Tarihleri soykırım altında geçen Ezidi’lere karşı en büyük ihanet bu kez KDP tarafından gerçekleşti. KDP, 3 Ağustos 2014 tarihinde anlaşmalı olarak DAİŞ’in Şengal’e saldırmasına ve 74. Fermanın yaşanmasına ortak olarak Ezidi Kürt halkının katliamına yol açtı.
DİJWAR SASON
KDP, binlerce Ezidi’nin katledilmesine, çocuk ve kadın binlercesinin kaçırılmasına, binlerce Ezidi kadının pazarlarda satılmasına neden oldu. PKK güçlerinin Şengal’e müdahale için gönderdiği güçleri engellemiş ve tutuklamıştır. KDP’nin tüm engellemelerine rağmen PKK’nin Şengal’e müdahalesiyle Ezidi halkı büyük soykırımdan kurtarılmıştır.
DAİŞ’i Şengal’e saldırtmakla yetinmeyen ve kontrolü dışında kalmasına tahammül edemeyen KDP Şengal’i ele geçirmek için Türk devletiyle farklı arayışlara girdi. Mart 2017’de TC ve KDP Şengal’e saldırı planını hayata geçirdi. Türk devleti tarafından eğitilen çete “Roj peşmergeleri” Şengal ele geçirmek ve oradan da ve Rojava’ ya geçme girişimi başlattı. HPG gerillaları ile TC-KDP çeteleri arasında çatışma çıktı ve kayıplar yaşandı. KDP peşmergeleri zırhlı araçlarla sivil halka, HPG ve YBŞ güçlerine saldırdı. HPG ve YBŞ’den şehadetler yaşandı. Şengal’i ve Ezidi halkını DAİŞ’e terk eden KDP Şengal halkına ve Ezidi halkının kurtarıcı olan gerillaya saldırdı. Rojava sınırına hendek kazarak Şengal’i ablukaya aldı. Ezidi halkını korumak için bir tek mermi sıkmayan KDP ihaneti Kürt halkının koruyucu gücü olan, Maxmur’da, Hewlêr’de, Kerkük’te, Duhak’ta DAİŞ’e karşı Kürdistan’ı korumak için ön saflarda mevzilenen, şehit veren Kürt Özgürlük savaşçılarına mermi sıkıp katletti. KDP’nin yaklaşımı kardeş-Bıra gibi değil düşmancadır. Kürtçe konuşuyor fakat Türk devletinin aklıyla düşünüyor, diliyle konuşuyor ve gözüyle bakıyor. Söylemde Kürt ama zihniyeti ve pratiğiyle Türk olan bir gerçekliği yaşamaktadır. Şengal’de gösterilen direniş ve Kürt halkında gelişen tepkiler sonucu KDP geri adım atmak zorunda kaldı. Plan başarısız oldu ve fırsatı geldiğinde uygulanmak üzere ertelendi. Şimdi ABD-Irak ve TC desteğiyle tekrardan devreye konulmak istenmektedir.
Şengal Kürt Ezidi toplumu PKK sayesinde yenide kendini toparlayarak öz gücüne dayalı demokratik sistemini inşa etmeye çalışıyor. İlk defa öz yönetimine ve öz savunma gücüne kavuşmuştur. Ezidi Kürtleri özgür ve demokratik gelişiminden rahatsızlık duyan Türk soykırım rejimi ve KDP gericiliği Şengal’e düşmanca yaklaşmakta ve yeniden ele geçirme planları yapmaktadır. KDP, Ezidi toplumunu kendinden bir parça olarak saymamış, Kürt olarak görmemiş, Ezidi inancına ve kültürüne düşmanca yaklaşmıştır. Aşağılamış, ötekileştirmiş, “Ezidilerin yemeği yenmez” derekesinde bir yaklaşımın sahibi olmuştur. KDP, ulusal, inanç ve kültürel açıdan Ezidi toplumunu soykırıma uğratmak için özel bir politika yürütmüştür.
