KEMAL SÖBE
1972’de Tokat’ın Niksar ilçesine bağlı Kızıldere köyünde Türkiye Devrimci Hareketinin önderlerinden Mahir Çayan ve arkadaşları, yapılan bir baskın sonucu katledildiler. Türkiye’de ilk defa radikal bir devrimci duruş ve direniş Kızıldere direnişiyle başladı. ”Biz buraya dönmeye değil ölmeye geldik ” dediler ve yıllara sarkacak bir direnişin kıvılcımını yaktılar. Türkiye’nin tam bağımsızlığını haykırdılar, bunun çok yönlü çalışmasını yaptılar. Türkiye Devriminin Manifestosunu yazdılar. Kızıldere direnişi zulme faşizme ve baskıya karşı bir meydan okuyuştu. Türkiye sermaye çevreleri ve onların destekçileri olan global sermaye, tam bağımsız bir Türkiye’den rahatsızlık duyuyorlardı. Türkiye, NATO’ya girmiş, Türkiye’nin her yerine NATO üsleri kurulmuş ve Türkiye, IMF’ye borçlandırılmıştı. Türkiye git gide Avrupa ve Amerika’nın uydusu durumuna geliyordu. Sanayi ve endüstri dışarıdan alınacak, Türkiye her yönden dışarıya bağımlı olacaktı. Türkiye, NATO’ya girmekle ve IMF’ye borçlanmakla ve Amerika ve Avrupa’yla siyasi ve ekonomik ilişkiler geliştirmekle aslında bağımlı hale geliyordu. Devrimci gençler bunu fark etmiş, harekete geçmişlerdi. Türkiye, çarpık kapitalizm ve montaj sanayiyle ve faşizan bir rejimle günümüze kadar geldi. Onlarca yıl halklara karşı bir cinayet şebekesi gibi çalışan bir rejim var. Kürtlere karşı, işçilere ve yoksul köylülüğe karşı korkunç bir faşizmi uygulayan bir rejim var. Son yıllarda, rejime muhalif olan herkes rejimin hedefindedir. Özellikle Kürdistan, rejim için bir savaş alanı haline getirildi. Bundan dolayı en büyük direniş Kürdistan’da yürütülüyor. Düşmana en ağır darbeler, Kürdistan dağlarında vuruluyor. AKP-MHP faşizmiyle Türkiye tam bir çıkmaza sokuldu. Ekonomi tam bir iflasın eşiğine getirildi. Fakirler daha çok fakir oldular.
Yetmiş Yılda Türkiye’de adı TÜSİAD olan korkunç bir asalak sınıf yaratıldı, hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet bir kültür haline geldi. Sokakta insanlar haklarını aramayacak duruma düştüler. Hükümeti yönetenlerin yaptıkları yolsuzlukları ve hırsızlıkları eleştirmek, vatan hainliği ve devlet düşmanlığı olarak görülüyor. Yıllardır devleti yöneten sermaye partileri, devletin imkanlarını kendi babalarının çiftliği olarak görüp saltanat kurup saraylarda ve köşklerde yaşadılar, yaşamaya da devam ediyorlar. Hükümetler halka ve işçiye köylüye hizmet etmemişlerdir. Hükümetler sermaye karakterli oldukları için, ağalara, beylere, holdinglere yani zenginlere hizmet ettiler. Hükümetlerin ” Aziz Milletimiz ” demeleri hepsi yalandır, palavradır. Aziz milletimiz demeselerdi, milleti nasıl kandıracaklardı, devletin parasını nasıl cebe dolduracaklardı! Türkiye’de milleti kandırmanın en kolay yolu ” Aziz Milletimiz ” sözleridir. Türkiye’nin her tarafı mafya ve çete doldu. Türkiye gırtlağa kadar kötülüğün ve faşizmin cenneti oldu. Toplum varlık içinde yokluğa mahkum edildi. İşte bütün bu saydıklarımız dikkatlice incelendiğinde, Kızıldere direnişinin neyi hedeflediğini ve nasıl bir yaşam kurmak istediği daha iyi anlaşılacaktır. 1968 Devrimci Gençliği, kendi sanayisini ve endüstrisini kendi üretebilen, dışarıya borçlu olmayan, dışarıya hiçbir konuda bağımlı olmayan, kendi halklarına hizmet eden, halkların kardeşçe yaşadıkları, toplumun refah seviyesini geliştiren ve demokratik devrimci bir sistem hedefliyorlardı. Türkiye’de böyle bir sistemin olması, komprador burjuvazinin yani işbirlikçi sermaye sınıfının korkulu rüyasıydı. İşte 12 Mart faşist cuntası ve 12 Eylül faşist rejimi, gelişen devrimci mücadeleyi bastırmak için yapıldı. Aradan geçen elli yılda direniş durmamış, PKK’yle mücadele daha çok büyümüş, sistemi köşeye sıkıştırmıştır. Anadolu’da ve Mezopotamya’da şimdi yüzlerce binlerce Kızıldere direnişi var. Kızıldere bir kıvılcımdı, şimdi ise bir yangına dönüştü. On büyük militan, oldu binler onbinler ve milyonlar. Mahir Çayan’ın dediği gibi, bu kavga sürecektir kurtuluşa kadar. Kızıldere direnişi şimdi daha güçlüdür hem de Anadolu ve Mezopotamya’nın her köşesinde. Elli yılda Kızıldere direnişi bin misli büyüdü. Kızıldere direnişi, esasen PKK’yle gelişim gösterdi ve büyük bir devrimsel gelişime yol açtı. Kızıldere bir kıvılcımdı, 15 Ağustos, büyük ve ölümsüz komutan Mahsum Korkmaz’ın ( Agit ) başlattığı atılım, Kızıldere kıvılcımını daha çok büyüttü bir yangına dönüştürdü. Kızıldere direnişinden en iyi dersleri çıkaraan ve devrim tedbirlerini en iyi geliştiren ve yenilmez bir devrimci hareekt yaratan önder Apo oldu.
