemi.

Katil erkeklere fazla ceza vermiyorlar, erkekler de iktidarın bu siyasetinden cesaret alarak kadınları sokak ortalarında katlediyorlar. Bunun sorumlusu AKP-MHP rejimi ve onun özek savaş politikalarıdır. Bugün Kürt kadınlarına yaptıkları saldırıları, Türkiyeli kadınlara da yapıyorlar. Örneğin Kürdistan’a gönderilen uzman çavuşlara Kürtleri katletme görevi vermişler. Kürt gençlerini, kadınlarını katletsinler diye para veriyorlar bu uzman çavuşlara, hepsi katiller. Genç Kürt kadınlarına tecavüz ediyorlar, aşk adı altında kandırıyorlar, psikolojileri ile oynuyorlar. Toplumumuzun bunları bilmesi lazım. Hiçbirine acımamalılar. Genç Kürt kadınları bu katillere inanmamalı.

Uzman askerlik sistemi biz Kürtlere karşı kurulan bir sistem. Bundan 20 yıl önce yoktu, AKP bunu çıkardı. Neden? Çünkü normal ordusu gerilla karşısında yenilgiye uğradı onlar da bu uzmanları ortaya çıkardılar. Tecavüz, cinayet her türlü yöntemi kullanarak Kürt özgürlük hareketini kırmak istediler. Bu yüzden bu paralı ordu kuruldu. Yani her Kürt genci bunu bilmelidir. Bu katillerine yanında ne işleri var, kendilerini bu katillerin eline bırakmamalılar.

KÜRT ANNE VE BABALAR ÇOCUKLARINI EĞİTMELİ

Tabi Kürt anne ve babaları da bu konuda kızlarını eğitmeliler, düşmanı tanımalarını sağlamalılar. Mesela Dersim’de akıbeti hala bilinmeyen Gülistan Doku’nun ailesi feryat ediyor kızlarına ne oldu diye. Peki neden çocukları tanımadığı, bilmediği, polis midir nedir, bunların eline düşüyor? Kürt kızları kendilerini korumalılar böyle olmaz. Ailelerin de bu esaslar üzerinden çocuklarını eğitmeleri, bu katillerin eline bırakmamaları lazım. Türk devleti kadın özgürlüğünün önüne geçmek için bu kirli yöntemleri kullanıyor.

Şu an binlerce öncü kadın cezaevinde. Ne suçları var peki? Hiçbir suçları yok. Bilinçli kadınlar olarak siyaset yapıyorlardı, kadın özgürlüğü için mücadele veriyorlardı. Hepsi için bir suç bulup zindana attılar. Türk devleti ise, kadınlara iyi bir Türk kadını veya köle bir kadın olmayı dayatıyor. Ama kadınlar köleliğe isyan ediyor. Bunu gören rejim de kadınlara saldırıyor. Yurtseverlik ve özgürlük çizgisini esas alan gençlerin ve kadınların bu yürüyüşü çok onurlu, değerli ve kutlu bir yürüyüştür. Toplum olarak onlara sahip çıkmamız lazım. Düşmanın saldırılarına ve baskılarına karşı da kendimizi savunmamız gerekir.

Türk devleti uzun yıllardır Bakur’da koruculuk sistemini yürütüyor. Devlet özel savaş politikasının bir parçası olarak koruculuğu geliştirerek Kürt toplumunu parçalamak istedi. Şimdiye kadar binlerce korucu silah bırak ama sizce bundan sonra nasıl hareket edilmeli?

Kürdü Kürde kırdırmak Kürt tarihinde bir yaradır. Kürdistan tarihine baktığımızda, Kürt isyanları devletin yanında yer alan bazı hain Kürtlerin eliyle bastırılmıştır. Bu çok önemli. 21. yüzyıldayız artık bu gerçeği görüp önünü almalıyız. Artık Kürdü Kürde kırdırtmayı engellemeliyiz. Bu işgalcilerin esas aldığı bir yöntemdir. Tarihte bir şey daha var. Türk devleti bazı geleneklerine bağlı ve bu geleneklerini sürdürüyor. Mesela Kürt isyanı olduğu zaman kendisine destek veren hain Kürtlerle o isyanı bastırıyor ardından da yanındaki işbirlikçi Kürtleri de tasfiye ediyor. Bu çok önemli bir konu. Mesela Şêx Seid isyanına katılmayan herkesi tasfiye ettiler.

Örneğin Broyê Heskê Telî, neden Ağrı isyanını başlattı? Çünkü, “Biz Şêx Seid isyanına katılmadık, Ruslara karşı bu devletle birlikte savaştık, yıllarca kan döktük, neden şimdi bizi sürgün ediyorlar” diye isyan etti. Mesela Dersim’de Türk devletinin zulmüne karşı 5 aşiret boyun eğmedi. Direndi ve savaştı. Fakat bu aşiretlerin direnişi kırıldıktan sonra Türk devleti bütün Dersim’i tasfiye etmedi mi, 70 bin insanı katletmedi mi, binlercesini sürgün etmedi mi? Devlet kendisi ile işbirliği yapanları da katletti, sürgün etti. Korucular da şunu iyi bilsin eğer Türk devleti bizi tasfiye ederse sıra onlara gelecek. Türk devleti şu an Başur hareketlerini de yanına çekmek istiyor, Başur’dakilerin de bu hakikati görmesi lazım. Bu devlet işbirlikçi Kürtleri de kabul etmiyor. Bütün Kürtler Türk olsun istiyor.

Türk devleti şu an korucuları yavaş yavaş kontra yapmak istiyor. Doğru insanlarımız artık biraz daha bilinçli, silah bırakanlar oldu, korucu olanların bir kısmı da kontra olup, dağlarda gerillaya karşı operasyona katılmak istemiyor. Okuyan, kendini eğiten, üniversiteli gençlerimiz dağlara geliyor. Kendilerinin veya ailelerinin bir çıkarı var mı? Yok. Bu halk için kendilerini feda ediyorlar. Korucular da artık bunun farkındalar. Yani vicdanı olan biri farkında. Tabi bazı vicdanı kararan, para için koruculuk yapan, düşmanla hareket edenler de var. Örneğin kendisi Bakur’dadır ama Başur’da olan akrabalarını da ajanlaştırmak, koruculaştırmak istiyor. Türk MİT’i bunları kullanarak Başur halkına koruculuğu dayatıyor. Böyle hain, alçak, kontra, yüreksizler de var. Bunlar para için insanlıktan çıkmış olanlar. Biliyorum ki çoğunun eşi de çocuğu da onlara karşı.

KORUCULARI HEDEF ALMIYORUZ

Bunlar dışında koruculuk yapanlar da biliyor ki devlet onları kullanıyor. Bu yüzden gönülsüzler ama bunda ısrarcı olmaları lazım. Operasyonlara katılmamalılar. Devlet bazen onları kandırmak istiyor, ‘PKK’ye sizi vuracak’ diyor. Hayır. Bizim sözümüz var, hiçbir yerde korucuları hedef almıyoruz. Tabi kontra olan, sürekli gerillaya karşı operasyonlara çıkanları kastetmiyorum onlar özsavunma temelinde gerillanın hedefi olacaktır. Ama hiç biz zaman burası korucu köyü burayı vuralım, burası korucu tepesi buraya saldıralım diye hareket etmiyoruz. Tabi bazı korucular askerlerle operasyona çıkıyor, nöbete kalıyor, bir eylem olduğunda da hayatını kaybediyor. Ama özellikle hedef almıyoruz korucuları. Korucuların artık devletin oyunlarına, baskılarına gelmemesi lazım.

Türk devleti şu an çok büyük bir psikolojik savaş yürütüyor. Bu psikolojik savaşla algı yaratmak istiyor. “PKK bitiyor, yok oluyor, tek yolunuz var gelin devletle birlikte hareket edin” algısı yaratmak istiyor. Kimse bunlara inanmasın. Zaten kendi kendilerini yalancı çıkarıyorlar. O Süleyman Soylu her gün çıkıp “PKK’yi bitirdik, 300 kişi kaldılar” diyor. Ertesi gün de PKK’nin Rojava’da 130 bin silahlı askeri olduğunu, bir devlet kuracağını söylüyor. Ne bu doğru ne diğeri doğru. PKK’nin bir hakikati var ve bu hakikat zafere doğru gidiyor.

TÜRK DEVLETİNİN OYUNLARINA KARŞI BAŞURLU SİYASETÇİLER DİKKATLİ OLMALI

Bugün düşman PKK’den korkuyor. Ama o kadar az kalmış niye korkuyorsunuz? Sabah, akşam ‘Terör de terör’ diyorlar. O zaman yalan söylüyorsunuz. Korucuların da düşman gerçeğini bilmesi lazım. Düşman şimdi Heftanin’de bazı tepelere yerleşmiş. O tepelerde kim var? Kürt korucular ve bazı Suriyeli çeteler. Affedersiniz zaten o Suriyeli çeteleri avcı köpeği gibi kullanıyorlar. Nereye gitseler önlerine katıyorlar o çeteleri.

AKP-MHP, Ergenekon, Doğu Perinçek, ırkçı, faşistlerin hepsi yeni bir Osmanlı yaratmak istiyorlar. Bunu da işbirlikçi Kürtlerle, işbirlikçi Arapların eliyle bölgede savaşı büyütmek istiyorlar. Buna karşı herkesin dikkatli olması lazım. Tüm korucular da dikkatli olmalı. Türk devleti Başur’da da aynı politikayı yürütmek istiyor. Başur siyasetçileri bilinçli ve ulusal bir perspektifle hareket etmeliler.

Türk devleti Kürtler arasında bir savaşı Başur’a da yaymak istiyor. Ama inanıyorum ki amacına ulaşamayacaktır. Çünkü Kürt siyaseti de artık bir aşamaya gelmiş durumda. Türk devletinin ne yapmak istediğini herkes görüyor. O yüzden ulusal birlik çok önemli. Düşmanın Kürdü Kürde kırdırma politikası sonuçsuz kalacaktır. Ama buna karşı her yurtseverin de tutum sergilemelidir. 

Kürtçenin büyük bir tehlike ile karşı karşıya olduğunu da dikkat çeken Karayılan, “Özellikle annelere çağrıda bulunuyorum, çocuklarınıza Kürtçe öğretin, evde, sokakta herkes Kürtçe konuşsun” dedi.

Stêrk TV’de yayınlanan özel programa konuşan PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, Türk devletinin Kürdistan’da yürüttüğü savaş politikalarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Kürt halkının Türk devletinin her türlü saldırısına karşı kendilerini korumaları gerektiğini belirten Karayılan, “Düşman bugün Kürt dilini, Kürt ulusunu hedef haline getirmiş durumda. Kürt halkına dair her şeyi yok etmek istiyor. Kürtçe yerine Türkçe, Arapça veya Farsça’yı dayatıyorlar. O zaman senin de Kürtçeye sahip çıkman gerekir. Yani devrimci bir tutum sergileyerek herkesin Kürtçeye sahip çıkması gerekir. Mesela bazı Türkler de Kürtçe konusunda olumlu bir tutum sergileyerek Kürtçeyi yaşatmamız gerekir diyorlar. Bizler Arapçayı da Türkçeyi de seviyoruz, her dili seviyoruz fakat bugün Kürtçe’nin her lehçesi büyük bir tehlike ile karşı karşıyadır. Kürtçeyi korumamız lazım” diye konuştu.

Türk devletinin Kürdistan’da geliştirdiği koruculuk sistemine de değinen Karayılan, “Türk devleti şu an korucuları yavaş yavaş kontra yapmak istiyor. İnsanlarımız artık biraz daha bilinçli, silah bırakanlar oldu, korucu olanların bir kısmı da dağlarda gerillaya karşı operasyona katılmak istemiyor. Tabi bazı vicdanı kararan, para için koruculuk yapan, düşmanla hareket edenler de var. Örneğin kendisi Bakur’dadır ama Başur’da olan akrabalarını da ajanlaştırmak, koruculaştırmak istiyor. Türk MİT’i bunları kullanarak Başur halkına koruculuğu dayatıyor. Böyle hain, alçak, kontra, yüreksizler de var. Bunlar para için insanlıktan çıkmış olanlar” sözlerini kullandı.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan’ın Stêrk TV’de yayınlanan röportajının birinci bölümü şöyle:

Yıllardır Kürdistan’da bir savaş var ve bu savaşta büyük bir direniş sergileniyor, Kürt halkı sürekli bir direniş içinde, yine Kürdistan’da Türk devletinin eliyle bir sömürgecilik geliştiriliyor. Siz bu sömürgeci özel savaşın karakterini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Başta tüm halkımızı saygıyla selamlıyorum. Bu önemli konu hakkında sorduğunuz için size de teşekkür ederim. Bu konu çok önemli. Çünkü halkımız üzerinde kapsamlı bir özel savaş yürütülüyor. Fakat basına baktığımız zaman daha çok günlük konuların olduğunu görüyoruz. Daha çok bu konularda sorular soruluyor ve biz de bu temelde cevaplar veriyoruz. Bu yüzden önemli kimi konular arka planda kalabiliyor. Esas olan bu konuları tartışmak ve teşhir etmektir. Bu açıdan içerik olarak bu tür konuların ve programların yapılması çok önemlidir. Bugün Kürdistan üzerinde yürütülen siyaset gerçekliğini iyi anlamak gerekiyor. Kürdistan üzerindeki sömürgecilik sıradan bir sömürgecilik değildir. Şimdiye kadar çeşitli topraklarda, ülkelerde sürdürülen sömürgecilik daha çok oralarda var olan değerli kaynakları sömürmek, ele geçirmek üzerineydi.

Elbette topraklarımız üzerindeki sömürgeci sistem de değerli kaynakları talan etme üzerinedir. Ancak hedef sadece bu yönlü bir sömürgecilik değildir. Hedef yer altı ve yer üstü kaynakları sömürmenin yanı sıra, halkımızı bir bütünen ortadan kaldırmaktır. Amaçları imha, inkar ve soykırım siyasetini egemen kılıp sonuca ulaşmaktır. Yani Kürdistan’da yürütülen sömürgeciliğin karakteri böyledir. Yani Fransa’nın Cezayir üzerindeki sömürgeciliği veya Amerika’nın Vietnam işgalciliği gibi bir durum yoktur. Bunlara benzemiyor. Kürdistan’da yürütülen sömürgeciliğin amacı halkı eritmek, asimile etmek, Türkleştirmek, bir bütünen Kürt olgusunu ortadan kaldırmak. Bunun için hiçbir zaman Kürdistan’da hakimiyet kılmaya çalışan rejimler normal rejimler olmadı. Yani Kürdistan sürekli özel kanunlara tabi tutulmuştur. Mesela şimdi Türkiye’de bir anayasa var ve sözde hukuk sistemi ona göredir. Fakat Kürdistan’da uyguladıkları kanunlar ise farklı kanunlardır. Daha çok gizli ve özel kanunlarla Kürdistan’da bir uygulama yürütüyorlar.

KÜRDİSTAN HALKI 9 BİN YILDIR BU TOPRAKLARDA YAŞIYOR

Mesela geriye dönüp baktığımızda 1925’te Şark Islahat planını görüyoruz. Şark planının daha sonraları sadece isim değiştirerek süreklilik kazandığını biliyoruz. İşte ismi Tunceli Kanunu, Mecburi İskan Kanunu vb. isimlerle her iktidar döneminde güncellenerek devam ettirildi. Bugün de AKP-MHP iktidarı da Şark Islahat planının güncel bir hali olarak “Diz Çöktürme” planı şeklinde yürütmeye çalışıyorlar. Bunların amacı Kürt halkını bu planlar ile ortadan kaldırmak. Bu plan sadece Kürdistan’ı da hedef almıyor, tüm toplum üzerinde mutlak bir hakimiyet kurup toplumu siyasi açıdan tamamen bitirmek, gerekirse fiziki imhayı da içeriyor. Tabi çeşitli kültürel, eğitsel faaliyetlerle bir bütünen toplumu kendi değerlerinden uzaklaştırıp ortadan kaldırmayı amaçlıyorlar. Bu yüzden Kürdistan’da asla olağan kanunlar ve süreçler yürütmemişlerdir. Sürekli valiler ve bölgeye atadıkları devlet memurları eliyle gizli, özel kanunları devrede tutmuşlardır. Çünkü amaçları insanlık dışı, hukuk dışı hedefler içeriyor.

Kürdistan halkı bu topraklar üzerinde yaşayan kadim bir halktır. Bazen Erdoğan çıkıp diyor ki ‘Biz bin yıldır bu toprakları vatan yaptık’. Peki bu topraklarda yaşayan halkların ne kadar uzun zamandır yaşadıklarını bilmiyor mu? Tarihin bize somut olarak gösterdiği biçimde biz Kürt halkı 9 bin yıldır bu topraklarda yerleşik yaşayan bir halkız. Sonra da kendileri çıkıp ‘biz bin yıldır bu topraklarda yaşıyoruz’ diyorlar. Ve sonra kalkıp bizi imha etmek istiyorlar. Kültürümüzü, tarihimizi, dilimizi, geleneklerimizi, bir bütünen tüm değerlerimiz ile bizi ortadan kaldırmayı hedef haline getirmişler. Bu yüzden Kürdistan üzerinde sürekli olağanüstü kanunlar ile bir soykırım siyaseti yürütülüyor.

Kürdistan halkı Türk devletinin inkar ve imha politikasına karşı nasıl yol izlemeli?

Kürt halkının kendini koruması lazım. Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra Atatürk Kürt halkına Kürdistan’ın özerk olacağı sözünü verdi. Kürt halkı bu söz üzerine onlarla birlikte savaştı. Ama Lozan antlaşması imzalandıktan sonra hegemonik güçler Kürtleri harcadı. Daha sonra Türkiye de verdiği sözü unuttu, ihanet etti. Kürdistan halkını soykırımdan geçirmek istediler. Şêx Seid hareketi böyle başladı. Kürt kendilerini koruyabilmek için ayaklandılar. 1925’ten 1940 yılına kadar yani 15 yıl boyunca işgalci Türk devleti Kürdistan’ı askeri olarak işgal etti. Fiziki soykırım yürüttüler, 15 yıl boyunca Kürdistan’da aralıksız kan aktı. Bildiğiniz gibi en son 1938 yılında Dersim’e askeri işgal harekatı başlatıyorlar.

Kürt toplumu bu vahşi yılları hatırlamak bile istemiyor. Çünkü katliam ve soykırımlarla geçmiş o yıllar. Mesela 1940 yılından 1970 yılına kadar Kürdistan’da büyük bir sessizlik hakim. Türk devleti de okullar aracılığı ile asimilasyon politikasına hız veriyor. O dönem kimse Kürt olduğundan dahi bahsedemiyor. Mesela Dersim’de bir köyün yüzde 80’i katlediliyor, kalanları çocuklarına başlarına gelen felaketi, vahşeti anlatamıyor bile. Çocuklarının bir an önce Türkçe öğrenmelerini istiyorlar. Böyle bir yol buluyorlar. Bu yüzden asimilasyon çok yol alıyor.

1970’lerden sonra ise Önderlik ve özgürlük hareketi ortaya çıkıyor. O dönem başlayan mücadele belli bir aşamaya geldi. Bu başka bir konu ama burada dil çok önemli. Dili korumak çok önemli. Düşman daha 1925 yılında Şark Islahat planında dilden bahsediyor. ‘Bütün Kürtlere Türkçeyi öğretmemiz gerekiyor ki Kürtçeyi unutsunlar’ diyorlar. Özellikle kadınlara Türkçe öğretmek istiyorlar. Kürt halkı olarak elbette onurumuza, şerefimize, topraklarımıza sahip çıkmalıyız ama her şeyden önce dilimize sahip çıkmalıyız. Tüm Kürt gençlerinin Şark Islahat planını okuması gerekir. Eğer okursa o zaman Türkçe konuşmanın ne anlama geldiğini kavrar. Düşman bu dili zorla bize öğretmeye çalışıyor. Biz ulusal bir hareket olduğumuz kadar enternasyonal bir hareketiz de aynı zamanda. Aramızda birçok Türk, Arap, Asuri, Alman arkadaşlarımız var. Yani insani bir hareketiz. Irkçı, milliyetçi bir hareket değiliz.

KÜRTÇE BÜYÜK BİR TEHLİKE İLE KARŞI KARŞIYADIR

Düşman bugün Kürt dilini, Kürt ulusunu hedef haline getirmiş durumda. Kürt halkına dair her şeyi yok etmek istiyor. Kürtçe yerine Türkçe, Arapça veya Farsça’yı dayatıyorlar. O zaman senin de Kürtçeye sahip çıkman gerekir. Yani devrimci bir tutum sergileyerek herkesin Kürtçeye sahip çıkması gerekir. Mesela bazı Türkler de Kürtçe konusunda olumlu bir tutum sergileyerek Kürtçeyi yaşatmamız gerekir diyorlar. Bizler Arapçayı da Türkçeyi de seviyoruz, her dili seviyoruz fakat bugün Kürtçe büyük bir tehlike ile karşı karşıyadır. Üstelik Kürtçenin her lehçesi. Kürtçenin bütün lehçelerini korumamız lazım. Bu lehçeler bizim zenginliğimizdir. Kürtçeyi koruyan birçok kurum da var. Bu kurumların çalışmaları çok değerli. Kendilerine teşekkür ediyorum. Hatta dönem dönem bazı partiler bir araya gelerek dil konusunda neler yapabileceklerine ilişkin tartışmalar da yürütüyorlar bunlar çok değerli çalışmalardır.

Düşman Kürt ulusunu yok etmek istiyor ve önce dilden başlıyor. Özellikle annelere çağrıda bulunuyorum, çocuklarınıza Kürtçe öğretin, evde, sokakta Kürtçe konuşun. Bize dayattıkları dili değil anadilinizi konuşun. Örneğin Amed’de gençler bazen röportaj veriyorlar, sokaklarda, kendi aralarında Türkçe konuşuyorlar. Kürdistan’ın başkentinde yaşıyorsunuz, Türkçe konuşmaya ne gerek var. Tabi ki Kürtçenin yanında Türkçe konuşmak ayrı bir zenginliktir ama tehlike altında olan Kürtçeye de sahip çıkmanız gerekir. Devrimci bir tutum sergileyerek anadilinizde konuşmanız gerekir. Bu çok önemli.

Mesela düşman TRT Şeş’i açmak zorunda kaldı. Dil konusunda mecbur bazı şeyler yaptılar bu da mücadelenin bir sonucudur. Fakat toplum olarak kendiliğinden Kürtçeden vazgeçelim istiyorlar. Örneğin bazı üniversitelerde Kürtçe bölümler açtılar fakat o bölümlerde eğitim gören insanları hiçbir yerde çalıştırmıyorlar. Bu yüzden o bölümler de kapanmak zorunda kaldı, boşa çıktı. Kürtçeye açık bir şekilde düşmanlık yapamıyorlar bu yüzden özel savaş politikaları çerçevesinde hareket ediyorlar. TRT Şeş de özel savaşın bir parçası sonucu açıldı. Özel savaşın stratejisi Kürtçenin ve Kürt ulusun yok edilmesidir. Bunu unutmamız lazım. Bizim de Kürtçede, Kürt kültüründe ısrar etmemiz, geliştirmemiz gerekir.

Türk devleti şu an Kürt gençlerine karşı da özel bir savaş yürütüyor. ‘PKK’ye katılmayın, dilinize, kültürünüze sahip çıkmayın’ diyor. Kürt gençlerinin, Kürt toplumunda rol ve misyonu nedir? Nasıl öncülük etmeliler?

Bir toplumun geleceği gençlerdir. Eğer bir toplumun geleceğini karartmak isterseniz önce gençlerini yok etmeniz gerekir. Zaten işgalciler bunu bizden daha iyi biliyorlar. Bu yüzden Kürt gençleri düşmanın hedefindedir. Hatta birkaç sene önce, 2007, 2008 yıllarında Türkiye, İran ve Suriye arasında bir ittifak gelişti. 3 devler Kürt gençlerine karşı aynı siyaseti yürüttüler. Rojava’da eskiden eroin, esrar bilinen, kullanılan bir şey değildi. Orada yaşadığım için de biliyorum toplumda böyle bir şey yoktu. Ama bu 3 devletin istihbaratları uyuşturucuyu yaygınlaştırdılar. Kürdistan’a uyuşturucu maddesini soktular.

İşgalci Türk devleti şu an 3 aşama olarak Kürt gençlerini hedef haline getirmiş durumda. Birincisi burs vererek, yurtlara yerleştirerek, okutarak sahip çıkıyormuş gibi yapıyor. Özellikle zeki gençleri hedef seçiyorlar. Eskiden Gülen cemaati yapardı bunu, şimdi Türk devleti yapıyor. Bu gençleri alarak iyi bir Türk yapmak istiyor. Zaten düşmanın amacı her Kürdü iyi bir Türk yapmak. Kürt gençlerini bu şekilde hakikatinden, kültüründen koparmak istiyor. Bize de aynı şeyleri yaptılar. Okula gittiğimiz dönemde daha hareket yoktu, ulus bilinci yoktu ama bizi de iyi bir Türk yapmak için hedef seçmişlerdi. İşte Kürt gençlerinden bazılarını Kuran kursu yolu ile, bazılarını burs yolu ile, bazılarını yatılı okul yolu ile farklı farklı yöntemlerle istedikleri gibi bir birey yaratmaya çalışıyorlar.

İkinci aşama ise bahsettiğim gibi istihbaratların gençleri yoldan çıkarmak için uyguladıkları yöntemler. Gençleri esrara, eroine, fuhuşa, kapkaça, ahlak dışı şeylere alıştırmak istiyorlar. Hatta sporu bile kullanıyorlar, tabi ki spor kötü bir şey değil ama takım tutturarak gündemlerini boş şeylerle dolduruyorlar. Devlet bilinçli bir şekilde yapıyor bunları. Bütün Kürt anne, babalar da bilsin devlet gizlice gençlere uyuşturucu madde verip, onları yoldan çıkarmak, tinerci, esrarcı, ahlaksız bireyler yapmak istiyor. Fuhuşu geliştiriyorlar. Gençleri bu şekilde değerlerinden uzaklaştırıp ajan yapıyorlar. Yani sosyal ajan yapıyorlar. Bu şekilde gençleri düşürüp kendilerine çalışmalarını istiyorlar. Bir paçavra olarak kullanıyorlar.

KÜRT GENÇLERİ 1 PARÇA EKMEK PEŞİNE DÜŞSÜN İSTİYORLAR

Örneğin bazılarını eğitip aramıza gönderiyorlar, anlıyoruz kim olduklarını. Çünkü bizim yaşam tarzımız farklı, bizde gönülden bir yoldaşlık var, eğer gönülden olmazsa hemen anlaşılıyor zaten. 10 arkadaş birlikte yaşıyorsa 1 tanesinin gönül bağı yoksa hemen açığa çıkıyor. 3 ay, 5 ay sonra arkadaşlar bakıyor farklı bir kişiliktir üzerinde duruyorlar, platform, özeleştiri sürecinden sonra ya kendileri itiraf ediyor ya da arkadaşlar çözüyor kim olduklarını. Bazıları itiraf ediyor hallerine acıyoruz. Mesela genç bir Kürt kadınını aşk ilişkisi ile kandırıyorlar, sonra tecavüz ediyorlar ve bize çalışacaksın diyorlar. Böyle yapıp içimize gönderiyorlar. Aynı yöntemi erkeklere de uyguluyorlar. Genç erkeklere de tecavüz edip, onları düşürüyorlar.

Kürt gençlerini düşürmek için her yöntemi kullanıyorlar. Kürt gençleri ülke sevdasına değil, bir parça ekmek peşine düşsün diye her şeyi yapıyorlar. 1 parça ekmek için, esrar için kendilerini satsın istiyorlar. Böyle gençler istiyorlar. Karakterli, onurlu, şerefli Kürt gençleri değil, düşürülmüş basit gençler istiyorlar. Bu oyunlara gelmeyen, kendini koruyan gençleri potansiyel PKK’li olarak görüyorlar. O gençlerin eninde sonunda gerillaya katılacağını hesap ediyorlar. Bu gençleri de sürekli baskı altında tutuyorlar, gözaltına alıp, tutukluyorlar. Bazılarını kaçırıp ajan olmaya zorluyorlar, tehdit ediyorlar. Şimdiye kadar yüzlerce HDP’li genci kaçırıp tehdit ettiler.

YURTSEVER GENÇLER HALKIMIZIN GELECEĞİNİ TEMSİL EDİYOR

Şu an yanımızda olan 2 MİT esiri de bu konuya ilişkin, “Birini hedef yaptıysak mutlaka düşürürüz. Önce yumuşak bir şekilde yaklaşıyoruz, yemeğe, çaya çağırıyoruz. Onlara İmralı iyi ama Kandil kötü diyoruz. Eğer bu yöntemle olmazsa şantaj yapıyoruz. Onunla veya ailesi ile ilgili belge topluyoruz. Bizimle olmazsan bunları internette paylaşırız, ya da PKK’ye yardım ettiğini tespit ettik savcı ile konuşup seni zindana atacağız diyoruz. Bütün bunlar olmazsa işkence yapıyor, öldürüyoruz. Tecavüz, işkence her türlü yöntemi yapıyoruz” itiraflarında bulundular. Yani gençler üzerinde böyle bir politika yürütüyorlar.

Özellikle yurtsever gençlere yönelik baskı çok fazla. Tabi ki yurtsever gençlerimiz bir onuru temsil ediyorlar. Düşen Kürt gençlerini de bu yurtsever gençlerimizin kurtaracağına dair umutlarımız var. Düşmanın tüm planlarını boşa çıkaracaklardır. Bu gençlerimizi kendilerine sahip çıkıyorlar, düşmana boyun eğmiyorlar. Bu gençler halkımızın geleceğini temsil ediyorlar. Umut bu gençlerdedir. Düşmana da bu yüzden onlara baskı yapıyor, her türlü yönteme başvurarak saldırıyor.

Kürt toplumunda kadının mücadelesi, rolü ve misyonu çok önemli. Türk devleti kadın mücadelesini yok etmek için sürekli bir saldırı halinde. Kürt kadınlarının bu saldırılara karşı direnişi de devam ediyor. Kürdistan’daki özel savaş politikalarının boşa çıkması için kadınlar nasıl öncülük etmelidir?

Kürdistan’daki özel savaşı politikalarının hedefinde bir gençler, iki ise kadınlar var. Hatta zaman zaman kadınlara yönelik baskılar çok daha fazla oluyor. Önderliğin paradigmasında öncülük yapacak olanlar gençler ve kadınlardır. Önderliğin kadın özgürlüğüne ilişkin geliştirdiği perspektif dünyada yeni bir şey. Tabi ki kadın özgürlüğü, kadın hakları için birçok ülkede hareketler ortaya çıkmıştır. Sol, sosyalist, feminist hareketler çalışmalar yürütmüşler hala da yürütüyorlar. Fakat önderlik paradigmasında kadın nasıl özgürleşir ve nasıl topluma öncülük eder konusunu geliştiriyor. Kadının kendisini özgürleştirmesinin yanı sıra erkeği de değiştirmesini ele alıyor. Kadını köle değil, öncü yapıyor. Önderlik kadına böyle bir rol veriyor. Kürt kadınları önderliğin paradigmasından büyük bir güç aldı, özgürlük mücadelesine kuvvetli bir şekilde katıldı.

Bugün Kürt kadınları verdikleri mücadele ile sadece bölgedeki kadınların değil, dünyadaki kadınların dikkatini çekiyor. Önderlik paradigmasında devrimi 3 şekilde ele alıyor. Birincisi kadın devrimi, ikincisi demokrasi devrimi, üçüncüsü ise ekoloji devrimi. Herkes ekolojinin ne kadar önemli olduğunu şimdi daha iyi anlıyor, özellikle koronavirüs salgınından sonra. Ama önderlik 20 yıl önce ekolojinin önemine dikkat çekti, ekoloji devrimine ihtiyaç olduğunu söyledi. Artık tüm dünya Rêber Apo’nun nasıl bir lider olduğunu gördü. Bu yüzden dünyanın birçok yerinde sendikalar önderliğe sahip çıkıp, özgürlüğü için kampanyalar başlattı.

Kürt kadınlarının bugün yürüttüğü mücadele sadece kadın özgürlüğü için değil aynı zamanda Kürt toplumunun tamamı içindir de. Aslında dünyadaki tüm kadınlar ve toplumlar için mücadele yürütüyor. Türk devleti ise kadınların bu mücadelesinin önünü almak istiyor. Kadınları korkutmak, engellemek istiyor. Düşman en fazla Kürt kadınlarından korkuyor. Çünkü Kürt kadınları 20-30 yıl önceki gibi değil. Kadınlar artık her alanda direniyorlar. Askeri, siyasi, toplumsal her alanda güç ve irade sahibidir. Bu durum kadınlar açısından dünyada yeni bir aşamadır. Bu yüzden düşman kadına karşı özel bir savaş yürütüyor. Türkiye’deki kadın hareketlerinden de korkuyorlar. AKP-MHP genel olarak kadın özgürlüğüne engel olmak istiyor.

GENÇ KÜRT KADINLARI KATİL UZMAN ÇAVUŞLARA İNANMAMALI

Dünyadaki kadın mücadelesinin nasıl bir aşamaya geldiği 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde bir kez daha ortaya çıktı. Ben de bu vesile ile 8 Mart’ta alanlara çıkan tüm kadınları selamlıyorum, direnişlerini kutluyorum. Kadınlar 8 Mart’ta çok değerli bir duruş sergilediler. Rejim genel olarak kadınlardan korkuyor ama Kürt kadınlarından daha fazla korkuyor. Kadınların da iradesini kırmak istiyorlar. Tecavüzü bu yüzden geliştiriyorlar. Tecavüz özel savaşın bir parçasıdır. Yine kadın katliamlarını da bu yüzden geliştiriyorlar. Şu an Türkiye’de kadın cinayetleri çok fazla arttı. Bu da özel savaşın bir yöntemi.

Katil erkeklere fazla ceza vermiyorlar, erkekler de iktidarın bu siyasetinden cesaret alarak kadınları sokak ortalarında katlediyorlar. Bunun sorumlusu AKP-MHP rejimi ve onun özek savaş politikalarıdır. Bugün Kürt kadınlarına yaptıkları saldırıları, Türkiyeli kadınlara da yapıyorlar. Örneğin Kürdistan’a gönderilen uzman çavuşlara Kürtleri katletme görevi vermişler. Kürt gençlerini, kadınlarını katletsinler diye para veriyorlar bu uzman çavuşlara, hepsi katiller. Genç Kürt kadınlarına tecavüz ediyorlar, aşk adı altında kandırıyorlar, psikolojileri ile oynuyorlar. Toplumumuzun bunları bilmesi lazım. Hiçbirine acımamalılar. Genç Kürt kadınları bu katillere inanmamalı.

Uzman askerlik sistemi biz Kürtlere karşı kurulan bir sistem. Bundan 20 yıl önce yoktu, AKP bunu çıkardı. Neden? Çünkü normal ordusu gerilla karşısında yenilgiye uğradı onlar da bu uzmanları ortaya çıkardılar. Tecavüz, cinayet her türlü yöntemi kullanarak Kürt özgürlük hareketini kırmak istediler. Bu yüzden bu paralı ordu kuruldu. Yani her Kürt genci bunu bilmelidir. Bu katillerine yanında ne işleri var, kendilerini bu katillerin eline bırakmamalılar.

KÜRT ANNE VE BABALAR ÇOCUKLARINI EĞİTMELİ

Tabi Kürt anne ve babaları da bu konuda kızlarını eğitmeliler, düşmanı tanımalarını sağlamalılar. Mesela Dersim’de akıbeti hala bilinmeyen Gülistan Doku’nun ailesi feryat ediyor kızlarına ne oldu diye. Peki neden çocukları tanımadığı, bilmediği, polis midir nedir, bunların eline düşüyor? Kürt kızları kendilerini korumalılar böyle olmaz. Ailelerin de bu esaslar üzerinden çocuklarını eğitmeleri, bu katillerin eline bırakmamaları lazım. Türk devleti kadın özgürlüğünün önüne geçmek için bu kirli yöntemleri kullanıyor.

Şu an binlerce öncü kadın cezaevinde. Ne suçları var peki? Hiçbir suçları yok. Bilinçli kadınlar olarak siyaset yapıyorlardı, kadın özgürlüğü için mücadele veriyorlardı. Hepsi için bir suç bulup zindana attılar. Türk devleti ise, kadınlara iyi bir Türk kadını veya köle bir kadın olmayı dayatıyor. Ama kadınlar köleliğe isyan ediyor. Bunu gören rejim de kadınlara saldırıyor. Yurtseverlik ve özgürlük çizgisini esas alan gençlerin ve kadınların bu yürüyüşü çok onurlu, değerli ve kutlu bir yürüyüştür. Toplum olarak onlara sahip çıkmamız lazım. Düşmanın saldırılarına ve baskılarına karşı da kendimizi savunmamız gerekir.

Türk devleti uzun yıllardır Bakur’da koruculuk sistemini yürütüyor. Devlet özel savaş politikasının bir parçası olarak koruculuğu geliştirerek Kürt toplumunu parçalamak istedi. Şimdiye kadar binlerce korucu silah bırak ama sizce bundan sonra nasıl hareket edilmeli?

Kürdü Kürde kırdırmak Kürt tarihinde bir yaradır. Kürdistan tarihine baktığımızda, Kürt isyanları devletin yanında yer alan bazı hain Kürtlerin eliyle bastırılmıştır. Bu çok önemli. 21. yüzyıldayız artık bu gerçeği görüp önünü almalıyız. Artık Kürdü Kürde kırdırtmayı engellemeliyiz. Bu işgalcilerin esas aldığı bir yöntemdir. Tarihte bir şey daha var. Türk devleti bazı geleneklerine bağlı ve bu geleneklerini sürdürüyor. Mesela Kürt isyanı olduğu zaman kendisine destek veren hain Kürtlerle o isyanı bastırıyor ardından da yanındaki işbirlikçi Kürtleri de tasfiye ediyor. Bu çok önemli bir konu. Mesela Şêx Seid isyanına katılmayan herkesi tasfiye ettiler.

Örneğin Broyê Heskê Telî, neden Ağrı isyanını başlattı? Çünkü, “Biz Şêx Seid isyanına katılmadık, Ruslara karşı bu devletle birlikte savaştık, yıllarca kan döktük, neden şimdi bizi sürgün ediyorlar” diye isyan etti. Mesela Dersim’de Türk devletinin zulmüne karşı 5 aşiret boyun eğmedi. Direndi ve savaştı. Fakat bu aşiretlerin direnişi kırıldıktan sonra Türk devleti bütün Dersim’i tasfiye etmedi mi, 70 bin insanı katletmedi mi, binlercesini sürgün etmedi mi? Devlet kendisi ile işbirliği yapanları da katletti, sürgün etti. Korucular da şunu iyi bilsin eğer Türk devleti bizi tasfiye ederse sıra onlara gelecek. Türk devleti şu an Başur hareketlerini de yanına çekmek istiyor, Başur’dakilerin de bu hakikati görmesi lazım. Bu devlet işbirlikçi Kürtleri de kabul etmiyor. Bütün Kürtler Türk olsun istiyor.

Türk devleti şu an korucuları yavaş yavaş kontra yapmak istiyor. Doğru insanlarımız artık biraz daha bilinçli, silah bırakanlar oldu, korucu olanların bir kısmı da kontra olup, dağlarda gerillaya karşı operasyona katılmak istemiyor. Okuyan, kendini eğiten, üniversiteli gençlerimiz dağlara geliyor. Kendilerinin veya ailelerinin bir çıkarı var mı? Yok. Bu halk için kendilerini feda ediyorlar. Korucular da artık bunun farkındalar. Yani vicdanı olan biri farkında. Tabi bazı vicdanı kararan, para için koruculuk yapan, düşmanla hareket edenler de var. Örneğin kendisi Bakur’dadır ama Başur’da olan akrabalarını da ajanlaştırmak, koruculaştırmak istiyor. Türk MİT’i bunları kullanarak Başur halkına koruculuğu dayatıyor. Böyle hain, alçak, kontra, yüreksizler de var. Bunlar para için insanlıktan çıkmış olanlar. Biliyorum ki çoğunun eşi de çocuğu da onlara karşı.

KORUCULARI HEDEF ALMIYORUZ

Bunlar dışında koruculuk yapanlar da biliyor ki devlet onları kullanıyor. Bu yüzden gönülsüzler ama bunda ısrarcı olmaları lazım. Operasyonlara katılmamalılar. Devlet bazen onları kandırmak istiyor, ‘PKK’ye sizi vuracak’ diyor. Hayır. Bizim sözümüz var, hiçbir yerde korucuları hedef almıyoruz. Tabi kontra olan, sürekli gerillaya karşı operasyonlara çıkanları kastetmiyorum onlar özsavunma temelinde gerillanın hedefi olacaktır. Ama hiç biz zaman burası korucu köyü burayı vuralım, burası korucu tepesi buraya saldıralım diye hareket etmiyoruz. Tabi bazı korucular askerlerle operasyona çıkıyor, nöbete kalıyor, bir eylem olduğunda da hayatını kaybediyor. Ama özellikle hedef almıyoruz korucuları. Korucuların artık devletin oyunlarına, baskılarına gelmemesi lazım.

Türk devleti şu an çok büyük bir psikolojik savaş yürütüyor. Bu psikolojik savaşla algı yaratmak istiyor. “PKK bitiyor, yok oluyor, tek yolunuz var gelin devletle birlikte hareket edin” algısı yaratmak istiyor. Kimse bunlara inanmasın. Zaten kendi kendilerini yalancı çıkarıyorlar. O Süleyman Soylu her gün çıkıp “PKK’yi bitirdik, 300 kişi kaldılar” diyor. Ertesi gün de PKK’nin Rojava’da 130 bin silahlı askeri olduğunu, bir devlet kuracağını söylüyor. Ne bu doğru ne diğeri doğru. PKK’nin bir hakikati var ve bu hakikat zafere doğru gidiyor.

