Komutanın destanı… Saoka Gözlü Savaşçı

0
1137

Sol göğsünde ilahi emri taşıyan seçilmiş kişi!
sen ki
“kendi kaderinin efendisi yıldızlar” gibisin
saklı nehirleri akıtan sensin
kaybolmuş doğayı bulan sen
ve ‘yaratılmamış ışıklar’ı gökyüzünden indiren
sensin karanlığın muhafızlarının gizemini bozan
ak sütün emzirdiği beklenen

de ki kara kırımcılar
kendi ahtapot uykularının / kadavra koynundan çıkan ammitleri
ve omuzları üstündeki taş parçasında taşıdıkları / ölümün sinsi laneti
sanadır minnettarlığın hak edilen şükranları
ayakta duran ölüden / yürüyeni yaratan şovalyeler komutanı

onlar
fedailer…
yıldızsallı evleri var
dillerinde sera sallı şarap ırmağı akar
gözlerinde kar beyaza birer kara nar
her biri / bir gül ağacını sulayan bahçıvanlar…

onlar
yüreğimizde mutluluğu şakıyan bir çocukla
ve kollarımızda ışıldayan mezarlarımızla
sana geliyoruz ey tanrım
ebedi karanlığını aydınlatmaya!
diye göklere haykıran çelik inançlılar

*

bir kadim hayalin şafak gibi her gün yeniden açan
çehresidir kurtuluş
var oldukça her adımda“bizi zaferle cezalandıran”:
iyi ve güzel düşünce
iyi ve güzel söz
iyi ve güzel amel

mor meteorlar gibi düşer eylemler yetmişlerde
gecenin rahmine
ve fecr-i sadık doğum sancısıyla gülerek gelir bugün
kürt devrimi rojava’da
kırbaç bakışlı delikanlıların şahadet parmağında
iki asırlık utanç ipe çekilir

ışır açan gün bakire nergislere
doğar beklenen düş
ağlar gece
ve sevgiyle
arsız bir yeşil kurbağa konağın gözleri dikilir

*

de bana komutan!
ulus adına
ya da din aşkına batıla batmış
hangi köhne kafalı yüreksiz yürek
inanç yuvası gözlerindeki şavkı silebilir ki?
ve de bana sevilene söz vermiş nar-ı beyza gönül sahibi
hangi kötü eylemler kralı sendeki sevdayı kazıyabilir ki?

sen ki, şöyle dersin kendine:
ölümden korkup
ölebilecek yerlerimle intihar etmemek için
ölümü, ölümsüzlükle yenmeyi öğrendim ben
ve yaşamdan sarhoş olup
içtiklerimle kusup atmamak için
yaşama, yaşanmazlıkla ders vermeyi öğrendim ben
sevdim
sevildim
kutsandım
vaftiz edilmeyen kardeşin tenzilata düşmüş
ve üç kuruşa ankara’da pazarlanmış
“son günah” kurşunlarıyla vuruldum
maşuka bakmayan yârin yürekte
kan kanalları açan
cemre bakışlarıyla vuruldum


  • bir samuray gibi sessiz ve hafifsin savaşçı
    hareket ettiğinde havada bir tüye dönersin
    bir ordu gibi vurucu
    geçtiğin yerde bir düzlük bırakırsın
    ve düşünce gibi hızlı
    aktığında naçara düşen zamanı intihara sürersin

ve de tohum yağmurları gibi yaratıcısın
indiğin her yerde baharı saçarsın

katillerin kaderidir karanlıklarda fark edilmemek komutan
cinayetlerin meşru çocuğu katiller
adaletin kırbacı karşısında tir tir titrer
titrer senden cümle zalimler
ışığı görmüş bir yarasanın kalbi ölüme çivilenmiş gibi titrer!

sen ki
akan suyu şah damarı donacak kadar kıskandıran
irade heykeli bir şah kartalsın
süzülürsün sekhem yüklü umutlarınla serûc’dan kobanê’ye
rojava’dan beka’ya
ve direniş abidesi heftanîn’e
botan dağlarında ölümlerden dönersin
akarsın amed’e
dêrsîm’e
serhad’a
ve mahabad’a
ölü toprağa damarlarındaki petrichor’u bırakırsın

ve kobanê’de
dünya direniş tarihinin o unutulmaz sayfasını yazarsın
şengal’in öksüz bebelerinin gözyaşlarıyla
ve de ihanetin zakkum düşleriyle zehirlenmiş Kürt yazgısında
göbekli tepe ruhunu simasında dalgalandıran bir bayrak gibi yükselirsin

*

semavi kubbenin beyaz laleleri her gece üstüne yağar komutan
efsane dinleyicileri anılarının sıcak gölgesinde uyur
ve zühre teni gibi ışıyan alkışlar
her iki yanından su gibi akar

ağzı açık bekler balık ‘aydın’lar soğuk depoda
sense bulursun yolunu
naaş’a veda eden ka’ların ışığında

nasıl ki en derin soğuğun kucağında doğarsa en sıcak ateş
ve kışın karlığında yükselirse öylesine koca yalımlar
sen o’sun işte
sen o’sun ey atar’ın tükenmez soyu!
ölülerimin sıcak nefesine tutulmuş zemherinin
ortasında bir külhan mevsimisin

her meydan savaşında alaz alaz parlar kan
ve bir çıra gibi umutla yanar o an
inançla tutuşan zaman

ve yürür komutan
harabelerin ortasından
etrafında kiraz hevenkleri taşıyan halkı
ve hevin gülüşlü yoldaşlarıyla
yürür bir damla kan dökmenin bile ayıp sayıldığı
bal tutan ellerle mutluluk kapısı açılan
güneş ülkesine doğru

öyleyse ilerle komutan!
zincire vurulmuş şu gönüller ormanından
fethedilmeli kırık kayalıkların aslansı büstü artık
ve öpülmeli alnından hatalarımızın talih rüyası
sular kurşuni
hava kurşuni
yürek kurşuni
avuçlarında açılmalı senin gölgeye bermuda üçgeni

*

arzuluyorsan eğer göklerin mükâfatını
ilerle ey komutanlar komutanı!
ilerle tanrının onca dem’den sonra
“kazanılmış bir lütuf” olarak sana sunduğu bu kulvardan!
ilerle düşüncelerin efendisi’nin ışıklı yolundan
ve bu yolda yürüyen prens ve prenseslerin önünden!

bu yol
tükeniş geçmişinde sınıra varanların
yazgı sınayacağı son yiğit meydanıdır, ilerle!
ilerle ki zalimleri ve mazlumlarıyla bütün bir tarih
bu fatihler yürüyüşüne tanık olsun

köpürsün şarabı silahın
öpsün rüzgarlar dağ doruklarını
ve körpe çimenler mezarların üstünü peş peşe örtsün!

ve de şu galaksi
yenilenlerin ilk zafer muharebesine dualarıyla eşlik etsin!

aç ey göklerin yenilmez albatrosu!
yanılgıların yeminli düşmanı kanatlarını aç!
aç ki ağlayan canavarın gözyaşları
o dehşetengiz açılışın rüzgârında kurusun
ve artık şu mazlum ortadoğu
bin yıllık aymaz uykusundan uyansın

ve ey ateşin saoka gözlü savaşçısı!
aç kendini!
alevlerden mürekkep yüreğini aç!
aç ki karanlıklarda gizlenen yarasalar kaçsın!
kaçsın o korkak ölüm ölüme sığınsın!

[1] Saoka: Avestaca ateşte yanmakta olan odun parçası.

[1] Ammit: Eski Mısır geleneğinde, ölenlerin yargılandığı sahnede ölünün suçlu bulunması halinde onu yutmak üzere, günahların tartıldığı terazinin yanı başında bekleyen “ölü yiyici” yaratık.

[1] Ka: Mısır mitolojisinde, insanın yaşam gücünün kaynağıdır; bedeni ayakta tutan ruhtur. Ölümden sonra bedenden ayrılır; kuş ile sembolize edilir.  Antik Mısır metinleri şöyle der: “Ka, fiziksel bedenden bağımsızdır, ölümsüzdür; varlığın muhafaza edici ve yaratıcı unsurudur.”

Abdurrahman Çadırcı

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz