Kavramların gücünü anlamak

0
580

Bir olayı olguyu açıklayarak hakikatine ulaşmak ya da bir sorunu tanımlayıp çözüm perspektifini oluşturmak açısından öncelikle kavramsal ve kuramsal çerçevesi ele alınarak başlanılır. Kavramlar toplumun zihinsel gelişmesinin, hafızasının temel taşlarıdır.

Bu taşlara sahip olmadan, hiçbir toplumsal faaliyet inşa edilemez. Bütün toplumsal gelişmeler ya da toplumsal inşaların fikirle, zihniyetle geliştiği bilinmektedir. Fikir ve fikri oluşturan tüm kuramlar birçok kavramla örülür, oluşur. Mitolojiden dine, ekonomiden politikaya kadar tüm kurumların oluşması ve yürümesi; dil, kavram ve bunlara dayalı düşünce gücüyle mümkündür.

Tarihsel toplumun ilk evrelerinde zihinde soyutlama ve buna paralel simgesel dil gelişmediğinden bir şeyi anlatmak için işaret yani beden dilini kullandıklarını biliyoruz. Bu durumun anlam bulma ve anlamı büyütmede ne kadar zor olduğunu tahmin edebilmek mümkün.  Daha sonra insanın analitik zekasıyla gelişen soyutlama ve bunu dile dökme olan kavramsallaştırmanın büyük bir zihinsel devrim olduğu tartışılmazdır. Zihnimiz bir olgunun veya herhangi bir olayın genel tasarımına giderek soyutlama sonucu, onu ifade etme, dile dökme, kavramsallaştırma gücüne ulaşmıştır. O halde kavram; bir nesnenin zihindeki soyut ve genel tasarımıyla ortak özelliklerine, ortak ifadesine kavuşma gücü ve ifadesi diyebiliriz. Kavram; Türkçe kavramaktan ya da anlamaktan türüyor. Kürtçede de “têgehveya têgin” olup “têgihiştin” den yani anlamak ve ulaşmaktan geliyor. ‘Anlama ulaşmak’ gibi daha derin bir anlam gücünü Kürtçe de buluyoruz.

Kavram yani toplumun ilk zihni faaliyeti olan kavramsallaştırma o toplumun anlam gücüdür. Evrende tüm canlılar yaşamlarını sürdürmek için beslenme, üreme(çoğalma) ve korunma olarak üç temel faaliyete bulunduklarını biliyoruz. İnsan bu yaşam faaliyetlerinde bulunurken tüm diğer canlılardan farklı olarak toplumsallaşma, kendi farkına varma, kendini anlamlandırma arayışı ve eyleminin sahibidir. Toplumsallaşma faaliyeti beslenmeden yeniden üretmeye kadar tüm yaşam faaliyetlerini bilinçli yürütme olayıdır. Toplumsuz kendini yeniden üretemez ancak hayvanlar düzeyinde içgüdüsel bir çoğalma seviyesinde kalır. Toplum olma ve yürüme, dil ve usla mümkündür. Dilini ve usunu yitiren bir toplum bitmiş veya başka bir şey olmuş sayılmaktadır. Dolayısıyla bir toplum için temel olan, bir hayvan gibi maddi varlığını sürdürmeden öteye, dil ve us gücüyle toplumsal hafızaya, geleneğe, dine, felsefeye, bilime ulaşmaya zincirlemesine yol açan zihinsel gelişmedir.

 Toplum ilk anlam arayışını ve anlam gücünü temel yaşam ihtiyaçları etrafında geliştirmiş olmalı ki beslenme ihtiyacı için buldukları besin maddesine ilk anlam yükleme yani kavramlaştırma kauta olmuştur. Yiyecek ve gıda anlamına gelen kauta kutsal olup, anlam gücü günümüze kadar ulaşmıştır. Kürtlerde halen bazı yerlerde kışlık besin maddelerine ihtiyaçlarına kut denmesi, komünal bir ruhla bayram havasında kutsallıkla hazırlanması toplumun kendi anlam gücüne sahip çıktığını gösterir. Toplumun her bir anlam düzeyi ve buna dayalı kavramsallaştırma gücü büyük kutlamalara ve bayramlara vesile olmuştur.  Toplumun ilk evrelerinde yeni kavramlar adeta gerçeğin kendisiymiş gibi büyüleyici bir anlama sahiptir. Kavramla gerçeklik aynıymış gibi algılanmakta, kavram gerçeğin kendisi yerine konmaktadır.