TÜRK DEVLETİNİN OYUNLARINA KARŞI BAŞURLU SİYASETÇİLER DİKKATLİ OLMALI

Bugün düşman PKK’den korkuyor. Ama o kadar az kalmış niye korkuyorsunuz? Sabah, akşam ‘Terör de terör’ diyorlar. O zaman yalan söylüyorsunuz. Korucuların da düşman gerçeğini bilmesi lazım. Düşman şimdi Heftanin’de bazı tepelere yerleşmiş. O tepelerde kim var? Kürt korucular ve bazı Suriyeli çeteler. Affedersiniz zaten o Suriyeli çeteleri avcı köpeği gibi kullanıyorlar. Nereye gitseler önlerine katıyorlar o çeteleri.

AKP-MHP, Ergenekon, Doğu Perinçek, ırkçı, faşistlerin hepsi yeni bir Osmanlı yaratmak istiyorlar. Bunu da işbirlikçi Kürtlerle, işbirlikçi Arapların eliyle bölgede savaşı büyütmek istiyorlar. Buna karşı herkesin dikkatli olması lazım. Tüm korucular da dikkatli olmalı. Türk devleti Başur’da da aynı politikayı yürütmek istiyor. Başur siyasetçileri bilinçli ve ulusal bir perspektifle hareket etmeliler.

Türk devleti Kürtler arasında bir savaşı Başur’a da yaymak istiyor. Ama inanıyorum ki amacına ulaşamayacaktır. Çünkü Kürt siyaseti de artık bir aşamaya gelmiş durumda. Türk devletinin ne yapmak istediğini herkes görüyor. O yüzden ulusal birlik çok önemli. Düşmanın Kürdü Kürde kırdırma politikası sonuçsuz kalacaktır. Ama buna karşı her yurtseverin de tutum sergilemelidir. 

Kürtçenin büyük bir tehlike ile karşı karşıya olduğunu da dikkat çeken Karayılan, “Özellikle annelere çağrıda bulunuyorum, çocuklarınıza Kürtçe öğretin, evde, sokakta herkes Kürtçe konuşsun” dedi.

Stêrk TV’de yayınlanan özel programa konuşan PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, Türk devletinin Kürdistan’da yürüttüğü savaş politikalarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Kürt halkının Türk devletinin her türlü saldırısına karşı kendilerini korumaları gerektiğini belirten Karayılan, “Düşman bugün Kürt dilini, Kürt ulusunu hedef haline getirmiş durumda. Kürt halkına dair her şeyi yok etmek istiyor. Kürtçe yerine Türkçe, Arapça veya Farsça’yı dayatıyorlar. O zaman senin de Kürtçeye sahip çıkman gerekir. Yani devrimci bir tutum sergileyerek herkesin Kürtçeye sahip çıkması gerekir. Mesela bazı Türkler de Kürtçe konusunda olumlu bir tutum sergileyerek Kürtçeyi yaşatmamız gerekir diyorlar. Bizler Arapçayı da Türkçeyi de seviyoruz, her dili seviyoruz fakat bugün Kürtçe’nin her lehçesi büyük bir tehlike ile karşı karşıyadır. Kürtçeyi korumamız lazım” diye konuştu.

Türk devletinin Kürdistan’da geliştirdiği koruculuk sistemine de değinen Karayılan, “Türk devleti şu an korucuları yavaş yavaş kontra yapmak istiyor. İnsanlarımız artık biraz daha bilinçli, silah bırakanlar oldu, korucu olanların bir kısmı da dağlarda gerillaya karşı operasyona katılmak istemiyor. Tabi bazı vicdanı kararan, para için koruculuk yapan, düşmanla hareket edenler de var. Örneğin kendisi Bakur’dadır ama Başur’da olan akrabalarını da ajanlaştırmak, koruculaştırmak istiyor. Türk MİT’i bunları kullanarak Başur halkına koruculuğu dayatıyor. Böyle hain, alçak, kontra, yüreksizler de var. Bunlar para için insanlıktan çıkmış olanlar” sözlerini kullandı.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan’ın Stêrk TV’de yayınlanan röportajının birinci bölümü şöyle:

Yıllardır Kürdistan’da bir savaş var ve bu savaşta büyük bir direniş sergileniyor, Kürt halkı sürekli bir direniş içinde, yine Kürdistan’da Türk devletinin eliyle bir sömürgecilik geliştiriliyor. Siz bu sömürgeci özel savaşın karakterini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Başta tüm halkımızı saygıyla selamlıyorum. Bu önemli konu hakkında sorduğunuz için size de teşekkür ederim. Bu konu çok önemli. Çünkü halkımız üzerinde kapsamlı bir özel savaş yürütülüyor. Fakat basına baktığımız zaman daha çok günlük konuların olduğunu görüyoruz. Daha çok bu konularda sorular soruluyor ve biz de bu temelde cevaplar veriyoruz. Bu yüzden önemli kimi konular arka planda kalabiliyor. Esas olan bu konuları tartışmak ve teşhir etmektir. Bu açıdan içerik olarak bu tür konuların ve programların yapılması çok önemlidir. Bugün Kürdistan üzerinde yürütülen siyaset gerçekliğini iyi anlamak gerekiyor. Kürdistan üzerindeki sömürgecilik sıradan bir sömürgecilik değildir. Şimdiye kadar çeşitli topraklarda, ülkelerde sürdürülen sömürgecilik daha çok oralarda var olan değerli kaynakları sömürmek, ele geçirmek üzerineydi.

Elbette topraklarımız üzerindeki sömürgeci sistem de değerli kaynakları talan etme üzerinedir. Ancak hedef sadece bu yönlü bir sömürgecilik değildir. Hedef yer altı ve yer üstü kaynakları sömürmenin yanı sıra, halkımızı bir bütünen ortadan kaldırmaktır. Amaçları imha, inkar ve soykırım siyasetini egemen kılıp sonuca ulaşmaktır. Yani Kürdistan’da yürütülen sömürgeciliğin karakteri böyledir. Yani Fransa’nın Cezayir üzerindeki sömürgeciliği veya Amerika’nın Vietnam işgalciliği gibi bir durum yoktur. Bunlara benzemiyor. Kürdistan’da yürütülen sömürgeciliğin amacı halkı eritmek, asimile etmek, Türkleştirmek, bir bütünen Kürt olgusunu ortadan kaldırmak. Bunun için hiçbir zaman Kürdistan’da hakimiyet kılmaya çalışan rejimler normal rejimler olmadı. Yani Kürdistan sürekli özel kanunlara tabi tutulmuştur. Mesela şimdi Türkiye’de bir anayasa var ve sözde hukuk sistemi ona göredir. Fakat Kürdistan’da uyguladıkları kanunlar ise farklı kanunlardır. Daha çok gizli ve özel kanunlarla Kürdistan’da bir uygulama yürütüyorlar.

KÜRDİSTAN HALKI 9 BİN YILDIR BU TOPRAKLARDA YAŞIYOR

Mesela geriye dönüp baktığımızda 1925’te Şark Islahat planını görüyoruz. Şark planının daha sonraları sadece isim değiştirerek süreklilik kazandığını biliyoruz. İşte ismi Tunceli Kanunu, Mecburi İskan Kanunu vb. isimlerle her iktidar döneminde güncellenerek devam ettirildi. Bugün de AKP-MHP iktidarı da Şark Islahat planının güncel bir hali olarak “Diz Çöktürme” planı şeklinde yürütmeye çalışıyorlar. Bunların amacı Kürt halkını bu planlar ile ortadan kaldırmak. Bu plan sadece Kürdistan’ı da hedef almıyor, tüm toplum üzerinde mutlak bir hakimiyet kurup toplumu siyasi açıdan tamamen bitirmek, gerekirse fiziki imhayı da içeriyor. Tabi çeşitli kültürel, eğitsel faaliyetlerle bir bütünen toplumu kendi değerlerinden uzaklaştırıp ortadan kaldırmayı amaçlıyorlar. Bu yüzden Kürdistan’da asla olağan kanunlar ve süreçler yürütmemişlerdir. Sürekli valiler ve bölgeye atadıkları devlet memurları eliyle gizli, özel kanunları devrede tutmuşlardır. Çünkü amaçları insanlık dışı, hukuk dışı hedefler içeriyor.

Kürdistan halkı bu topraklar üzerinde yaşayan kadim bir halktır. Bazen Erdoğan çıkıp diyor ki ‘Biz bin yıldır bu toprakları vatan yaptık’. Peki bu topraklarda yaşayan halkların ne kadar uzun zamandır yaşadıklarını bilmiyor mu? Tarihin bize somut olarak gösterdiği biçimde biz Kürt halkı 9 bin yıldır bu topraklarda yerleşik yaşayan bir halkız. Sonra da kendileri çıkıp ‘biz bin yıldır bu topraklarda yaşıyoruz’ diyorlar. Ve sonra kalkıp bizi imha etmek istiyorlar. Kültürümüzü, tarihimizi, dilimizi, geleneklerimizi, bir bütünen tüm değerlerimiz ile bizi ortadan kaldırmayı hedef haline getirmişler. Bu yüzden Kürdistan üzerinde sürekli olağanüstü kanunlar ile bir soykırım siyaseti yürütülüyor.

Kürdistan halkı Türk devletinin inkar ve imha politikasına karşı nasıl yol izlemeli?

Kürt halkının kendini koruması lazım. Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra Atatürk Kürt halkına Kürdistan’ın özerk olacağı sözünü verdi. Kürt halkı bu söz üzerine onlarla birlikte savaştı. Ama Lozan antlaşması imzalandıktan sonra hegemonik güçler Kürtleri harcadı. Daha sonra Türkiye de verdiği sözü unuttu, ihanet etti. Kürdistan halkını soykırımdan geçirmek istediler. Şêx Seid hareketi böyle başladı. Kürt kendilerini koruyabilmek için ayaklandılar. 1925’ten 1940 yılına kadar yani 15 yıl boyunca işgalci Türk devleti Kürdistan’ı askeri olarak işgal etti. Fiziki soykırım yürüttüler, 15 yıl boyunca Kürdistan’da aralıksız kan aktı. Bildiğiniz gibi en son 1938 yılında Dersim’e askeri işgal harekatı başlatıyorlar.

Kürt toplumu bu vahşi yılları hatırlamak bile istemiyor. Çünkü katliam ve soykırımlarla geçmiş o yıllar. Mesela 1940 yılından 1970 yılına kadar Kürdistan’da büyük bir sessizlik hakim. Türk devleti de okullar aracılığı ile asimilasyon politikasına hız veriyor. O dönem kimse Kürt olduğundan dahi bahsedemiyor. Mesela Dersim’de bir köyün yüzde 80’i katlediliyor, kalanları çocuklarına başlarına gelen felaketi, vahşeti anlatamıyor bile. Çocuklarının bir an önce Türkçe öğrenmelerini istiyorlar. Böyle bir yol buluyorlar. Bu yüzden asimilasyon çok yol alıyor.

1970’lerden sonra ise Önderlik ve özgürlük hareketi ortaya çıkıyor. O dönem başlayan mücadele belli bir aşamaya geldi. Bu başka bir konu ama burada dil çok önemli. Dili korumak çok önemli. Düşman daha 1925 yılında Şark Islahat planında dilden bahsediyor. ‘Bütün Kürtlere Türkçeyi öğretmemiz gerekiyor ki Kürtçeyi unutsunlar’ diyorlar. Özellikle kadınlara Türkçe öğretmek istiyorlar. Kürt halkı olarak elbette onurumuza, şerefimize, topraklarımıza sahip çıkmalıyız ama her şeyden önce dilimize sahip çıkmalıyız. Tüm Kürt gençlerinin Şark Islahat planını okuması gerekir. Eğer okursa o zaman Türkçe konuşmanın ne anlama geldiğini kavrar. Düşman bu dili zorla bize öğretmeye çalışıyor. Biz ulusal bir hareket olduğumuz kadar enternasyonal bir hareketiz de aynı zamanda. Aramızda birçok Türk, Arap, Asuri, Alman arkadaşlarımız var. Yani insani bir hareketiz. Irkçı, milliyetçi bir hareket değiliz.

KÜRTÇE BÜYÜK BİR TEHLİKE İLE KARŞI KARŞIYADIR

Düşman bugün Kürt dilini, Kürt ulusunu hedef haline getirmiş durumda. Kürt halkına dair her şeyi yok etmek istiyor. Kürtçe yerine Türkçe, Arapça veya Farsça’yı dayatıyorlar. O zaman senin de Kürtçeye sahip çıkman gerekir. Yani devrimci bir tutum sergileyerek herkesin Kürtçeye sahip çıkması gerekir. Mesela bazı Türkler de Kürtçe konusunda olumlu bir tutum sergileyerek Kürtçeyi yaşatmamız gerekir diyorlar. Bizler Arapçayı da Türkçeyi de seviyoruz, her dili seviyoruz fakat bugün Kürtçe büyük bir tehlike ile karşı karşıyadır. Üstelik Kürtçenin her lehçesi. Kürtçenin bütün lehçelerini korumamız lazım. Bu lehçeler bizim zenginliğimizdir. Kürtçeyi koruyan birçok kurum da var. Bu kurumların çalışmaları çok değerli. Kendilerine teşekkür ediyorum. Hatta dönem dönem bazı partiler bir araya gelerek dil konusunda neler yapabileceklerine ilişkin tartışmalar da yürütüyorlar bunlar çok değerli çalışmalardır.

Düşman Kürt ulusunu yok etmek istiyor ve önce dilden başlıyor. Özellikle annelere çağrıda bulunuyorum, çocuklarınıza Kürtçe öğretin, evde, sokakta Kürtçe konuşun. Bize dayattıkları dili değil anadilinizi konuşun. Örneğin Amed’de gençler bazen röportaj veriyorlar, sokaklarda, kendi aralarında Türkçe konuşuyorlar. Kürdistan’ın başkentinde yaşıyorsunuz, Türkçe konuşmaya ne gerek var. Tabi ki Kürtçenin yanında Türkçe konuşmak ayrı bir zenginliktir ama tehlike altında olan Kürtçeye de sahip çıkmanız gerekir. Devrimci bir tutum sergileyerek anadilinizde konuşmanız gerekir. Bu çok önemli.

Mesela düşman TRT Şeş’i açmak zorunda kaldı. Dil konusunda mecbur bazı şeyler yaptılar bu da mücadelenin bir sonucudur. Fakat toplum olarak kendiliğinden Kürtçeden vazgeçelim istiyorlar. Örneğin bazı üniversitelerde Kürtçe bölümler açtılar fakat o bölümlerde eğitim gören insanları hiçbir yerde çalıştırmıyorlar. Bu yüzden o bölümler de kapanmak zorunda kaldı, boşa çıktı. Kürtçeye açık bir şekilde düşmanlık yapamıyorlar bu yüzden özel savaş politikaları çerçevesinde hareket ediyorlar. TRT Şeş de özel savaşın bir parçası sonucu açıldı. Özel savaşın stratejisi Kürtçenin ve Kürt ulusun yok edilmesidir. Bunu unutmamız lazım. Bizim de Kürtçede, Kürt kültüründe ısrar etmemiz, geliştirmemiz gerekir.

Türk devleti şu an Kürt gençlerine karşı da özel bir savaş yürütüyor. ‘PKK’ye katılmayın, dilinize, kültürünüze sahip çıkmayın’ diyor. Kürt gençlerinin, Kürt toplumunda rol ve misyonu nedir? Nasıl öncülük etmeliler?

Bir toplumun geleceği gençlerdir. Eğer bir toplumun geleceğini karartmak isterseniz önce gençlerini yok etmeniz gerekir. Zaten işgalciler bunu bizden daha iyi biliyorlar. Bu yüzden Kürt gençleri düşmanın hedefindedir. Hatta birkaç sene önce, 2007, 2008 yıllarında Türkiye, İran ve Suriye arasında bir ittifak gelişti. 3 devler Kürt gençlerine karşı aynı siyaseti yürüttüler. Rojava’da eskiden eroin, esrar bilinen, kullanılan bir şey değildi. Orada yaşadığım için de biliyorum toplumda böyle bir şey yoktu. Ama bu 3 devletin istihbaratları uyuşturucuyu yaygınlaştırdılar. Kürdistan’a uyuşturucu maddesini soktular.

İşgalci Türk devleti şu an 3 aşama olarak Kürt gençlerini hedef haline getirmiş durumda. Birincisi burs vererek, yurtlara yerleştirerek, okutarak sahip çıkıyormuş gibi yapıyor. Özellikle zeki gençleri hedef seçiyorlar. Eskiden Gülen cemaati yapardı bunu, şimdi Türk devleti yapıyor. Bu gençleri alarak iyi bir Türk yapmak istiyor. Zaten düşmanın amacı her Kürdü iyi bir Türk yapmak. Kürt gençlerini bu şekilde hakikatinden, kültüründen koparmak istiyor. Bize de aynı şeyleri yaptılar. Okula gittiğimiz dönemde daha hareket yoktu, ulus bilinci yoktu ama bizi de iyi bir Türk yapmak için hedef seçmişlerdi. İşte Kürt gençlerinden bazılarını Kuran kursu yolu ile, bazılarını burs yolu ile, bazılarını yatılı okul yolu ile farklı farklı yöntemlerle istedikleri gibi bir birey yaratmaya çalışıyorlar.

İkinci aşama ise bahsettiğim gibi istihbaratların gençleri yoldan çıkarmak için uyguladıkları yöntemler. Gençleri esrara, eroine, fuhuşa, kapkaça, ahlak dışı şeylere alıştırmak istiyorlar. Hatta sporu bile kullanıyorlar, tabi ki spor kötü bir şey değil ama takım tutturarak gündemlerini boş şeylerle dolduruyorlar. Devlet bilinçli bir şekilde yapıyor bunları. Bütün Kürt anne, babalar da bilsin devlet gizlice gençlere uyuşturucu madde verip, onları yoldan çıkarmak, tinerci, esrarcı, ahlaksız bireyler yapmak istiyor. Fuhuşu geliştiriyorlar. Gençleri bu şekilde değerlerinden uzaklaştırıp ajan yapıyorlar. Yani sosyal ajan yapıyorlar. Bu şekilde gençleri düşürüp kendilerine çalışmalarını istiyorlar. Bir paçavra olarak kullanıyorlar.

KÜRT GENÇLERİ 1 PARÇA EKMEK PEŞİNE DÜŞSÜN İSTİYORLAR

Örneğin bazılarını eğitip aramıza gönderiyorlar, anlıyoruz kim olduklarını. Çünkü bizim yaşam tarzımız farklı, bizde gönülden bir yoldaşlık var, eğer gönülden olmazsa hemen anlaşılıyor zaten. 10 arkadaş birlikte yaşıyorsa 1 tanesinin gönül bağı yoksa hemen açığa çıkıyor. 3 ay, 5 ay sonra arkadaşlar bakıyor farklı bir kişiliktir üzerinde duruyorlar, platform, özeleştiri sürecinden sonra ya kendileri itiraf ediyor ya da arkadaşlar çözüyor kim olduklarını. Bazıları itiraf ediyor hallerine acıyoruz. Mesela genç bir Kürt kadınını aşk ilişkisi ile kandırıyorlar, sonra tecavüz ediyorlar ve bize çalışacaksın diyorlar. Böyle yapıp içimize gönderiyorlar. Aynı yöntemi erkeklere de uyguluyorlar. Genç erkeklere de tecavüz edip, onları düşürüyorlar.

Kürt gençlerini düşürmek için her yöntemi kullanıyorlar. Kürt gençleri ülke sevdasına değil, bir parça ekmek peşine düşsün diye her şeyi yapıyorlar. 1 parça ekmek için, esrar için kendilerini satsın istiyorlar. Böyle gençler istiyorlar. Karakterli, onurlu, şerefli Kürt gençleri değil, düşürülmüş basit gençler istiyorlar. Bu oyunlara gelmeyen, kendini koruyan gençleri potansiyel PKK’li olarak görüyorlar. O gençlerin eninde sonunda gerillaya katılacağını hesap ediyorlar. Bu gençleri de sürekli baskı altında tutuyorlar, gözaltına alıp, tutukluyorlar. Bazılarını kaçırıp ajan olmaya zorluyorlar, tehdit ediyorlar. Şimdiye kadar yüzlerce HDP’li genci kaçırıp tehdit ettiler.

YURTSEVER GENÇLER HALKIMIZIN GELECEĞİNİ TEMSİL EDİYOR

Şu an yanımızda olan 2 MİT esiri de bu konuya ilişkin, “Birini hedef yaptıysak mutlaka düşürürüz. Önce yumuşak bir şekilde yaklaşıyoruz, yemeğe, çaya çağırıyoruz. Onlara İmralı iyi ama Kandil kötü diyoruz. Eğer bu yöntemle olmazsa şantaj yapıyoruz. Onunla veya ailesi ile ilgili belge topluyoruz. Bizimle olmazsan bunları internette paylaşırız, ya da PKK’ye yardım ettiğini tespit ettik savcı ile konuşup seni zindana atacağız diyoruz. Bütün bunlar olmazsa işkence yapıyor, öldürüyoruz. Tecavüz, işkence her türlü yöntemi yapıyoruz” itiraflarında bulundular. Yani gençler üzerinde böyle bir politika yürütüyorlar.

Özellikle yurtsever gençlere yönelik baskı çok fazla. Tabi ki yurtsever gençlerimiz bir onuru temsil ediyorlar. Düşen Kürt gençlerini de bu yurtsever gençlerimizin kurtaracağına dair umutlarımız var. Düşmanın tüm planlarını boşa çıkaracaklardır. Bu gençlerimizi kendilerine sahip çıkıyorlar, düşmana boyun eğmiyorlar. Bu gençler halkımızın geleceğini temsil ediyorlar. Umut bu gençlerdedir. Düşmana da bu yüzden onlara baskı yapıyor, her türlü yönteme başvurarak saldırıyor.

Kürt toplumunda kadının mücadelesi, rolü ve misyonu çok önemli. Türk devleti kadın mücadelesini yok etmek için sürekli bir saldırı halinde. Kürt kadınlarının bu saldırılara karşı direnişi de devam ediyor. Kürdistan’daki özel savaş politikalarının boşa çıkması için kadınlar nasıl öncülük etmelidir?

Kürdistan’daki özel savaşı politikalarının hedefinde bir gençler, iki ise kadınlar var. Hatta zaman zaman kadınlara yönelik baskılar çok daha fazla oluyor. Önderliğin paradigmasında öncülük yapacak olanlar gençler ve kadınlardır. Önderliğin kadın özgürlüğüne ilişkin geliştirdiği perspektif dünyada yeni bir şey. Tabi ki kadın özgürlüğü, kadın hakları için birçok ülkede hareketler ortaya çıkmıştır. Sol, sosyalist, feminist hareketler çalışmalar yürütmüşler hala da yürütüyorlar. Fakat önderlik paradigmasında kadın nasıl özgürleşir ve nasıl topluma öncülük eder konusunu geliştiriyor. Kadının kendisini özgürleştirmesinin yanı sıra erkeği de değiştirmesini ele alıyor. Kadını köle değil, öncü yapıyor. Önderlik kadına böyle bir rol veriyor. Kürt kadınları önderliğin paradigmasından büyük bir güç aldı, özgürlük mücadelesine kuvvetli bir şekilde katıldı.

Bugün Kürt kadınları verdikleri mücadele ile sadece bölgedeki kadınların değil, dünyadaki kadınların dikkatini çekiyor. Önderlik paradigmasında devrimi 3 şekilde ele alıyor. Birincisi kadın devrimi, ikincisi demokrasi devrimi, üçüncüsü ise ekoloji devrimi. Herkes ekolojinin ne kadar önemli olduğunu şimdi daha iyi anlıyor, özellikle koronavirüs salgınından sonra. Ama önderlik 20 yıl önce ekolojinin önemine dikkat çekti, ekoloji devrimine ihtiyaç olduğunu söyledi. Artık tüm dünya Rêber Apo’nun nasıl bir lider olduğunu gördü. Bu yüzden dünyanın birçok yerinde sendikalar önderliğe sahip çıkıp, özgürlüğü için kampanyalar başlattı.

Kürt kadınlarının bugün yürüttüğü mücadele sadece kadın özgürlüğü için değil aynı zamanda Kürt toplumunun tamamı içindir de. Aslında dünyadaki tüm kadınlar ve toplumlar için mücadele yürütüyor. Türk devleti ise kadınların bu mücadelesinin önünü almak istiyor. Kadınları korkutmak, engellemek istiyor. Düşman en fazla Kürt kadınlarından korkuyor. Çünkü Kürt kadınları 20-30 yıl önceki gibi değil. Kadınlar artık her alanda direniyorlar. Askeri, siyasi, toplumsal her alanda güç ve irade sahibidir. Bu durum kadınlar açısından dünyada yeni bir aşamadır. Bu yüzden düşman kadına karşı özel bir savaş yürütüyor. Türkiye’deki kadın hareketlerinden de korkuyorlar. AKP-MHP genel olarak kadın özgürlüğüne engel olmak istiyor.

GENÇ KÜRT KADINLARI KATİL UZMAN ÇAVUŞLARA İNANMAMALI

Dünyadaki kadın mücadelesinin nasıl bir aşamaya geldiği 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde bir kez daha ortaya çıktı. Ben de bu vesile ile 8 Mart’ta alanlara çıkan tüm kadınları selamlıyorum, direnişlerini kutluyorum. Kadınlar 8 Mart’ta çok değerli bir duruş sergilediler. Rejim genel olarak kadınlardan korkuyor ama Kürt kadınlarından daha fazla korkuyor. Kadınların da iradesini kırmak istiyorlar. Tecavüzü bu yüzden geliştiriyorlar. Tecavüz özel savaşın bir parçasıdır. Yine kadın katliamlarını da bu yüzden geliştiriyorlar. Şu an Türkiye’de kadın cinayetleri çok fazla arttı. Bu da özel savaşın bir yöntemi.

Katil erkeklere fazla ceza vermiyorlar, erkekler de iktidarın bu siyasetinden cesaret alarak kadınları sokak ortalarında katlediyorlar. Bunun sorumlusu AKP-MHP rejimi ve onun özek savaş politikalarıdır. Bugün Kürt kadınlarına yaptıkları saldırıları, Türkiyeli kadınlara da yapıyorlar. Örneğin Kürdistan’a gönderilen uzman çavuşlara Kürtleri katletme görevi vermişler. Kürt gençlerini, kadınlarını katletsinler diye para veriyorlar bu uzman çavuşlara, hepsi katiller. Genç Kürt kadınlarına tecavüz ediyorlar, aşk adı altında kandırıyorlar, psikolojileri ile oynuyorlar. Toplumumuzun bunları bilmesi lazım. Hiçbirine acımamalılar. Genç Kürt kadınları bu katillere inanmamalı.

Uzman askerlik sistemi biz Kürtlere karşı kurulan bir sistem. Bundan 20 yıl önce yoktu, AKP bunu çıkardı. Neden? Çünkü normal ordusu gerilla karşısında yenilgiye uğradı onlar da bu uzmanları ortaya çıkardılar. Tecavüz, cinayet her türlü yöntemi kullanarak Kürt özgürlük hareketini kırmak istediler. Bu yüzden bu paralı ordu kuruldu. Yani her Kürt genci bunu bilmelidir. Bu katillerine yanında ne işleri var, kendilerini bu katillerin eline bırakmamalılar.

KÜRT ANNE VE BABALAR ÇOCUKLARINI EĞİTMELİ

Tabi Kürt anne ve babaları da bu konuda kızlarını eğitmeliler, düşmanı tanımalarını sağlamalılar. Mesela Dersim’de akıbeti hala bilinmeyen Gülistan Doku’nun ailesi feryat ediyor kızlarına ne oldu diye. Peki neden çocukları tanımadığı, bilmediği, polis midir nedir, bunların eline düşüyor? Kürt kızları kendilerini korumalılar böyle olmaz. Ailelerin de bu esaslar üzerinden çocuklarını eğitmeleri, bu katillerin eline bırakmamaları lazım. Türk devleti kadın özgürlüğünün önüne geçmek için bu kirli yöntemleri kullanıyor.

Şu an binlerce öncü kadın cezaevinde. Ne suçları var peki? Hiçbir suçları yok. Bilinçli kadınlar olarak siyaset yapıyorlardı, kadın özgürlüğü için mücadele veriyorlardı. Hepsi için bir suç bulup zindana attılar. Türk devleti ise, kadınlara iyi bir Türk kadını veya köle bir kadın olmayı dayatıyor. Ama kadınlar köleliğe isyan ediyor. Bunu gören rejim de kadınlara saldırıyor. Yurtseverlik ve özgürlük çizgisini esas alan gençlerin ve kadınların bu yürüyüşü çok onurlu, değerli ve kutlu bir yürüyüştür. Toplum olarak onlara sahip çıkmamız lazım. Düşmanın saldırılarına ve baskılarına karşı da kendimizi savunmamız gerekir.

Türk devleti uzun yıllardır Bakur’da koruculuk sistemini yürütüyor. Devlet özel savaş politikasının bir parçası olarak koruculuğu geliştirerek Kürt toplumunu parçalamak istedi. Şimdiye kadar binlerce korucu silah bırak ama sizce bundan sonra nasıl hareket edilmeli?

Kürdü Kürde kırdırmak Kürt tarihinde bir yaradır. Kürdistan tarihine baktığımızda, Kürt isyanları devletin yanında yer alan bazı hain Kürtlerin eliyle bastırılmıştır. Bu çok önemli. 21. yüzyıldayız artık bu gerçeği görüp önünü almalıyız. Artık Kürdü Kürde kırdırtmayı engellemeliyiz. Bu işgalcilerin esas aldığı bir yöntemdir. Tarihte bir şey daha var. Türk devleti bazı geleneklerine bağlı ve bu geleneklerini sürdürüyor. Mesela Kürt isyanı olduğu zaman kendisine destek veren hain Kürtlerle o isyanı bastırıyor ardından da yanındaki işbirlikçi Kürtleri de tasfiye ediyor. Bu çok önemli bir konu. Mesela Şêx Seid isyanına katılmayan herkesi tasfiye ettiler.

Örneğin Broyê Heskê Telî, neden Ağrı isyanını başlattı? Çünkü, “Biz Şêx Seid isyanına katılmadık, Ruslara karşı bu devletle birlikte savaştık, yıllarca kan döktük, neden şimdi bizi sürgün ediyorlar” diye isyan etti. Mesela Dersim’de Türk devletinin zulmüne karşı 5 aşiret boyun eğmedi. Direndi ve savaştı. Fakat bu aşiretlerin direnişi kırıldıktan sonra Türk devleti bütün Dersim’i tasfiye etmedi mi, 70 bin insanı katletmedi mi, binlercesini sürgün etmedi mi? Devlet kendisi ile işbirliği yapanları da katletti, sürgün etti. Korucular da şunu iyi bilsin eğer Türk devleti bizi tasfiye ederse sıra onlara gelecek. Türk devleti şu an Başur hareketlerini de yanına çekmek istiyor, Başur’dakilerin de bu hakikati görmesi lazım. Bu devlet işbirlikçi Kürtleri de kabul etmiyor. Bütün Kürtler Türk olsun istiyor.

Türk devleti şu an korucuları yavaş yavaş kontra yapmak istiyor. Doğru insanlarımız artık biraz daha bilinçli, silah bırakanlar oldu, korucu olanların bir kısmı da kontra olup, dağlarda gerillaya karşı operasyona katılmak istemiyor. Okuyan, kendini eğiten, üniversiteli gençlerimiz dağlara geliyor. Kendilerinin veya ailelerinin bir çıkarı var mı? Yok. Bu halk için kendilerini feda ediyorlar. Korucular da artık bunun farkındalar. Yani vicdanı olan biri farkında. Tabi bazı vicdanı kararan, para için koruculuk yapan, düşmanla hareket edenler de var. Örneğin kendisi Bakur’dadır ama Başur’da olan akrabalarını da ajanlaştırmak, koruculaştırmak istiyor. Türk MİT’i bunları kullanarak Başur halkına koruculuğu dayatıyor. Böyle hain, alçak, kontra, yüreksizler de var. Bunlar para için insanlıktan çıkmış olanlar. Biliyorum ki çoğunun eşi de çocuğu da onlara karşı.

KORUCULARI HEDEF ALMIYORUZ

Bunlar dışında koruculuk yapanlar da biliyor ki devlet onları kullanıyor. Bu yüzden gönülsüzler ama bunda ısrarcı olmaları lazım. Operasyonlara katılmamalılar. Devlet bazen onları kandırmak istiyor, ‘PKK’ye sizi vuracak’ diyor. Hayır. Bizim sözümüz var, hiçbir yerde korucuları hedef almıyoruz. Tabi kontra olan, sürekli gerillaya karşı operasyonlara çıkanları kastetmiyorum onlar özsavunma temelinde gerillanın hedefi olacaktır. Ama hiç biz zaman burası korucu köyü burayı vuralım, burası korucu tepesi buraya saldıralım diye hareket etmiyoruz. Tabi bazı korucular askerlerle operasyona çıkıyor, nöbete kalıyor, bir eylem olduğunda da hayatını kaybediyor. Ama özellikle hedef almıyoruz korucuları. Korucuların artık devletin oyunlarına, baskılarına gelmemesi lazım.

Türk devleti şu an çok büyük bir psikolojik savaş yürütüyor. Bu psikolojik savaşla algı yaratmak istiyor. “PKK bitiyor, yok oluyor, tek yolunuz var gelin devletle birlikte hareket edin” algısı yaratmak istiyor. Kimse bunlara inanmasın. Zaten kendi kendilerini yalancı çıkarıyorlar. O Süleyman Soylu her gün çıkıp “PKK’yi bitirdik, 300 kişi kaldılar” diyor. Ertesi gün de PKK’nin Rojava’da 130 bin silahlı askeri olduğunu, bir devlet kuracağını söylüyor. Ne bu doğru ne diğeri doğru. PKK’nin bir hakikati var ve bu hakikat zafere doğru gidiyor.

TÜRK DEVLETİNİN OYUNLARINA KARŞI BAŞURLU SİYASETÇİLER DİKKATLİ OLMALI

Bugün düşman PKK’den korkuyor. Ama o kadar az kalmış niye korkuyorsunuz? Sabah, akşam ‘Terör de terör’ diyorlar. O zaman yalan söylüyorsunuz. Korucuların da düşman gerçeğini bilmesi lazım. Düşman şimdi Heftanin’de bazı tepelere yerleşmiş. O tepelerde kim var? Kürt korucular ve bazı Suriyeli çeteler. Affedersiniz zaten o Suriyeli çeteleri avcı köpeği gibi kullanıyorlar. Nereye gitseler önlerine katıyorlar o çeteleri.

AKP-MHP, Ergenekon, Doğu Perinçek, ırkçı, faşistlerin hepsi yeni bir Osmanlı yaratmak istiyorlar. Bunu da işbirlikçi Kürtlerle, işbirlikçi Arapların eliyle bölgede savaşı büyütmek istiyorlar. Buna karşı herkesin dikkatli olması lazım. Tüm korucular da dikkatli olmalı. Türk devleti Başur’da da aynı politikayı yürütmek istiyor. Başur siyasetçileri bilinçli ve ulusal bir perspektifle hareket etmeliler.

Türk devleti Kürtler arasında bir savaşı Başur’a da yaymak istiyor. Ama inanıyorum ki amacına ulaşamayacaktır. Çünkü Kürt siyaseti de artık bir aşamaya gelmiş durumda. Türk devletinin ne yapmak istediğini herkes görüyor. O yüzden ulusal birlik çok önemli. Düşmanın Kürdü Kürde kırdırma politikası sonuçsuz kalacaktır. Ama buna karşı her yurtseverin de tutum sergilemelidir. 

Kürtçenin büyük bir tehlike ile karşı karşıya olduğunu da dikkat çeken Karayılan, “Özellikle annelere çağrıda bulunuyorum, çocuklarınıza Kürtçe öğretin, evde, sokakta herkes Kürtçe konuşsun” dedi.

Stêrk TV’de yayınlanan özel programa konuşan PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, Türk devletinin Kürdistan’da yürüttüğü savaş politikalarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Kürt halkının Türk devletinin her türlü saldırısına karşı kendilerini korumaları gerektiğini belirten Karayılan, “Düşman bugün Kürt dilini, Kürt ulusunu hedef haline getirmiş durumda. Kürt halkına dair her şeyi yok etmek istiyor. Kürtçe yerine Türkçe, Arapça veya Farsça’yı dayatıyorlar. O zaman senin de Kürtçeye sahip çıkman gerekir. Yani devrimci bir tutum sergileyerek herkesin Kürtçeye sahip çıkması gerekir. Mesela bazı Türkler de Kürtçe konusunda olumlu bir tutum sergileyerek Kürtçeyi yaşatmamız gerekir diyorlar. Bizler Arapçayı da Türkçeyi de seviyoruz, her dili seviyoruz fakat bugün Kürtçe’nin her lehçesi büyük bir tehlike ile karşı karşıyadır. Kürtçeyi korumamız lazım” diye konuştu.

Türk devletinin Kürdistan’da geliştirdiği koruculuk sistemine de değinen Karayılan, “Türk devleti şu an korucuları yavaş yavaş kontra yapmak istiyor. İnsanlarımız artık biraz daha bilinçli, silah bırakanlar oldu, korucu olanların bir kısmı da dağlarda gerillaya karşı operasyona katılmak istemiyor. Tabi bazı vicdanı kararan, para için koruculuk yapan, düşmanla hareket edenler de var. Örneğin kendisi Bakur’dadır ama Başur’da olan akrabalarını da ajanlaştırmak, koruculaştırmak istiyor. Türk MİT’i bunları kullanarak Başur halkına koruculuğu dayatıyor. Böyle hain, alçak, kontra, yüreksizler de var. Bunlar para için insanlıktan çıkmış olanlar” sözlerini kullandı.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan’ın Stêrk TV’de yayınlanan röportajının birinci bölümü şöyle:

Yıllardır Kürdistan’da bir savaş var ve bu savaşta büyük bir direniş sergileniyor, Kürt halkı sürekli bir direniş içinde, yine Kürdistan’da Türk devletinin eliyle bir sömürgecilik geliştiriliyor. Siz bu sömürgeci özel savaşın karakterini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Başta tüm halkımızı saygıyla selamlıyorum. Bu önemli konu hakkında sorduğunuz için size de teşekkür ederim. Bu konu çok önemli. Çünkü halkımız üzerinde kapsamlı bir özel savaş yürütülüyor. Fakat basına baktığımız zaman daha çok günlük konuların olduğunu görüyoruz. Daha çok bu konularda sorular soruluyor ve biz de bu temelde cevaplar veriyoruz. Bu yüzden önemli kimi konular arka planda kalabiliyor. Esas olan bu konuları tartışmak ve teşhir etmektir. Bu açıdan içerik olarak bu tür konuların ve programların yapılması çok önemlidir. Bugün Kürdistan üzerinde yürütülen siyaset gerçekliğini iyi anlamak gerekiyor. Kürdistan üzerindeki sömürgecilik sıradan bir sömürgecilik değildir. Şimdiye kadar çeşitli topraklarda, ülkelerde sürdürülen sömürgecilik daha çok oralarda var olan değerli kaynakları sömürmek, ele geçirmek üzerineydi.

Elbette topraklarımız üzerindeki sömürgeci sistem de değerli kaynakları talan etme üzerinedir. Ancak hedef sadece bu yönlü bir sömürgecilik değildir. Hedef yer altı ve yer üstü kaynakları sömürmenin yanı sıra, halkımızı bir bütünen ortadan kaldırmaktır. Amaçları imha, inkar ve soykırım siyasetini egemen kılıp sonuca ulaşmaktır. Yani Kürdistan’da yürütülen sömürgeciliğin karakteri böyledir. Yani Fransa’nın Cezayir üzerindeki sömürgeciliği veya Amerika’nın Vietnam işgalciliği gibi bir durum yoktur. Bunlara benzemiyor. Kürdistan’da yürütülen sömürgeciliğin amacı halkı eritmek, asimile etmek, Türkleştirmek, bir bütünen Kürt olgusunu ortadan kaldırmak. Bunun için hiçbir zaman Kürdistan’da hakimiyet kılmaya çalışan rejimler normal rejimler olmadı. Yani Kürdistan sürekli özel kanunlara tabi tutulmuştur. Mesela şimdi Türkiye’de bir anayasa var ve sözde hukuk sistemi ona göredir. Fakat Kürdistan’da uyguladıkları kanunlar ise farklı kanunlardır. Daha çok gizli ve özel kanunlarla Kürdistan’da bir uygulama yürütüyorlar.

KÜRDİSTAN HALKI 9 BİN YILDIR BU TOPRAKLARDA YAŞIYOR

Mesela geriye dönüp baktığımızda 1925’te Şark Islahat planını görüyoruz. Şark planının daha sonraları sadece isim değiştirerek süreklilik kazandığını biliyoruz. İşte ismi Tunceli Kanunu, Mecburi İskan Kanunu vb. isimlerle her iktidar döneminde güncellenerek devam ettirildi. Bugün de AKP-MHP iktidarı da Şark Islahat planının güncel bir hali olarak “Diz Çöktürme” planı şeklinde yürütmeye çalışıyorlar. Bunların amacı Kürt halkını bu planlar ile ortadan kaldırmak. Bu plan sadece Kürdistan’ı da hedef almıyor, tüm toplum üzerinde mutlak bir hakimiyet kurup toplumu siyasi açıdan tamamen bitirmek, gerekirse fiziki imhayı da içeriyor. Tabi çeşitli kültürel, eğitsel faaliyetlerle bir bütünen toplumu kendi değerlerinden uzaklaştırıp ortadan kaldırmayı amaçlıyorlar. Bu yüzden Kürdistan’da asla olağan kanunlar ve süreçler yürütmemişlerdir. Sürekli valiler ve bölgeye atadıkları devlet memurları eliyle gizli, özel kanunları devrede tutmuşlardır. Çünkü amaçları insanlık dışı, hukuk dışı hedefler içeriyor.

