Nehir TOPRAK
KDP’lilik bir zihniyettir. Bir yaşam biçimi, örgüt modeli ve politik bir tarzdır. KDP kurulduğu günden bu yana kendi ideolojisini, kendi çizgisini oluşturamayan, aşiretsel, ailesel çıkar ilişkileri doğrultusunda kendini var etmeye çalışan işbirlikçi zihniyet üzerinden kurulan bir oluşumdan öte değildir. KDP işbirlikçi zihniyeti bütün Kürtlere ayakbağı olmuş ve olmaya devam etmektedir. KDP’nin işbirlikçi zihniyetini en iyi açıklayanda Mesut Barzani’nin babası Mele Mustafa Barzani’nin söylediği sözlerdir.. Mesut Barzani: “Babam Mele Mustafa Barzani’nin bize vasiyetidir, dedi ki; TC bizim dostumuzdur. Türk devletine karşı tek bir kurşun bile atılmasına izin vermeyin.” KDP lideri Mustafa Barzani 1968 de sömürgeci TC Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a yazdığı mektupta “Biz Osmanlı çocuklarıyız” demişti. Ve 1946’da yaptığı “dostluk” anlaşmasına vurgu yapmıştı.
Türk devleti ile Mustafa Barzani 1946-47 arası gizli bir anlaşma yapmıştı. Bunun karşılığında Türk devleti Barzani’nin adamlarıyla birlikte Türkiye üzeri Sovyetler Birliğine geçişine izin vermiştir. Anlaşmaya göre Barzani TC’yi dost kabul etmiş ve ona karşı gelişecek herhangi bir mücadeleye izin vermeyecekti. Bu ihanet çizgisi Mustafa Barzani’den oğluna, yeğenlerine ve ardıllarına kalan bir miras olarak günümüze kadar devam etmektedir. Kürt ulusuna karşı işbirlikçilik ve ihanet geleneği çirkef bir şekilde sürdürülmektedir. Yani KDP kendi ihanet çizgisinden vazgeçmedi ve sürekli Kürtleri katleden, soykırımdan geçiren işgalci devletlerin yanında oldu.
KDP sorumluları 1987’de açıkça ‘Türkiye’yi dost olarak gördüklerini ve PKK’nin kendilerinin düşmanı olduğunu’ ifade etmişlerdir. Nasıl ki bugün Güney Kürdistan işgal edilirken, KDP’nin Kürt Özgürlük Hareketine karşı faşist Türk devletiyle iş birliği içine girmesi ve gerillaya saldırması 1987’deki işbirlikçi zihniyetinin göstergesidir. Türk devleti 1983, 1984, 1986, 1990’lı ve 2000’li yıllarda gerçekleştirdiği saldırılarda yüzlerce sivil katlederken, KDP Türk sınır karakollarıyla koordineli hareket etmiş, pek çok gerilla komployla şehit edilmişti. 1990’lı yıllarla birlikte ise KDP ve Türk devleti ortak operasyonlara başlamıştır. Bu bakımdan Türk devlet yetkilileri ile Güney Kürdistanlı partilerin ilk resmi temasları 1991’de gerçekleşmiştir. Mesud Barzani’nin danışmanı Muhsin Dizayi ve YNK lideri Talabani, 1991’de Türkiye’ye giderek dönemin MİT ve Türk Dışişleri Müsteşarları ile görüşmüş, hemen ardından ise Bakur’un kimi kentlerine Türk istihbarat uzmanları ve subayları yerleştirilmiş, Türk askeri güçleri sıcak takip adı altında birçok defa sınırı geçmiştir. Örneğin 1991’de 5 bin asker ve korucunun katılımıyla Xakurkê alanına, 6 Mayıs 1992’de ise Behdinan alanına kara harekatı yapılmış, 1992’de Çekiç Güç’ün Kürdistan’daki görev süresi uzatılmıştır.
Türk ordusunun, 2 Ekim 1992’de KDP ve YNK ile birlikte Başûrê Kurdistan’da gerçekleştirdiği saldırı ise cumhuriyet tarihinin en yoğun hava desteği sunulan, en büyük kara ve hava harekatlarından biri olarak kabul edilen ve “Büyük Güney Savaşı” olarak belleklerimize kazınan saldırıdır. Ancak bu savaşta büyük bir direniş sergilenmiş, işbirlikçiliğe ve işgale karşı her koşulda direnileceği ispat edilmiştir. 1995’e gelindiğinde ise KDP’nin karadan Türk ordusuna öncülük ettiği ikinci büyük savaş yaşanmıştır. 21 Mart’ta ‘Çelik Harekâtı’, 6 Mart 1996’da ise ‘Atmaca-Tokat’, 14 Mayıs 1997’de ise ‘Balyoz’ adı verilen operasyonlara on binlerce asker, korucu ve pêşmerge katılmıştır. 16 Mayıs 1997’de Hewlêr’de tedavi gören yaralı gerillaların, gazeteci, sanatçı ve doktorların içinde olduğu onlarca kişi, KDP tarafından katledilmiş; katliam, Kürdistan tarihine Hewlêr Katliamı olarak geçmiştir. Aynı yıl içinde ‘Çekiç Harekâtı’ ve ‘Şafak Harekâtı’ adı verilen, iki operasyon daha gerçekleşmiş, bu operasyonlar da diğerleri gibi sonuçsuz kalmıştır. KDP ile Türk devletinin 1997’de yaptığı anlaşmayla Türk ordusu, tank, savaş helikopteri gibi büyük silahlarıyla birlikte kalıcı olarak Güney Kürdistan’a yerleşmiş, 1998’in bahar aylarında ‘Murat’, 1999’da ‘Sandviç’ ismi verilen operasyonlar gerçekleşmiştir. Sonraki yıllarda Türk devleti, KDP ile birlikte Güney-Kuzey sınır hattında irili ufaklı birçok kara ve hava operasyonu düzenlemeye devam etmiştir. Türk devleti 2019’da Pençe 1, Pençe 2 ve Pençe 3 adları altında Güney Kürdistan’a yönelik işgal operasyonu başlattı. Gerilla direnişi karşısında pençesiz kalan soykırımcı Türk ordusu, Pençelerine Kartal, Kaplan isimleri verilerek yenilgilerini gizlemeye başladılar.
KDP Kürtlerin toprağını işgalcilere peşkeş çekerken, PKK Kürt halkının özgürlüğü ve varlığı için mücadele etmekte ve büyük bir direniş sergilemektedir. Bu direniş karşısında KDP işbirlikçi zihniyetiyle işgalcilerin yanında yer alarak, Kürt halkına ayak bağı olmaktadır. KDP, yıkılmakta olan soykırımcı faşist Türk devlet ve iktidarının ölümünde kendi ölümünü görür gibi can simidi olmaya çalışmaktadır. Özellikle PKK direnişi kök saldıkça KDP, Türk devletinden yana tavır alıyor ve PKK’nin tasfiye olması için bütün gücünü kullanmaya başlıyor. Ancak unutulmaması gereken tek bir şey var o da KDP’nin bir Kürt oluşumunun olmadığıdır. KDP işbirlikçi zihniyetler tarafından kurulan bir oluşumdur.