Roza Erzurum
Kayyum Türk gericiliği ve Türk barbarlığı zihniyetidir. Peki Türkler nasıl? geldi bu topraklara at sırtında. Nasıl mı? Gidecekler yalın ayak gidecekler bu topraklardan. Onlara gün yüzü göstermeyeceğiz. Çünkü onlar geldiklerinden beri bu topraklarda kriz, kaos, iskan, taciz, tecavüz, savaş hiç ama hiç eksilmedi. Bunun sebebi ganimet kültürünü aşmayan, yağmayı kendine meslek haline getiren, sömüren, gasp eden, talan eden bir zihniyetin sahibi Türkler olduğu için doğal olarak bu durumu aşan bir pratikte ortaya çıkmadı. Türklerin tarih boyunca Kürt halkına karşı yaptıklarını hepimiz biliyoruz. Türklerin Anadolu’ya gelişleri ardından isyanlar tabi Türkler bununla yetinmez. Ardı arkası gelmeyen soykırım politikaları ile Kürtleri bitireceklerini sanırlar; Kürtler bu durumu kabul etmeyen bir yurtseverlik bilinci ile her saldırıya direnişlerle cevap vermiştir. Kürtler tarih boyunca işgalciler tarafından yönetilmek istenmedikleri için hep bir direniş içinde olmuşlardır. Kısacası son yüzyıllık kayyum zihniyeti ve pratiklerine bakalım. Türkler kuruluşundan günümüze kadar Kürtleri bitiremedi. Son yüzyıllık ömrünü de Kürtlere düşmanlık yaparak geçirdi. Ülkenin kaynakları yıllardır bu çatışma ve savaşa harcanıyor. Türkiye şimdi dünyada enflasyonun en yüksek olduğu ülkelerin başında geliyor. Rüşvet, kayırma ve yolsuzlukta yine dünyanın en ön sıralarında. Ayrıca uyuşturucu ticareti ve insan kaçakçılığı açısından da yerini zirvede koruyor. Anlaşılıyor ki Türklerle sadece Kürtler bir çatışma halinde değil. Türkler bütün dünya ile bir savaş halinde ve buna rağmen Erdoğan diyor ki siyasette yumuşama olacak ayrıca Ö Öze’lin ise normalleşme dediği bir süreç yaşanıyor. Bu siyasi denklemde normalleşme ve yumuşama mümkün mü? Buna doğru cevaplar vermek için doğru soruların sorulması gerekir.
Yüz yıldır Kürt sorunu inkâr ve bastırma kıskacında. Sorun bu kıskaçtan çıkarılmadıkça ne siyaset ne ekonomi ne de toplumsal yaşam normalleşemez. Kürtler halk olarak tanınır ve var olmaktan gelen hakları iade edilirse sorun savaş ve çatışma zemininden çıkarılır. Bu durum gerçekleştiğinde de siyasette normal mecrasında akar. Kürt halkının bütün hak arayışları yıllardır düşmanca karşılık bulmuştur. Her hak arayışı bölücülük ve terör olarak karşılanırsa karşılık bulursa asla ama asla siyaset yumuşamaz ve normalleşmez. Kimse Kürt halkını yok sayamaz. Kürt halkı olmadan Kürt halkı adına Kürt düşmanları ile müzakere yapamaz.
