Degerli yoldaşlar, degerli parti sempatizanlari ve tüm dostlar!
Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesi ve onun önder gücü PKK, günümüzde bin yilin kördügümlerini çöze çöze kaderimizi özgürce belirlemeye çalişirken, bir kez daha sizlere seslenmeyi, bu temelde özlü olarak gerçeklerimizi görmeyi önemli görüyoruz. En önemlisi de devrimci görevlerimize sahip çikmayi ve bu görevlerimizi yerine getirmek için mutlaka elden gelen her şeyin sergilenmesi gerektigini vurguluyoruz.
Tarih her zaman bizim için dogru yönde gelişme imkani vermedigi gibi, esas olarak da her zaman baş aşagi gidişin hikayeleriyle doludur. Denilebilir ki, ilk defa baş aşagi gidişi durdurma ve PKK tarihinin de gerçekleştirdigi gibi keskin bir yükseliş grafigi halinde belki de yüzyillarin düşüşünü bir kaç yila sigdirma gibi bir gelişmeyle karşilik veriyoruz. “Insanim” diyen, “Kürdistan’li ve Kürt halkindanim” diyen insanimiz, dostlarimiz bugünü layikiyla degerlendirme ve hepsinden önemlisi de mutlaka üzerlerine düşeni yapmadan ne rahat uyuyabilirler, ne yiyebilirler, ne içebilirler.
Gün öyle bir günkü bu mücadelede mutlaka bir yerimizin ol-ma için bizi zorlar. Bunun dişinda yaşamin beş metelik bir degerinin olmadigini ortaya koyar. Bugün geldigimiz nokta bize bunlari açikça söylettiriyor. Ve gerçekten hiçbir dönemle kiyaslanmayacak kadar Kürdistan halkinin ve onunla baglantili Türkiye halkinin problemleri çok agirlaşmiştir. Ama yine o denli çözüm yollari da hiçbir dönemle kiyaslanmayacak biçimde aralanmiştir. Bir yerde problem ne kadar agirsa, sorun ne kadar agirsa çözüm yolu da o kadar olgun hale gelir. Işte böyle bir dönemin içinden geçiyoruz. Bir kez daha kisaca şunu söylemek gerekir; Türkiye, Kürdistan gerçekten iç içe geçmiş ve karişik hale getirilmiş bir gerçegi ifade eder.
Yaklaşik bin yildir Anadolu’ya doğru akan Türk yayılmacı -daha çok sömürücü egemen sınıflar bu süreci kendi önderliğinde yürütürler- güçleri bir çok halkın tasfiyesini bu süreç içinde sağladılar. Anadolu ve Türkleşme, zorla veya asimilasyonla başka halk-ların tasfiyesi demektir. Bunun tarihi uzundur. XX. yüzyılın sonla-rına doğru geldiğimizde 4.000 yıllık halklar tarihten silinmiştir. Ve en son eski halklardan biri olan halkımızı tasfiye ile, katliam ve a-similasyon ile bitirmek istiyor. Normal insani yaşam bizim için gerçekten söz konusu değil.
Bunu şunun için belirtiyorum; bugün Kürdistan’da büyük bir boşalma vardir. Hele son 10 yildir neredeyse yari yariya ülkeyi bo-şaltti. Çogu Avrupa’ya kaçtılar, geriye kalanlar da Türkiye metropollerine aktı. Ve neredeyse Kürdistan’daki nüfustan daha fazlası Türkiye topraklarına kaydırılmış durumdadır.
Gerçekten bu konuda bir özel savaşla karşı karşıyayız. Ken-diliğinden bir göç değildir bu. Bir Bursa’lı öldürsen Hakkari’de bir hafta kalamaz. Ancak vali, paşa olarak gidebilir. O da işkence ve imhayi yürütmek için! Normal bir yaşam için Hakkari köyüne git çaliş, Van’da çalış, Ağrı’da çalış, Urfa’da çalış, mümkün değil. Bir İzmir’li bir İstanbul’lu ya vali olarak gelir, ya paşa olarak, ya da et-kili bir devlet memuru olarak gelir. Küçük memur olarak da gelmezler, sürgün yeri olarak görürler. “7 milyondan fazla, belki de 10 milyondan fazla Kürdü Batıya taşırdık” diyorlar. Onlar gelmez, gelmek adeta bir sürgün gibi olurken, bizde ise kaçış halindedir.
