Adını bir Osmanlı padişahından alan Süleymaniye’nin TC denetimine girmemesinin TC’de uyandırdığı öfke büyük. TC bunu Süleymaniye’nin PKK denetiminde olduğu vurgusuyla açığa vururken, Süleymaniye halkının, soykırım siyasetinden bağımsız bir duruş sergileme yönünde bazı adımlar atması önemli bir Kürdistanî duruş olur. Süleymaniye merkezli yapılan ve Türk ordusunun Kürdistan’dan çıkmasını isteyen imza kampanyası buna iyi bir başlangıç oldu. Süleymaniye’nin adını değiştirip Kürtçe bir ismi bu şehre vererek yayılmacı Türk siyasetine karşı bir duruş ortaya konulması da ikinci bir adım olabilir. Benzer fikirler daha da geliştirilebilir. Tarih yapıcılığından korkmamak gerekir.
Süleymaniye böyleyken Hewlêr biraz daha ayrı gelişmelere sahne olmakta. Hewlêr kadim bir Kürdistan şehri. Başûr Kürdistan için olduğu kadar, tüm Kürdistan için de anlamı büyük, tarihsel bir şehir. Son dönemlerde Başûr Kürdistan’da TC-MİT destekli Türkmen Cephesi örgütünün Hewlêr üzerinde bu kadar durması, Hewlêr’i asılsız söylemlerle götürüp bir tarihsizliğe ve Türklüğe bağlaması, ‘Güneş dil teorisi’ kadar temelsiz olsa da dikkat çekiyor. Öyle bir asılsız tarih söylemi ki, Türkler bile söylenen kavramları anlamıyor. Bu durum Hewlêr’in Türkler için de önemli olduğunu, Türklerin Hewlêr’e de göz diktiğini ortaya koydu.
Hewlêr’e dair gelişmeler bununla bitmiyor. DAİŞ’in bir İslam devleti olarak yola çıkıp Hewlêr’e tanklar, kılıçlar ve nidalarla gelişi hatırlardadır. DAİŞ’in Hewlêr’e gelişinden ziyade, Hewlêr’den çıkışı hatırlardadır. O dönem Hewlêr, kentin baronlarının kaçışına, valiz hazırlamalarına ve PKK gerillalarının kahramanlıklarla dolu bir Kürdistanî refleksine, DAİŞ karşısındaki direnişine tanık oldu. PKK gerillalarının Başûrê Kurdistan halkı tarafından büyük bir yurtseverlik duygusuyla sahiplenmesine tüm tarih tanık oldu. Nihayetinde Hewlêr, Kürdistan şehri olarak kalmaya devam etti. PKK gerillaları kaçış yolundaki Barzanileri geri getirerek Hewlêr’in anahtarını onlara yeniden verdi. Çoğu siyasetçi PKK’nin bu tavrını fazla iyimser, fazla ulusal buldu ve eleştirdi, erken bir ulusal refleks olarak tanımladı. PKK ise ulusal birliğin önemli bir tutumu olarak, kendi tavrının doğruluğunda ısrar etti ve aynı duruşu sonraki eylemlerinde de gösterdi. Şüphesiz ilerde tarih ele alındığında farklı farklı görüşler de olacaktır. Ancak aslolan, PKK’nin Kürdistanî bilinci ve refleksidir. Şengal’de de yaşanan buydu. Şengal, 74. fermandan kurtarıldıktan sonra heybetli törenlerle PKK alandan çekildi.
PKK’nin bu tavrına dair örnekler çoktur. Ulusallık, toprak, işgal, ganimet, mülk, neft derken kavramlar etrafında PKK’nin tavrını tüm dünya, en fazla da Barzanilerin bildiği bir gerçek. Ve bu gerçeği bilmek kadar, bu bilginin varlığı KDP’yi Kürdistan tarihi bütününde utanılası bir konumda bırakıyor. Bu durumdan kurtulmanın ulusal birlikle mümkün olduğu gerçek. Ancak KDP bu durumdan kurtulmayı PKK’den kurtulmakla, bunun için de soykırımcı TC ile işbirliğiyle, PKK’nin tasfiyesiyle sağlayacağını sanıyor. Halkın kahramanları, ona zayıflığını, ihaneti, teslimiyeti, kaçışı hatırlatıyor. 2014 yılında Hewlêr’in ve Hewlêr’deki iktidarın başına gelenlere rağmen, bunları bizzat yaşamış olmasına rağmen PKK tasfiyesinde rol almaya çalışıyor.