Siyasetin adeta tavşan kaç tazı tut kıskacında MHP’ye verilen rol ve misyonuna bakalım. MHP Türkiye halklarına çözüm arayan bir parti değildir. Halkların özgürlüklerini esas alan bir parti hiç değildir. Kürtlere ve sola karşı devletin çekirdek güçleri, özel savaş daireleri bu partiyi kurmuş ve kullanmışlardır. Zamanında kendisine verilen görev 12 Eylül darbesi öncesi sokak hareketlerini bastırma, yok etme, faili meçhul cinayetler işleme bu faili meçhul cinayetleri de sağ sol çatışmaları adı altında beş binden fazla insan katledilmiştir. Kürt halkının başarısının önünü kesmek, sol ve demokratik güçlerin önünü almak, yasa dışı ve kirli işleri için oluşturulan bir Ergenekon partisidir. Bu görevleri 12 Eylül darbesinden sonrada aynı tempo ile pozisyonunu değiştirmemişlerdir. MHP bir Ergenekon partisi olduğu için devlet içinde hep farklı bir pozisyonu olmuştur. Ve devlet içinde kadrolaşan üyeleri de vardır. Bunun için devletin Türkiye’nin etkili mafya örgütlenmesi rolü de MHP ve kadrolarına verilmiştir. Irkçı ve bir o kadar da marjinal bir parti oy oranı yüz de beşi bile aşmayan oluşum ama hala Türkiye siyasi yaşamına yön verecek bir konumda. Demokratik olan, mesleklerini yapmaya çalışan birçok basın çalışanı, politikacı, hep MHP’lilerin saldırılarına maruz kaldı. Bahçeli sürekli partileri ve basını tehdit ediyor. Sürekli her kese bir ayar vermeye çalışıyor. Bahçeli’nin bu gücü halktan almadığı kessin. Ayrıca halk ona sağı solu tehdit etmesi için oy vermiyor. Şimdi CHP yüzde otuz yedinin üzerinde oy almış; Bahçeli’nin aldığı oy yüz de beş ama Bahçeli CHP genel başkanı da dahil herkesi tehdit ediyor. Gücünü derin devlettin gizli, kirli ve karanlık odaklarından aldığı kessin. Erdoğan gibi egosu şişkin biri bile neden Bahçeli’ye bu kadar katlanıyor. 2015’ten önce Erdoğan o tayfaya kandan beslenen kafatasçılar diyordu. Buna rağmen şimdi MHP hiçbir zaman olmadığı kadar devlet içinde örgütleniyor. Devletin bütün olanakları kendisine peşkeş çekiliyor. Bahçeli çok rahatlıkla anayasa mahkemesi kapatılsın diyebiliyor. Kendisinden çok daha fazla desteği olan Parlamento’da oy oranı ile üçüncü parti olan DEM parti kapatılsın diyebiliyor. Değim yerindeyse Türkiye siyasetinin ve partilerinin başına atanmış bir kayyum bir müfettiş gibi hareket ediyor. Erdoğan’ın başına atanmış bir kayyum olduğu kessin ama onunla yetinmiyor. Nesli tükenmekte olan zat O kadar çirkinleşmiş ki her kese bir ayar vermekle meşgul. Aslında miadını çoktan doldurmuş olsa olsa ancak marjinal bir oluşum olabilir. AKP dahil bütün yıkıma ve savaşa sürüklüyorsa muhalefet güçleri de kendilerini sorgulamalıdır. Muhalefet güçlü rol oynarsa en güzel ayarı erken seçimle AKP ve MHP kirli ittifakına verir. Nesli tükenmekte olana öyle bir ayar verilecek ki son halinden daha beter olacak insan içine çıkamaz hale gelecektir. Muhalefet iktidarla oturup siyasette normalleşme olacak dedikten bir ay sonra Kürdistan’a kayyumlar atandı. Kayyum işgali tekrar hortladı. İktidarın yumuşama politikaları sömürgeciliği derinleştirmektir. Bunun dışında Kürt halkı başta AKP’ye muhalefet yapamayan partilerden hiçbir beklenti içine girmesin. Normalleşme ve yumuşama hayallerini de kimse kurmasın. Kürt düşmanlığı üzerinden her kesle bir uzlaşma peşinde. Battı balık yan gider siyaseti yürütülüyor. En son kendileri Kürtlerle olan düşmanlıkları yüzünden batacak. Onları bu topraklardan göndereceğiz. İşgalcileri bu topraklardan göndereceğiz. Kütler onların atalarına karşı savaşmış kendilerine mi boyun eğecek. 22 yıllık siyaseti sorunlu ittifaklarla geçti. MHP’sinden HUDA’parına kadar. Kürtlere karşı hep bir düşmanlık.