Topraklarımız boşaltılıyor, hem de kaçıp kurtulma adına. Bu büyük bir oyundur. Defalarca bunun üzerinde durduk. Bugün bir İsrail bile Sina çölüne dünyanın dört bir tarafından insanlarını getirip yerleştiriyor. Çöldür, çoğunlukla da zenginler geliyor. Biz nasıl altın gibi yurt parçalarımızdan böyle ucuz gidiyoruz? Bu bir oyundur. Şunu söylemek istiyorum; Türk nüfusu milyonlara varırken, nasıl göçertildiğimizi bilelim ki, nasıl döneceğimizi de anlayalım.
Son zamanlarda kontr-gerilla, Özel Harp Dairesi üzerine çok şey söylendi. Üzerine kitaplar var, her gün yeni kitaplar çıkıyor. En son Kıbrıs Rumlar’dan nasıl boşaltılmış, bunu da yazar ki, 1974’te Özel Harp Dairesi bunu yaptı ve basına da yansıdı. İstanbul’daki Rumlar’ı nasıl Yunanistan’a kaçırtmak istemişler… 6-7 Eylül olayları yeni kitaplarda açıklığa kavuşuyor. Bunu da Özel Harp Dairesi yapıyor. Eğer bir avuç Rum’u, Kıbrıslıyı böyle yaparsa, peki bizi nasıl yapmaz! En büyük tehlike olarak gördüğü Kürtleri nasıl bo-şaltmaz. Demek ki bunu yapan özel savaş dairesidir.
Nereye PKK hareketi girecekse, bir bakıyorsunuz oraya bir günde pasaport veriliyor ve biraz da sıkıştırma ve ardından kaçırtma faaliyetleri sürdürülüyor. Örneğin PKK bir Pazarcık’a mı girdi, şimdi Pazarcık’ta aklı başında, yetkin bir erkek nüfus, insan yok. Hepsi Paris’e, İsviçre’ye, Avrupa’ya kaçtı. Bir Karakoçan’a mı girdik, 10 yıldır orası da boşaltıldı. Bunlar PKK’nin ilk girdiği yerler oluyor. Sayın bakın, nereye PKK girmiş ise orası boşaltılmış. Gü-neydoğuya girdik, güneydoğunun hepsi Çukurova’ya taşittirildi. Serhat’a girdik, Serhat’ı İstanbul’a, İzmir’e taşidi. Hakkari’yi korucu evleriyle doldurdu. Girmediğimiz yerlere işbirlikçilerini yerleş-tirdi. Çok kısaca belirtiyorum, düşürmediği tek bir aile, aşiret yoktur.
Taktik şu; önce aç bırak, iş sahası yok, okul yok, sağlık yok, hepsi batıda var. Bir de buna savaş terörünü ekle elbette kaçarlar. Açtır, hem de işkence vardır. Durur mu? Bir de Avrupa’ya pasaportları ucuz ve bir günde çıkart, durur mu? Bursa’da, İstanbul’da, İzmir’de, Antalya’da yaşam şöyledir de, insan kalmaz tabii. Eski-den Dersim katliamindan kalanlar zorla iskana tabi tutulmuştu. Şimdi zorla iskana tabi tutma da yok. Biraz aç birak, biraz işkenceyle korkut, ayni iskani yapabilirsin. Demek istedigimiz, yurdu boşaltma hareketi bir özel savaş pratigidir. Ve sistemlidir.
Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren ve Şeyh Sait isyaninda -ki, daha önceye Sultan Hamit zamanina kadar gider, Tanzimat za-manina kadar gider- başkaldiran bütün etkili çevreleri göçertme vardir. M. Kemal dönemi bunu daha sistemli hale getirdi. Tenkil, bastirma, göçertme!… 12 Eylül dönemi adeta soyumuzu kurutma politikasini esas aldi. Başarir mi, başarmaz mi o ayri mesele, ama düşmanin bize dayattigi gerçekten imha edip tasfiyeyi tamamlamakti. Bunu defalarca anlatmaya çaliştim. Hâlâ bazi anlamayanlar var.
Istanbul’da yaşam şöyle deniliyor, ben Istanbul’da yaşama-yalim demiyorum ama, zorunlu oraya getirilmişiz. Izmir’de yaşamayalim demiyorum, ama zorunlu olarak getirilmişiz. Oralarda ka-derimizi düşünmeliyiz. Bunlari Avrupa için de söyledim. Ortado-gu’daki Arap ülkeleri için de söylüyorum. Oraya oyunla, rüşvetle, çeşitli dalaverelerle gönderildiniz. Hem maliniz-mülkünüz elinizden alindi, hem de emeginiz üzerine yalniz Türk burjuvazisi degil, Avrupa ve Arap burjuvazisi de oturdu. Bunlari bilelim. Türk burjuvazisi kendisi sömürmüyormuş gibi bizi dünyaya peşkeş çekiyor. Bilelim ona göre hesap soralim. Bize yapildigi kadarini biz de on-lara yapabilecegimizi anlayalim. Vatani böyle kaybetmek, insanligi öyle kaybetmek dogru degil.
Eskiden bizde metropollerde okuduk. Ankara’da, İstanbul’da yaşamaya can atiyorduk, ama sonra anladik ki bu dogru degil. Bize göre degil, bir tuzakti ve karşi koyduk. Ankara’da 8 yıl kaldım a-ma, Anıtkabirin önünde Kürdistan için örgüt kurduk. Çankaya’da, Çubuk’ta bu hareketin temelini attık. ADYÖD’ü kurduk. Devrimci hareketimizi güçlendirdik. İstanbul’da da kaldık. Orada ulusal me-seleye el attık. Yani şunu demek istiyorum: Bizi oraya götürdüler ama, biz de kat be kat karşılığını onlardan almalıyız.
Şunu açıkça belirtmek istiyorum: Bazılarınız artık ülkesine sahip çıkmayacak kadar inkara saplanıyor. Kemalizm de şunu söylemiyor mu: “Ülkemiz Türkiye bir bütündür, bölünemez!” İşte bu politikaya hizmet eden tutum içindedir. “Ülkemiz Türkiye bir bü-tündür. Ulumuz tektir.” Bunların altında imhamız söz konusudur. Bir Türk Kürtçe öğrenir mi? Ama bütün Kürtler Türkçe öğrenmek zorundadır. Eşitlik bu mudur, bütünlük bu mudur? Bunu anlatmaya gerek yok, büyük haksızlıkları biliyorsunuz.
Ben çeşitli değerlendirmelerde ‘büyük göçertme hareketine karşı, büyük yurtseverlik hareketi’ diye bir talimat da hazırlamış-tım. Orada kapsamlı olarak konulmuştur bunlar. Şunu söylüyorum; vatanı kendiliğinden kolay terk etmedik, ama bu başımıza geleni de olduğumuz yerde pahalıya ödetmeliyiz. Ben de 12 yıldır yurt dışında yaşıyorum, ama Kürdistan’ı TC’ye mezar edecek kadar çalışma da yürüttük. Hem de hepinizden daha fazla zor durumdaydım. De-mek ki oluyor. Kendini tanıyan, ülkesini unutmayan, halkını unutmayan, dünyanın neresinde olursa olsun büyük mücadele verebilir. Her şey ülke için, her şey ulusal kurtuluş için dedik ve bugün yürü-yen de budur.
Türkiye, Kürdistan’a göre daha gelişmiştir. Ekonomik, sos-yal, siyasal yönden degil, ama maddi bakimdan ileridedir. Devrim-ci anlamda da geridedir. Işte oraya insanlarimiz girip aldaniyorlar. Köylerinden aç, susuz çikip gidiyorlar, koşullar daha iyi diye 10 yil, 20 yil burayi ülkelerine tercih ediyorlar. Bu ihanettir. Dogru de-gil, harabe de olsa ülkene en büyük degeri göstereceksin. Benden alabileceginiz en önemli bir ders; ülkesini kolay terk etmemek, halkini kolay unutmama dersidir. Biz de Türkiye’de üniversiteyi bitirdik, isteseydik vali, paşa olurduk. Lakin tenezzül etmedik. Isteseydik bizim için her tür yaşanti alasiyla vardi. Tenezzül bile etmedik.
Bunu şunun için söylüyorum; halkimiz Türkiye’deki yaşama aldanmamali. Rahat koşullardir, bilmem şöyle böyle yaşami geliş-tirmiştir. Buna aldanilmamali, özellikle gençligimiz ülkesinden ka-çip Türkiye’yi bir kurtuluş alani olarak görmemeli. Yanliştir, so-nuçta kaybeder. Magaran da olsa onlarin köşklerinden daha degerli gelmeli sana. Insan namus ve onurunu kendi magarasinda daha iyi koruyabilir. Ama başkalarinin köşkünde yaban ellerde bunu sagla-yamaz.
Hemen şunu da söyleyeyim; Türkiye’de amansız bir asimi-lasyon politikası vardır: Kürtlükten, Kürdistanlılıktan çıkma var. Yani oraya gittiğimizde adeta ülkemizi, ulusal kimliğimizi kazıyorlar, elimizden alıyorlar. Boşuna bizi oraya çekmiyorlar. Düşürerek, tortu işlerde çalıştırarak, ekmeye muhtaç ederek, utanç içinde tutarak bitirmek istiyorlar. Yani Türkiye’ye bu kadar açılmanın temel nedeni; kontrol altına girmemiz, ulusal kimliğimizden kopmamız, oradaki rahat yaşama sözüm ona kapılıp ülkemizden sürekli utanmamız, kaçmamız isteniyor. Türkiye’de bu böyledir, Avrupa’da bu daha da fazladır.
Şimdi son 20 yılda anlaşıldı ki bu politikalar bizden çok şey götürdü. Bize hiçbir şey vermedi. Kürdistan her zamankinden daha fazla harabe! Ne yatırım var, ne sağlık, ne kültür, her şey yasak! A-ma bireyler “Avrupa’ya gidiyoruz, Türkiye’ye gidiyoruz, memur ol-duk kurtulduk” dediler. Ama bu kurtuluş degil. Ülkesi yok, halki yok, insanligi yok, şerefi yok! Demek ki bir aldatmaca! Bütün bunlari söylememin amaci şudur: Ülkesinden kaçmaya, ulusal kimli-ginden, şerefinden, onurundan, düşüncesinden, ideolojisinden, si-yasetinden kaçmaya bir son verelim. Ülkemiz var, özgürlük gerek-li, şeref, namus gerekli. Beynimiz düşünmeli, ruhumuz dolmali, vatanseverlikle, özgürlükle birleşmeli ve ülkemizi kendimize yar etmeliyiz. Dedigimden bu sonuç çikar.
Size yaptigim bir kez daha yurtseverlige çagridir. Yurtsever olmayan, mücadele vermeyen, agziyla kuş tutsa da beş para etmez. Demek ki her şey ulusal kurtuluş için, her şey yurtseverlik için, her şey yürüttügümüz savaş için dersek yerindedir. Günümüzün en dogru slogani, şiari budur. Bunlar söylenen yeni şeyler degil; partimizin yoludur, partimizin düşüncesi ve eylemidir.
PKK’yi biraz tanımak gerekir. Gerçekten PKK bu son 15-20 yılda büyük çaba yürüttü. Düşman da bu 15-20 yılda bizi tarihe gömmek istedi. Ermenilerin başına geleni fazlasıyla bizim başımı-za getirmek istedi. Ama biz direndik.
PKK büyük direnme hareketi, büyük başkaldırı hareketi ve gelişenin, kazananın hareketidir.
Bugün bunu biliyorsunuz. Onun için milyonlarcanız partiyi tutuyor. Buna bir şey demiyorum, fakat yine de partiyi iyi tanıya-lım ki doğru çalışalım.
PKK Kürdistan halkı için bir tarihi fırsat, büyük özgürlük hareketi, adımı, insanlığı, şerefi ve namusudur.
Bunlar kolay yaratılmadı. Çok iyi biliyoruz ki, PKK’yi PKK yapan en başta şehitler olmak üzere, zindan direnişi, dag direnişi, yurt dişi direnişidir. Ve başli başina onlarca destana konu olabilir. Çok zor fakat, destansi mücadeleler verildi.
PKK tarihi, bir ulusun diriliş tarihidir.
Insanligin kendine gelme tarihidir.
Dünyanin unuttugu bir halkin ispatlanmasi hareketidir.
Sosyalizmdir, demokrasidir. Sinirsiz bagimsizliktir.
Bu yönüyle partiyi tanirsak gerçekten muhtaç oldugumuz güç kaynagini elde etmiş ve hiç kimsenin yenemeyecegi kadar bir silahla savaşma imkanini kazanmiş oluruz. Bu yillari PKK savaşla degerlendirdi. Çok acimaz bir direnme, hiç kimsenin inanmak istemedigi, “yürüyebilirler, savaşabilirler” demeye bile cesaret getiremedigi bu yillari, o anli şanli Türk ordularini Kürdistan’da artık yürütülemez duruma getirdi. O çok güvendiği ordusuyla işte “kılıç şöyle çeker, şöyle bitiririm” politikasını da yerle bir ederek yürüdü. Gelişen partidir, gelişen partinin önderlik ettiği gerilladır, gelişen serhıldandır. Sadece onu boşa çıkarmakla kalmıyoruz, gün be gün geriletiyoruz. Ve bugün Kürdistan’da gerileyen Türklük varlığıdır, Türkiye Cumhuriyeti’dir, Türk ordusudur. Gelişen ise Kürtlüktür, Kürdistan yurtseverliğidir ve PKK militanlığıdır.
PKK, gerçekten sıradan bir parti değildir. Her gün şehidi var, işkencesi var, direnişi var, her gün büyük kazanımları var. Şimdiye kadar kepinizin muhtaç olduğu en büyük çabayı sergiledi, gerçeklerimizi ispatladı, gerçekler uğruna nasıl savaşılacağını kanıtladı. İ-manımızı yüz bin kat güçlendirdi. Bu size yapabileceğimiz en bü-yük destektir.
Türkiye metropollerine milyonlarca savrulan, oyuna getirilen veya şu bu yolla göçertilen siz halkımız ve gençliğimiz bilmelisiniz ki, gerçekten ekmek-su kadar size gerekli olan PKK’dir. Kay-bettiklerinizin büyük bir kısmını bu silahla tekrar kazanabilirsiniz. PKK’yi günümüzde yaşamak, zafer yolunda ilerlemek demektir. Bu noktada şunu söylemek istiyorum; PKK yaşami, PKK savaşçili-gi düşmanin dayattigi özel savaşa karşi oluştu, gelişti. Bunun içinde özel savaşi görmek gerekir. Özel savaş deyip geçmeyin, halki-miza karşi yürütülen sessiz, sinsi, gizli bir savaştir. Yüzleri elma gibi parlak ama, içi kapkara bir savaş tarzidir. Aldanmayalim.
Türk sömürgeciligi kadar dünyada sahtekâr bir sömürgecilik yoktur. Insani aldatan, insani hayvanlaştiran bir başka baski biçimi düşünülemez. Tepesindekilerden tut, siradan bekçisine kadar hepsi gerçekten insanlik dişi bir uygulamanin sahibidirler. Bunlarin elinde degil insan olmak, hayvan bile rahat yaşayamaz. Bunu söylerken kaderimiz budur, elimizden başka ne gelir diye söylemiyorum. Tam tersine, yikmaniz gereken, ne pahasina olursa olsun savaşma-niz gereken nedir? Onun tarifini yapmak için söylüyorum.
Düşmani tanimayan kendini taniyamaz.
Düşman kendisine nasil vuruyor, kendisini nasil siliyor, bu-nu bilmezse o beş para etmez. Namus bel aşagisi degildir. Namus esas itibariyle kendisine, soyuna, namusuna, onuruna, yani özgürlügüne, maddi-manevi yaşamina el uzatan, her türlü baskiyi, sömü-rüyü reva görene, zalime el kaldirmak, onunla savaşmayi temel ya-şam bilmektir. Ve bir Kürdistan’li için de bundan başka bir yaşam biçiminden bahsedilemez. Belki de herkes ortaya çikip cesurca sa-vaşabilirdi ama, ben hepsinden en zayif idim ama, bir farkim şuy-du: her şey kabul edilir ama, böyle bir düşmanin baskisi, sömürüsü altinda yaşanilmaz. Bunu iyi fark ettim ve tek başima yillarca sava-şabildim. Çünkü insan olmanin yolu bu savaştan geçer dedim ve bu hepiniz için sonuna kadar geçerlidir.
Kili kirk yarar bir adim atarim, bin düşünür bir yaparim. In-sanoglunun namusundan, özgürlügünden, onu insan yapan bütün degerlerinden, bunun için yazilmiş kitaplardan, dininden, felsefesinden, sanatindan, ahlakindan bundan başka bir sonuç çikarmadim. Bugün PKK Kürdistan halkini toparlayan, onure eden, onun temel kurtuluş yolu olan harekettir. PKK’li olmak zor gelebilir: İş-kence demektir, zorda yaşamak demektir, cesaret ve fedakârlık de-mektir. Ama unutmayalım ki, hiçbir halk da bizim kadar düşmemiş, korkutulmamış, çözülmemiştir ve dolayısıyla hiçbir halk bi-zim halkımız kadar birliğe, özgürlüğe, namusa, onura muhtaç de-ğildir. Bu da PKK’de mevcuttur. Onun için PKK için yaşamaya, PKK için çalişmaya deger.
PKK çalişanlari var, PKK adina çok sayida yoldaşimiz, ta-raftarimiz çalişiyor. Ben onlara şunu söylüyorum: PKK’nin yaşam tarzini esas alin. Unutmayalim ki bugün düşman aslinda daha yeni savaşarak bizi çökertmek istiyor. Belki bu %1’dir, ama esas itibariyle PKK’nin yaşam tarziyla oynayarak çökertmek istiyor. Zindan-daki yoldaşlari 10 yildir düşüremiyor, fakat dişariya çiktiklarinda yaşamlariyla oynayarak bir haftada düşürüyor. Bu hazindir ama, bir gerçektir!
Daglarda direnen yillarin devrimcisi 7 yil direnir ama, sahte bir yaşami önüne koydun mu 7 gün dayanamiyor. Bu şunu gösteri-yor: Yaşamda düşkünleşmek düşmana en büyük silahi vermek de-mektir. Rahat yaşam diyorlar buna. “Işte gel şöyle ev-bark kur, eviniz olsun, dükkanlariniz olsun.” diyorlar. Biz bunlara karşi degiliz, ama bunlar özel savaşa hizmet temelinde oldu mu, gerçekten harcanan bütün çabalar hem de iyi niyetimize bagli olarak boşa çikabilir.
Şunu asla unutmamak gerekir; düşman bizi sadece zorla, tankiyla, topuyla ezmiyor, imha etmiyor, gerektiginde buna da baş-vuruyor ama, tarihimize ve daha çok da günümüze baktigimizda bizi özel savaş yoluyla imha etmeyi amaçliyor. Yani ruhumuzla oy-nayarak, beynimizle oynayarak, yaşamamizla oynayarak oltaya ta-kilan balik gibi aç birakiyor, sonra damla damla su veriyor. Zaten o damlalar da zehirlidir. Bu temelde bizi bitirmek istiyor.
Ermenileri, Rumlari süngüyle halletti, bize de epey süngü vurdu, ama yetmedi. Ülkemizi harabeye çevirerek, ruhumuzu bo-şaltarak, beynimizi düşünemez duruma getirerek bitirmek istiyor. Türkiye metropollerinde yaşayan sizler bu gerçekleri çok iyi bili-yorsunuz. Adam yerine koymaz, “kuyruklu Kürt, eşek Kürt, Kürt Mehmet şöyle nöbete” denilir. Işte çaliştiginiz böyle işlerdir. Bunla-rin hepsi psikolojik savaşin boyutlaridir.
Bir insan kendisini ne kadar dogru tanir, ne oldugunu bilirse, çikiş yolunu da o kadar dogru tayin edebilir. Aslinda biz sizden da-ha fazla cesaret ve fedakârlik yapiyor degiliz. Bizim yaptigimiz şu-dur; düşmanin oyunlarini zamaninda fark etmek, düşmanin düşürmek istedigi kör kuyuyu zamaninda görmek ve onun istedigi gibi yürümemek, yaşamdir dedigi yaşami kabul etmemektir. Yükselme-dir, ilerlemedir dedigi ne yükselmedir, ne ilerlemedir. Tam tersine, düşürmedir. Böyle düşünüp, böyle yaptigimiz için şimdi ilerdeyiz. Israrla şunu vurguluyorum; TC’nin halkımızı kendi şehirlerine çekmedeki amacı haincedir. İşte Bursa’da, İzmir’de, Antalya’da, Bod-rum’da, İstanbul’da yaşayan derken, amaci aslinda özümüze ihanet ettirmek, vatanimizi boşaltmak, harabeye çevirmek ve orada soyumuzu kurutmak için bunu yapiyor. Bunu hiçbir zaman unutmamali-yiz. Peki, buna karşi bizim dayattigimiz politika nedir? PKK’nin verdigi mücadele ülkeye dönüş içindir; önce kalpte dönüş, beyinde, siyasette dönüş, her bakimdan TC’nin etkilerinden dönüş, onun da-yattigi yaşam tarzindan dönüş, ruhundan dönüş, edebiyatindan dö-nüştür. Bu dönüş gerçekten Kürdistan yurtseverligine ulaşmadir. Kürt halkinin kimligine ulaşmadir, onun özgürlügüne ve günümüzde de hizla zaferine ulaşmadir.
Degerli yoldaşlar, sevgili gençler ve halkimiz!
Biz, sizler için çalişmaktan bikmayiz. Bu konuda kendimize çok güvenir, çok çalişir, çok kazaniriz. Ama yalniz bu işler bizimle de bitmez. Eger her biriniz üzerinize düşen insanlik görevlerinizi, yurtseverlik ve demokrasi görevlerinizi yapmazsaniz, sizin de kurtuluşunuzun bir anlami olmaz. Sizi biz kurtarsak bile bir anlami ol-maz. Siz bizzat kendi ellerinizle, bilincinizle, yüreginizle kurtuluşu kazanmalisiniz.
Işte Güney-Kürdistan’a müttefik kuvvetler girmiş, kurtuluşu onlardan bekliyorlar. Bilmem “biz Saddam ile anlaşincaya kadar gitmesinler” diyorlar. En son Talabani geldi. Zaten Barzani “30 yil-dir Türkiye’nin en iyi dostuyuz” diyor. Düşmanin kollarina bu ka-dar yapişanlar, kurtuluşçu degil, ancak oyuncak olabilirler, uşak o-labilirler. Ve nitekim Güney-Kürdistan halkimizin kaderine baka-lim, ellerinde devlet kuvveti kadar güç vardi, Saddam rejimi yikili-yordu, devlet kurulabilirlerdi, ama gidip teslim oldular, huzurlarina çikip el-etek öptüler. Bu kadar düşmüş bir önderlik!
Amerika’ya sarıldılar. Amerika soyumuzu kurutmada Türk sömürgecilerinin en büyük desteğidir. “Onsuz olamayız, güvenliğimizi ancak o sağlar” diyorlar. Hayır, bunların hepsi gaflettir. Geç-mişte Türk Solu bizim için şunu diyordu; “biz Türkiye’yi kurtardık mı, demokrasiye kavuşturduk mu siz de kurtulursunuz.” Şimdi Tür-kiye’de demokrasi yok, Türkiye’ye demokrasiyi Kürdistan getiri-yor. Demek istediğim aldanmamak gerekir. Kurtuluş bizzat kendi ellerimizdedir. Kendi halk önderliğimizdedir. Bu çok önemli.
Sosyalist de olsa başkasından kurtuluşu beklemek mümkün değil. Yani sizleri tek tek vatanseverlik görevlerinize, ulusal kurtuluş görevlerinize sahip çıkmaya çağırıyoruz. Hem de en büyük fe-dakârlık ve cesaretle ne yapabilirseniz mutlaka yaparak, ama asla durmayarak, asla bu görevlerinizi ikinci plana atmayarak hakkıyla karşılık vermenizi istiyoruz. İnsan olmanızın, ekmek, iş, özgürlük sahibi olmanızın temel yolu buradan geçer. “Belki şöyle aylığı kur-tarırım, kendimi şöyle kurtarırım” deyip aldanmamak gerekir.
Bu biçimiyle asla kurtuluş olamaz. Yüzyıl geçse de sonuçta ya bir Yahudi soykırımı, ya bir Filistin soykırımı, ya da zencilerin Amerika’da dünyanın dört bir tarafında köleleşmesi gibi bir du-rumdan kendimizi asla kurtaramayız. Bireysel, basit menfaatimiz yüzünden bir ulusun kaderiyle oynamayalım. Yurdu boşaltıyorlar, bundan şimdiki nesil sorumlu, bu nesil aynı zamanda kurtuluşundan da sorumlu olmalıdır.
Parti Önderliği
1991