Şengal’de Türk devletinin havadan ve karadan gerçekleştirdiği tüm saldırıların altında KDP onayı ve istihbaratı vardır. DAİŞ’in Şengal’de başaramadığını, yarıda bıraktığı Kültürel ve fiziki soykırımı KDP, Türk soykırım rejimiyle ortak gerçekleştirmek istiyor. KDP 1996’da Saddam ile iş birliği yaparak Hewler’i YNK ‘den alarak işgal etmişti. Şimdi de Irak ve TC’ye dayanarakŞengali ele geçirmek istiyor. ABD planıyla, Irak merkez hükümeti ve KDP arasında uluslararası komplonun yıldönümüne denk getirilen 9 Ekim 2020 anlaşması Ezidi toplumunun öz gücüyle yarattığı özerk demokratik yönetimi, öz savunma gücünü dağıtmayı ve Şengal’i KDP’ye dolayısıyla TC denetimine bağlamayı amaçlamaktadır. Planın gerçek sahipleri TC ve KDP’dir ve bir komplo niteliğindedir. 9 Ekim tarihinde yapılması da tesadüf değildir Türk devleti ve KDP’nin bilinçli seçimidir. Anlaşma Hewler-Bağdat değil, esasta Ankara-Hewlêr anlaşmasıdır.TC ve KDP’nin Irak üzeri sağladığı bir anlaşmadı. Demokratik Kürt uluslaşmasına ve Kürt birliğine karşıdır. Ezidi Kürt toplumuna olduğu kadar genelde Kürt özgürleşmesine karşı yapılmıştır. Halklar Önderi Öcalan’ın paradigmasıyla Ezidi toplumunda yaşanan örgütlülüğü, bilinçlenmeyi, aydınlanmayı ve demokratik uluslaşmayı tasfiye etmeyi hedeflemektedir. Anlaşmayı yapan TC-Irak-KDP iktidarcı güçleri iktidarcı İslamiyet’in en gerici, dinci ve milliyetçi Sünni kanadını temsil etmektedir. Ezidi inancına ve kültürüne DAİŞ zihniyetiyle yaklaşmaktadırlar. Ezidi halkını kutsal topraklarından kopartıp asimilasyonla tabi tutarak toplum olmaktan çıkartmayı, inancını, kültürünü ve tarihsel değerlerini ortadan kaldırmayı amaçlamaktadırlar. Anlaşmayı yapan ittifak Ezidi toplumuna ve inancına fiziki ve kültürel soykırıma uğratmayı öngören gerici bir ittifaktır. Bu gerici ittifak DAİŞ’ in yapamadığı 74. Fermanı tamamlamak istenmektedir. TC ve KDP öncülüğünde gerçekleşen anlaşma Ezidi toplumunun yaşadığı demokratik gelişmeyi, kadın ve gençlerin yarattığı demokratik öz yönetim ve kurumlaşmaları tasfiye ederek Ezidi toplumunu dinci ve milliyetçi Arap milliyetçiliği ile ihanetçi KDP’nin insafına bırakmaktadır. Ezidi toplumunu ezdirip kendine muhtaç hale getirip teslim almayı düşünmektedir.
Anlaşmayla bir taraftan da KDP-TC güçleriyle Şengal üzeri Rojava’yı kuşatmaya almak, Rojava’ ya dönük işgal hazırlığı yapmak, Güney’den kopartmak ve Özgürlük Hareketinin varlığına tümden son vermeyi planlanmaktadır. Burada da TC ve KDP kirli anti Kürt ve anti demokratik ittifakta baş rol oynamaktadırlar. Şengal halkı yönetim, meclis ve diğer tüm kurumlarıyla demokratik kazanımlarından ve değerlerinden vaz geçmeyeceğini, kendilerine ihanet eden KDP’yi istemediğini defalarca açıkladı. Şengal, HPG komutanı Şehit Egit Civyan ve yoldaşlarının ilk müdahale ettiği, özgürleştirdiği, emek, can ve kan verdiği Kutsal Ezidi toprağıdır. Şengal Mam Zeki Şengali’nin ebediyen buluştuğu kutsal topraklardır. Bu topraklara ekilen özgürlük tohumu demokratik bilinçle yeşermiş, öz irade haline gelmiştir ve hiçbir güç artık bunu yok edemeyecektir.