Toplum için bu kadar kutsal ve önemli olan kavramsallaştırma eylemi uygarlıkla birlikte parçalanmıştır. Uygarlık her şeyden önce toplumun anlam dünyasının parçalanmasıdır. Uygarlık öncesi kavramsallaştırma toplumun ortak anlam gücü olduğundan toplumsallığı güçlendiren, geliştiren, zenginleştiren olgulardı ve kutsallık atfedilirdi. Henüz kavramlar temiz ve saftı. Uygarlık güçlerince kirletilmemiş, çarpıtılmamışlardı. Kavramlar tüm toplumun ortak inşası, yaratımı ve ortak dili zihniyetiydi. Kavramlardan farklı şeylerin algılanması bir uygarlık icadıdır. Bu parçalanmayla toplum parçalanmıştır.

Uygarlığın geliştirdiği zihniyetin tek anlam ve değer olgusu sömürü temelinde güç olma olup toplumun anlam dünyasından sapmıştır. Yeni zihni ve anlam arayışlarına girmiştir. Kendi egemenlikli zihni gerçeğini yansıtmaktan ziyade sömürüsünü perdeleme, saklama da kavram inşacılığında egemen zihniyetin en fazla ustalaştığı bir alandır. Kavramların zihni oluşturmadaki gücünü ve etkisini iyi bilmektedirler. Kavramlarla kendisini saklama sömürüsünü meşru kılmak kadar, gerçeği çarpıtma ve saptırma toplumun anlam gücü olan kavramların içini boşaltma da bu inşacılığın gereklerindendir. Hakikati çarpıtarak sömürüyü derinleştirme temelindeki Sümerlerdeki Zigurat rahiplerinin ilk kavram inşacılığı ile günümüzün modern bilimci rahiplerinin kavram inşacığı arasında hiçbir fark olmadığı açıktır. Modern rahiplerimizin kavramları değişse de özü değişmemektedir. Amaç, hedefleri yine hakikati saptırma ve kendilerini saklama, inşacılıklarında esas faaliyet olup değişmemektedir. Önderlik bunlara ilişkin; ‘’Sümerler kendilerinden sonra gelen anlam kurucularının daha fazla yalan üretmemeleri için işin özünü basit ve anlaşılır bir biçimde inşa etmişlerdir. Basit derken oyun oynar gibi davranmadıklarını, tersine kavram sanatını üstün bir yetenekle icra ettiklerini anlatmak istiyorum.’’ diyerek gerçekliklerini ifade etmektedir. Kavram sanatında ustalaştıkça sömürüyü derinleştirme olağanlaşabilir, süreklileşebilirdi.

Kavramlar ideolojik hegemonyada kullanılan en büyük silahlardır. Hiçbir hegemonik güç ve sistem sadece kaba zora dayanarak kendisini süreklileştiremez. Her hegemon güç kendisine ideolojik hegemonyayla meşruiyet kılıfları oluşturur ve süreklileştirir. Tarihin her döneminde sınıfsal ve toplumsal tüm kavgaların öncellikle kavramlar dünyasında yani resmi ideolojiler ile gayri resmi ideolojiler arasında geliştiğini görüyoruz. Uygarlığın karşı kutbu olan demokratik güçler, demokratik toplumu zayıflatılmaya, baskılanmaya çalışılsa da tarihin her aşamasında kendi anlam gücünü kavramlarını oluşturmaktan vazgeçmemiştir. Uygarlık sistemiyle birlikte toplum açısından kavramların pozitif yapıcı güçlendirici yönüyle birlikte negatif yıkıcı saptırıcı her iki yönü de birlikte gelişmiştir. Kavramlar nötr olgular değildir. İlk çıkış amaçları gerekçeleri kadar tarihsel süreç içinde kazandıkları anlamlar kavramların karakterlerini belirler.

