Milli Selamet Refah Parti’si, Erbakancılık konusuna değinmek istiyorum. Nedir Milli Selamet, Refah Parti’si ve Erbakan olayı? Milli Görüş adı altında neredeyse TC’nin radikal bir eleştirisini yapan İslama son derece bağlı, kendisini kutsal atfeden bir görüş geliştirilmek isteniliyor. Bunun dayandığı bazı gelişmeler vardır. Özellikle de Cumhuriyet’in resmi ideolojinin teşhirinin geliştiği ve devrimci ideolojinin etkinlik kazanmaya çalıştığı yıllarda gelişiyor.
1965’lerde devrimci sosyalist düşünce süratle Türkiye koşullarına göre gelişim halinde. Fakat Kemalist ideolojiyi aşmıyor. Onun hem sağı, hem solu aşılıyor. Toplumda güçlü bir ideolojik etkinlik olarak sosyalizm boy gösteriyor. Buna TC bünyesinde verilen karşılık Ülkü Ocakları, Milliyetçi Hareket Parti biçiminde bir Türk milliyetçi yaklaşımıyla, yine özünde Türk milliyetçi ama, biçimde İslamcı Milli Görüşçü dediğimiz o Milli Selamet oluşumudur. Günümüzde ise Refah Parti’si yaklaşımı olmuştur.
Bu iki görüş özünde aynıdır. Buna “Türk İslam Sentezi” deniliyor. İşte “birleşmeliler” deniliyor. İkisininde altında geleneksel Türk istilacılığının o akıncı geleneği vardır. Biri Türkçülük yanına ağırlık verir, diğeri İslamcılık yanına ama, Anadolu’da gerçekleştirildiği biçimiyle Türkçülük, İslamcılık bir gerçeğin iç içe geçmiş ifadesidir. Ama bu kavramlar aslında gelişmeleri karşılamayan, yetmezliğe düşen, Kemalizm’i kurtarmak veya devrimci sosyalist düşüncenin giderek politik etkinliğinin gelişmesi karşısında biraz da Kemalizm’i aşarak TC’yi kurtarmak bu ihtiyaçtan kaynaklanmıştır.
Kemalizm bu anlamda biraz da orta yol oluyor. Daha önce Türkçülüğü ve İslamcılığı bastırmıştır. Sosyalizmi de bastırmıştır. Kuruluşunda ve gelişiminde bu böyledir. Bu baskıdan sosyalizm öz çabasıyla kurtulmaya çalışırken, diğerleri de ortalığı sosyalizme kaptırmamak için devletin desteğiyle canlandırıldılar. İster MHP, ister MSP olsun bunlar devlet kaynaklı hareketlerdir. Fakat toplumun geleneksel değer yargılarına da dayanmayı esas alıyor, milli ve dini yanlarına hitap ediyorlar. Hitap ederken de hep sosyalizme karşı çıkarılıyorlar.
Kemalizm’in çıkmazına sosyalistlerce devrim dayatılarak aşılmaya çalışılırken, fakat tutucu, gerici bir biçiminde de bunlara rol tanıyor. Gelişmeleri için sermaye destek sunuyor. İcazet sunuyor. Kemalist model aşıldığı oranda devlet tarafından emniyet sübabları olarak bunlar geliştirilmeye çalışıldı. MHP biraz da devrime yatkın İç Anadolu Türkler’ini esas aldı. İç Anadolu, yani Toroslar daha çok MHP’nin geliştiği yerlerdir. Türkmenler’in henüz uluslaşmayan kısımları oluyor. Türkmenler aslında yoksul halk olarak devrimin temellerini oluşturmaları gerekiyor ve Kürt egemen uluslaşmasına da daha dahil olmamışlardır. Bir yerde milliyet aşamasında bulunuyorlar. Millet olamamışlar. İç Anadolu’da yaygınlar. MHP bu boşluğu iyi görüyor.
Aslında gerçekten Türkmenler solun dayanakları olmalıydı. Ama solun o Cumhuriyet’in icazetçisi olarak bilinen özellikleri, hastalıklı yapısı bunu önlüyor. Dolayısıyla, MHP Türk ulusçuluğunu kullanmaya dayanıyor. Yine MSP dinsel ideolojinin etkinliğinin olduğu alanları esas alıyor. O da din etkinliği adına ne varsa, özellikle Osmanlı’nın dinsel geleneğinin etkili olduğu çevrelere hitap ediyor. Halbuki Cumhuriyet biraz burada muhalif bir konum yaratmıştı, bastırmıştı. Ama o da el atmadığı için MSP ele alıyor. Cumhuriyet’te olası bir muhalefet odağının veya temelini böylece kapatıyor.
Türkmen tam bir isyancı geleneğin devamıdır.
Onu MHP derhal düzenle birleştiriyor. Bunu da MSP kapatıyor. Ve aslında devletle danışıklı kavga ediyor. Öyle ciddi bir muhalefet durumları yok. Olası muhalefet kaynaklarını bağlayarak böylece etkisizleştirmenin aracı oluyorlar. Dediğimiz gibi, sosyalizmin değerlendirmesi gereken bu alanları böylece gasp ediyorlar. Böylece sosyalizmin sonunu getiriyor ve kitle tabanı olmayan bir aydınlar, aydın gevezeler kulübüne dönüştürüyorlar.
Bir türlü kitleselleşememenin altında yatan en önemli bir neden bu iki oluşumun muhalif kaynakları ve olası muhalefet temellerini daha başından kapatması yatıyor. Sola da Sol Kemalistler kalıyor ki, Sol Kemalistler de gerçek Kemalistler’dir. Ve tehlikeli olanlarıdır. Bunlarla da ilişki kurmak istediklerindeki, ordu içerisinde etkililer komployla, imhayla karşı karşıya gelmişlerdir. Ve böylece sol toplum içinde olsun, devlet içinde olsun gerçekten esas alabileceği müttefikleri, temel güçleri bulamıyor. MHP üzerinde çok şey söylenmiştir. Biz fazla açma gereği duymuyoruz ama, gerçekten Kemalist milliyetçiliğin yetmediği ve özellikle de dünya Türklüğünü de biraz devreye sokarak geliştirmek istenen en aşırı bir Türk milliyetçiliğidir. Kemalizm’in 20. yüzyılın başlangıcındaki en akıllı Türk milliyetçiliği idi. MHP 20. yüzyılın ikinci yarısında gelişen Türk milliyetçiliğidir.
Kemalizmi tamamlayan Türk milliyetçiliğidir.
Bugün Ecevit ile MHP geleneğinin birleşmesi tesadüf değildir. Ecevit 20. yüzyılın ilk yarısının Kemalist milliyetçisidir. Türkeş ikinci yarısının gelişkin Türk milliyetçisidir. Bugün kavuşuyorlar. MHP’nin bütün tezlerine Ecevit sahip çıkıyor. Bu iki dönemin Türk milliyetçiliğinin kaynaşmasının sağlandığı anlamına geliyor. MSP, Milli Refah, Erbakan deneyimi biraz daha farklı ve gittikçe daha fazla İslamı kullanmaya çalışıyor. Hatta Türklüğe şöyle bir rol biçiyor; İslamın önder gücü olma! Bu ne anlama gelir? Osmanlı döneminin İslam halkları içerisindeki konumuna TC’yi getirme. Yani imparatorluk ülküsüne özenme. Bir Osmanlı kalıntısı akım oluyor. Güçten düşmüş Türklüğü tekrar güce kavuşturma anlamına geliyor. Bu anlayışla Akbulut; “Cumhuriyet, laiklikle Türklüğü biraz zayıflattı. Dini esas alarak Türklüğü daha geliştirmek mümkündü” diyordu.
Laiklik Batı ajanlığı demektir. Batı işbirlikçiliği demektir.
Bir yönüyle de Siyonizm’in işbirlikçiliği demektir.
Mustafa Kemal’in kendisi Mason ve Cumhuriyet’in bütün kurtuluş kadrolarının yarısından fazlası ve günümüzdekilerin de büyük bir kısmı Mason’dur. Yani uluslararası Siyonizm’in kontrolü altındadırlar. İşte bu “İslamı esas alalım” derken Türklüğü Siyonizm’e bağlama tehlikesine atıyor. Araplar’dan, İslam halklarından soyutluyor ve bu da Türklüğü tehdit ediyor.
Erbakan şöyle bir demeç vermişti: “Bu boşluğu PKK dolduruyor”. Öyle bir yalanlama ki, bu, Türk gerçekliğini bize mâl etmedir. “PKK Siyonizm’e dayanıyor” diyor. İyi ki biz buradayız, burada olmasaydık başımıza neler getirirlerdi!… Aslında bir boşluğu görüyor. O boşluğu biz dolduruyoruz. Kemalizm uluslararası Siyonizm’in iyi bir uşağı, Batı uşağı. Amerikan uşağı ve bağnaz. Aslında din düşmanlığı diyemeyeceğimiz, kendilerine göre dini bağnaz durumuna getirdikleri bir milliyetçilikleri var. Hem Müslüman halklardan koparıyor, hem Türkiye toplumundan koparıyor.
Dolayısıyla devleti, rejimi tehlikeye sokuyor. İşte MSP, RP, Erbakan olayı bu tehlikeyi görüyor. Cumhuriyet’i bu tehlikeden kurtarmaya çalışıyorlar. Türk milliyetçiliğini, Milli Görüş denilen görüşle kurtarmaya çalışıyor. “Batı ajanı olmayalım, Siyonizm’in işbirlikçisi olmayalım, peki ne olalım? Müslüman halklarla, Arap yönetimleriyle ilişkilerimizi geliştirelim. Tekrar Türklüğü eski konumuna getirelim. İmparatorluk dönemindeki büyüklüğüne yaraşır şan şeref günlerine getirelim”. İdeolojisi bu, milli görüşü bu. Türk milliyetçiliğinin bin maskeli biçimini ifade ediyor. Özünde öyle fazla İslamcı da değil. Yani bir İran İslam Devrimi vardır ki, içinde devrime, antiemperyalizme, anti Siyonizm’e yönelik çok şey bulabilirsin fakat, Erbakan İslamcılığında hiçbir şey bulamazsın. En gerici Amerikancılık, İslamcılık içinde oynuyor.
Türk İslamcılığı dediğimiz Osmanlı İslamcılığıdır.
Sünni gericiliği içinde ve Nakşi tarikatı çerçevesinde yapılıyor. Özünde olumlu olan İslami ögeleri karşıt bir İslamcılığa dönüştürüyor. Gerici ve sağı esas alıyor. Alevi kesiminden hiç kimse Erbakan’ı tutmaz, nedeni de budur. Hatta Sünni halktan da kimse tutmaz. Çünkü o bir devlet ideolojisidir. Daha çok bazı entelektüelleri, devletin o tutumunu ve imam hatiplerini esas alıyor.
Dolayısıyla bir devlet ideolojisi, devlet kararı, toplum üzerindeki etkin kararı oluyor. Zaman zaman bunlar birbirleriyle sosyalizme karşı önlem temelinde ittifak kurdular. Bu anlaşılırdır. Özellikle Avrupa’daki işçi kitlesi üzerinde bunların faaliyetleri çok yoğun. Oradaki işçiler Türk milliyetçiliğinden biraz kurtuldukları için, işçileri devrimci ideolojiye, yurtseverlik ideolojimize almak çok kolaydır. Geçmişte Milli Görüş Teşkilatı, Türk İslam Federasyonları çok geliştirildi. Ve iyi biliyoruz ki bunlar MİT’in etkili olduğu kuruluşlardır. Devletin desteğiyle, elçiliklerin desteğiyle beslendiklerini, korunduklarını biliyoruz.