Barzani/KDP Çizgisi Uluslararası Komplonun En Önemli Dayanağıdır
KDP ve YNK, ABD gözetiminde 17 Eylül 1998’de Washington’da bir anlaşma yaptılar. Anlaşmanın en önemli boyutu Abdullah Öcalan önderliğini ve PKK’yi tasfiye edecek planın ve bu planda KDP-YNK’ye düşen görevlerin netleştirilmesiydi. 9 Ekim komplosu bu anlaşmayla uluslararası düzeyde başlatılmıştı. ABD, İngiltere, İsrail, TC, KDP-YNK güçlerinin ortak planlamasıyla gelişen, Yunanistan, Rusya ve Kenya gibi birçok devletin dahil olduğu uluslararası 9 Ekim 1998-15 Şubat 1999 komplosu 20. Yüzyılda gerçekleşmiş ve 21. Yüzyıla sarkarak sürmekte olan tarihin en büyük komplosudur. Komplo Kürdistan’da hakim olmaya başlayan Demokratik Ulus Önderliği Öcalan ve PKK hareketine karşı gerçekleşmiştir. Kürdistan’daki Barzani/KDP feodal, ağa, küçük burjuva sınıf güçlerinin en çok desteklediği ve katıldığı bir komplo olmuştur. KDP, YNK ve aynı çizgideki diğer güçler olmasaydı komplo yaşanmaz ve Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın esareti gerçekleştirilemezdi. Kürt Özgürlük mücadelesi daha ileri aşamalara taşınmış olacaktı.
Türk sömürgeciliği ve KDP ittifakıyla Kürt Özgürlük Hareketine yönelen saldırıların esas hedefi özgür Kürtlük ve Kürdistan’dır. Komplo Öcalan şahsında Özgür Kürt ve Kürdistan gerçeğini, Demokratik Ortadoğu devrimini, halkların özgür birliğini hedeflemiştir. Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın esareti ve İmralı tecrit sistemi böyle ortaya çıkmıştır. TC ve KDP ittifakıyla gelişen Rojava ve Başur işgal saldırıları 9 Ekim-15 Şubat 1999’’daki komplosunun devamıdır. 15 Şubat komplosu sistemin PKK Önderliğinde gelişen Kürdistan Devrimine karşı en büyük karşı saldırısıydı ve çeşitli şekillerde günümüze kadar devam etmektedir. Komplo büyük ölçüde boşa çıkarılsa da tümüyle ortadan kaldırılmış değildir. Komplo saldırları 9 Ekim 1998’den 9 Ekim 2019 Rojava, Kuzey’deki siyasi ve kültürel soykırım operasyonları, 16 Haziran 2020 Heftanin işgaline kadar çeşitli şekillerde güncellenerek devam ettirilmektedir. ABD’nin 6 Kasım 2018 tarihinde üç PKK yöneticisi hakkında aldığı para ödülü kararı komplonun önemli bir parçasıdır. Söz konusu kararla PKK, KCK yönetimi ve Kürdistan Savunma Güçlerinin Komutanlığının işlemez kılınması, koordine sisteminin dağıtılması ve bu temelde Özgürlük Hareketinin tasfiye edilmesi amaçlanmıştır. Güney Kürdistan olmak Rojava Kuzey-Doğu Suriye işgalleri, Medya savunma Alanlarına dönük yoğun hava saldırları, Zini Werté/Kandil kuşatması, Şengal ve Maxmur gibi alanlara eş güdümlü gerçekleşen saldırılar aynı tasfiye planına dayanmaktadır. Şengal’e dönük ABD planıyla gerçekleşen 9 Ekim 2020 KDP-Irak ve TC anlaşması yine Komployla bağlantılıdır. Özellikle yönetim düzeyindeki PKK kadrolarının hedeflenmesi ve şehit edilmesi yine bu plana bağlı olarak gelişti. PKK Önderliği üzerindeki tecrit uluslararası güçlerce özel politikalarla belirlenmektedir. Küresel ve bölgesel kapitalist modernite güçleri Ortadoğu’daki kaosun ve çözümsüzlüğün devam etmesini istediğinden Abdullah Öcalan’ın 3. Dünya savaşına müdahalesini ve çözüm geliştirmesini engellemekte ve tecrit uygulamaktadırlar. Özgürlük Hareketini Önderlik perspektiflerinden yoksun, Hareketi de yönetimden yoksun bırakmak Türk devletinin hazırladığı Çökertme Planının en önemli hedefidir.
15 Şubat komplosu Ulus-devletçi Kapitalist modernite güçlerinin NATO düzeyinde PKK öncülüğünde gelişen ve yaşam bulan, bölgeyi ve uluslararası etkisi büyüyen Demokratik Modernite ve Demokratik Ulus çizgisine karşı gerçekleştirilmiştir. KDP-YNK gibi ve bu çizgideki ulus-Devletçi feodal ilkel milliyetçi güçler komplonun aktif birer tarafıdırlar. Amaçları PKK Önderlik çizgisini tasfiye ederek kendi iktidarlarını tüm Kürdistan’da hâkim kılmaktır. Komplo Öcalan ve PKK öncülüğünde gelişen Kürdistan devriminin bitirilmesini, soykırımının tamamlanmasını, böylece Kürtleri statüsüz bırakmak ve sömürge düzeyinde tutmayı amaçlamaktadır. Bu açıdan 1999’da Abdullah Öcalan’a karşı düzenlenen komplo 15 Şubat 1925’te Şeyh Sait’e karşı düzenlenen komplonun devamıdır. Şeyh Sait’in idam edildiği 29 Haziran tarihine denk getirilen bir kararla Öcalan’a idam cezası verildi. Verilen idam kararları bir sistemin parçasıdır ve birbiriyle bağlantılıdır. Türk devletinin Kürtlere uyguladığı soykırımın başlangıcıdır. Bu bakımdan Öcalan 15 Şubat’ı “soykırım günü” ilan etti. “15 Şubat 1925’te biliyorsunuz, Şeyh Sait’e karşı komplo düzenlendi. Bana da 15 Şubat’ta komplo yapıldı. Şeyh Sait’in idam günü 29 Haziran; bana verilen idam kararının günü de 29 Haziran’dır. Bunlar tesadüf değildir, mekanizma bu kadar tesadüfi çalışmaz. 15 Şubat 1925, Kürtlere karşı yapılan soykırımın başlangıcıdır. 15 Şubat’ı Kürtler için soykırım günü ilan ediyorum. Böylelikle Kürt kültürel soykırımının şahsıma yönelik davada açığa çıkmaması için sürdürülen komploya hukuki bir kılıf giydirilmeye çalışılmaktadır. Kürtler üzerindeki kültürel soykırım gerçeğinin inkarı ve kapitalist Batı hegemonyasının çıkarlarının son iki yüz yıldır olduğu gibi devam etmesi istenmektedir.” (A. Öcalan)
Ancak komplo başarılı olamadı, PKK Önderliği teslim alınamadı, Kürt Özgürlük Hareketi dağıtılamadı, ideolojik, politik ve askeri olarak daha da güçlenerek bölgesel ve uluslararası düzeyde etkili olmaya, Rojava ve Kuzey-Doğu Suriye’de toplumsal bir modele dönüşerek evrensel bir boyut kazandı. Bu durum soykırımcı Türk sistemi kadar Barzani ve KDP eksenli ilkel milliyetçi çizgiyi aşırı derecede rahatsız etti ve korkuttu. TC sömürgeciliği ile işbirlikçi ilkel milliyetçi KDP çizgisi gerici ittifak halinde sabotaj, provokasyon, ambargo ve işgal ile PKK ve Rojava Devriminin tasfiyesi için uğraşmaktadırlar. KDP, ENKS gibi MİT ajan oluşumlar ve “Roj peşmergeleri” adıyla paramiliter kontra güçleri örgütleyerek bizzat Rojava Kürdistan’ı ve Kuzey-Doğu Suriye işgalinde yer aldı. Efrin, Serékaniye, Gré Sipi işgalinde bu gruplar kullanıldı. Barzaniler ve KDP, Halklar Önderi Abdullah Öcalan’a karşı geliştirilen 15 Şubat 1999 uluslararası komplosunun nasıl ki, önemli bir parçası olmuşsa şimdide devam eden komplonun önemli bir parçası durumundadır. Türk devletinin ve KDP’nin ortak korkusu Demokratik Ulus çözümüdür. Demokratik Ulus çözümüyle Türk devletinin yüz yıllık faşist tekçi ve soykırım siyaseti iflas edecek, bu politikanın yürütücüsü olan AKP-MHP-Ergenekon savaş koalisyonu dağılacak ve yeni bir sürece girilecektir. Bunu engellemek için Kürt düşmanlığında ve savaşta ısrar etmektedirler. KDP ilkel milliyetçi çizgi ise Demokratik Ulus çözümüyle dar grup, aile ve aşiret iktidarını kaybedecektir. Demokratik Kürt uluslaşması her parçada öne çıkarak demokratik birlik yaşanacak ve KDP gibi dar yapılar ya köklü dönüşüme uğrayacak ya da aşılacaktır. Bundan dolayı gerici TC-KDP karşı devrim cephesi ideolojik, politik, diplomatik, ekonomik ve askeri olarak Öcalan ve PKK’nin tasfiyesini birinci hedef olarak belirlemişlerdir.
Zini Werté/Kandil Kuşatması, Rojava ve Güney işgalleri Komplonun Devamı Niteliğindedir
Zini Werté ile gündemleşen askeri kuşatma bir plan dahilinde gerçekleşmektedir. Plan dört parça Kürdistan’da PKK öncülüğünde gelişen Kürt özgürlük çizgisini tasfiye ederek yerine işbirlikçi KDP çizgisini hâkim kılma ve Kürdistan’ı sömürgeci Türk sisteminin denetimine sokmayı yansıra, İran’a karşı ABD’nin bir mevziisi haline getirmeyi amaçlamaktadır. Plan gereği Kürdistan’ın Türk sömürgeciliğince işgal ve ilhak edilmesi öngörülmektedir. PKK’nin hakimiyetindeki stratejik alanlar alınabilirse böylece TC-NATO sınırları İran’la sıfır noktasında birleşmiş olacaktır. Daha iyi anlaşılmaktadır ki, Güney Kürdistan işgali, Kandil kuşatması Kürt Özgürlük Hareketi özgülünde Kürt halkına karşı geliştirilen bir komplodur. ABD-İsrail ve TC bu planın yapıcıları, KDP ise işbirlikçisi, piyonu ve taşeronu pozisyonundadır. Uluslararası güçlerin onayı ve desteği olmadan Türk devletini kalıcı işgali mümkün olamazdı. Zini Werté/Kandil kuşatması da bizzat ABD’nin İran’ı kuşatma planı gereği gerçekleştirilmektedir. ABD’nin güçlerini Irak’tan Güney Kürdistan’a kaydırması yine bu plan gereğidir ve İran’a karşı mevzilenme amaçlıdır. Güney Kürdistan işgali ve Kandil Kuşatmasının bir yönü de İran’a dönük ablukayla bağlantılıdır. Türkiye’nin Azerbaycan adıyla Ermenistan’da yürüttüğü savaşın bir amacı da Kafkaslardan İran’ı kuşatmaya almaktır. Dolayısıyla Güney işgali aynı zamanda 3. Dünya savaşının da bir parçasıdır. İşgal edilen bölgelerde konumlandırılacak Türk işgal ordusu ve ona bağlı getirilecek çete grupları sadece Kürtlere karşı değil İran’a saldırı mahiyetinde hazırlanıp kullanılacaktır. İran’a olası müdahale sonrası PKK’nin etkin olmaması içinde kendilerince tedbir almakta ve Rojhılat Kürdistan’ında da KDP çizgisinin hakim kılınmasını düşünmektedirler.
Rojava ve Kandil işgal saldırıları aynı paralel ve eş zamanda gelişecek biçimde planlanıp hayata geçirildir. Kandil ile Maxmur’ eş zamanlı hava saldırılarıyla bombalandı. Aynı tarihlerde KDP’nin gerilla alanlarına güç yığması, KDP’nin saldırılara ilişkin açıklaması tamamen bir plan doğrultusunda gelişti. Neçirvan Barzani’nin “PKK Güneyde meşru bir güç değildir, Maxmur alanımız dışındadır” tarzındaki açıklamaları Türk saldırılarını meşrulaştırırken, saldırıları ortak bir planlama dahilinde koordine içinde yürüttüklerini itiraf etmiştir. Maxmur ambargosu Kürt Özgürlük Hareketine yönelik geliştirilen kuşatmanın bir parçası olarak Türk devleti ve KDP ortak kararıyla uygulanmaktadır.
Barzani ve KDP’nin PKK’ye olan düşmanlığını Kürt halk Önderi Öcalan şöyle değerlendirmektedir.