Öyle bir unutuş çabası ki, Hewlêr’de bir mit sorumlusunun öldürülmesi sonrası TC’nin baskılarıyla KDP, Mexmûr üzerinde ambargo başlattı, Hewlêr’i tam bir sıkıyönetim sahasına çevirdi. TC elçisinin kendini Hewlêr valisi gibi konumlandırdığı, herkesin malumudur. Bu durum, Hewlêr’in TC tarafından işgal edildiğinin kanıtıdır.
Hewlêr kimin işgalindedir? Eğer Hewlêr işgal altındaysa, neden bunu Hewlêr yönetimi söylemiyor? Neden Barzaniler bunu söylemiyor, KDP veya Başûrê Kurdistan’ın herhangi bir kurumu değil de TC dışişlerinden birileri söylüyor? Kürdistan tarihi hiçbir döneminde böyle bir teslim olunmuşluk yaşamamıştır.
Faşist soykırımcı Türk devleti, Kürdistan’ı tümden işgal etme planını parça parça uygulamaya çalışıyor. Rojava Kürdistan sahasında saldırarak, katliamlarla bunu yapıyor. Çünkü Rojava Kürdistan, Önder Apo çizgisinde bir paradigmayı esas alarak kendi özyönetim sistemini kurmuş ve öz iradesiyle soykırım karşısında direnişi seçmiştir. Ancak aynı işgal emellerini, KDP’nin hakim olduğu yerlerde KDP ile işbirliği halinde diplomatik-istihbarî yollarla yapıyor.
Hewlêr zaten işgal altındadır.
Hewlêr, TC’nin işgali altındadır. TC, Hewlêr’i kendisine ait görmektedir. Böyle olmasaydı, Hewlêr üzerine yapılması öngörülen herhangi bir açıklamayı TC değil, KDP yapardı. Çoğunda KDP ya da KDP’li kurumlar-kişiler adına yapılan açıklamaların da Türk soykırımcı zihniyetini taşıdığı biliniyor. Çoğu yorumcu, yazılı açıklamaları MİT’in yazdığını dile getirdi, getiriyor. Bu durumda Hewlêr meselesinde, faşizmin sabrının tükendiği ve aracı konumdaki KDP’yi aradan çıkarıp direkt kendileri konuştukları da anlaşılmış oldu.
TC’nin Başûr Kürdistan’a saldırılarında onlarca Kürt yurtsever katledilmiştir. Ancak Başûr hükümeti hala bir rapor hazırlayıp uluslararası kamuoyuna açıklamış değildir. Başûr hükümeti, Türk devletinin pisliklerini örtmenin kirli görevini üstlenmiştir. Bir kölelik durumundan daha öte olan bu konum, hiç şüphe yok ki, silah zoruyla işgalden daha kötü bir durumdur. KDP’nin Başûrê Kurdistan halkına bu onursuzluğu yaşatma hakkı yoktur.
Ulusal birlik denilenin, çağrılarla ve iyi niyet beyanlarıyla gerçekleşeceğini beklemek-sanmak ya da umutvar olmak büyük yanılgı olur. Bunu zaten direnenler, özgür iradeyi esas alanlar bilmektedir. KDP, Kürtlerin ulusallık duygularına saldırmakta, istismar etmektedir. Bu yaklaşımla KDP halkta umut kırılması yaratma ustası olmuştur ve bu umutsuzluk üzerinden kendi kirli iktidarını yaşatmaktadır.
KDP, meşruiyetini kaybetmiştir. KDP bunu bildiği ve gördüğü için telaş içindedir. Bunu bilmenin kompleksiyle Devlet Bahçeli gibi beka-meşruiyet deyip durmaktadır. Bu telaşla tüm egemenlere ibadet düzeyinde işbirliğinde koşturmaktadır. Kürdistan’ın tüm değerlerini de acımasızca kendi bekası için kullanmaktadır. Neçirvan’ın muaviye sofrasındaki rahatlığı teslimiyetten başka bir şey değildir.
KDP’nin meşruiyetini kaybettiğini bir referandumla somutlaştırmak ve Kürtlerin kara yazısı gibi duran KDP ihanetinden kurtulmanın zamanı gelmiştir. En genel soruların tüm Kürt halkına sorularak cevap bulunması yöntemi, tüm Kürtler için kazandırıcı olabilir. Ulusal birliği, halkın iradesi olamayanların prangasından, aile hanedanlığından kurtarmak, Kürt davasına yapılacak en büyük katkı olacaktır. İşgale son vermek ve Kürdistan’ı savunmak için hamlesel çıkışlar şarttır.
yeni özgür politika/Nurhak DOĞAN