Kavramların gücü ve etkisi küçümsenemez, olumlu olduğu kadar hakikati saptırmak çarpıtmak istediğinde olumsuz gücünü görmek ve ona göre ele almak gerekir. Bulunduğumuz çağ ve toplumsal gerçeklik içinde algı ve zihinlerimizde yaratıklarını görmek mümkündür. Bunlardan bazılarını değerlendirecek olursak: kavramlar anlam gücümüzü büyütür, toplumsal ütopyalar inşa eder.

İdeolojik kimlik geliştirir, amaçlar taşır ve amaçları karşılar. Örneğin Önderlik, jineoloji kavramsallaşmasını ifade ederken; kadın gerçekliğini açıklarken, cinsiyetin ötesinde kapsamlı ve derin tarihsel, toplumsal, sosyal, siyasal boyutları olduğu; kadın doğası aydınlatılmadan toplum doğasının aydınlanamayacağını belirterek, erkek egemenlikli sosyal bilime karşı kadın ve toplumun doğasını aydınlatacak jineolojiyi önermesi kadıncılığı aşan bir amacı taşıyor. Ve “feminizmden de öte jineoloji amacı daha iyi karşılayabilir.’’ diyor.

Kavramlar uygarlık inşacılarıyla birlikte sömürüyü gizleme ve derinleştirmede önemli rol oynar. İslam’ın fetih kavramı gibi, dinin toplumsallığındaki anlam gücünü egemenlikli emelleri için kullanan, araçsallaştıran yaklaşımı fetih kavramında görüyoruz. Dün Allah adına insanları fetihle çıkarları için savaşlara sürükleyen zihniyet bugün milliyetçilik kavramına aynı amaçları yükleyerek bayrak, vatan, dil vb. adına savaşlara sürüklüyor. Kavramlar değişse de kavramlara yükledikleri, sakladıkları amaçların özü aynı değişmemektedir.

Egemen zihniyetin kavram inşacılığında, en fazla da bazı kavramları fetişleştirerek egemenlikli gerçeğini perdelemek, toplumun anlam dünyasını istismar ederek sömürmek amacına ulaşmanın gereğidir.  Toplum açısından ulus, ülke, din, dil vb. gibi değişken ve soyut olan bazı kategoriler belli bir anlam değeri olmakla birlikte bu kavramları aşırı öne çıkarıp fetişleştirmek, herhangi bir toplumsal olguyu dar bir kavramın abartılı, gerçekliğini aşan şoven bir değeri halinde sunmak bu değerleri büyütmemektedir. Kavram fetişizmi egemen zihniyetin topluma karşı bir oyunu ve sahtekarlığıdır.

Yine kavramlar dışlama ve kapsama gücüne sahiptir. Bazen kavramlar etrafında hassasiyet yaratır. Kavramların his dünyası duygu ve algılar üzerinde büyük bir gücü vardır. Algılarımızda oluşturulan barbarlık kavramının uygarlık tarihinin en büyük yalan ve saptırması olduğunu gördük. Uygarlığa teslim olup baş eğmedikleri, direndikleri için uygarlığa karşı barbar olan, bizim açımızdan dayanacağımız tarihsel toplum ve demokratik güçler olacağı açık.

Kavramların toplumsal sorunları çözme ya da çözüm önünde engel oluşturmak gibi bir rolü de vardır. En bariz örneği Kürt ve Türk olgusunda görmek mümkündür.

Egemen zihniyetin kavram inşacılığını farklı ele almak gerekir. Toplumdan hakikati gizleme, kendi sömürüsünü derinleştirme, nefret yaratma, yanıltma, yaratılan toplumsal değerlerin içini boşaltma vb. sıralamak artırmak mümkündür.