Bizim açımızdan en önemlisi de özellikle 12 Eylül faşizminden sonra Kürdistan’da tarikatlar furyası başladı ve son seçimlerde RP bir çok yerde birinci parti durumuna getirildi. Başta Silvan, Batman gibi Kürdistan’ın en tanınmış kentlerinde birinci parti durumundaydı. %25 oy oranına ulaştı. Hiçbir partinin bu kadar oy oranı yoktu. Kürdistan’da 12 Eylül faşizminin geliştiği, sahte tarikatçılığın ne kadar örgütlü olduğu ve Milli Görüş’ün RP denilen, Milli Selamet denilen olgunun ne kadar devlet tarafından kullanıldığını gösteriyor. Nedeni çok açık. Ulusal kurtuluşçu düşünceyi Türkeş milliyetçiliğiyle durdurabilir misin? Hayır! Kemalizm zaten iflas etmiş, halk iyi tanıyor. Geriye kalan halkın dini duyguları ki, bu da çok güçlüdür. Biraz da Nakşicilik güçlüdür, biçilmiş kaftan olarak hazırlanan Milli Selamet RP kaftanı giydirildi. Muazzam pansiyon, yurtlar kurdular, okullar açtılar. Olağanüstü İmam Hatip okulları, Kuran kursları, MİT elamanlarının kendilerini gizleme araçları olan tarikatlar kuruldu.
Bugün çok gizli merkezleri Kürdistan’dadır. Urfa, Malatya, Diyarbakır, Siirt gerçekten hemen hemen her taraftan bunların teşkilatı ağ gibi her tarafı sarmıştır. Ve neredeyse Kürdistan en çok bu teşkilatların kontrolü altındadır. Kısaca din maskesi altında örgütlenmişlerdir. Bunu da halkın geleneksel din duygularını kullanarak yapıyorlar. Amaçları halkı ulusal kurtuluşa kanalize olmaktan saptırmaktır. Biz çözümlemelerimizde bu hususlara kısaca değindik.
Burada vurgulanması gereken biraz daha siyasal yanı oluyor. Bu partinin halen geleneksel tabanı vardır. Ki, birde MHP vardır. MHP, Kürdistan’da Rum, Türkmen, Azeri vb. bizim etkinliğimiz olması gereken bu azınlıkları kullanıyor. Fakat fazla anlamlı değil, ama en tehlikelisi, dini geleneği devlet kanalına aktarılmasıdır. İşte RP bunu yaptırıyor. Aslında bu milliyetçiliktir. Ama Kürt halkını kandırabilecek yeni bir tür Türk milliyetçiliği oluyor. Avrupa’da oldukça başarılı, ülke de oldukça başarılı. Yüzyıllardan beri kullanılan bir tarikat temeli vardı.
Nakşicilik basit bir olay değil, kaynağını İdrisi Bitlisiler’in öncesinden alıyor. Ve devlet içinde de oldukça örgütlüler. Hepsi böyle olanaklara sahip. Üst tabakada yer alıyorlar, alt tabakayı da kullanmaya çalışıyorlar. Ve gerçekten biz ulusal kurtuluşa gençliği çekmek isterken, bir de bakıyorsun bizim gençlik ezici bir biçimde bu tarikatların kucağında, kandırmacası altında yoksul bırakılmışlar, aç bırakılmışlar. “Gel seni pansiyona alalım, karnını doyuralım, okutalım” diye kandırıyorlar. Zaten bundan başka da çareleri de yok. Ezici bir kesim böylece Türk milliyetçiliğinin en tehlikeli bir biçimde aleti oluyor, ya da bir nevi faşist oluyor. Eskiden açık yapardı. Bugün bu parti daha gizli kapaklı din maskesi adı altında yapıyor. Ve şu son on yılda milyonlarca genç, çocuk vb. üyesi olmuş.
Görülüyor ki, çok büyük bir engel ve özel savaşın en çok körüklediği bir akımdır. PKK tahlilleri çok ilginçtir. Biz biraz Kürdistan toplumuna ulaşmaya çalışıyoruz. Etkiliyoruz da. Sahte Kürt partileri bile Kürt İslam partileri kurmaya çalışıyorlar. Tabii bunlar Amerikan kaynaklıdır. Hatta RP’nin İslamcı Türk, İslamcı Kürt kanadı var deniliyor. Halkı etkimize aldıkça bu tip gelişmeler ortaya çıkıyor. Buna kontrol getirdikçe bu tip yöntemler geliştireceklerdir. Devlet, sahte alevi toplantıları yaptı. Hain işbirlikçilerini bir yandan bağlamaya çalışırken, bir yandan da aynı adam yani Özal bunu yapıyor. Diğer yandan Nakşi tarikatını tüm gücüyle yayıyor ve “Nakşi üyesiyim” diyor. Onları örgütlüyor. Erbakan Özal teşhir olduğu oranda, ANAP kitle temellerini kaybettiği oranda yükseliyor. Yani aslında bir elden diğer ele kayıyor. Onun tecrit olması bu kez yeni bir organizasyonu gündeme getiriyor.
İşte RP, eskiden Kemalist partiler böyleydi. Kendi başına dış politika oluşturuyor, kendi başına ülkenin her tarafına gezi düzenliyor, model oluşturuyor, ittifaklar geliştiriyor. Türk devleti, PKK’nin halkın İslami geleneğine saygı gösteren, hatta İslamı bu sefer doğru direniş hattına çekerek uluslararası alanda, özellikle İran’da, Ortadoğu’da geliştirdiğimiz ilişkileri boşa çıkarmak için bunları yapıyor. Bizi ihbarlıyor; “PKK Siyonist destekli olabilir” diyor. İyi ki biz Araplar’la, İran’da, şurada burada ne olduğumuzu iyi gösterdik. Bu olmasaydı jurnallerdi. Fakat ellerinde bu imkanlar yok. İşine geldi mi zaman zaman “biz de Kürt milliyetçisiyiz, yurtseveriyiz” diyebiliyor ama, yalan! Çok sıkıştı mı partisini Kürt partisi yapıyor. Özellikle Cumhuriyet ideolojisinin resmi Kemalist biçimi aşılınca, sosyalizm gelişince ve özellikle PKK Kürdistan’da dal salmaya başlayınca, karşımıza RP ve çok sayıda tarikatlar biçiminde devlet destekli hem alevi hem de sunni işbirlikçiler tarafından yürütülen karşıdevrim faaliyetleriyle çıkıyorlar. Kürdistan yurtseverliğine, demokratik mücadelesine yönelik provokasyonlarla, saptırmalarla karşı karşıyayız. Gerçekten çok önemli. Toplumun altta ezici bir kesimine el atıyorlar ve çok geniş kaynakları var. ABD kaynaklı, Kürt İslam partileri kuruluyor. Yine Suudi kaynaklı bir sürü böyle Kürt gerici örgütlemesi var. RP Erbakan tüm gücünü oradan alıyor.
Albaraka Türk’ün merkezi Urfa’dadır. Daha şimdiden Harran’ı parselliyor. Faizsiz kredi (Faisal Finans) adı altında oldukça geniş bir teşkilat kuruyorlar. İnsan avlıyorlar ve hepsi de bir nolu ilke olarak PKK’ye karşı durmayı esas alıyorlar. Nasıl sınır ticareti adı altında “PKK’yi buraya sokmayayım” biçiminde bir politika yürütülüyorsa, iç bölgelerde de “siz PKK’yi önleyin, istediğiniz tarikatı kurun. Her türlü olanağa sahipsiniz, devletin de desteğindesiniz. Tek şartımız PKK gençlere el atmasın, özellikle şehirlere el atmasın”. İşte tarikatların çığ gibi gelişmesi, Kürdistan’da Refah Parti’sinin neredeyse önde gelen partilerden biri durumuna gelmesi, devletin bu durumuyla ilgilidir.
Özellikle Kemalist ideolojiyi teşhir ve tecrit ettik, yürüyemiyor. DYP yürüyemiyor, SHP’de bitirildi. Geriye böyle bir parti aygıtı vasıtasıyla Kürdistan halkının gençliğini PKK’ye kayışını önlemek kalıyor. Bu açıdan bu partiye yönelik ideolojik tavrımızı geliştirmeliyiz. Bu partinin ideolojik politik dayanaklarına, özelliklerine yönelik teşhir ve tecriti ve mümkünse en tehlikeli devletçi ögelerini tasfiyeye yönelmeliyiz. Avrupa’da ve ülke içinde bu yapılmalıdır. Milli Görüş’ün teşkilatlanmasına karşı özellikle Kürdistan’daki kitleyi bunların elinden almak için her şeyi yapmalıyız. Yine Kürdistan içinde bunların etkin olduğu belli başlı merkezlere özel olarak yönelmeliyiz. Yeni ideolojik mihrak olarak gelişme fırsatı tanımamalıyız. Özünde de devletçiliği, Türk devletini esas alan ve gerçekten milyonlarca insanımızı, devrimci, yurtsever düşünceye kapalı tutan bu devlet kanallarını tıkamalıyız. Karşınıza böyle görevler çıkıyor. Şimdiye kadar bunu fazla ideolojik saldırılarımızın hedefi haline getirmedik. Bir iki şey yapılması gerektiğini söyledik…
Her dine biz saygılıyız. Kürdistan’da Süryani’sine de, Ermeni’sine de, Hırıstiyan’ına da saygılıyız. Yezidiler vardır, dinlerini koruyorlar, saygılıyız. Özgürlük tanıyoruz, hatta Müslümanlar’ın da çeşitli mezhepleri vardır. Özellikle alevi mezhepsel çıkışlara değer biçiyoruz, daha yakın ilişki kuruyoruz. Düzene karşı gerçek muhalif bir konuma getiriyoruz. Yine bir sunni mezhep vardır. Özellikle Güney’de yoksul halk yığınlarında yaygındır. Onları da devrime çektik. Halkı sunni gericiliğin, şeyhlerin etkisinden kurtardık. Bunu herkes fark ediyor. Bugün özellikle Güney’de bu tarikatların etkisini kırmamız demokrasiye en büyük faydayı sağlamıştır. Sahte tarikatlaşmayı biraz önledik ama, yetmiyor. Solun geleneksel bir hatası vardır; dini inkar etmek, din olgusunu çok çarpık ele almak. Bu hataya tabiki düşmedik, dinin anlamını doğru ortaya koyduk.
Dinin son tahlilde bir devrim ideolojisi olduğunu, doğuşunda en azından bu anlama sahip olduğunu, İslam’ın çıkışının da bir devrimsel çıkış olduğunu söyledik. O zaman bütün ideolojiler dinseldi, dinsel yanı ağır basan ideolojilerdi, dedik. İslam da böyledir, kendisi siyasal bir devrimdir, büyük bir uygarlığın oluşumuna yol açmıştır.
Günümüzde de etkisi vardır, inkar edilemez. Kaldı ki ortaya çıkardığı bütün değerler kötü değildir. İslam’ın içinde kanatlar vardır, bunlar daha doğuşunda savaş halindedir. Muaviye ve Hz. Ali’de bu somutlaşıyor, her birinin bazı farklı değerleri esas alma durumu vardır. Bugüne kadar devam ediyor. Bugün de İran, Irak vardır ve bütün bunları değerlendirdik. Tavrımızın İslam içinde sol diye tabir edebileceğimiz, egemen feodal sultanlara, meliklere karşı çıkan geleneğinin, tarihte ezilen ulusların işte İran’da Şiilik, Anadolu’da Alevilik biçiminde karşımıza çıkar daha çok da resmi Sünni gericiliğine karşı Emevi, Abbasi, Osmanlı Sünni gelenekli sultanlarına karşı başkaldıran halkların esas aldıkları yolu takip ediyoruz.
