Katı ulus devlet ve kapitalizm insanlık için büyük bir tehlikedir – Kemal SOBE

0
858

Sermayenin akıl almaz ve sınır tanımaz sistemini en derin şekilde yaşıyoruz. İnsanoğlu dünyada adeta misafir hayatı yaşıyor. İnsan kendi koyduğu kuralların esiri olmuş, kendi kendisini hapsetmiştir. Sınır tanımayan hırslar gezegenimizi yaşanamaz duruma düşürmüştür.

Büyük ve güçlü ulus devletler av üzerinde adeta aslanlar gibi kavga ediyorlar. Son yüz yıldır dünya savaşları olarak bilinen savaşların hepsi esasen dünyayı parselleme, paylaşma savaşlarıydı.

Geri bırakılmış ya da gelişmemiş ülkeler gelişmiş güçlü ülkelerin arka bahçesi işlevini görüyorlar. Güçlü ulus devletler zayıf ulus devletlerin üzerinde zayıf ulus devlet yönetiminin eliyle zayıf ulus devletin halklarını korkunç bir şekilde eziyor, sömürüyor. Bunun örnekleri Asya, Afrika ve Güney Amerika ülkeleri olarak sıralayabiliriz. Tabi Ortadoğu’yu da bu listeye alıyoruz. Türkiye gibi her yönden kendi kendisine yetecek bir ülkenin zenginlik içinde nasıl bir fakirliği yaşadığı ortadadır. Kapitalizm ve katı ulus devletçi anlayış dünyayı açık bir modern köle kampına dönüştürmüştür.

Adaletli ve eşit bir sistemin olması durumunda on milyar nüfusu ve daha fazlasını bile iyi şartlarda yaşatabilecek bir üretim oluyorken, serbest piyasa ekonomisi, daha çok mal ve mülk sahibi  olma hırsı yaşamı cehenneme çevirmiştir.  İnsanlar üzerinde yaşadıkları gezegeni serbest olarak gezemiyorlar.

Bir ülkeye gitmek izne yani vizeye tabidir. Ulus devlet her şeyi parsellemiş, insani değerleri kirletmiştir. Ulus devlet kapitalizmin bir ürünüdür. Kapitalizmin toplum üzerinde egemenlik ve meşruiyet kazanmasının yolu ulus devlettir. Gelişmiş güçlü ulus devletlerde bazı hakların ve belli bir refah seviyesinin olması o toplumu bir nevi sisteme eklemliyor, bağımlı hale getiriyor. Avrupa’da çok küçük bir kesim dışında toplumun ezici çoğunluğu yoksul dünyanın sorunlarına ilgisiz, çoğu kez savaşlara da seyirci kalıyorlar. Yoksul ülkelerde savaşlardan ve faşizan sistemlerden ve kötü koşullardan dolayı gelenlere de zaman zaman tepki gösteriyorlar.

Dünyanın her yeri yaşamaya elverişli hale getirilir. Yeter ki dünyada sınırlar, savaşlar, sömürü, sınıflar ortadan kalksın, gerisi kolaydır, zor değildir. Ama insanın mala ve mülke sevdalı olması, iktidar olma hırsı dünyayı sınırlara, sınıflara bölmüş, sömürü ve savaşlar, açlık, yoksulluk insanların kaderi olmuş. Savaşlar, sömürü ve yoksulluk kader değil, bir dayatmadır, rejimdir ve değişebilir. Mülkiyet ilişkilerinin ve mülkiyet edinme biçiminin değişmesi gerekiyor. Özel mülkiyet ve onun koruyucu siyasi gücü olan katı  ulus devlet ortadan kalkmadan, savaşlar bitmez ve barış sağlanmaz. Barışın olması mülkün ortak kullanımı ve dünyanın her hangi bir yerinin bir ulusun tekelinde olmamasıyla olur. Yani demokratik ulus paradigması ve demokratik sosyalizm insanlığa ışık tutuyor, kurtuluşun yolunu gösteriyor.

Bir toplum yüzlerce hatta binlerce yıl bir coğrafyada yaşasa da o coğrafya o ulusun tekelinde değildir, dünyanın ortak toprağıdır. Ama kapitalizmin özel mülk anlayışı ve hırsı, dünyayı parsellemiş, bölmüş. Bu parselleme ve bölünme, serbest piyasa ekonomisine ve güçlünün zayıfı ezmesine, yani bilinen savaşlara, sömürüye yol açıyor, bütün insani değerler bitiriliyor. İnsanda kibir ve burnu havadanlık olmayacak. İnsanın insanı ezmesi, sömürmesi olmayacak. Bir lokma bir hırka anlayışı gelişirse, dünya imkanları paylaşılır, adalet ve eşitlik gelişirse, savaşlar biter ve barış gelişir.

Barış dünyada sınırların, sömürünün, sınıfların ve savaşların ortadan kalkmasıyla olur. Savaşların en temel nedeni de özel mülkiyettir. Toplumların eşit ekonomik ve sosyal koşullarda yaşamaları durumunda kimse şurası  benimdir, senin değildir, demeyecek, mal mülk için kavga etmeyecek.

Demek ki mülkün ortak kullanılması gerekiyor. Hiç kimsenin özel eşyaları ve iyi şartlarda yaşayabileceğinden fazlası mülkü olmayacak, herkesin ihtiyacı kadar imkanları olacak. Daha çok malım mülkün olsun dersen ve bunda sınır tanımazsan bu öyle bir hırsa yol açar ki, öyle bir rekabete ve yarışa yol açar ki, bunun sonu işte yaşadığımız savaşlar ve kavgalardır. Rekabet ve yarış, savaşa yol açar.

Hiç kimse benim ulusum benim coğrafyam demeyecek. Çünkü dünya coğrafyası bir bütündür  ve kimsinin tekelinde değildir. Özel mülkiyet, serbest piyasa ekonomisi ortadan kalkarsa, insanlarda toplumsallık ve mülkü ortak kullanma bilinci gelişir. Mülkün ortak kullanıldığı bir sistemde kimse mal  mülk için savaşmaz, kavga etmez ve dolayısıyla barış olur, adalet olur, kardeşlik olur. Demokratik ulus bu bakımdan önemlidir. Her ulusun kendi kimliğiyle başka uluslarla kardeşlik içinde birbirine saygı temelinde yaşamasıdır.

Demokratik ulus başka bir ulusu ezmez, tam tersi yardım eder, ayağa kaldırır, gelişmesini sağlar. Başta Ortadoğu olmak üzere dünyamız hala katı ulus devlet ve kapitalizmin dayatmış olduğu cehennemi yaşıyor. İhtiyaçlar sınırlıdır ama egemen ve güç olma, mülk sahibi olma hırsları sınırsızdır. Hırslarımızı frenleyeceğiz, sınırlayacağız, maneviyata önem vereceğiz, insana değer vereceğiz. Unutmamalıyız ki insanın hiçleştirildiği, yaşamın kirletildiği bir dünyada hiç kimse temiz kalmaz kirlenir dejenere olur, çürür. Bu bakımdan şatafat hastası, gösteriş sevdalısı, burnu havada olmayacağız, mal ve mülke sırtımızı çevireceğiz, paraya pula önem vermeyeceğiz. Demokratik sosyalist bireyler olmayı başaracağız. Ne yerelden uzaklaşacağız ne de yerele çakılıp kalacağız. Yerel ile enternasyonal ruhu bir araya getirmede başarılı olacağız.

Demokratik ulus olmak yerel ile yani demokratik ulusal değerlerle enternasyonal değerleri bütünleştirmekle mümkün olacaktır, yaşanılır kılınacaktır. Halkların kardeşliği de bu zemin üzerinde filizlenir, gelişir. Yerelden kasıt, aşiretçilik ve köycülük değil, demokratik ulusal değerlerdir, yurtseverliktir.

 Çalışacağız üreteceğiz ama biriktirmek ve kar elde etmek için, güç olmak için değil, iyi koşullarda, özgür şartlarda barış içinde onurlu değerli bir yaşam için. Çünkü kapitalizm insanın kendi hırslarına yenik düşmesi, kendisini kaybetmesidir. Bu açıdan kendi hırslarımıza yenik düşmeyeceğiz, kendimizi yeniden keşfedeceğiz.

Kendimizi yeniden keşfetmek toplusallık içinde kendimizi bularak, oluşturarak olur. Bundan dolayı bireysel maddi kurtuluşu değil, toplumsal zenginliği, kurtuluşu önemseyeceğiz, Toplumsallıkta kendimizi bulacağız. Bireysel kurtuluşlar toplumu kurtarmaz ama toplumsal kurtuluşlar bütün bireyleri, bütün insanlığı kurtarır. Toplumsal kurtuluşun olduğu yerde ne sınır ne sınıf ne sömürü ve ne de savaş olur. Toplumsal kurtuluşun olduğu yerde sosyalizm olur ve barış yaşanılır. İnsanlığın kurtuluşu kapitalizmde ve katı ulus devlette değil, demokratik ulus ve sosyalizmdedir. Çünkü demokratik ulus ve sosyalizmde sınırlar, sömürü, sınıflar ve savaşlar biter, barış gelişir.

Bu açıdan kurtuluş demokratik ulus ve sosyalizmdedir diyoruz…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz