Kırıma karşı direniş

0
293

Kür­distan işgal altındadır. Ülkemize, halkımı­za el konulmuştur. Kölelik içselleştirilerek top­lum­sal değer yargıları bunu meşrulaştıracak düzeyde örgütlendirilmiştir. Bu durum te­cavüze uğra­mışlığın en açık halidir. Bu ger­çeklik karşısında Kürt halkının başlattığı öz­gürlük mücadelesi özce iktidar kaynaklı her türlü uygulamaya hayır di­yebilme ve bun­ları bertaraf etme iddiasını taşı­dı­ğından te­cavüz kültürü karşısında bir duruşu i­fa­delen­dirmektedir. Devlet Kürdistan’da toplum­sal kişiliği parçalama, teslimiyete zorlama, di­­renci kırma yöntemi olarak ordusuyla, timle­riy­le, korucuları, çeteleriyle halkımızın değer yar­gıları karşısında büyük bir saldırı içeri­sin­de­dir. Tecavüzü uygulayan, yaygınlaştıran, meşrulaş­tıran, savaş aracı olarak geliştiren devletin ken­disidir. Toplumsal yozlaşma­yı sağlamaya dö­nük Kürdistan’da uyuşturu­cu ve fuhuş sektörü­nü yaygınlaştırma strate­jik bir savaş olarak dev­let tarafından gelişti­rilmektedir. Kürdistan öz­gürlük mücadelesi­nin gelişiminden sonra Kür­distan’da fu­hu­­şun bu kadar yaygınlaşması, ço­cuk kaçırma, cin­sel istismar, uyuşturucu şebe­ke­lerinin bu ka­dar çoğalması devletten ve yürütü­len savaş­tan bağımsız ele alınamaz. Kürdistan’da as­kerin girdiği köylerde önce kadına el u­za­tı­lır, sonra erkekler açık bir meydanda toplatı­­la­rak çırıl çıplak teşhir edilerek her türlü mu­a­me­leye maruz bırakılır. Nedeni onurunu, ki­şi­li­ği­ni kırarak o topluluğu teslim almak, top­lumu ka­rılaştırmak ve devletin kocalığını i­lan etmektir.  Yozlaşmış, kişiliği parçalanmış bir toplum her türlü egemenliğin uygulan­ma zeminine rahat­lıkla dönüşür. Zaten toplumsal cinsiyet ölçüle­rinde “karılık” olarak tanımlanan, kimliği yozlaş­tırılmış, kişiliği parçalanmış gerçekliktir. Dola­yısıyla Kür­dis­tan’da cinsiyetçiliğin kadına yap­tığını düş­man halkımıza yapmaktadır. Emniyetinden, çetesine, jandarmasına ka­­dar bütün devlet protokolü çocuklarımıza ya­pı­lan tecavüzün failleri.Ço­cuklar gelece­ği­mizdir,  umutlarımızdır; ge­leceğimiz ve umutla­rımıza tecavüz edilmek­tedir. Özgürlük mücade­lesi çocuklarımız i­çin özgür bir gelecek yarat­ma ka­rar­lı­lı­­ğın­­day­den devletin mesajı şudur bizle­re; “savaşa­bilir, kazanabilirsiniz ama biz çocuk­larınıza tecavüz ederek sizin savaşarak elde et­tiği­niz geleceğinizi şimdiden teslim alıyoruz, si­zi kişiliksizleştiriyor, yarın ki toplumunuzu şim­­di bitiriyoruz” Ahlaksız ve acımasızca bir sa­vaş yöntemi, bir saldırı biçimidir yaşanan­lar.  Siirt valisi “kendinizi satarsanız, özgür­lük müca­delesi yürütmezseniz iyi Kürtler siz olursunuz” diyor. Bu nedenle yatılı okullar genel eve dö­nüştürülmekte, tutuklanan ço­cuklar cezaevinde bilmediğimiz uygulama­lara maruz kalmakta­dır. Siyasetçi Kürt ka­dınları polis tarafından teca­vüze, tacize uğ­ramakta, böylelikle halkımızın i­radesi kırıl­mak istenmektedir. Tecavüz kültürü Kür­dis­tan’da bu kadar pervasızca devlet tarafından uygulanırken başta kadınlar olmak üzere tüm toplumumuz bunun karşısında amansız bir di­reniş göstermek ve özgürlük mücadelesi­ni yük­seltmek durumunda.