Günümüzde bunu sosyalizmle bütünleştiriyoruz. Ve PKK de bunlar somutlaşmıştır dedik. Tarihte bu başkaldırı, PKK’nin yurtseverliğinde gereken anlama kavuşmuştur. Biz diğer dinlere karşı da son derece özgürlük temelinde yaklaşırız. Bu yönüyle de daha zengin bir içeriği esas alırız. Örneğin Yezidilik olayında ulusal yurtseverlik tutkuların daha güçlü olduğunu, dolayısıyla daha çok değer biçilmesini söyledik ve bütün bunları özümsemeye çalıştık.
PKK’nin dini gerçeğe yaklaşımı oldukça gerçekçi ve sonuç alıcıdır. Karşımıza çıkarılan sahte, gerici temeldeki dini yaklaşımlar, tarikat yaklaşımları devletin kanallarıdır. MİT’in teşkilatlanmalarıdır. Bu temelde teşhir ve tecrit etmek, devrimi de bu yolla güçlendirmek, PKK’nin kitleselleşmesinin temellerinden bir tanesidir. Solun geleneksel, inkarcı tutumuna düşmemekle bu konuda önemli gelişme yolu sağladık. Daha da üzerinde durulursa dini gerçeklik içerisinde karşıya alınması gereken, özümsenmesi gereken nedir? Buna doğru karşılık verilirse, şüphesiz sosyalizm daha doğru uygulanacaktır. Yurtseverlik daha doğru ve güçlü bir kitle temeline kavuşmuş olarak gelişim gösterecektir.
Adına cinci hoca denilen bu Erbakancılık olgusunu böyle ele almak gerekiyor. Bu bir devlet yutturmacasıdır. Din maskelidir. Teşhir ve tecrit işini bu çerçevede iyi yapmak gerekiyor. Özellikle Kürdistan’daki emellerini, MİT’le ilişkilerini çok iyi bilmek gerekiyor. Her zamankinden daha fazla bu ideolojik, siyasi akımı teşhir ve tecrit etmek gerekiyor.
SHP, DYP gibileri klasik işbirlikçilerdir. Teşhir ve tecritleri süreklidir. Zaten bu noktada ileri bir aşamaya da vardırılmıştır. Daha da geliştiriyoruz. MHP’de karşımızda ideolojik olarak direnilecek bir akım değildir. Dolayısıyla önemli bir ideolojik politik hedef olarak son yıllarda gelişim gösteren Refah Parti hareketini, Erbakan unsurunu görüyoruz. Özellikle kendisi de bize karşı sistemli düşmanlığı geliştiriyor. Hem Kürt halkını kullanmaya çalışıyor, hem de için için bir düşmanlığı geliştiriyor. Bizi İslam aleminden, İslam halklarından teşhir ve tecrit etmeye çalışıyor. Bunu önlemenin yolu, başta Arap ve İran halkları olmak üzere, İslam’ı gerçek devrimci, antiemperyalist, anti Siyonist yanlarını görmek, onun kardeşliğini, yani İslam’da kavmiyat şovenizmi yoktur, bütün kavimler eşittir anlayışına bağlı kalmak, bütün halklar arasında bunu ısrarla sürdürmek, kardeş kardeşi ezmez, mümin mümini ezmez, hak ölçüsü ve değeri Allah katında birdir, doğru yolda yüründüğü oranda bunun kıymeti vardır. Bir ulusun başka uluslara üstünlüğü yoktur. Hepsi eşit ve özgür kalmalıdır. Bu İslam’ın gereklerindendir demeliyiz.
Dolayısıyla en az Türkler kadar, Farslar kadar Kürtler’de kendi siyasi gelişmesini sağlamalıdır. İslam’ın doğru uygulanması, yorumlanması böyledir. Kürdistan’a dayalı örgütlenmeler olmalı. İslam, din, mezhepler işbirlikçilere değil, devletlere değil; Kürdistan’a, onun yurtseverliğine, demokrasisine hizmet etmeli. Halklar dini temelde eşit ve özgür kalabilmeliler, birbirlerine saygılı olabilmeliler. İş yapacak tutum budur. Özellikle Avrupa’da yabancılaşmaya karşı belli bir direnme vardır. Geniş yığınlar Avrupa’nın yoz yaşamına karşı başkaldırıyorlar. Biz ise kendi yurtsever demokratik tutumumuzu uygun bir tarzda götüremediğimiz için, ezici bir kesim geleneksel dini değerlere yöneliyor.
Biz dini değerlendirmeleri, Kürdistan’a hizmet temelinde bir dinsel yaklaşımı, mezheplerde dahil, tarikatlarda dahil götürseydik, bu Milli Görüş denilen Türk İslam Federasyonu denilen kuruluşlar fazla gelişemezdi. Dolayısıyla bu zeminde de oldukça yerine getirilmesi gereken görevler vardır. Halk yığınlarını kesinlikle bunların bu sahtekârca yaklaşımlarından kurtarmak, hem de din adına kurtarmak gerekiyor. Ülke içinde de bu yönlü faaliyetler gelişmelidir. Unutmamak gerekir ki, İslam ülkelerinde yeni bir İslami çıkış yaşanıyor. İslam ideolojisi görünümü altında halklar antiemperyalist tutumlara giriyorlar. İran bunun en açık ve uç noktası oluyor. Daha da gelişme gösterebilir.
Dolayısıyla İslam halklarının, İslam görüngüsünün antiemperyalist tutumlarına, yine işgal edilmiş ve ABD’nin himayesine giren Suudi gibi, hatta Mekke’yi, Medine’yi bile Amerika’nın postallarına çiğneten bir işbirlikçi rejim zor duruma düşer. Amerika’yı çağırmamalıydı. İslam’ın kutsal merkezlerini bu duruma düşürmemeliydi. Buna kim yol açmış? Bu o kadar önemli değildir. Bu duruma ancak kabul edilemez denilir. Ve böylece İslam yöneticileri adı altında İslam’ın en kutsal değerlerini çiğneten tutumlara karşı tavır geliştirilir. İslam bu temelde gerçekten bir antiemperyalist öze kavuşturulur. İslam görüntülüsü de olsa halkların biçimde korkmamaları gerekir. Alabildiğine Batı emperyalizmine karşı çıkartılır.
