Kubilay:ırkçılık ve nefret söylemi karşıtı konuşan Erdoğan, aynaya bakmalıdır

0
655
hdp sözcüsü kubilay ile ilgili görsel sonucu

HDP Sözcüsü Günay Kubilay, parti genel merkezinde basın toplantısı düzenleyerek, gündemdeki konuları değerlendirdi.

DEPREM

Dün öğleden sonra Silivri merkezli 5.8 büyüklüğünde İstanbul’da bir deprem meydana geldi. Öncelikle depremi yaşayan tüm yurttaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. Can kaybının yaşanmamış olması elbette en büyük sevinç kaynağımız. Ancak bu deprem, ‘Deprem gerçekliği’ üzerine tekrar düşünmemizi gerektiriyor. Zira uzmanlar, özellikle 17 Ağustos’taki (1999) Büyük Marmara Depremi sonrası İstanbul’da büyük bir deprem beklentisi olduğunu neredeyse 20 yıldır durmaksızın dile getiriyor, önlemler alınması gerektiğini ısrarla söylüyorlar.

Ancak, 25 yıldır İstanbul’da, 17 yıldır Türkiye’de iktidar olan AKP, bırakın yaklaşan depreme karşı önlem almayı, İstanbul’u rant alanına çevirip halkın yaşamını tehdit eden inşaatlar yapmaktan, toplanma alanlarını talan edip yandaş şirketlere peşkeş çekmekten geri durmadı. Deprem gerçeğini yıllar boyunca görmezden geldi. İnşaat üzerine inşaat, rezidans üzerine rezidans, AVM üzerine AVM yaptı. Öyle ki, altını ticarethane, üstünü ibadethane yaparak cennetin tapusunu da bu dünyada garanti altına aldılar. 1999’da 17 Ağustos depreminden sonra geçici olarak çıkarılan ancak kalıcı olan ‘Özel İletişim Vergisi’ adı altında bu zamana kadar 74 milyar lira toplanmış. Şimdi iktidara soruyoruz: Bu 74 milyarın ne kadarı depremin zararları ne kadarı depremden korunmak için harcandı? Kalan para nerede? En kısa zamanda iktidardan bu soruların yanıtını bekliyoruz. Dün beton, demir hırsızlığı yaparak hayatlarımızı çalanlar, bugün de kurdukları soygun düzeniyle doğal varlıkları, kamu kaynaklarını çalmaya, soframızdaki aşımızı ekmeğimizi küçültmeye devam ediyorlar. Ne yazık ki, kurdukları savaş düzeniyle çocuklarımızın hayatlarını çalmaya yine devam ediyorlar.

YÜKSEKDAĞ’IN DURUŞMASI

Çok açık ki Figen Yüksekdağ’ı evrensel hukuk normlarına göre değil düşman hukukuna göre yargılıyorlar. Çünkü, onun suçu çok büyük! Hem kadın, hem sosyalist, hem demokratik bir cumhuriyetin, hem yeni bir yaşam idealinin politik sözcülüğünü yapmıştı vaktiyle.

Bu dava sadece Yüksekdağ’ın davası değil 6,5 milyon yurttaşın davasıdır.

‘KCK’ DAVASI

Yargı reformunu Türkiye’nin gündemine getirip HDP’li seçilmişleri akla hayale gelmeyecek hilelerle rehin tutmaya devam etmek en nahif tabiriyle sahtekarlıktır. Hukukta kara komedinin yaşandığı evredeyiz. Yargı reformu teklifinin tartışıldığı gün böyle bir kararın verilmesi, söz konusu Kürtler, sosyalistler, devrimciler, kadınlar olunca yargı reformu denen şeyin içinin ne kadar boş ne kadar göstermelik olduğunu görüyoruz ne yazık ki. Yargıdaki aynı zihniyeti Yargıtay’ın KCK kararında da görüyoruz. AKP ile Gülen arasında kutsal ittifakın sürdüğü dönemde Fetullahçı polisler, savcılar ve hakimler tarafından başlatılan soruşturmalar, iddianameler ve yargılamalar ile yüzlerce Kürt siyasetçi, gazeteci, avukat ve aktivist 2009 yılından itibaren KCK adı altında sistematik olarak gözaltına alındılar ve tutuklandılar. Bu yüz karası yargılamada imzası bulunan yetkililerin birçoğu, darbe suçlamasıyla hala tutuklu olarak yargılanıyorlar. Bu kişilerin yargıyı siyasi amaçları için istismar ettiği açıkça ortadayken Yargıtay’dan gelen son karar, can çekişen adil yargılanma ilkesine bir kez daha darbe vurmuştur.

Son durum şudur: Aralarında partimiz milletvekilleri Leyla Güven ve Musa Farisoğulları’nın da olduğu 93 kişinin cezasını onayan Yargıtay, 41 kişi hakkında yerel mahkemenin verdiği cezaları aleyhte bozmuştur. Kopyala-yapıştır usulü ile hazırlanan ve temel hukuki ilkelerden yoksun iddianamelere dayandırılan bu siyasi kumpas davasıyla, demokratik Kürt siyasetini legal zeminden silmeyi ve Türkiye siyasetini kendilerinden ibaret tek sesli bir koroya dönüştürmek istedikleri açıktır. 2009 yılından bugüne değin sürdürülen ve hala devam eden operasyonlar gösteriyor ki iktidarlar, başbakanlar, cumhurbaşkanları ve hatta yönetim sistemleri değişse dahi ne yazık ki, Kürt düşmanlığı ve düşman hukuku değişmiyor.

KAYYUM GASPLARI

19 Ağustos’ta 3 büyükşehir belediyemizde gerçekleşen kayyım darbesi devam ediyor. 19 Ağustos darbesine karşı direniş Türkiye’nin dört bir yanında büyük bir kararlılıkla sürüyor. Kulp’ta yaşanan patlamayı bahane eden AKP iktidarı Kulp ve Karayazı belediyelerimize de kayyım atamış, esbaşkanlarımızı tutuklamıştır. Halkın iradesini yok sayan, seçme ve seçilme hakkını ortadan kaldıran bu despotik iktidara karşı Kürt kentlerinde başlatılan protestolar, demokratik meşru direnişler İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere birçok kentte genişleyerek sürüyor. HDP ve onunla aktif dayanışma içinde olan demokrasi güçleri HDP belediyeleri geri alınıncaya, eş belediye başkanlarımız görevlerine iade edilinceye kadar meşru ve demokratik direnişlerimiz devam edecektir.

ERDOĞAN’IN BM KONUŞMASI

Barıştan söz etmişken Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmanın barış da dahil bazı başlıklarına da değinmek istiyoruz. BM Genel Kurulu’nda Erdoğan’ın yaptığı konuşma, eğer Türkiye’de kendisine karşı yapılsaydı muhtemelen birçok davanın konusu olacaktı. Özellikle son yıllarda çok uluslu toplantılarda yaptığı konuşmalarda ayrı bir siyasi kişiliğe, ayrı bir siyasi karaktere tanık oluyoruz.

BM’de ırkçılık ve nefret söylemi karşıtı konuşan Erdoğan, aynaya bakmalıdır.

Erdoğan, İsrail devletinin Siyonist, yayılmacı ve işgalci politikalarını eleştirirken, Netanyahu’nun ‘siz de Kürtleri katlediyorsunuz’ sözlerine hakikate uygun yanıt veremedi. Neden acaba? Bunun üzerinde iyice düşünmek gerekiyor. BM Genel Kurulu’nda yine Erdoğan konuşması sırasında elindeki bir haritayı göstererek Kuzey Suriye’ye özellikle Kürt nüfusun bulunduğu Rojava’ya Türkiye’deki milyonlarca mültecinin yerleştirilmesinden söz etmiştir. Bilindiği gibi Kuzey Suriye’de Kürt nüfusun yoğun yaşadığı yerleşim birimlerinden Türkiye’ye göç olmadı. Ne var ki, Suriye’nin diğer bölgelerinden Türkiye’ye göç eden mülteciler zorla Kürt nüfusun yaşadığı bölgeye yerleştirilmek isteniyor. Neden? Çünkü, mülteciler kullanılarak Efrîn’dekine benzer bir etnik temizlik yapılarak Kürtler yerinden edilecek, böylece demografik yapı kökten değiştirilmiş olacak. Böyle bir dahiyane planla hem Suriyeli Kürtlerden hem Suriyeli mültecilerden aynı anda kurtulmuş olacaklar.

Halk iradesine darbe yapan Erdoğan, BM’de neden halk iradesinden bahsetmedi?

Erdoğan’ın bu seferki konuşmasında neden halk iradesinden bahsetmediği anlaşıldı. Bahsedemezdi. Öyle ya BM Genel Kurulu A Haber Stüdyosu değil!”

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here