Hem toplumsal gerçeğimizde belirgin olan top­lum­sal cinsiyetçilik, hem de devlet eliyle ül­ke­mi­ze ve halkımıza karşı yapılan saldırılar, yozlaş­tırıcı ve  bitiricidir. Bu durumda ben­­liğimize te­cavüz eden yaklaşımlar ciddi bir mücadele gü­cü açığa çıkarmamızı gerekti­­riyor. Toplumsal öl­çülerde değişimi sağlaya­maz, feodal, ya da ka­pitalist modernitenin et­kilerinde yaşam tarzımı­zı, kişilik donanımı­­zı, toplumsal yapımızı belir­lersek tecavüz kül­­türünü sürekli üreten iktidar­cı zihniyeti a­­şa­­mayız ve içerilmiş kölelikle cin­siyetçilik ü­­retir, iktidarı, devleti ayakta tutarız. Devlette bizi özgürlükten uzak tutmak için top­rağı­mı­za, kadınlarımıza, çocuklarımıza el u­zat­ma­yı hak sayar, toplumsal psikolojimizle oy­nar, canının istediği gibi kullanır. Bu nedenle teca­vüz kültürünün bizlere mal olmuş şekli­ni ve kay­nağı olan cinsiyetçiliği radikal bir mü­ca­de­le­nin gündemine almak durumundayız.

AKP döneminde kadınlara yönelik şiddet, katliam, kadınlara dönük kısıtlamalar genel olarak artmakla birlikte Kürt kadınlarına dönük daha özel bir konseptin devrede olduğu görülmekte. Kürdistan’da kadın kurumları kapatılıp, kadınların siyasal kazanımlarına dönük yönelimle birlikte asker, subay, MİT elemanları aracılığıyla Kürt kadınlarını düşürme, ajanlaştırma temelindeki saldırılar yoğunlaşmıştır. Bu olayların gerçekleştiği şehirler, seçilen kadınlar tesadüfi değildir. Devletin katilleri koruma ve savunma yaklaşımı da bu olayların münferit değil örgütlü, kasıtlı, hedefli bir kırım planı çerçevesinde yürütüldüğünün göstergesi. Kürt kadınlarının duygularını sömürme temelinde eğitilen kişiler, cinayet ve tecavüzleri de bir görev kapsamında yerine getirmektedirler. Tecavüz kültürünün binlerce yıllık gerçeği ve AKP iktidarının bu deneyimin dersleri ekseninde uyguladığı kırıma karşı direnişin Kürdistan dağlarındaki kadın gerillalarca veriliyor olması tarihin cilvesi olsa gerek. Dağlı halkın kadınları sömürgeciliğe, tecavüzcülüğe geçit vermezken, onlardan ilham alan direniş de sömürgecilere gereken cevapları vermelidir. Ancak bu direnişte topraklarımızı, şehirlerimizi, kazanımlarımızı olduğu kadar kalplerimizi ve düşüncelerimizi de güçlü özsavunma duvarları ile korumalıyız. Bedene yönelen tecavüzün öncesinde hangi sınırlarımızın aşıldığını görmezsek tecavüz kültürüne karşı etkili mücadele edemeyiz.

Faşizm kurumlaşmış erkekliğin en pervasız uygulama aşamasıdır ve Erdoğan-Bahçeli- Soysuz-MİT ve vurucu çete güçleri, uzman çavuşlar, korucular, örtük çeteler ekibince Kürdistan’da geliştirilen uygulamalar bunun ne demek olduğunu ortaya koymaktadır. Kuşkusuz tarihsel olarak 21. yüzyıl gerçeğinin kadınlar lehine kazanıma dönüşebilme potansiyelin bilinmesi, 3. Dünya Savaşı ile yeni bir dünya sisteminin oluşturulma çatışmasının yoğunlaşması ve halklar çizgisinin Önderlik paradigmasıyla bu çatışmanın kazananı olacak avantajları temsil etmesi ve Kürdistan gerçeğinin bölgesel konumu kadar güncel olarak da çete-çıkarcı-değer yiyici bir güruhun bu ortamda varlık bulma ve nemalanma çabası Kürdistan’da kadına yönelik saldırıların boyutlarını ortaya koymaktadır. Bu gerçekliğin bilinciyle tarihsel fırsatlarımızı iyi değerlendirerek, bunun gerektirdiği örgütleme ve mücadeleyi yükselterek faşizmin çete gruplarına her alanda ve her biçimde yönelmek içinde bulunduğumuz dönemin en temel gerekliliğidir. Bu gerçekten hareketle daha 15 yaşında defalarca tecavüze uğramış bir çocuğumuzun kafelerde, uzman çavuş vb. çeteler aracılığıyla fuhuşa bulaştırılmak istenen kadınlarımızın kimliğine, varlığına sahip çıkmak bu tarihsel gerçeğin yüklediği sorumluluk ve insan olmanın gerektirdiği davranış ve duruş anlamına gelecektir. Herkesin bu sorumlulukla hareket etmesi, kirli çete örgütleme ve eylemlerinin önüne geçilmesi, tecavüzü örgütleyen, yaygınlaştıran, gerçekleştirenlerin bu topraklarda nefessiz bırakılması ve herkesin elindeki araçlar ve imkanlarla bu kesimleri deşifre etmesi ve hedeflemesi gerekmektedir.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here