Akıl gerçeğini bir etnik yapı olarak tartışmaya koymadığımı peşinen belirteyim. Bu belirlemenin kendisi Kürt gerçekliğine de yüzeysel yaklaşmak olur. Ancak somut bir örneği teşkil ettiği için mensupları olarak akıl yapımızı tartışmaya açmak anlam değeri için faydalı olacaktır. Bir ekol veya akım aklını tartıştırmadığım bir gerçek hatta bunu sakıncalı görmek gerekir diye düşünüyorum. Akıl olayını hangi alan tartışır pek bilmiyorum. Sadece belli başlı düşünce tarihi ile insanın beyin yapısını inceleyen nörolojik alanların olduğunu biliyorum. İlk düşünen varlık olarak Homo Sapiens’in toplumsal ardılları olarak bizlerin kültür, dil ve daha genel olarak toplumsal bazda aklı ele aldığımızda Neolitik sürece yelken açmamız biraz da bizim akıl gerçeğimizi deşifre etmektedir.
Rêber Apo insanın beş duyusunun da birer düşünce olduğunu söyleyip, buna insanın temel üç güdüsünü de dahil etmektedir. Analitik akıl denilen çözümleyici veya hesap aklı bahsi geçen düşünce yelpazesiyle nasıl bir kopukluk yaşayabilir? Bunu anlamak için neye bakacağız? Soruların temel cevabı tabiki kendimiz olmaktadır. İnsan aklı bağlı olduğu insan organizmasından kaynaklı kuantomik çalışır. Rêber Apo devlet şifresini çözdüğünü söylemektedir ki şifre demişken temelde kilitlenmiş Kürt aklının da büyük oranda çözdüğünü düşünmekteyim. Neolitikte kilitlenmiş Kürt aklının savunmalarla birlikte çözüldüğünü görmekteyiz. Kürtler bir akıl bayramını yaşamakla yüz yüzedir. Şöyle düşünün ki hiç bir dil spekülasyonuna başvurmadan herhangi bir Hint Avrupa dilinde geçen bir kelimenin çok rahatlıkla Kürtçeye uzandığını görmek nasıl bir duygu yaratır? Evet kuantum duygusal ve analitik zekanın optimal dengesini yaşar. Kuantum zekası kendisini analitik ve duygusal olarak oluşturur. Kuantumun en harika varlığı insandır. İnsan kendisine kuantum zekasıyla yaklaşıyor ve kendini buluyor. Analitik zeka gözleyen olup duygusal zeka da gözlenendir ve her ikisi de insanda vardır.
Bir analitik sorusu olarak analitik zekanın sorduğu ‘ne kadar’ sorusu latince de “quantus” tur. Eğer kelimenin kökenine inersek “quan” karşımıza çıkacaktır. Bir aydınlanma hareketi teorisi olan Hint Avrupa dil ağacında da kelimenin kökeni sözde *kʷi olacaktır. “K””g””j”ve en son da “c” sesleri Fenike ve daha öncesi olan Akad fonetiğinin metatez yaratıp ticaretlendirdiği bilinmelidir. Latince tamamen bir bakir toprak gibidir. Goyan aşiretinde halen “ku” ve “kudikî” diye yaşamaktadır. Ruslar “кто, чей” deyip Kobanê’de de çito denilmektedir. “K” sesi en eski Kürtçe fonetiğinde “g” ve “x”dir. “G” “k” ye dönüşmüş ve en sonda da “c” ve “ç” harflerine evrim göstermiştir. Quan kelimesi ne kadar? Kadar veya ne gibisinden bir soru sormak olup Kökeni “ku” dır. Sonradan Kürtçenin bazı yerlerinde çi, çiqas, çawa, çito biçiminde çevresel bir metatez yaşamıştır. Sözde Hint Avrupa denilen sesin soy ağacında kelimenin dağılımı şöyle yapılmaktadır:
Celtic:
Old Irish: cía, cid
Welsh: pwy
Germanic:
English: who, what, why, which, where, how
German: wo, was, wie, wer
Swedish: vem, vad, var
Greek: ποίον, ποιο, πού, ποιος, πως, τι
Indo-Aryan:
Iranian
Kurdish: kî (“who”), kê (“whom”), çi (“what”), kîj (“which”)
Persian: که, چه, چی
Italic:
Catalan: qui
French: que, qui, quoi
Italian: che, chi
Latin: qui, quae, quod
Latin: quis, quid
Portuguese: que, quem
Romanian: că, ce
Spanish: que, quien, cuyo
Slavic:
Bulgarian: че
Czech: co
Polish: co
Russian: кто, чей, что çıto ya Rıhayıya
Meramızı bununla sınırlandırıp, tekrar konumuza dönelim. Analitik zeka unutur ve niye unutur? Hatırlamayı sağlayan duygusal zekadır. Yazının bir nedeni de unutmayı engellemektir. Arşiv ve yazıya dayanan bir çok sebep duygusal zekanın zayıflamasıyla ilgili olmaktadır. Byung-Chul Han zamanın kokusu kitabında yazıya bir de kokuyu eklemektedir.
“Byung-Chul Han’ın ‘Zamanın Kokusu. Bulunma Sanatı Üzerine Felsefi Bir Deneme’ adlı kitabı zaman meselesini tartışırken pek çok ilginç örnek veriyor. Bunlardan birisi de Çin’de kullanılan Hsiang Yin adı verilen on dokuzuncu yüzyılın sonuna kadar kullanılmış tütsülü saatlerdir. Bu saatlerde tütsü bir zaman ölçüm aracı olarak kullanılırken düşünüre göre su veya kum kullanılan saatlerden pek çok açıdan farklılaşıyor çünkü ona göre ‘Koku salan zaman akıp gitmez. Hiçbir şeyin içi boşalmaz böyle bir saatte. Tersine, tütsünün kokusu odayı doldurur. Evet, zamanı mekânsallaştırır, ona sürem görüntüsü verir böylece.’ Yani böyle bir anda oda dolusu zaman gibi bir durum yaşanır, zaman akıp giden bir şey olmanın ötesine geçerek bulunan, mekâna dolan bir şey biçimi kazanır ve tütsü zamanın kokusu hâline gelir. Ayrıca bu saatte tütsü yandıkça ortaya bir mühür ile birlikte felsefi yazı ve şiirler çıkıyormuş. Bu yazı ve şiirlerin de etkisiyle zaman kalıcı bir hâle bürünüyor. Çünkü o an bir şekilde yazılmış bir duruma da geliyor, bununla birlikte bir ‘sürem’ duygusu oluşuyor ki pek çok şiire de konu olmuştur.”
Zaman ve mekan duygusal zeka alanıyla ilgilidir. Bir soyutlama faktörü olarak analitik zeka, kaynağını duygusal zekadan alır. Soyutlama hatırlama olmadan yapılamaz. Platon ‘Bilmek hatırlamaktır’ der. Beyin beş duyu ve temel güdülerle hatırlama macerasını bir bütünlük içerisinde hareket etmesini sağlar. Soyutlama ve analiz hatırlama ile mümkündür. Analitik zekanın içinde bir duygusal zeka saklıdır. Genetik hatırlamanın beyinle ilişkisi yepyeni düşünce alanlarına gebedir. Doğaya karşı genom müdahalesinin bütün etkileri insana yansır. Koku ve tadı yok etmek genetiği çıldırtır ve nihayetinde yirmi birinci yüzyılın temel gündemi bu olacakmış gibi gözükmektedir.
Kuantum, evren ve özelde dünya doğasının oluşum işleyişidir. İnsanın farkına varmış doğa olarak oluş ve en büyük mirası olan beynin gelmiş olduğu düzey, en ilki olarak ilk başa dönmesi şaşırtıcıdır. Doğada en ilk olan en mükemmel olandır ve insan sadece bunun farkına varmaktadır. İnsan genomu da tıpkı ilk kuantomik oluş kadar mükemmeldir.
Bu teorik analizden hareketle benzer yorumu insan toplumu için de yapabiliriz. İnsan genomu nasılki başlangıçta kusursuzsa insan toplumu da tıpkı onun gibi doğruya en yakındır. Kanser vakası genomda başlar. Rêber Apo, buna sosyolojik bir hastalık yorumu getirip, hücrenin kontrolsüz büyümesini kapitalizm zihniyetiyle ilişkilendirir. Çağ insanlığı gariptir ve hücre içindeki ‘Nukleus’ kelimesini Türkçe fonetikle nükler enerji ismine vermişler. Yani temel çekirdek enerji olarak hücrenin karşılığında kullanılan atom kelimesi gibi. Nükleer enerji atom enerjisidir. Atom bombası doğa için ne anlama geliyorsa kanser de insan bedeni için aynı anlama geliyor. Kelimelerin köklerini muhteşem doğa parçası olarak isimlendiren Kürt dili bu kıyamet sonuçlarına masum ‘Nok’ biçiminde başlamışlardı. Kürtlerin “Nok” u (nohut) nükleer gibi bir canavara dönüştürülmüştür. Nükleer kelimesinin etimolojisi dil bilimcilerce şöyle açımlanmaktadır: ~ Fr nucléér çekirdeksel < Lat nucleus çekirdek < Lat nux, nuc- her türlü çekirdek özellikle ceviz. Aryen dilinde nohut kelimesi, Sorani damarında نۆک (nok) feylice /kelhuri nixe, hewramice niwey/nwey, farsça نخود (nuxûd, nexûd) pehlevice nexod. Türkçe nohut, Bulgarca нахут (nahût) năut romanca, нут (nût) Rusça ve Ukraynaca da aynı şekilde kullanılır. Hepsinin kökeni Aryeniktir. Tarım ve Endüstri ya da Materyal uygarlık böyle ince nüanslarla birbirinden fersah fersah ayrılmaktadır. Evet Kürtlerin sözde akıl alanında fersah fersah uzak oldukları nükleer fizik içinde nohutları gizlenmiştir. Peki bu koca akıl denilen analitik zeka ve kültürünün içinde de akılları gizli olmasın!
Toplumsal gerçeklik ne kadar da insan bedenine benzemektedir. Kanser de çabuk farkedilmez. Toplumsal gelişmedeki sapma kanserleşmenin ilk belirtileri olarak sayılabilir. Rêber Apo bunu resmi uygarlık ve karşıt toplum olarak ilk karşı devrim biçiminde yorumlayıp, Kapitalizmi de bunun kanserleşme aşaması olarak değerlendirmektedir.
Teşhislerin yapılmaması veya yapılmış olsalar da kanser gibi kendisini hücreye yayan bir hastalığın etkisi ağırdır. Bedduaları, lanetleri ve çetin mitolojik kavgaları destan veya tabletlerden okumaktayız. Hala da şifrelenmiş veya bizim yeni yeni anladığımız lanet ve ilginç küfürlerle işin derinliğini fark etmekteyiz. Kürtçemizde segbav, segbab ve sekvan diye kelimeler olup, sekbav küfür olmaktadır. Segbav veya sekbav birleşik bir kelimedir. Kelime ‘Babası avcı’ gibi bir anlam vermektedir. Peki, kelimenin kendisi acaba niye bir küfür veya beddua olarak dillendirilmektedir? Milyonlarca defa söylenen bir ses veya kelime çıkış nedenini unutmuşsa da evrenimizde ‘Ne kadar küçük’ olarak ifade edilen kuanlar olarak kuantum alanında hep yaşayacaktır. Sosyal, sosyoloji halini alsa da yine halklar lehinde sosyalizm olsa da bu gerçeği pek değiştirmez. Sosyalin içinde avcı gizlidir. Rêber Apo ona ‘Güçlü ve kurnaz erkek’ der. Gerçekten de şapka çıkarmak gerekir. Nasıl da toplum olarak bildiğimiz sosyalin içine sızmış veya anlamı muğlaklaştırmıştır.
Çok gariptir ki Enki nin en önemli özelliği anlam ve kelimeleri karıştırmakmış.
~ Fr/İng social 1. dostluk ve yoldaşlık eden cana yakın, 2. topluma uygun, toplumu gözeten, toplumsal ~ Lat socialis a.a. < Lat socius yoldaş, ortak, müttefik +alis << HAvr *sokʷ-yo- < HAvr *sekʷ-1 peşinden gitmek, iz sürmek. Sosyal kelimesi de Latince kökenli olan sekans kelimesinden evrilmiştir. Onun da açılımı çok benzerdir; ~ Fr séquence süre içinde peş peşe giden şeyler, dizi ~ Lat sequentia a.a. < Lat sequi, secut- izlemek, takip etmek, peşinden gelmek << HAvr *sekʷ-1 iz peşinden gitmek. Kelimenin kendisi orijinal bir şekilde ‘Sek’ olarak fonksiyon eki olan ‘Van’ son eki alarak sekvan biçiminde Kürtçemizde avcı ve okçu anlamındadır. Çok garip olup aynı kökten gelen başka bir kelime de seks kelimesidir. Seks kelimesinin kökeni segman kelimesinden gelir. Açılımı şöyledir: ~ Fr sexe / İng sex 1. cinsiyet, dişi veya erkek olma durumu, 2. cinsel birleşme ~ Lat sexūs ayrışma, dişi ve erkek ayrışması, cinsiyet = Lat secare, sect- bölmek, ayırmak. Segman→ Fr segment kesit, kesim, eklem ~ Lat segmentum < Lat secare, sect- kesmek, bölmek +mentum << Havr *sek- kesmek, iz sürmek. Buna benzer kelimelerin izini sürdüğümüzde iktidar alanın örtüleri düşmekte ve gerçek anlamına ulaşabiliyoruz. Buna yakın bir kelime de güya aşkın değişik bir sembolü gibi yansıtılan eros olmaktadır. Nihatinde Eros’un sembülü de bir ok olmaktadır. İngilizce kahraman anlamında kullanılan ‘Hero’ kelimesi de buradan gelir. Aynı Yunanca sözcükten İngilizce hero, heroic. Avcı ve kahraman. Kelimeler masum değildir. Ve Kürt aklının uygarlık aklıyla niye uzlaşmadığına dair bu kadar çarpıcı örnekler vardır. Acaba bu şiir bunu mu anlatır:
ROJAVA LI KU YE NIZANIM
Ez bereketa di liba genim de dizanim
Bi toza li bêndera rûyê xwe dişûm
Jiyana min li ser teşiya dayîka min tê ristin
Ristina helbestê bi çiye nizanim
Şerbika şeraba min gihanên bizina belin
Tenê dema tirêjên tavê vedixwim dibêjim badenûş
Hunera ez dizanim kede li ser axê
şiroveya wêneyê monalîzayê yê li qesrên paşa çiye nizanim
Ji qelîştekên tiliyên xwe dîrokê dixwînim
Di çîroka dayîka xwe de rêwîme
Klama babê min demboriya min dibêje
Heredot kiye nizanim
Li perava çemê hêzil balavîme
Ji derveyî deryaya hestên xwe
Ti deryayan nas nakim
Deryaya çîna başûr
Jazîrat al Arab
Okyanosa Hindê li kû ye nizanim
Komedyaya xwedayî rojek ji jiyana welatê min e
Bê dike û bê lîstikvan
Rastiya jiyanê temaşe dikim
Dikeya lîstika Dante Alighieri li kû ye nizanim
Peyvek ji helbesta Baba Tahirim
Têlek ji porê Zîna Ehmedê Xanî me
Neviya Dilbera Feqiyê Teyra me
Îlhama helbesta Melayê Cizîrî me
Oryantalîzm çiye nizanim
Bilindtirîn qesra min çiyaye
Agirperest, rojperestim
Ji derveyî rojçûyîna ava
‘Rojava’ li kû ye nizanim.