Batılılar’ın bölge üzerinde büyük emelleri vardır. Kesinlikle kendi aralarındaki demokrasiyi, Ortadoğu halklarına, İslam halklarına karşı uygulamıyorlar. Ortadoğu halklarına uygun gördükleri en monarşik, antidemokratik ve despotik rejimlerdir. Batı, bu konuda tam bir ikiyüzlüdür, her türlü ulusal, demokratik kurtuluşun karşısında gericileri destekliyor. Bu açıdan onların Ortadoğu üzerindeki emellerine karşı çıkmak, aynı zamanda çokça sözünü ettikleri insan haklarını korumak, bağımsızlığı korumak, demokrasiyi korumaktır. Bu konuda İslamiyet eğer iyi bir rol oynayacak ise, ona da bu rolü vererek Batı’ya karşı kullanmak, değerlendirmek, kendini gittikçe dayatan bir görev oluyor.
Bu son Körfez krizi dolayısıyla yepyeni durumlar gelişiyor. Kürdistan bu noktada en çok etkilenen ve rol oynamaya aday bir konuma geliyor. TC’nin bir kanadının sahtekârca İslamcılık adı altında önümüzü kesme, İslam halkları arasında geliştirdiğimiz İslam enternasyonalizmini kurabilme çabalarımıza karşı bu oyunlarını boşa çıkarma, halkların bütün ulusal toplumsal gerçekliğine eşit ve özgür gelişme hakkı tanımak, bunun mücadelesi içinde olmak gerekir. Yüzyıllardan beri işte en üstün kavim şudur budur adı altında İslam’ı bile zorlayan, aslında bir avuç aristokrat, feodalin çıkarına hizmet eden hakim mezhep kalıntılarını günümüzde de meşru görmemek, onların İslam’ın özüyle de bağdaşmadıklarını ortaya koymak büyük önem taşıyor.
Emevi Abbasi Osmanlı geleneği gerçek İslam’ı temsil etmiyor. Gerçek İslam başından beri Hz. Ali’den başlayan, günümüzde de en antiemperyalist tutumlara dek gelendir. Kim bu yüzyılların gericiliği karşısında emperyalizme direniyorsa, bizim İslamımız o İslam’dır denilecek. Ve bu da zorbalığa dayanmaz, halklar arasında geniş bir hoşgörüye, özgür yaşamlarını geliştirmeye dayanır. Alevilik de biraz budur. Eğer doğru kavranılmak isteniliyorsa milli gerçeğe biraz daha saygılı olmaktır. Bu temelde doğru kavrananılsa, Türkiye’de de Alevilik daha çok Kürt yanı ağır basan bir konumda olabilir. Ama Kemalizm burayı da çok kötü kullandığı, çarpıttığı ve özellikle Dersim’de en büyük Alevi Kürt katliamını yaptığı halde bugün burası dost geçinmektedir. Sahtekârlığı da yıkmak gerekiyor. Kemalizm’in ne dinle, ne de Alevilikle alakası yoktur. Hele Kürt Alevicilikle hiç mi hiç alakası yoktur. Bunun düşmanıdır. SHP’de, CHP’de, RP de düşmanıdır.
Alevilik, Kürt direnişçiliğinin tarihte gelişen bir biçimidir.
Yine Nakşicilik bir Osmanlı tarikatçılığıdır.
Egemen aristokratların tarikatıdır.
Ve günümüzde de devletin resmen örgütlendirmek istediği bir tarikattır. Kürdistan’da açılan kolları İdrisi Bitlisi’den beri ajanlık biçiminde faaliyet göstermişlerdir. Bugün en büyük Nakşi şeyhi geçinen Kamuran İnan ailesi hükümetin Kürdistan’daki temsilcisidir. Kendisi GAP bölgesinin koordinatörüdür. Dolayısıyla bu tarikatın tam bir ajan konumunda olduğu açıktır. Gayri milli niteliği ortadadır. İşte bu son siyasal gelişmeler, dolayısıyla biraz daha çarpıtılmak istenen Nakşicilik, Alevilik, yine Refah Parti’si ve son günlerde laiklik tartışmaları, cinayetleri üzerine de söyleyeceklerimiz bunlardır. Bu temelde de tarihi doğru kavramak, güncel, siyasal gelişmeleri doğru değerlendirmek, sahip çıkılması gerekene doğru sahip çıkmak, karşımıza almamız gerekene de doğru bir şekilde karşı çıkmak büyük önem taşıyor.
Geleneksel Türk Sol yaklaşımları çok hatalı yaklaşımlardır. Ve Kemalist yaklaşımdan öteye gidemediler. Burayı da düzeltiyoruz. Kemalist yaklaşımı değil; devrimi, halkların çıkarlarını ve tarihsel temeli olan yaklaşımı esas alıyoruz. Özellikle oynanmak istenilen bu alanda doğru bir değerlendirme yapmak ve görevlerinizin üzerine giderek gerek devrimin kitleselleşmesini sağlamak, gerekse tarihi boyunca halkın arasındaki olumsuz mezhep kavgalarını önlemek ve bazı tepkisel kanallarını da olumlu kanallara yani Parti’nin doğru ideolojikpolitik kanalında akıtmış olmakla daha sağlam bir değerlerdirmeye ulaşmış olacağız. Her türlü çarpıtmayı bu temelde artık karşılamak mümkündür. Bu temelde doğru karşılıklar vermek, tutumlar aldırmak önemlidir ve ihmale gelmemelidir. Bunun için gerekli örgütlemeleri yaratmalıyız.
Tarikatlara ve mezheplere de ulaşmalıylız. Doğrusu nedir? Ortaya koymalıyız. Hep karşıyız deyip bu işin içinden çıkılmaz. Neye karşıyız, neye karşı değiliz? Neyi nasıl düzeltiriz, neyi nasıl dönüştürürüz? Nereye kanalize etmeliyiz? Öngörü kadar uygun örgütlenmelerle üzerine giderek görevlerimizi yerine getirmeliyiz. Bu konuda gerçekleri görme bizi daha fazla yaratıcılığa, yurtseverliğe yaklaştırır, demokrasiye yaklaştırır. Daha güçlü kitle temeline kavuşturur. Devletlerin yüzyıllarca çarpıttığı ve baştan çıkardığı halk yığınlarını doğru bir yola, gerçekten sapıklık derecesine varan bir çok olumsuzluklardan kurtararak kendi özüne yabancı konumuna son veririz. Özüne yöneltiriz. Bu temelde bir yurtseverlikle, demokrasi mücadelesiyle kendilerine gelebileceklerini gösteririz. Halklar şimdiden bu doğrultuya girmiştir.
ABD İslamla hiç de alakası olmayan yaklaşımları Pakistan deneyiminde gösterdi. Yine, Bangladeş’ten Fas’a kadar gelişmeleri İslamcılık adına, ılımlı İslamlık adına saptırmak istiyor. İşte buna verebileceğimiz dünya çapında yaklaşım böyledir. Türkiye çapındaki yaklaşımı da böyledir. Her zaman egemenlerin kullanmak isteyebilecekleri çeşitli ideolojik, siyasal birikimleri devrimciler doğru ele alır, eleştirisini doğru yapar, yerine neyin konulması gerektiğini uygun araçlarla belirtirler. Ve bu sonuç alıcı bir tutumdur.
Diğer bir kaç konu üzerine de düşünebilinir. Yurtseverlik üzerine, kahramanlık olgusuna ve hatta şehitlik üzerine çok şey söylenebilinir. Zaman zaman söyledik. Ne kadar kavrıyorsunuz bilemem. Hiç olmazsa bu konuda söylenenleri iyi kavrayın. Önemli olgulardır. PKK’de bu kavramlara ulaşın. Tekrardan açma gereği duymuyorum. Siz ilerlemesini bilmiyorsunuz, yürüyüşünüzün kahramanca olmasını ve komutası altında savaşmanız, bu komuta altında yol almanız gerekenin şehitler olduğunu söyledik. Ve özellikle de ülke topraklarına yönelik tam bir vatanlaştırma, yurtseverleştirme görevi ile karşı karşıya olduğumuzu belirttik. Hemen söyleyeyim, siz bu vatan denilen olayı düşmanın bakış açısıyla değerlendiriyorsunuz. Topraklarınızdan kaçmanızın nedeni şudur; düşmanın bakış açısıyla baktığınız içindir. Haliniz haraptır, iyi değildir. Onların daha iyi dediği, daha güzel dediği yerler var diye oraya kaçıyorsunuz. Kendi kabuğunuzdan ürküyorsunuz. Bunu düşman yarattı. Ana topraklarınıza böyle bakarsanız hiçbir zaman yurtsever olamazsınız. Tarihe nasıl bakıyorsunuz? TC’nin tarih kitaplarına bakıyorsunuz, tamamen bizim için bir inkar, gerçekliğimize de en büyük darbeyi bu tarih anlayışı vuruyor. Biz bunu da size açtık.
TC tarihçiliği en büyük yalanlardan birisidir.
Tarihçilikle alakası yok, tam bir göz boyamadır. “O tarihte Kürdistan yoktur, Kürdistan tarihi yoktur, tek bir Kürt kelimesi yoktur” diyor. Kendi tarihi içinde sultanlar tarihinden başka bir tarihi yoktur. Türk halkının tarihi de yoktur. Türk aydınları o tarih kitaplarından doğrudürüst bir şey anlayamıyorlar, biz nasıl anlayacağız? Biz ana hatlarıyla doğru bir tarih anlayışı vermeye çalıştık.
Size nasıl ele alınmasını göstermek için, fırsat buldukça doğru bir yurtseverlik anlayışı vermeye çalıştık. Düşmanın gözüyle duymayalım, sevmeyelim diye! Kendi toprağımızın, insanımızın, kendi tarihimizin güzelliğini, onunla nasıl kaynaşacağımızı, onunla nasıl haşir neşir olacağımızı belirtti. Bunlar gereklidir.
Özgür yaşamak için bir avuç toprağın olmasa lanetlisin.
Gidiyorsunuz dünyanın dört bir tarafına. İşte burası böyle güzel, Türkiye’nin batısı şöyle yaşanmaya değer diyorsunuz. Bu doğru değil. Kendinden kaçıp başkalarının yaşam alanlarına göz dikmek tutarlı bir yaklaşım değildir. Hatta kurnazlıkla yaşam olanağı buldum demekte mümkün değildir. Düşkünlüktür. Bugün Almanlar niye yabancıları hor görüyorlar? Hakları var. Bu adamlar bu ülkeyi kendileri yarattı ne diye senin pisliğini temizlesinler? “Ben de geldim çalıştım” dememeli. Seni kullanmak, köle etmek, hizmetçilik yaptırmak için getirdi. Seni orada yaşatmak için getirmedi. Sen ise orada özgürce yaşamak istiyorsun. Senin oradaki statün köle statüsüdür. Onun için yanılgı içindedirler. “Niye biz Almanlar gibi yaşamıyoruz?” deniliyor. Sen Almanlar gibi savaştın mı yaşayacaksın? Peki Alman kafası var mı sende? Kaldı ki onlar kendi ülkesini yüzyıllardan beri geliştirmişler, senin ne hakkın var? Şimdi Batı’ya gidip orada yaşamak istiyorlar.