Kürdistan halkı bu topraklar üzerinde yaşayan kadim bir halktır. Bazen Erdoğan çıkıp diyor ki ‘Biz bin yıldır bu toprakları vatan yaptık’. Peki bu topraklarda yaşayan halkların ne kadar uzun zamandır yaşadıklarını bilmiyor mu? Tarihin bize somut olarak gösterdiği biçimde biz Kürt halkı 9 bin yıldır bu topraklarda yerleşik yaşayan bir halkız. Sonra da kendileri çıkıp ‘biz bin yıldır bu topraklarda yaşıyoruz’ diyorlar. Ve sonra kalkıp bizi imha etmek istiyorlar. Kültürümüzü, tarihimizi, dilimizi, geleneklerimizi, bir bütünen tüm değerlerimiz ile bizi ortadan kaldırmayı hedef haline getirmişler. Bu yüzden Kürdistan üzerinde sürekli olağanüstü kanunlar ile bir soykırım siyaseti yürütülüyor.

Kürdistan halkı Türk devletinin inkar ve imha politikasına karşı nasıl yol izlemeli?

Kürt halkının kendini koruması lazım. Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra Atatürk Kürt halkına Kürdistan’ın özerk olacağı sözünü verdi. Kürt halkı bu söz üzerine onlarla birlikte savaştı. Ama Lozan antlaşması imzalandıktan sonra hegemonik güçler Kürtleri harcadı. Daha sonra Türkiye de verdiği sözü unuttu, ihanet etti. Kürdistan halkını soykırımdan geçirmek istediler. Şêx Seid hareketi böyle başladı. Kürt kendilerini koruyabilmek için ayaklandılar. 1925’ten 1940 yılına kadar yani 15 yıl boyunca işgalci Türk devleti Kürdistan’ı askeri olarak işgal etti. Fiziki soykırım yürüttüler, 15 yıl boyunca Kürdistan’da aralıksız kan aktı. Bildiğiniz gibi en son 1938 yılında Dersim’e askeri işgal harekatı başlatıyorlar.

Kürt toplumu bu vahşi yılları hatırlamak bile istemiyor. Çünkü katliam ve soykırımlarla geçmiş o yıllar. Mesela 1940 yılından 1970 yılına kadar Kürdistan’da büyük bir sessizlik hakim. Türk devleti de okullar aracılığı ile asimilasyon politikasına hız veriyor. O dönem kimse Kürt olduğundan dahi bahsedemiyor. Mesela Dersim’de bir köyün yüzde 80’i katlediliyor, kalanları çocuklarına başlarına gelen felaketi, vahşeti anlatamıyor bile. Çocuklarının bir an önce Türkçe öğrenmelerini istiyorlar. Böyle bir yol buluyorlar. Bu yüzden asimilasyon çok yol alıyor.

1970’lerden sonra ise Önderlik ve özgürlük hareketi ortaya çıkıyor. O dönem başlayan mücadele belli bir aşamaya geldi. Bu başka bir konu ama burada dil çok önemli. Dili korumak çok önemli. Düşman daha 1925 yılında Şark Islahat planında dilden bahsediyor. ‘Bütün Kürtlere Türkçeyi öğretmemiz gerekiyor ki Kürtçeyi unutsunlar’ diyorlar. Özellikle kadınlara Türkçe öğretmek istiyorlar. Kürt halkı olarak elbette onurumuza, şerefimize, topraklarımıza sahip çıkmalıyız ama her şeyden önce dilimize sahip çıkmalıyız. Tüm Kürt gençlerinin Şark Islahat planını okuması gerekir. Eğer okursa o zaman Türkçe konuşmanın ne anlama geldiğini kavrar. Düşman bu dili zorla bize öğretmeye çalışıyor. Biz ulusal bir hareket olduğumuz kadar enternasyonal bir hareketiz de aynı zamanda. Aramızda birçok Türk, Arap, Asuri, Alman arkadaşlarımız var. Yani insani bir hareketiz. Irkçı, milliyetçi bir hareket değiliz.

KÜRTÇE BÜYÜK BİR TEHLİKE İLE KARŞI KARŞIYADIR

Düşman bugün Kürt dilini, Kürt ulusunu hedef haline getirmiş durumda. Kürt halkına dair her şeyi yok etmek istiyor. Kürtçe yerine Türkçe, Arapça veya Farsça’yı dayatıyorlar. O zaman senin de Kürtçeye sahip çıkman gerekir. Yani devrimci bir tutum sergileyerek herkesin Kürtçeye sahip çıkması gerekir. Mesela bazı Türkler de Kürtçe konusunda olumlu bir tutum sergileyerek Kürtçeyi yaşatmamız gerekir diyorlar. Bizler Arapçayı da Türkçeyi de seviyoruz, her dili seviyoruz fakat bugün Kürtçe büyük bir tehlike ile karşı karşıyadır. Üstelik Kürtçenin her lehçesi. Kürtçenin bütün lehçelerini korumamız lazım. Bu lehçeler bizim zenginliğimizdir. Kürtçeyi koruyan birçok kurum da var. Bu kurumların çalışmaları çok değerli. Kendilerine teşekkür ediyorum. Hatta dönem dönem bazı partiler bir araya gelerek dil konusunda neler yapabileceklerine ilişkin tartışmalar da yürütüyorlar bunlar çok değerli çalışmalardır.

Düşman Kürt ulusunu yok etmek istiyor ve önce dilden başlıyor. Özellikle annelere çağrıda bulunuyorum, çocuklarınıza Kürtçe öğretin, evde, sokakta Kürtçe konuşun. Bize dayattıkları dili değil anadilinizi konuşun. Örneğin Amed’de gençler bazen röportaj veriyorlar, sokaklarda, kendi aralarında Türkçe konuşuyorlar. Kürdistan’ın başkentinde yaşıyorsunuz, Türkçe konuşmaya ne gerek var. Tabi ki Kürtçenin yanında Türkçe konuşmak ayrı bir zenginliktir ama tehlike altında olan Kürtçeye de sahip çıkmanız gerekir. Devrimci bir tutum sergileyerek anadilinizde konuşmanız gerekir. Bu çok önemli.

Mesela düşman TRT Şeş’i açmak zorunda kaldı. Dil konusunda mecbur bazı şeyler yaptılar bu da mücadelenin bir sonucudur. Fakat toplum olarak kendiliğinden Kürtçeden vazgeçelim istiyorlar. Örneğin bazı üniversitelerde Kürtçe bölümler açtılar fakat o bölümlerde eğitim gören insanları hiçbir yerde çalıştırmıyorlar. Bu yüzden o bölümler de kapanmak zorunda kaldı, boşa çıktı. Kürtçeye açık bir şekilde düşmanlık yapamıyorlar bu yüzden özel savaş politikaları çerçevesinde hareket ediyorlar. TRT Şeş de özel savaşın bir parçası sonucu açıldı. Özel savaşın stratejisi Kürtçenin ve Kürt ulusun yok edilmesidir. Bunu unutmamız lazım. Bizim de Kürtçede, Kürt kültüründe ısrar etmemiz, geliştirmemiz gerekir.

Türk devleti şu an Kürt gençlerine karşı da özel bir savaş yürütüyor. ‘PKK’ye katılmayın, dilinize, kültürünüze sahip çıkmayın’ diyor. Kürt gençlerinin, Kürt toplumunda rol ve misyonu nedir? Nasıl öncülük etmeliler?

Bir toplumun geleceği gençlerdir. Eğer bir toplumun geleceğini karartmak isterseniz önce gençlerini yok etmeniz gerekir. Zaten işgalciler bunu bizden daha iyi biliyorlar. Bu yüzden Kürt gençleri düşmanın hedefindedir. Hatta birkaç sene önce, 2007, 2008 yıllarında Türkiye, İran ve Suriye arasında bir ittifak gelişti. 3 devler Kürt gençlerine karşı aynı siyaseti yürüttüler. Rojava’da eskiden eroin, esrar bilinen, kullanılan bir şey değildi. Orada yaşadığım için de biliyorum toplumda böyle bir şey yoktu. Ama bu 3 devletin istihbaratları uyuşturucuyu yaygınlaştırdılar. Kürdistan’a uyuşturucu maddesini soktular.

İşgalci Türk devleti şu an 3 aşama olarak Kürt gençlerini hedef haline getirmiş durumda. Birincisi burs vererek, yurtlara yerleştirerek, okutarak sahip çıkıyormuş gibi yapıyor. Özellikle zeki gençleri hedef seçiyorlar. Eskiden Gülen cemaati yapardı bunu, şimdi Türk devleti yapıyor. Bu gençleri alarak iyi bir Türk yapmak istiyor. Zaten düşmanın amacı her Kürdü iyi bir Türk yapmak. Kürt gençlerini bu şekilde hakikatinden, kültüründen koparmak istiyor. Bize de aynı şeyleri yaptılar. Okula gittiğimiz dönemde daha hareket yoktu, ulus bilinci yoktu ama bizi de iyi bir Türk yapmak için hedef seçmişlerdi. İşte Kürt gençlerinden bazılarını Kuran kursu yolu ile, bazılarını burs yolu ile, bazılarını yatılı okul yolu ile farklı farklı yöntemlerle istedikleri gibi bir birey yaratmaya çalışıyorlar.

İkinci aşama ise bahsettiğim gibi istihbaratların gençleri yoldan çıkarmak için uyguladıkları yöntemler. Gençleri esrara, eroine, fuhuşa, kapkaça, ahlak dışı şeylere alıştırmak istiyorlar. Hatta sporu bile kullanıyorlar, tabi ki spor kötü bir şey değil ama takım tutturarak gündemlerini boş şeylerle dolduruyorlar. Devlet bilinçli bir şekilde yapıyor bunları. Bütün Kürt anne, babalar da bilsin devlet gizlice gençlere uyuşturucu madde verip, onları yoldan çıkarmak, tinerci, esrarcı, ahlaksız bireyler yapmak istiyor. Fuhuşu geliştiriyorlar. Gençleri bu şekilde değerlerinden uzaklaştırıp ajan yapıyorlar. Yani sosyal ajan yapıyorlar. Bu şekilde gençleri düşürüp kendilerine çalışmalarını istiyorlar. Bir paçavra olarak kullanıyorlar.

KÜRT GENÇLERİ 1 PARÇA EKMEK PEŞİNE DÜŞSÜN İSTİYORLAR

Örneğin bazılarını eğitip aramıza gönderiyorlar, anlıyoruz kim olduklarını. Çünkü bizim yaşam tarzımız farklı, bizde gönülden bir yoldaşlık var, eğer gönülden olmazsa hemen anlaşılıyor zaten. 10 arkadaş birlikte yaşıyorsa 1 tanesinin gönül bağı yoksa hemen açığa çıkıyor. 3 ay, 5 ay sonra arkadaşlar bakıyor farklı bir kişiliktir üzerinde duruyorlar, platform, özeleştiri sürecinden sonra ya kendileri itiraf ediyor ya da arkadaşlar çözüyor kim olduklarını. Bazıları itiraf ediyor hallerine acıyoruz. Mesela genç bir Kürt kadınını aşk ilişkisi ile kandırıyorlar, sonra tecavüz ediyorlar ve bize çalışacaksın diyorlar. Böyle yapıp içimize gönderiyorlar. Aynı yöntemi erkeklere de uyguluyorlar. Genç erkeklere de tecavüz edip, onları düşürüyorlar.

Kürt gençlerini düşürmek için her yöntemi kullanıyorlar. Kürt gençleri ülke sevdasına değil, bir parça ekmek peşine düşsün diye her şeyi yapıyorlar. 1 parça ekmek için, esrar için kendilerini satsın istiyorlar. Böyle gençler istiyorlar. Karakterli, onurlu, şerefli Kürt gençleri değil, düşürülmüş basit gençler istiyorlar. Bu oyunlara gelmeyen, kendini koruyan gençleri potansiyel PKK’li olarak görüyorlar. O gençlerin eninde sonunda gerillaya katılacağını hesap ediyorlar. Bu gençleri de sürekli baskı altında tutuyorlar, gözaltına alıp, tutukluyorlar. Bazılarını kaçırıp ajan olmaya zorluyorlar, tehdit ediyorlar. Şimdiye kadar yüzlerce HDP’li genci kaçırıp tehdit ettiler.

YURTSEVER GENÇLER HALKIMIZIN GELECEĞİNİ TEMSİL EDİYOR

Şu an yanımızda olan 2 MİT esiri de bu konuya ilişkin, “Birini hedef yaptıysak mutlaka düşürürüz. Önce yumuşak bir şekilde yaklaşıyoruz, yemeğe, çaya çağırıyoruz. Onlara İmralı iyi ama Kandil kötü diyoruz. Eğer bu yöntemle olmazsa şantaj yapıyoruz. Onunla veya ailesi ile ilgili belge topluyoruz. Bizimle olmazsan bunları internette paylaşırız, ya da PKK’ye yardım ettiğini tespit ettik savcı ile konuşup seni zindana atacağız diyoruz. Bütün bunlar olmazsa işkence yapıyor, öldürüyoruz. Tecavüz, işkence her türlü yöntemi yapıyoruz” itiraflarında bulundular. Yani gençler üzerinde böyle bir politika yürütüyorlar.

Özellikle yurtsever gençlere yönelik baskı çok fazla. Tabi ki yurtsever gençlerimiz bir onuru temsil ediyorlar. Düşen Kürt gençlerini de bu yurtsever gençlerimizin kurtaracağına dair umutlarımız var. Düşmanın tüm planlarını boşa çıkaracaklardır. Bu gençlerimizi kendilerine sahip çıkıyorlar, düşmana boyun eğmiyorlar. Bu gençler halkımızın geleceğini temsil ediyorlar. Umut bu gençlerdedir. Düşmana da bu yüzden onlara baskı yapıyor, her türlü yönteme başvurarak saldırıyor.

Kürt toplumunda kadının mücadelesi, rolü ve misyonu çok önemli. Türk devleti kadın mücadelesini yok etmek için sürekli bir saldırı halinde. Kürt kadınlarının bu saldırılara karşı direnişi de devam ediyor. Kürdistan’daki özel savaş politikalarının boşa çıkması için kadınlar nasıl öncülük etmelidir?

Kürdistan’daki özel savaşı politikalarının hedefinde bir gençler, iki ise kadınlar var. Hatta zaman zaman kadınlara yönelik baskılar çok daha fazla oluyor. Önderliğin paradigmasında öncülük yapacak olanlar gençler ve kadınlardır. Önderliğin kadın özgürlüğüne ilişkin geliştirdiği perspektif dünyada yeni bir şey. Tabi ki kadın özgürlüğü, kadın hakları için birçok ülkede hareketler ortaya çıkmıştır. Sol, sosyalist, feminist hareketler çalışmalar yürütmüşler hala da yürütüyorlar. Fakat önderlik paradigmasında kadın nasıl özgürleşir ve nasıl topluma öncülük eder konusunu geliştiriyor. Kadının kendisini özgürleştirmesinin yanı sıra erkeği de değiştirmesini ele alıyor. Kadını köle değil, öncü yapıyor. Önderlik kadına böyle bir rol veriyor. Kürt kadınları önderliğin paradigmasından büyük bir güç aldı, özgürlük mücadelesine kuvvetli bir şekilde katıldı.

Bugün Kürt kadınları verdikleri mücadele ile sadece bölgedeki kadınların değil, dünyadaki kadınların dikkatini çekiyor. Önderlik paradigmasında devrimi 3 şekilde ele alıyor. Birincisi kadın devrimi, ikincisi demokrasi devrimi, üçüncüsü ise ekoloji devrimi. Herkes ekolojinin ne kadar önemli olduğunu şimdi daha iyi anlıyor, özellikle koronavirüs salgınından sonra. Ama önderlik 20 yıl önce ekolojinin önemine dikkat çekti, ekoloji devrimine ihtiyaç olduğunu söyledi. Artık tüm dünya Rêber Apo’nun nasıl bir lider olduğunu gördü. Bu yüzden dünyanın birçok yerinde sendikalar önderliğe sahip çıkıp, özgürlüğü için kampanyalar başlattı.

Kürt kadınlarının bugün yürüttüğü mücadele sadece kadın özgürlüğü için değil aynı zamanda Kürt toplumunun tamamı içindir de. Aslında dünyadaki tüm kadınlar ve toplumlar için mücadele yürütüyor. Türk devleti ise kadınların bu mücadelesinin önünü almak istiyor. Kadınları korkutmak, engellemek istiyor. Düşman en fazla Kürt kadınlarından korkuyor. Çünkü Kürt kadınları 20-30 yıl önceki gibi değil. Kadınlar artık her alanda direniyorlar. Askeri, siyasi, toplumsal her alanda güç ve irade sahibidir. Bu durum kadınlar açısından dünyada yeni bir aşamadır. Bu yüzden düşman kadına karşı özel bir savaş yürütüyor. Türkiye’deki kadın hareketlerinden de korkuyorlar. AKP-MHP genel olarak kadın özgürlüğüne engel olmak istiyor.

GENÇ KÜRT KADINLARI KATİL UZMAN ÇAVUŞLARA İNANMAMALI

Dünyadaki kadın mücadelesinin nasıl bir aşamaya geldiği 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde bir kez daha ortaya çıktı. Ben de bu vesile ile 8 Mart’ta alanlara çıkan tüm kadınları selamlıyorum, direnişlerini kutluyorum. Kadınlar 8 Mart’ta çok değerli bir duruş sergilediler. Rejim genel olarak kadınlardan korkuyor ama Kürt kadınlarından daha fazla korkuyor. Kadınların da iradesini kırmak istiyorlar. Tecavüzü bu yüzden geliştiriyorlar. Tecavüz özel savaşın bir parçasıdır. Yine kadın katliamlarını da bu yüzden geliştiriyorlar. Şu an Türkiye’de kadın cinayetleri çok fazla arttı. Bu da özel savaşın bir yöntemi.

Katil erkeklere fazla ceza vermiyorlar, erkekler de iktidarın bu siyasetinden cesaret alarak kadınları sokak ortalarında katlediyorlar. Bunun sorumlusu AKP-MHP rejimi ve onun özek savaş politikalarıdır. Bugün Kürt kadınlarına yaptıkları saldırıları, Türkiyeli kadınlara da yapıyorlar. Örneğin Kürdistan’a gönderilen uzman çavuşlara Kürtleri katletme görevi vermişler. Kürt gençlerini, kadınlarını katletsinler diye para veriyorlar bu uzman çavuşlara, hepsi katiller. Genç Kürt kadınlarına tecavüz ediyorlar, aşk adı altında kandırıyorlar, psikolojileri ile oynuyorlar. Toplumumuzun bunları bilmesi lazım. Hiçbirine acımamalılar. Genç Kürt kadınları bu katillere inanmamalı.

Uzman askerlik sistemi biz Kürtlere karşı kurulan bir sistem. Bundan 20 yıl önce yoktu, AKP bunu çıkardı. Neden? Çünkü normal ordusu gerilla karşısında yenilgiye uğradı onlar da bu uzmanları ortaya çıkardılar. Tecavüz, cinayet her türlü yöntemi kullanarak Kürt özgürlük hareketini kırmak istediler. Bu yüzden bu paralı ordu kuruldu. Yani her Kürt genci bunu bilmelidir. Bu katillerine yanında ne işleri var, kendilerini bu katillerin eline bırakmamalılar.

KÜRT ANNE VE BABALAR ÇOCUKLARINI EĞİTMELİ

Tabi Kürt anne ve babaları da bu konuda kızlarını eğitmeliler, düşmanı tanımalarını sağlamalılar. Mesela Dersim’de akıbeti hala bilinmeyen Gülistan Doku’nun ailesi feryat ediyor kızlarına ne oldu diye. Peki neden çocukları tanımadığı, bilmediği, polis midir nedir, bunların eline düşüyor? Kürt kızları kendilerini korumalılar böyle olmaz. Ailelerin de bu esaslar üzerinden çocuklarını eğitmeleri, bu katillerin eline bırakmamaları lazım. Türk devleti kadın özgürlüğünün önüne geçmek için bu kirli yöntemleri kullanıyor.

Şu an binlerce öncü kadın cezaevinde. Ne suçları var peki? Hiçbir suçları yok. Bilinçli kadınlar olarak siyaset yapıyorlardı, kadın özgürlüğü için mücadele veriyorlardı. Hepsi için bir suç bulup zindana attılar. Türk devleti ise, kadınlara iyi bir Türk kadını veya köle bir kadın olmayı dayatıyor. Ama kadınlar köleliğe isyan ediyor. Bunu gören rejim de kadınlara saldırıyor. Yurtseverlik ve özgürlük çizgisini esas alan gençlerin ve kadınların bu yürüyüşü çok onurlu, değerli ve kutlu bir yürüyüştür. Toplum olarak onlara sahip çıkmamız lazım. Düşmanın saldırılarına ve baskılarına karşı da kendimizi savunmamız gerekir.

Türk devleti uzun yıllardır Bakur’da koruculuk sistemini yürütüyor. Devlet özel savaş politikasının bir parçası olarak koruculuğu geliştirerek Kürt toplumunu parçalamak istedi. Şimdiye kadar binlerce korucu silah bırak ama sizce bundan sonra nasıl hareket edilmeli?

Kürdü Kürde kırdırmak Kürt tarihinde bir yaradır. Kürdistan tarihine baktığımızda, Kürt isyanları devletin yanında yer alan bazı hain Kürtlerin eliyle bastırılmıştır. Bu çok önemli. 21. yüzyıldayız artık bu gerçeği görüp önünü almalıyız. Artık Kürdü Kürde kırdırtmayı engellemeliyiz. Bu işgalcilerin esas aldığı bir yöntemdir. Tarihte bir şey daha var. Türk devleti bazı geleneklerine bağlı ve bu geleneklerini sürdürüyor. Mesela Kürt isyanı olduğu zaman kendisine destek veren hain Kürtlerle o isyanı bastırıyor ardından da yanındaki işbirlikçi Kürtleri de tasfiye ediyor. Bu çok önemli bir konu. Mesela Şêx Seid isyanına katılmayan herkesi tasfiye ettiler.

Örneğin Broyê Heskê Telî, neden Ağrı isyanını başlattı? Çünkü, “Biz Şêx Seid isyanına katılmadık, Ruslara karşı bu devletle birlikte savaştık, yıllarca kan döktük, neden şimdi bizi sürgün ediyorlar” diye isyan etti. Mesela Dersim’de Türk devletinin zulmüne karşı 5 aşiret boyun eğmedi. Direndi ve savaştı. Fakat bu aşiretlerin direnişi kırıldıktan sonra Türk devleti bütün Dersim’i tasfiye etmedi mi, 70 bin insanı katletmedi mi, binlercesini sürgün etmedi mi? Devlet kendisi ile işbirliği yapanları da katletti, sürgün etti. Korucular da şunu iyi bilsin eğer Türk devleti bizi tasfiye ederse sıra onlara gelecek. Türk devleti şu an Başur hareketlerini de yanına çekmek istiyor, Başur’dakilerin de bu hakikati görmesi lazım. Bu devlet işbirlikçi Kürtleri de kabul etmiyor. Bütün Kürtler Türk olsun istiyor.

Türk devleti şu an korucuları yavaş yavaş kontra yapmak istiyor. Doğru insanlarımız artık biraz daha bilinçli, silah bırakanlar oldu, korucu olanların bir kısmı da kontra olup, dağlarda gerillaya karşı operasyona katılmak istemiyor. Okuyan, kendini eğiten, üniversiteli gençlerimiz dağlara geliyor. Kendilerinin veya ailelerinin bir çıkarı var mı? Yok. Bu halk için kendilerini feda ediyorlar. Korucular da artık bunun farkındalar. Yani vicdanı olan biri farkında. Tabi bazı vicdanı kararan, para için koruculuk yapan, düşmanla hareket edenler de var. Örneğin kendisi Bakur’dadır ama Başur’da olan akrabalarını da ajanlaştırmak, koruculaştırmak istiyor. Türk MİT’i bunları kullanarak Başur halkına koruculuğu dayatıyor. Böyle hain, alçak, kontra, yüreksizler de var. Bunlar para için insanlıktan çıkmış olanlar. Biliyorum ki çoğunun eşi de çocuğu da onlara karşı.

KORUCULARI HEDEF ALMIYORUZ

Bunlar dışında koruculuk yapanlar da biliyor ki devlet onları kullanıyor. Bu yüzden gönülsüzler ama bunda ısrarcı olmaları lazım. Operasyonlara katılmamalılar. Devlet bazen onları kandırmak istiyor, ‘PKK’ye sizi vuracak’ diyor. Hayır. Bizim sözümüz var, hiçbir yerde korucuları hedef almıyoruz. Tabi kontra olan, sürekli gerillaya karşı operasyonlara çıkanları kastetmiyorum onlar özsavunma temelinde gerillanın hedefi olacaktır. Ama hiç biz zaman burası korucu köyü burayı vuralım, burası korucu tepesi buraya saldıralım diye hareket etmiyoruz. Tabi bazı korucular askerlerle operasyona çıkıyor, nöbete kalıyor, bir eylem olduğunda da hayatını kaybediyor. Ama özellikle hedef almıyoruz korucuları. Korucuların artık devletin oyunlarına, baskılarına gelmemesi lazım.

Türk devleti şu an çok büyük bir psikolojik savaş yürütüyor. Bu psikolojik savaşla algı yaratmak istiyor. “PKK bitiyor, yok oluyor, tek yolunuz var gelin devletle birlikte hareket edin” algısı yaratmak istiyor. Kimse bunlara inanmasın. Zaten kendi kendilerini yalancı çıkarıyorlar. O Süleyman Soylu her gün çıkıp “PKK’yi bitirdik, 300 kişi kaldılar” diyor. Ertesi gün de PKK’nin Rojava’da 130 bin silahlı askeri olduğunu, bir devlet kuracağını söylüyor. Ne bu doğru ne diğeri doğru. PKK’nin bir hakikati var ve bu hakikat zafere doğru gidiyor.

TÜRK DEVLETİNİN OYUNLARINA KARŞI BAŞURLU SİYASETÇİLER DİKKATLİ OLMALI

Bugün düşman PKK’den korkuyor. Ama o kadar az kalmış niye korkuyorsunuz? Sabah, akşam ‘Terör de terör’ diyorlar. O zaman yalan söylüyorsunuz. Korucuların da düşman gerçeğini bilmesi lazım. Düşman şimdi Heftanin’de bazı tepelere yerleşmiş. O tepelerde kim var? Kürt korucular ve bazı Suriyeli çeteler. Affedersiniz zaten o Suriyeli çeteleri avcı köpeği gibi kullanıyorlar. Nereye gitseler önlerine katıyorlar o çeteleri.

AKP-MHP, Ergenekon, Doğu Perinçek, ırkçı, faşistlerin hepsi yeni bir Osmanlı yaratmak istiyorlar. Bunu da işbirlikçi Kürtlerle, işbirlikçi Arapların eliyle bölgede savaşı büyütmek istiyorlar. Buna karşı herkesin dikkatli olması lazım. Tüm korucular da dikkatli olmalı. Türk devleti Başur’da da aynı politikayı yürütmek istiyor. Başur siyasetçileri bilinçli ve ulusal bir perspektifle hareket etmeliler.

Türk devleti Kürtler arasında bir savaşı Başur’a da yaymak istiyor. Ama inanıyorum ki amacına ulaşamayacaktır. Çünkü Kürt siyaseti de artık bir aşamaya gelmiş durumda. Türk devletinin ne yapmak istediğini herkes görüyor. O yüzden ulusal birlik çok önemli. Düşmanın Kürdü Kürde kırdırma politikası sonuçsuz kalacaktır. Ama buna karşı her yurtseverin de tutum sergilemelidir. 

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here