Erdoğan’ın ittifak politikaları hep sorunludur. En son seçimlerde de Fetullah Gülen zihniyetli parti yani YRP Erdoğan’a stratejinin ne demek olduğunu gösterdi. Açık, şeffaf, politika kurallarına göre ittifaklar yapmadı. Bir kez daha anlaşıldı. Kaldı ki Fetullah Gülen’le yaptığı ittifaklarda şeffaf ve açık değildi. Hatırlarsak ittifakın hiçbir maddesi halka açıklanmadı. Çıkar temeli kavgaları da darbe yalanı ile son buldu. Asıl darbeyi Erdoğan’ın kendisi yaptı. Sonra da bir Fetö davası yalanı ardı arkası kesilmeyen güya operasyonlar kaldı ki hala bakanlıklarda hatta bakan olarak görev yapan birçok Feto adamı var. Birçok Feto adamı görev yapmaktadır. Aslında çok geçmeden kavganın sebebi anlaşıldı. Kavganın sebebi yolsuzluk!!! ne oldu? Türkiye haklarının gözü önünde Feto’nun adamlarının mal varlıklarına el koydu. Ve halen de Avrupalarda Amerikalarda o paralarla yatlar katlar villalar alındı. Halen AKP de o paraların kavgaları yapılıyor. Her gün bakan Yerlikaya’nın yaptığı operasyonlar dönemin Süleyman Soylusu’nun yaptığı yolsuzlukları temizleme operasyonlarıdır. O paralar bir cepten diğer cebe giriyor. Her operasyon sonu yalanla biten birer hikâye. Yürütülen politika ev hırsızı yavuz misali kimse nerde? o paralar diye sormadı. Feto’nun adamlarının on binlercesini ceza evlerine tıktılar. Aşağılandılar, ağır işkencelere uğradılar, yüz binlerce Feto adamı KHK düzenlemesi adı altında işten atıldı. Bu savaşın hepsi devletin hazinesi üzerine yapılan anlaşmazlıktı. Feto yeterince devlet içinde kurumlaşmıştı sayısızca okullar ve yurtlardaki öğrenciler bu zihniyetle eğitiliyordu. Devlet kurumları, komiserlikler, tugay komutanlıkları, bakanlıklar, hatta ve hatta dekanlar birçok il de rektörler bile Feto adamıydı. AKP’nin etekleri tutuştu; devlet malları elden gidiyordu. Önünün alması için bir darbe senaryosu hazırlandı. Erdoğan bu pratiği ile Türkiye’nin darbe mirasını devraldığını gösterdi. Nede olsa Osmanlı tarihi de komplo ve entrika tarihi değil mi? Sultan Süleyman da iktidarı için oğlunu Mustafa’sını öldürmemiş miydi? Evet adeta tarih tekerrür ediyordu. Saray’ın komplo ve entrikalarını devam ettirme sırası Erdoğan’a gelmişti. MHP, YRP Hizbul kontra, TBP ve hatta cumhur ittifakına kadar sonuç almayan bir AKP siyasetinin sonuçları kaosu derinleşmekten öteye gidemedi. Bu süreç içinde Kürtler hedef olmaktan kurtulmadı. Asimilasyon politikaları, siyasi soykırım operasyonları, kumpas davaları ve Kürdistan istila seferine çıkan AKP bir kayyum dalgası ile Çünkü Erdoğan’nın iktidar hırsı bütün Demokrasi ve yasaların üstündedir. Bunun için yaptığı ittifakların hiç birisi yasalara ve ahlak kurallarına göre değildir. TBP ve Hizbul kontra gibi partilerle ittifaklar yaptı. Türkiye’nin geleceği ile oynuyorlar. Erdoğan ve kabinesi Kürtleri karşılarına alarak bütün Türkiye’yi savaşa sürüklüyorlar. Türkiye devleti her dönem Kürdistan’ı farklı bir politika ile işgal ediyor. Türklerin yeni işgal saldırı yöntemi de kayyum işgal politikasıdır. Kayyum gündemi ile bir işgal politikası yürütüyorlar. Bu bilinçli işgal politikası ile Kürtleri yöneteceklerini sanıyorlar. Kürtlerin diz çökmeyeceği bir direniş mirası var. Kürtler haklarını bütün toplumsal mecralarda arayacak. Evrensel sorun haline gelen Kürt sorunu tarihini sokaklar değiştirecektir. Sokaktaki direniş örgütlü kılınmış halk gerçekliğidir.
Kürtler elbette kendisini yönetecekler. Kürtler bu toprakların yerlileri ve bu toprakların bütününe Kürdistan deniliyor. Türk ordusu ile çete savaş kabinesi de Kürdistan da işgalcidir.
İrademize sahip çıkacağız gün gaspçı, soykırımcı, rantçı, kayırmacı, işgalci zihniyete karşı dur deme günüdür. Tacizci, tecavüzcü zihniyete karşı direnen Kürt halkı kayyumu Kürdistan’dan atacaktır. Sokaklarda direneceğiz. Her sokak bir belediyedir. Belediyemize sahip çıkacağız. Sokaktaki direniş örgütlü kılınmış halk gerçekliğidir. Şiarı ile ya kazanacağız ya kazanacağız…