Herkes İstanbul’a kaçıyor, İstanbul’la senin ne alakan var? “Şöyle yaşamak, böyle yaşamak istiyorum” diyor. Bu kendini kaybetmedir, koy vermedir. Tahliller geliştirilebilinir. Geliştirmiştik de. Ülkeye yönelişi doğru yapmak gerekiyor. Yani başka halkların toprağında sana bir karış yer yoktur, zorla kalayım derseniz ırkçılık karşınıza dikilir. Belki bugün soykırımdan geçmezsiniz, fakat yarın soykırımdan da geçebilirsiniz. Onun için Yahudiler ne yapıyor; 2000 yıl önce gittikleri topraklarına geri dönüyorlar. Gelip Filistin halkının topraklarına kapanıyorlar, öpüyorlar, şöyle güzel, böyle güzel diye kendilerine göre bir yurtseverlik anlayışları var. Karşıyız ama, onların da böyle bir yaklaşımı var. “Filistin, İsrail’in” diyorlar. Karşı olduğumuz Siyonistler bile bir başka halkın topraklarına “benim vatanımdır” diye sarılırken ya sen! Hani yurtseverlik! Ki, bu topraklar 4000 yıldır bizim yaşadığımız topraklardır, tarih kitapları böyle yazıyor. Sen hem de vurulmadan, savaşmadan kaçıyorsun. Bu doğru değil. Bu ruh, bu düşünce, size bu tavırları aldıran tutum çok tehlikelidir. Vatanseverlik tutkusu gelişmelidir.
Dağlarımıza artık PKK çizgisiyle bakmalıyız.
Irmaklarına, ormanlarına, zozanlarına, tarihi kalıntılarına görkemlice bakabilmeliyiz. O tarih çok şey söyler. Aslında insanlığın beşiğidir. Sümerlerden gelir, Babilliler, Asurlular, Urartular, Medler, Persler, Romalılar, İskender, Sasaniler, Bizanslılar, Selçuklular, Emeviler, Abbasiler, Osmanlılar neler yapmadılar burada, neler neler!… Biz kendiliğinden değil, bu insanlık tarihi kadar eski devletlerin, uygarlıkların, işgalci istilacı veya dönüşümcü etkilerinden dolayı bu duruma geldik. Kişiliğimiz üzerinde bunların etkisi vardır. 5060 yıldır sürdürülen Kemalizm denilen olay nedir? Bizim için kabus bile olamaz. Bizim gerçek dayanacağımız tarihi uygarlık temeli, bu insanlık tarihi kadar eski devletlerin yaratmış oldukları ve etkiler ve günümüze kadar gelen uygarlık etkileridir. Göreceğiz, bileceğiz, duyacağız. Böyle tarihe bakılmalı. Ne kadar geridir demeyelim, kültürü zengindir, insanlığın temel dokularını içerir, geleneklerine değer biçmeliyiz. Halkımızın yaşam değerlerine, örf adetlerine, ahlakına yüksek değer biçmeliyiz. O insanlık tarihi kadar zengin ve eski yaşam şeklidir. İnsani yaşamdır.
Batılılar bile bu konuda barbarlığı temsil eder. Uygarlığı daha çok bizim halk yığınlarımızın kültüründe arayıp bulacağız ve gerçek insani değerleri, geliştirilmesi gereken değerleri burada bulacağız. Aslında bu sonuçları sizlerin çıkarmanız gerekirdi. Biz genel çerçeveyi koyduk. Bu konuda epey inceleme aracı, yöntemi koyduk. Bu temelde düşüncenizi geliştiremiyorsunuz. Ülkeye gidiyorsunuz, sağınıza, solunuza bakmasını bilmiyorsunuz. Halbuki her dağına, her taşına, her harabeye büyük tutkularla, duygularla bakmalısınız. Bazen ağlamalı, bazen sevinmelisiniz.Yani tarihten böyle öğrenilecek çok şey var.
Dağlar hüzün vericidir, romantiktir.
Akarsularımız, zozanlarımız insana her türlü duyguyu, düşünceyi getirtir. Hele devrimci savaş ortamına her tarihi harabe, dağ, ırmak, zozan, her kurt kuş bambaşka bir anlama sahip olur. Bu kavramlara böyle bakmayı bilirseniz, devrimci savaşta bile insan iyi bir ozan, iyi bir sanatkâr olabilir; iyi şiir söyler, iyi türkü söyler, iyi roman hikaye yazar. Bu konularda da biraz yeteneklerimizi geliştirmesini bilmeliyiz. Halkımızın ezgilerinden, halkımızın söyleyiş tarzından bile bir çok şey çıkarmak mümkündür. Ben kendim şahsen değer veririm. Konuşan ağızdan bir şeyler almaya çalışırım. Yurtseverlik budur. Kemalizm’in taktığı lehçe değildir. Kemalizmin dayattığı despotluk değildir. Bir defa kılık kıyafetleriniz faul. Ben defalarca uyardım, yurtseverlik kapasitenizi doğru geliştirin. Kendinizi sevilir, sayılır kılın. Devrimci savaşımın bir parçası da budur. Biçimsizleştirilmişsiniz, çirkinleştirilmişsiniz. Üslubunuz dinlenilmiyor. Bunun da düşmanın tahribatıyla ilişkisi var.
Bu konuda da güçlü bir düzeltmeyi yaşamalısınız. Bunun için doğru üslup dedik, doğru biçimsel hareket dedik. Bu böyle sağlam bir özle gelişirse herkes söyleyeceği sözü şeker şerbet beller. Öyle dinler. Hal, endam, hareketiniz doğru bir biçime kavuşursa herkes sizi önder bilir. Köhnemiş, oldukça despotik özellikler kokan bu Kemalizm ve feodal kalıntıları terk edin. Kişiliğiniz, özelliğiniz o değildir, yutturmacadır. Bir de bu anlamda PKK’lileşmeyi, yurtseverleşmeyi, demokratlaşmayı bilmeliyiz. Çok şey söylediğimden dolayı daha fazla açmak istemiyorum. Ama hiç olmazsa Parti edebiyatını doğru inceleyin. O sizin için bir görevdir ve kendiniz için gerekli sonuçları çıkarın.
Parti Önderliği
Ekim 1990