Önder Apo, Kızıldere katliamı olduğunda, Türkiye Devrimci Hareketi’nin önderliksiz kaldığını ve dağılmakla yada cılız kalmakla yüz yüze gelebileceğini gördü ve gerekli tedbirleri aldı. Öndr Apo, Kızıldere katliamını protesto mitinglerine katıldığı için, tutuklanmış yedi ay kadar tutuklu kalmıştı. İşte bu tutukluluk süresinde, nasıl bir örgüt kuracağını, örgütü nasıl geliştireceğinin düşünsel yoğunlaşmasını yaşar ve ” ben öyle bir örgüt kurmalıyımki ben olmasam bile, örgüt ayakta kalabilmeli ve mücadeleye devam edebilmelidir ” demişti. Gerçektende Önder Apo, yenilmez bir örgüt yarattı ve bu örgüt artık halklaştı, halklarla kaynaştı. Çünkü Türkiye Devrimci Hareketi önder kadrolarını kaybedince, mücadele sekteye uğramış, örgütlülük bir dağılmayla karşı karşıya gelmişti. Bundan dolayı örgütlülükte kadrolaşma ve liderlik önemliydi. Devrimci mücadelede liderliğin ve yönetici kadro yapısının gevenliği ve korunması, mücadelenin devamı ve devrimin geleceği için, hayati önem taşımaktadır. Mücadele yolunda yürünürken, kayıplarda sıcak mücadelenin doğal koşullarında olabilir. Ancak sürekli büyüyen bir partileşmeyle, partinin halklaşmasıyla kadrolaşma ve yönetim sorunu da yani örgütün liderlik sorunuda böylece çözülmüş olunur. Halklar mücadele ettikçe, liderler bitmez, daha çok çoğalırlar. Önder Apo, büyük bir örgüt kurdu. Yani Önder Apo, liderler yaratan bir liderdir dersek yanlış olmaz. Lider, liderler yaratabilene denir. Önder Apo, liderlerin lideri olmayı fazlasıyla hak ediyor.
Bugün Kürdistan ve Türkiye bir devrimin doğuşuna tanıklık edecek ve büyük bir değişim yaşayacak. Kızıldere’nin direnişçi ruhu Kürdistan dağlarında düşmana kan kusturuyor. Bazı çevreler, Kürt Özgürlük Hareketini farklı görselerde, KÖH, Kızıldere direnişinin gerçek mirasçısı ve uygulayanıdır. PKK, Kızıldere direnişiyle sadece söylemde övünmüyor bu direnişin hedefine ulaşamsı için yıllardır canla başla, büyük bedeller vererek mücadele ediyor. Önemli olan Kızıldere direnişinin pratik mücadele gereklerini yerine getirmedir. Sadece söylemde, mücadeleye bağlı olmanın bir anlamı ve önemi yoktur. Faşizm koşullarında, şehitlerin anıısna bağlılık, mücadeleyi en üst seviyede geliştirmekle ve zulüm sistemini yıkmakla olur. Şehitlere bağlılık demek, şehitlerin siyasi ve toplumsal amaçları için mücadeleyi kesintisiz sürdürmek ve devrimi gerçekleştirmek demektir. Şehitler, devrimsel gelişimde yaşatılır. Halkların özgürlüğü şehitlerin varlığı ve ölümsüzlüğüdür. Şehitlere en mantıklı ve doğru bağlılık, devrimi gerçekleştirmekle olur. Ağlamakla, sızlanmakla, şikayetçilikle, sistem içi geleneksel duygusal yaşlaşımlarla şehitlerin anısına bağlılık olmaz. Şehitler, devrim için canlarını ortaya koydular. Öyleyse devrimi başarıya götürmekten başka çare yoktur. Şehitler devrimde ve özgür yaşamda yaşarlar…