“Barzani ve KDP’nin, Özgürlük Hareketi’ne daha grup aşamasından başlayarak, günümüze dek nasıl düşmanlık yaptıkları bilinmektedir. İdeolojik, sınıfsal gerçekliği temelinde, Özgürlük Hareketi’ne karşı çok sert bir ideolojik, politik mücadele vermesi, anlaşılan bir durum olmaktadır. Fakat Barzani ve KDP’nin, Önderlik gerçekliğimize ve hareketimize karşı yapmış oldukları ve yapmayı sürdürdükleri sadece bu nitelikte değildir. Yani sadece ideolojik, sınıfsal karakterinin gerektirdiği sınırlarda değildir. İdeolojik, sınıfsal düşmanlığı çok daha aşan bir durum ve sonuç olmaktadır. Barzani, neden bu kadar korkunç bir düzeyde Önderlik ve Özgürlük Hareketi gerçeğine karşı, sınırsızca bir düşmanlık yapmaktadır. Bunu, sadece ideolojik ve sınıfsal gerçeğiyle çözmeye, anlamaya çalışmak, yetersiz kalacaktır. Dolayısıyla bunun, daha başka boyutlarının da olduğunun anlaşılması gerekmektedir.
Özgürlük mücadelesini, ilk geliştirmeye başlamamızla birlikte, Barzani ve KDP’nin saldırıları da başladı. Bu saldırılar; Özgürlük Hareketi’nin, özgürlük mücadelemizin büyüyüp gelişmesine paralel olarak gelişip büyüyerek, derinleşmeye başladı. Özgürlük mücadelemizin tarihi incelendiğinde, bunun nasıl ve hangi düzeyde gelişmiş olduğu, düşmanlığının nasıl bir karaktere bürünmüş olduğu, çok daha iyi anlaşılacaktır. Özgürlük Hareketinin, Devrimci Halk Savaşını başlatma ve Kürdistan’da gerillayı geliştirme istemine, çok şiddetli bir biçimde karşı çıktılar. Kürdistan’da gerillayı geliştirme, Devrimci Halk Savaşı hamlesine dönüştürme, bu temelde Kürdistan’da hareket etme istemine karşı; tüm güçlerini, tüm varlıklarını ortaya koyarak, bunun önüne geçmek için inanılmaz bir düzeyde faaliyet yürüttüler. Birçok komplo ve oyun geliştirdiler. Bununla; Kürdistan’da Devrimci Halk Savaşı’nın başlamasının, gelişmesinin önünü almak, boşa çıkartmak istediler. Ortadoğu’da; Devrimci Halk Savaşı’nı başlatmak için hazırlıklar yaparken ve hazırladığımız arkadaşları Kürdistan’a ulaştırmak isterken, birçok komployla karşı karşıya kalındı. Barzani ile Şam’da görüşmem olmuştu. Kürdistan’da gerilla savaşını, Devrimci Halk Savaşı’nı başlatmamamız için her şeyi yaparak, beni ikna etmek ve bundan vazgeçirmeye çalışmaktaydı. 15 Ağustos Devrimci Halk Savaşı Hamlesinin başlamaması için, inanılmaz düzeyde hareket etmişti. Ne olursa olsun, 15 Ağustos Hamlesini başlatmamamı istiyordu.
Barzani, neden böyle yaklaşarak hareket ediyordu? Bunu sadece kendi ideolojik, sınıfsal amaçları için mi yapmaktaydı, yoksa başka bir şey de mi vardı? O zamanlar Barzani’nin, Türkiye ile NATO Gladiosunun y ile olan ilişkisi nedeniyle, bu kadar yoğun bir biçimde ve bu tarzda hareket ettiğini, bu nitelikte anlama durumumuz yoktu. Sonradan, Devrimci Halk Savaşı’nın başlaması, gelişmesi ve büyümesiyle birlikte; Barzani’nin ve KDP’nin artık çok açıktan hareket etmeye başlamasıyla, Özgürlük Hareketi ve Devrimci Halk Savaşı’na düşmanlık yapmasıyla, soykırımcı sömürgeci faşist devletle birlikte savaşmaya başlamasıyla beraber; Barzani’nin ilişkilerini, yaptıklarını daha da derinlikli görerek, çözerek anlamam gelişti. (…) Yoğun zorlamaların ve mücadelelerin sonucunda, istediğim gibi olmasa da 15 Ağustos Hamlesi’ni başlatabildim. Bunu başarmış olmamız, çok tarihi ve stratejik bir durum olmaktaydı. Bunun Kürdistan’da başarılmış olması, Kürdistan ve Kürt halkının tarihinde yeni bir dönemi başlatıyordu.”
KDP’nin baş edemediği ve karşısında yenildiği tek güç olan Abdullah Öcalan liderliğinde gelişen PKK oldu. Barzani ve KDP’nin Öcalan ve PKK’yi düşman bellemesi bundandır. Barzani ve KDP PKK Önderliğini hedefleyen 15 Şubat 1999 Uluslararası komplosunda aktif rol oynamıştır. Kuzey Kürdistan’da yürütülen Kürt soykırımına, Rojava’da ve Güney işgallerinde Türk devletinin yanında yer aldı. Binlerde Rojava ve Güney’de Kürdün katledilmesidne ortak oldu. Bu işbirlikçi ve ihanetçi tutumunu bugün açık şekilde daha da güçlü bir biçimde yürütmektedir.
KDP Rojava’da KDP-S olarak örgütlendi. ENKS denen ajan oluşum aslında KDP-S’dir. Türk devletiyle girdiği iş birliği sonrası üç-dört örgüt dışındaki örgütler ENKS’den ayrıldı. Kalan örgütler/Partiler ise KDP güdümündeki güçlerdir. Dolayısıyla ENKS denilen şey KDP-Suriye’dir. Kendini çok partili bir cephe gibi yansıtmak için kurnazca her yöneticisine ayrı bir parti kurdurup sayısını çoğaltsa da o ENKS Barzani/KDP uzantısı işbirlikçi ve hain ajan bir yapıdır ve Türk sömürgeciliğinin Rojava’daki ayağıdır. Merkezi Ankara’da olan, Rojava (Kuzey-Doğu Suriye) işgallerinde Türk devletiyle ortak hareket eden ihanetçi kesimleri temsil etmektedir.
KDP işbirlikçi ve ihanet çizgisi Kürdistan’da devrimce ve demokratik enerjinin yutulması için bir paratoner görevi görmüştür. “KDP’leri en ehil araç olarak hem Kürtleri terbiye etmek ve kontrol altında tutmak, hem de komsu ülkeleri Kürt sorunu konusunda denetimde tutmak ve yararlanmak için koruma altına alırlar. Kürt halkının ulusal uyanış̧ döneminde başında eski aşiret, beyliklerin burjuva efendiler hazırlamak istemektedirler Yeni komplonun özü, yapay olarak oluşturulmuş̧ burjuva efendilerle Kürtleri denetim altında bulundurmaya dayanmaktadır. Kendilerinden ve işbirlikçilerinden hesap soracak devrimci halk önderliğinden yoksun bırakmak da bu komplocu yaklaşımın en önemli amaçlarından biridir. Nitekim İran Kürtlerinin devrimci önderi Süleyman Muini, Türkiye Kürtlerinin devrimci sol önderi Sait Kırmızıtoprak ve daha çok sayıda devrimci militan, Barzani önderliğinde gelişen komplolarla katledilir. Bağımsız devrimci bir önder ve örgütün ortaya çıkmaması için, tüm Kürdistan parçalarında adeta ajanlık biçiminde faaliyetlerle kelle avcılığı yaptılar.” (A. Öcalan)
Barzaniler ve KDP dört parça Kürdistan’da örgütlenecek devrimci ve demokratik yurtsever bir çıkışa karşı olmayı birinci vazife olarak öngörmüştür. Bağımsız bir Önderlik ve örgütsel gücün ortaya çıkmaması için Kürdistan parçalarında ajan ve kontra faaliyetlerini en sinsi biçimde yürütmüştür. Öcalan’ın KDP için “Kürdistan’ın Jitem’i ” tanımlaması bu tarihsel pratiğe ve gerçekliğe dayanmaktadır. KDP, özellikle kendi ihanet çizgisinden hesap soracak bir devrimci yurtsever hareketin ortaya çıkmasına asla tahammül göstermemiştir. “Kendilerinden hesap sorabilecek olası güçleri her tür komployla düşmanlarından önce tasfiye etmeyi en öncelikli görev bilirler. Ortadoğu’nun en gerici unsurları olmaları, bu yapısal özelliklerinden ötürüdür. PKK ile savaşımları bu yapısal özellikleriyle bağlantılıdır. PKK ile girdikleri savaşın temel nedeni de içyüzlerinin deşifre edilmesi halinde, halka hesap vermeden –ki verecek durumda da değiller– duydukları korkudur.“ (A. Öcalan)
devamı gelecek: Barzani ve KDP İhanet Sosyolojisi