Kavram kargaşasının en fazla yapıldığı alanların başında da toplumbilimi olarak kendisini sunan sosyoloji gelmektedir. Önderlik toplum bilimin bu gerçeğini ifade ederken ‘’iktidar, yönetim ve politika gibi kavramlar o denli iç içe ve sanki özdeşmiş gibi kullanılmaktadır ki, tüm sosyal bilimin çatısı zincirleme tarzda yanlış örülmektedir. Liberal ideolojiden esinlenen sosyal bilim bu alanda sınır tanımaz bir kafa karışıklığına hizmet etmektedir’’. Sömürü ve egemenlik olan iktidarı, toplumun öz-yönetim ve politikasıyla özdeşleştirilerek iktidara meşruiyet kılıfı hazırlanırken, topluma ait olan politika ve yönetim içi boşaltılarak, istismar edilmektedir. Sosyal bilim iktidar, devlet gibi birçok kavramın gerçekliğini perdelerken birçok toplumsal kavramın da –demokrasi, ahlak, kültür vb- içini boşalttığı gerçektir. Bugün batı merkezli sosyal bilimin bu kadar krizli olup tartışılır olması, alternatif sosyal bilim arayışlarının bu kadar güçlenmesi sosyal bilimin bu yanıltıcı ve hakikate ulaşmada engelleyici olan pozisyonuyla ilgilidir.

Bugün Önderliğimizin alternatif bir sosyal bilim geliştirmenin iddia ve kararlılığı kadar bunun zihinsel yoğunlaşmasıyla açığa çıkardığı düzey halklar ve demokrasi güçleri özellikle de kadınlar için büyük umut ve ufuk açmıştır.

Kürt halkı olarak da kendi anlam gücümüzü oluşturmamış, anlam gücü parçalanmış, sakatlanmış bir toplumduk. Hareket olarak tüm iyi niyet, özgürlük ve kendi olma iddialarımıza yine bu temelde gerçekleşen büyük fedakârlık, emek ve bedellere rağmen kendi anlam gücümüze ulaşamamıştık. Özgürlük arayışımızda ve mücadelemizde kullandığımız argümanlar, kavramlar bize ait değildi. Bildik sol, Marksist-Leninist argüman ve kavramlar, modernist paradigmalar bizi daha fazla belirlemekteydi. Ancak Önderlik şahsında kendi toplumsallığının anlam gücünün arayışı hep oldu, durmadı. Halk olarak, hareket olarak kendi kavramsal gücümüz anlam gücümüz, Önderliğimizin İmralı sürecindeki yoğunlaşmalarının zirvesel düzeyinde gelişti ve gelişmektedir. Önderlik amaç ve toplumsallığımızın anlam ve hakikatini karşılayacak kavramsal ifadeler geliştirmektedir. Yanı sıra tüm uygarlık tarihi boyunca geliştirilen verili kavramlara kuşkuyla yaklaşarak yeniden ele almakta, yeniden tanımlamakta, gerçekliklerini açığa çıkartmaktadır. Çarpıtılmış, istismar edilmiş toplumsal anlamlılıkları egemen zihniyetin kullanımından çıkararak topluma mal edilmiştir.

Bir zihinsel faaliyet olan kavram geliştirme tabii ki sıradan herkesin yapabileceği bir faaliyet olmadığı; tarihte de bu işi peygamberlerin, bilgelerin, filozofların yaptığını biliyoruz. Bu insanlar verili olandan köklü kopuşu, büyük anlam yoğunluğuyla amaçta kilitlenen, toplumsallığa adanmış bilgelerdir. Halklar, kadınlar adına, özellikle Kürt halkı adına ortak anlam dünyamızı ifade eden, bunun kavramsal kuramsal çerçevesini geliştiren bir önderliğe sahip olduğumuz için çok şanslıyız, umutluyuz ve iddialıyız. Bize düşen ortak anlam dünyamıza yeni anlamlar yüklemek, güçlendirmek, anlam gücümüzü çalan, saptıran, içini boşaltan egemen zihniyet kalıplarına karşı duyarlı olmaktır.

Zihniyeti yapılandırmada temel taşlar olan kavram ve yarattığı algılara karşı daha sorumlu ve duyarlı bir yaklaşım içinde olmamız gerektiğini anlamış bulunuyoruz. Bu durumda verili olan, özellikle uygarlıksal kavramlara kuşkuyla bakmayı sorgulamayı bilmeliyiz. Yanı sıra toplumun bastırılmış, zayıflatılmış ya da manipüle edilerek çarpıtılmış anlam gücünü, potansiyelini açığa çıkartmak demokratik özgürlükçü zihinlerin öncelikli entelektüel ve ahlaki görevleri olduğunu bilmeliyiz.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz