Kürdistan’ın Rojhılatında işbirlikçiliğin tarihsel gelişimi ve Kürt soykırımındaki rolü

0
798

Düşman olgusuna yanılgılı yaklaşımları, ona karşı doğru tutum almada zayıf kalmalarına yol açmıştır. Bu nedenle…

İşbirlikçilik, halkların özgürlük direnişlerinde ortaya çıkan iç ve dış ihaneti ifade etmektedir. Kimi zaman halklar açısından umutların yeşerip, çiçek açtığı anlarda, en yakınında ansızın yeşeren zehirli mantar, kimi zaman da özgürlük direnişlerinin zafere yakınlaştığı, büyük kahramanlıklar karşısında düşmanın çaresiz kaldığı durumlarda başvurulan en sinsi ve hain oyundur. Kendi kanından, soyundan olan güvene karşı gelişen en büyük sadakatsizliktir. Bihaber olan babaya can ciğeri tarafından acımasızca arkasından vurulan hançerdir işbirlikçilik.  Bazen de iktidarı için en azılı düşmanları ile aynı kulvara giren, kendi halkına sırt dönen vatan hainleridir. Binlerce insanın umutlarını yıkan, köleliğe mahkûm eden bencil yangıdır.

Kürt tarihinde gelişen işbirlikçilik ve ihanetin ortak noktasında;  halkın yaşamını yok etmeye çalışan düşmanı ile bütünleşme ve onların safına geçme vardır. Halkını soykırım ve asimilasyondan geçirmek isteyen düşmanın değirmenine su taşırlar. Onların işini kolaylaştırırlar. Kendini, tarihini bilmez, kendini unutan, varoluş değerlerini tanımayan kişilerin şahsında yaşanan trajik olgudur, işbirlikçilik ve ihanet.  Çünkü tarihin akışında büyük direnişler sergileyen Kürt Önderlerine karşı içten ihanet gelişmeseydi; hiçbir zaman yenilgi gerçekleşmeyecektir. Yenilgiyi getirenler her zaman kendi halkına ihanet eden Enkidular olmuştur.  

Kürdistan’ın Rojhılatında Gelişen İşbirlikçilik Ve İhanettin Tarihsel Temelleri

Kürt halk tarihinde ihanet, direnişle birlikte at başı seyreden bir çizgi olarak gelişmiştir. Mezopotamya halklarına düşmanlığı geliştiren güçler, bu ülkenin insanları tarafından gelişen direnişler karşısında zorlanınca ya da kaybetme kaçınılmaz olunca, çirkin oyunlara, komplolara başvurmuşlardır. Onlar için İşin en kolayı kaleyi içten feth etmek ya da içte kendine taraf oluşturmaktır. Yani değerlerini gasp etmeye çalıştığı yerel halkı işbirlikçiliğe ve ihanete sürüklemektir. Kürdistan genelinde olduğu kadar Kürdistan’ın Rojhılatında ihanet çok derin tarihsel köklere inmektedir.  Med döneminde Harpagosla başlayan tarihsel ihanet, bu gün İran sistemi tarafından geliştirilen Besiç, Xaheran Zeynep= Xuşka Zeynep ajanlığı ile binlere dönüştürülerek, toplumsal bir olgu haline getirilmeye çalışılmaktadır.     Medler döneminde başlayan ve günümüze kadar gelişen bu işbirlikçilik çizgisi sosyolojik olarak çözümlenmeyi önemli kılmaktadır. 

Kürdistan’ın Rojhılatında İşbirlikçi-İhanetin Gelişmesine Etki Eden Faktörler  

Mezopotamyanın sürekli savaş alanı olması, bölge halkının tarihten günümüze gelen zihniyet kalıpları ve sosyal-kültürel konumları işbirlikçiliğin gelişiminde etkili olgular olmuştur.

–        Kürdistan’ın  Güzelliği Başına Bela Yargısını Yaratan Cazibesi Ve Yaşanan Derin Duygusallık

Dünya tarihinde en bereketli alan olarak tespit edilen Verimli Hilal, Hilala Zêrin, Toros- Zagroslar olmaktadır. Yeryüzünün gerçek cenneti, Tanrılarca kutsanmış Mezopotamya ve onun kalbi Kürdistan her zaman güzelliği ve bereketi ile göz kamaştırmıştır. Bu nedenle bu topraklar sürekli saldırılara maruz kalmış, sayısız savaşlara sahne olmuş ve halen de olmaktadır.Tarihsel akışta bu toprakların en soylu ve emekçisi olan Kürtler, kendi kültürlerini ve varlıklarını düşman saldırılarından korumak için nice direnişler sergilemişlerdir. Tıpkı bu gün Kobane’de yaşanan emsalsiz direniş gibi düşmana teslim olmamış, özgürlük için sonuna kadar savaşmışlardır. Çünkü halk olarak olması gereken -Xwebûn- olma haklarını korumaktır. Ancak gelişen direnişleri kıramayan düşman, her seferinde çareyi hile ve komplolara başvurmakta bulmuş ve bunda başarılı da olmuştur.

Kürdistan’ın Rojhılat parçası olan Zagrosların sarp eteklerinde,  dört mevsimi birden yaşaması buranın kendine has bir güzelliği-öznelliğinin olmasına neden olmuştur. Tüm hegomonik güçlerin sahip olmak istediği bu ülke; 1639?da Kasr-ı Şirin antlaşmasından bu yana Fars egemenliğine girmiştir.  Tarihin çok önemli kesitlerinde komplocu yönleri derin olan Farsların İşbirlikçi- ihanet oyunlarına maruz kalmalarına yol açmıştır. Öyle ki, Kürt tarihsel toplum gerçeğinde halkın geleceğini boğan, yazgısını tersine çeviren ilk ihanetin çıkış alanı olarak, buradaki Kürtlere rol vermişlerdir.  Burayı Kürdistan’ın diğer parçaları izlemiştir. Hiç şüphesiz sorun sadece burada yaşayan Kürtler olmamaktadır. Tüm parçalardaki Kürtlerin aynı zihniyet ve kültürel dokuyu taşımaları ve toplumsal karakterdeki ihanette açık kapı bırakan dar görüşlülükleri olmaktadır. Kürdistan’ın Rojhılatında Harpagos’la gelişen ihanet düşmana umut vermiştir. İşbirlikçiliğe giden kapıyı aralamıştır.  Burada çakılan ilk ihanet kıvılcımı, Kürt halkını binlerce yıl savaşlara sürükleyen ateşe dönüşmüştür. Kendi duygularına, kinine yenik düşen, pireye kızıp yorganı yakan Harpagos ihaneti kendisi ile sadece sınırlı kalmamıştır. Düşmana verdiği akıldan dolayı ilerleyen tarihle birlikte, Kürtler üzerinde büyük sonuçlar yaratan komploların gelişmesine vesile olmuştur. Astiyages’in Harpagos’a serzenişi de bu nedenledir.

  M.Ö. te 550. Med Kralı Astiyages, çok yakın akraba bağı olan başkomutanı Harpagos’a- hakaret etmiştir. Harpagos Akamenitlerle ilişkilenir. Astiyages?in kızı Madana, Akamenitlerden önde gelen biri olan Kambiyeses’le evlidir. Kiros onun oğludur. Kiros ile ilişkilenen Harpagos savaşı kışkırtır, Astiyages’i de buna ikna eder. Öyle bir komplo düzenler ki Harpagos ordunun başkomutanıdır-tek bir çatışma çıkmadan Astiyages’i esir düşürür.

Esareti ardından Harpagos, Astiyages’e bak dün kraldın, bugün kölesin. Kendini nasıl hissediyorsun der. Astiyages?in verdiği yanıt ise: Ey alçak, bana ihanet ettin, krallığımın yıkılışını gerçekleştirdin. Bari kendin yerime geçseydin. Madem bunu yapmadın, hiç olmazsa krallığı Medlerde bıraksaydın. Neden alçakça götürüp Persli uşağımız Kyros’a teslim ettin

Kendi halkına ihanet etme zeminini Kürt’te gören düşman, bundan sonraki her zorlanmada başvuracağı yöntem; zemin bulduğu Kürdü ihanete sürükleme olacaktır. Çünkü en zayıf noktalarını; duygusal, tepkisel ve birey çıkarı için dünyayı yakan darlıklarını deşifre etmişlerdi. İç ihanete ne kadar açık olduklarını ve düşmanın bu konuda ne kadar isabetli olduğunu yaşanan olaylar göstermiştir.  O nedenle Kürtlere karşı İçten ihaneti geliştirme, kendisine işbirlikçi kimseleri ayarlama olgusu düşman tarafından sürekli kılınmıştır.  

–        Zagrosların En Eski Halkı Ve İnsanlığın Doğuşuna Ebelik Eden Kürtlük Gerçeğinin; Egemenler Karşısında Apolitik Olma, Devlet-İktidar Geleneğini Doğru Çözümleyememe İkilemi

Kürdistan’ın tüm parçalarında Neolitiğin tarımcı- köy toplumunu oluşturması, Kürtler açısından aynı sosyal-kültürel dokunun yaşanmasını getirmiştir. Demokratik-komünal değerleri taşıma, eşitlikçi- özgürlükçü özelliklere sahip olma, kendi yaşam kültürleri ile insanlığı maddi ve manevi açıdan daima besleyen konumda olmaları onlarda kapsayıcı bir karakter yaratmıştır. Komşularını ve birlikte yaşadıkları halkları sürekli dost görmelerine, kendilerinden bir parça olarak bakmalarına, düşman karşısında sürekli iyi niyetli yaklaşmalarına ve hep yanılmalarına neden olmuştur. Kürdistan’ın Rojhılatında iktidarını hâkim kılmak isteyen Fars egemenliğine karşı direnişe geçen tüm Kürt Önderleri kendi dönemlerinin sosyal, siyasal ?politik durumunu doğru tahlil etmede zayıf kalmışlardır.  Bölgede gelişen olayların tarihsel boyutunu göz önüne getirmemişlerdir. Sadece bulunan anın koşullarını gözeterek, kendileri açısından sonuç almak istemişler ancak başarılı olmamışlardır.

Düşman olgusuna yanılgılı yaklaşımları, ona karşı doğru tutum almada zayıf kalmalarına yol açmıştır.  Bu nedenle Kürdistan’ın Rojhılatında gelişen her direnişin kaderi diğer parçalardaki gibi yenilgi olmaktan kurtulamamıştır. Tarihe görkemi ile iz bırakan Med’lerin durumuna baktığımızda, karşılaştığımız gerçeklik bu olmaktadır. Heredot’un tarih anlatımlarında; dönemin en zengin ve yaratıcı halkı olan Kürtler sürekli, dost ve düşman tarafından gıpta ile bakılan ve özenilen konumdadırlar. Özellikle savaşta gösterdikleri cesaret ve sarp dağlarda uyguladıkları gerilla taktikleri ile düşmanını bile kendine hayran bırakmışlardır. Kürt’lere yönelik gelişen dağ aslanları tanımlamaları kaynağını buradan almaktadır. Yine kültürel olarak komünal ve paylaşımcı olmaları, misafirperverlikleri sürekli övgü konusu olmuştur. Ancak politik arenada zayıf kalmaları sahip oldukları güçlü kültürel mirası koruyamamalarına yol açmıştır. Birlikte yaşadıkları halklara karşı iyi niyetli olmaları ve düşmanlarına da aynı şekilde yaklaşmaları ve güvenmeleri onlara kaybettiren temel neden olmuştur.  Kürdistan’ın Rojhılatında büyük ısrarla her seferinde yeniden yeşeren özgürlük direnişlerinin yenilgi ile sonuçlanmasının altında yatan temel nedenler sürekli bu olmuştur. Kürdün en büyük handikabı duygusallığa yenik düşme, bireysel çıkarları esas alma ve düşman gerçekliğini derin tahlil edememe olmuştur.   

–   Kürdistan’ın Rojhılatında Fars-İran egemen rejimine karış gelişen Kürt özgürlük direnişleri ve dayatılan işbirlikçi-ihanet gerçeği   

Kürtler, tarihin her döneminde siyasal otoritesi altında oldukları devletler kendilerine otonom- özerklik yani özgürlük hakkı tanındığı sürece, onlara karşı ölümüne bir bağlılık sergilemişlerdir. Ancak kendilerine verilen vaatler yerine getirilmemiş, kendi kültürel değerleri yerine egemen ulusun kültürü dayatılmış, kandırılarak temel insani haklardan yoksun bırakılmış, tarihle biriken değerlerine el konularak ağır vergilere bağlanmışlar,  o zaman direnişe geçmişlerdir. Bu konuda dillere destan olan, büyük kahramanlıklar sergilemişlerdir. Bu dönemlerde ise düşmanın vazgeçilmez, fazla uğraştırmadan, kesin sonuç alan komploları devreye girmiştir. Kürtlerin genelinde yaşanan bu durum Kürdistan?ın Rojhılatında da çarpıcı örneklere sahne olmuştur.  İran rejimi tarafından Kürt direnişlerine yönelik gelişen komplolar tarihi hayli kabarıktır. Her iki taraf açısından direniş ve ihanet tekrarlanan olgular olmuş, Kürtler direnişten vazgeçmedikleri gibi düşmanda aynı politikaları uygulamaktan vazgeçmemiştir. Ancak, Kürt Önderleri tarihten ders çıkarmadığı için bu durum Önder APO’nun felsefesinde gelişen PKK direnişine kadar sürekli yaşanmıştır. Yenilgiyle sonuçlanan bu direnişlere baktığımızda, hepsinin ortak noktasının politik öngörüden yoksunluk ve içten gelişen ihanet olduğu görülecektir.  Ancak Kürt toplumsal dokusuyla uyuşmayan köleliği kabul etmeme, bunun için tüm yenilgilere rağmen fırsat bulduklarında tekrardan özgürlük direnişlerini geliştirmeleri anlamlı olmaktadır.

 Önder APO’nun Kürdistan’ın Rojhılatında gelişen direnişlere yönelik şu tespiti konunun anlaşılması açısından önemli olmaktadır.  Çağdaş İran Kürtlüğü 19. yüzyılın başlarından itibaren kendini Şia iktidarlarına karşı şekillendirmeye çalışmıştır. 1920 Simko İsyanı, 1946 Mahabad Cumhuriyeti deneyimi bu gerçeği ifade eder. Bu direniş geleneği ve gerçekliği, en son Humeyni önderlikli İran İslâm Cumhuriyeti’ne (İran despotik iktidarı) karşı duruşuyla kendini bir kez daha kanıtlamıştır. İster Sün-nilik ister Şialık olsun, iktidarcı İslâmî kültürler Kürtler üzerinde kendilerine yakışmayan, zorla giydirilmiş kirli elbiseler gibi dur-maktadır. Kürtler özgürlük fırsatını bulur bulmaz bu kirli elbiseleri atmakta ve kendi hakiki kültürel elbiseleriyle donanmaktadır. (Kürt Sorunu Ve Demokratik Ulus Çözümü Kitabı)

Gelişen direnişlerin, tarihsel olayların örgüsüne baktığımızda yaşanılanın direniş ve ihanet çizgisinin hikâyesi olduğu görülecektir.

1608 De Gelişen Kale Dımdime Direnişi

Bradost aşiretinin reisi Mîr Lepzerin öncülüğünde Urmiye mıntıkasında geliştirilmiştir.Mir Lepzerin Şah Abbasla yaptığı anlaşma;  kendilerine otonomi hakkının tanıması şartıyla, onun tarafında yer alarak büyük bir savaşa girmedir.  Mir Lepzerin savaşa girer ve kazanır ancak bir kolunu kaybeder. Şah ona altından takma bir kol yapar. Mir Lepzerin (altın kol) lakabı da buradan gelmektedir. Ancak Şah Abbas, savaş sonrası için verdiği vaatlerin hiçbirini yerine getirmez. Kürtleri her zamanki gibi kendilerine uşak gibi çalıştırma ve kandırma yaklaşımını sürdürmeye çalışır.  Bunun üzerine Mir Lepzerin Kale Dımdimê de uzun bir zaman içerisinde hazırlık yapar ve Şah Abbas’a karşı bağımsızlığını ilan ederek, direnişe geçer. Şah Abbas’ı kaleyi düşürmek için büyük saldırılar gerçekleştirir. Ancak Mir Lepzerin tüm saldırıları askeri başarı ile boşa çıkartır. Kalenin yiyecek ve su sorununu da uzun vadeli planlamıştır. Kale yıllarca direnebilecek bir alt yapıya sahiptir. Şah Abbas kaleyi, savaşarak düşüremeyeceğini görünce,  içten feth etme oyununa başvurur. Kalenin yapımında yerini alan Mahmud  adında bir Kürd’ü düşürme planları yapar. Bu şahıs Kürt olmasına rağmen Şah Abbas?ın vaatlerine kanarak, Mir Lepzerine ihanet eder, kaleye uzaktan gelen su kanallarını ve giriş kapılarının haritasını verir. Böylece Şah Abbas kale suyunu keserek, düşürür. Mir Lepzerin sonuna kadar direnir, kale düşünce kendisini kale surlarından atar. Mîr Lepzerin’in annesi olan Guhar Hanım’ın daha önce kalenin her tarafına yerleştirdiği barutları ateşleyerek tüm kaleyi içindekilerle birlikte havaya uçurması ve teslim olmamaları gelişen Kürt ihaneti karşısında her zaman daha önde olan Kürt direnişinin soyluluğunu göstermektedir. Mahmut ise, düşman gerçekliğinden uzak, kendine ve halkına ihanet etmiştir. Halkı olmadan düşmanın ona yaşam şansı vereceğini sanmıştır. Ancak Şah Abbas, Mahmudu bir topun ağzına koyarak, bir ateş topu gibi fırlatır. ?

Burada ihaneti ile kaybettiren ve kaybeden işbirlikçi Kürt gerçeği olmuştur. Kırıma uğrayan Kürtler olmuş, kazanan ise komployu düzenleyen ve iç ihaneti geliştiren Fars şahı olmuştur. Düşman, Kürdün zayıf noktasını daha önceden bilmektedir. Yenilmez Kürt gerçeği ancak birbirine karşı kullanılarak kırılabilirdi. Bu oyun daha sonra burada egemenlik kurmak isteyen İngilizler, Fars şahları ve Kürdistan?ın diğer parçalarındaki egemenlerce kullanılacaktır.   Bu günde uygulanan ve sonuç alan politika olması bu tarihsel gerçeklikten kaynağını almaktadır.

1922 de Urmiye Çevresinde Gelişen Simko Direnişi

“Kürt aşiretlerinin dörtte biri büyüklüğünde bile olmayan dünyanın küçük uluslarının Alman hükümeti gibi büyük hükümetlerden özerkliklerini elde ettiklerini görüyorsunuz. Eğer bu büyük Kürt Ulusu İran’dan haklarını alamazsa, bu koşullarda yaşamaktansa ölmek daha iyidir. Kaldı ki, İran hükümeti bize haklarımızı verse de vermese de Kürdistan’ı özerk yapacağız.” iddiası ile İran rejimine karı direnişe geçer.

Olay şöyle gelişmektedir. Direnişte zorlanınca Türkiye’ye gider, bir müddet orada kalır. Daha sonra 1924’te Simko, İran’a teslim olmak üzere Türkiye’den kaçar. İran Hükümeti; kendilerine bağlı kalacağına söz vermesi karşılığında Şerik’te oturmasına izin verir. Ancak aradan uzun bir süre geçmeden 1925’te Simko, bazı Kürt aşiretleriyle Şahpur (Salmas) Ovası’nı ele geçirir. İran askeri güçleri tarafından tekrar yenilgiye uğratılır ve Türkiye sınırına yaklaştığında Türk askerleri tarafından kuşatılıp tutuklanır. 1928’e kadar Irak ve Türkiye’de kalır. Dolaylı görüşmelerle İran ile yeniden ilişkiler kurmuştur. Bu günkü Medya savunma alanlarında bulunan Xakurke alanına askerleriyle birlikte yerleşmiştir.  1929’da İran’da tekrar ikametine izin verilir ve Şino (Eşnewi) vali olarak atandığı söylenir. Görevlendirdiği yere doğru giderken 26 (kimi yerde 28 geçiyor) Temmuz 1930’da İran askeri güçleri tarafından vahşice katledilir.

 Simko isyanı, çok güçlü yurtseverlik tutkusunun her fırsatta kendi varlığını sürdürme, bağımsız olmak için nasıl yeniden yeşerdiğini göstermektedir. Kürt halkının bitmeyen, hiçbir engel tanımayan özgürlük aşkının eyleme geçen temsilcisi olmaktadır. O dönem direniş için dile getirdiği gerekçeleri haklılığını göstermesi açısından önemlidir. Çok cesaretli olan Simko aşiret özelliklerini aşmamıştır. Düşman gerçekliği karşısında başarılı olması için kendisine duyduğu öz güven yeterli olmamıştır. İran devletine her ne kadar başkaldırmış olsa da düşman gerçekliğine yabancıdır. İran devletine bir aşiret çocuğunun aşiret reisine gösterdiği yaklaşımı aşmamıştır. Devleti düşman görme yerine aile büyüklerine başkaldıran ve her seferinde onun aşırılıklarını affedecek bir ebeveyni gözü ile bakmaktadır. Devlet geleneği ve acımasızlığından habersiz olacak kadar politik ön görüden yoksundur.  Bu durumu hem İran devletine karşı hem de Türkiye ve Rusya karşısında girdiği durumdan anlaşılmaktadır. İkinci dünya savaşı sırasında Türkiye ve Rusya o dönem çıkarları gereği Simko’nun geliştireceği direnişe destek verecekleri vaadinde bulunmaları, ancak bu vaadin yeni bir çıkar ilişkisi ve anlaşması ile tersine çevrilmesi kopması an meselesidir. Ve direnişe geçtiği zaman başına gelen bu olmuştur.  Uluslararası konjöktör değişmiş, çıkar anlaşmaları gereği Türkiye-Rusya İran’la yakınlaşması sonucu Simko’ya destek vermemişlerdir. Bu durumun yarattığı sonuçla; Simko İran’la görüşmek zorunda kalır. İran ise her zaman ki, komplocu tavırla kandırarak yok etmeyi esas almıştır.

– Qadı Muhammed Direnişi

Tekerrür eden tarihten ders çıkarmak için önemli bir örnek Mahabad Kürt Cumhuriyetidir.

Şahlık Rejiminin II. Dünya Savaşı’nda gizliden Almanya taraftarı politikalar izlemesi üzerine, Sovyet ve İngiliz güçleri İran’a girmişlerdir. İkinci Dünya Paylaşım Savaşı’nın bitiminde ise bu durumdan Kürdistan’ın doğusundaki Kürtler yararlanmışlardır. Qadı Muhamet öncülüğünde, Kızıl Ordu’nun desteğinde 22 Ocak 1946’da Mahabad Kürt Cumhuriyeti kurulmuştur. Ancak savaş sonrası Avrupa ve Rusya arasında gelişen anlaşmalar gereği Kızıl Ordu geri çekilir. Yalta Konferansı’nın (1946) bir kararı da budur. Doğu Avrupa Sovyetlere bu toplantıyla açılırken, Ortadoğu İngilizlere verilmiştir. Şahlık güçleri İngiltere’nin yoğun desteğiyle 1947 Yılına girmeden 17 Aralık 1946 yılında Mahabad Kürt Cumhuriyeti’ne son vermişlerdir.  Qadı Muhammed ve Seyfi Qadı başta olmak üzere birçok Kürt lideri Şah rejimi tarafından tutuklanarak hapse atılır. Daha sonrasında ise Qadı Muhammed’in kardeşi de tutuklanıp hapse atılır, her üçü de idam cezasına çarptırılır. Şah rejimi intikamını çok kötü ve ibret verici bir şekilde alır. Cumhuriyetin ilan edildiği yer olan Çarçıra meydanında 31 Mart 1947?dir, idam edilirler.

Önder APO Qadı Muhammet ve diğer önderler şahsında gelişen direnişlerin yenilgi ile sonuçlanmasının en temel nedenlerini şu tespitlerle ifade etmektedir; Demokratik olmayan otonomi savaşları ve çatışmaları, öncülerinin sınıfsal yapısı gereği çoğunlukla yenilgiyle sonuçlanmış, bu da bir bütün olarak Kürt ulusal varlığı ve özgürlüğü üzerinde derin tahribatlar yaratmıştır. Her yenilgi bir kırıma yol açmış, her kırım ise kültürel soykırımı bir adım daha ilerletmiştir. Doğu Kürdistan’da 1878’deki Şeyh Ubeydullah Nehri, 1920’lerdeki Simko ve 1945’lerdeki Kadı Muhammed önderliğindeki hareketler benzer sonuçlara yol açmışlardır. Yenilgi ve daha çok ezilme ulusal varlığı ve özgürlüğü daha da zayıflatmış, umutsuz duruma düşülmesine yol açmıştır. Kadı Muhammed?in önderlik ettiği Mahabad Cumhuriyeti deneyimi, modern halkçı niteliğine rağmen, öteki isyanlarla aynı akıbeti paylaşmaktan kurtulamamıştır. (Kürt Sorunu Ve Demokratik Ulus Çözümü Kitabı)

Qadı Muhammed dönemin politik koşullarından faydalanmak istemiştir. Kendisinden önceki Kürt Önderlerine göre belli bir politik yaklaşımı olsa da, dönemin tarihsel uluslararası çıkarlarını ve yol açacağı boyutları iyi görememiştir. Komşu devletlere dayanarak, salt onlara güvenmesi kendi öz savunma gücünü yaratmaması, gerçekleştirdiği devrimin erken kaybetmesine yol açmıştır. Burada da hegemonik sistemlerin karakterleri gereği, zayıf güçleri her an kurban vereceklerini fazla ön görmemiştir. Bu konuda yaşadığı darlığı aşamamıştır. Bu da tarihte ilk kurulan Kürt Cumhuriyetinin uluslararası çıkarlara kurban gitmesine neden olmuştur.

Qadı Muhammet idam sehpasına giderken yaşadığı politik darlığı,  İran devlet geleneğinin komplocu yönünü son anda fark etmiştir. Ancak Kürtlerin ders çıkarmaları, gelecek kuşaklara aktarmaları gereken tarihsel tecrübeler olarak, İran devlet geleneği hakkındaki tespitlerini, Kürtlere yönelik yazdığı bir vasiyetle bırakmıştır.  Düşman gerçekliğinin ne kadar derin ve çok yüzlü olduğunu görmesi ve bizlere göstermesi anlamlıdır. Bu nedenle darağacına giderken bile Kürt halkına tarihsel hakikatleri miras bırakmıştır. Çünkü o halkı için kendini feda eden, bir önder olarak halka karşı sorumluluğunu son ana kadar yerine getirmek istemektedir. Kendisi ve daha önce Kürt önderleri şahsında yaşanan hataların aşılmasını istemektedir. Kürt halkının düşmanları her seferinde aynı argüman ve oyunlarla Kürt?e ihanet etmekte, ihanet dayatmaktaydı bunu artık görmek gerekiyordu.

Qadı Muhammedin Kürt halkına vasiyeti şöyledir;

Tüm Kürt Halkı’nın düşmanları içerisinde Acemin (İran) düşmanlığı hepsinden daha zalimdir ve tanrı tanımaz acımasızdır. Uzun bir tarihten beri onların Kürtlere garezi, kinleri vardı (hala var). Bakınız, izleyiniz. Kürt Halkı?nın tüm ileri gelenleri, İsmail Axayê Şikak?tan tutun hatta Cewer Axa kardeşi ve Hemze Axayê Mengor ve nice insanların hepsi aldatılarak alçakça öldürüldüler. Onların hepsi yemin, Kuran’la kandırıldılar. Görülmemiştir ki Acem?in söz ve yemini, Kürt Önderleriyle yaptığı anlaşmalara sadık kalsın ya da onları yerine getirsin. Tamamı yalan ve hilekârlıktır.

Egemenlerin Komplolarına Kurban Giden En Son Direniş İse DR. QASIMLO Çıkışıdır.

1979 İran devriminde Dr. Qasımlo?nun 50 bine varan peşmerge gücü ile İran halkı birlikte şahlık otoritesini yıktılar.  Ancak daha sonrasında devrimin öncü güçlerinin gerilemesi ve şahlık otoritesinin tekrardan etkin olması ile rejim Dr. Qasımlo’yu 1989 yılında Viyana?da kendi İstihbarat güçleri tarafından komplo ile katletmiştir. Dr. Qasımlo şahsında gelişen İran komploculuğu Kürd’ün özgürlük umudunun bir kez daha trajediyle sonlanmasını getirmiştir.

Kürdistan’ın Rojhıllatında katledilen Kürt önderleri şahsında filli bir soykırım; İran rejimi tarafından Kürt halkının üzerinde uygulanmıştır. Dayatılan kendinden vazgeçiş olmuştur. Sistemin kulu olması, hiçbir şekilde sesini çıkaramaması, kendi özünden uzaklaşma, başkalaşma bu parçadaki Kürtlere dayatılmaktadır. Zaten daha sonra geliştirilen tüm toplumu ajanlaştırma faaliyeti, Besiç örgütlenmesi ile toplum karşıtı bir yapılanma biçiminde içten geliştirilmektedir. Kendi düşmanına koşan, ona benzeşen bir birey gerçekliği yaratılmak istenmiştir. Ancak gelişen Kürt özgürlük hareketi ve Önder APO felsefesi düşman kırımına alternatif özgür yaşamı inşa hareketini burada da başlatması ile gelişen asimilasyon ve soykırıma karşı mücadele gelişmiştir.

KÜRDİSTAN?IN DOĞUSUNDA GELİŞEN ASİMİLASYON POLİTİKALARI VE İŞBİRLİKÇİ – İHANETİN GELİŞTİĞİ BOYUT

BESİÇ – XAHERAN ZEYNEP= XUŞKA ZEYNEP BESİÇ BACILAR ÖRGÜTLENMESİ

Kürdistan’ın Rojhılatındaki Kürtler, İran devleti tarafından askeri ve siyasal bir kıskaca alınmıştır. Her gün onlarca Kürt insanı tutuklanarak zindanlara atılmakta, meydanlarda darağaçlarında sallandırılmaktadır. Kürtleri vahşice, hukuksuz olarak herkesin gözü önünde idam ettirerek, halk sindirilmeye, teslimiyete zorlanmaktadır. Ermeniler dışında, bu topraklarda bulunan 40’ın üzerindeki farklı halka, iktidarın dayattığı Fars dili ve kültürü olmaktadır.  Ermeniler kendi dillerinde üniversite de dâhil eğitim görmekteler, kendilerine ait parlamentoları bulunmaktadır. Onun dışındaki halklara egemen ulusun dili olan Farsça eğitim görme ve konuşma mecburiyeti getirilmiştir.  Kürtlere yönelik asimile politikaları daha ince tarzda olmaktadır. Özellikle rejime sürekli başkaldıran, Kürdün özgürlükçü karakterlerinden dolayı zor uygulayarak denetime alma, , kendinden kaçışa teşvik etme yoluyla Kürtleri zihniyet alanında bir asimilasyona tabii tutmaktadır. Türk devletinin Kürdistan’ın Bakur’undaki Kürtlere yönelik uyguladığı katiline sevdalı birey yaratma politikası burada da uygulanmaktadır. Özellikle resim dil olan Farsça ile, Fars dil ve kültürünün gelişkin olduğu anlayışı yaygınlaştırılmıştır. Bunu okullarda, TV, basın yoluyla ve yaşamın her alanında işleyerek, Kürtler ve diğer halklar egemen ulusun zihniyeti içinde eritilmek istenmektedir.  Asimilasyon politikalarının günümüzdeki en derinleştirilmiş, toplumun geneline yaydırılarak resmileştirilmiş adı Besiç örgütlenmesidir. Tarihsel işbirlikçilik ve ihanetin günümüzdeki versiyonu olarak rol verilmiş, farklı halkları asimile etmede en etkili bir yöntem olarak işlev görmektedir.

Besiç, İslam ideolojisini savunma amaçlı oluşturulan, devlete siyasal, askeri başta olmak üzere her anlamda hizmet görevini üstlenen, toplum içerisinde 18-36 yaş arasındaki kesimlerden oluşan fedai milis örgütlenmesidir. Son yıllarda daha çok çocuk ve gençler bu teşkilata çekilmektedir. Kadın ve erkeklerden oluşan ve geniş toplumsal kesimleri kapsayan bu örgütlenme şehirlerde- üniversitelerde, ilçelerde, köylerde geliştirilmektedir. . İlk başta İran devriminin direniş muhafızları olarak örgütlenen pastarlarla gönüllülerden oluşan bir kurumlaşmaya gidilmiştir. Bunlar İran-Irak savaşına da gönüllü katılmışlardır Daha sonra Humeyni’nin talimatı ile 20 milyonluk bir ordu gibi kullanılmıştır. İran Demokratik İslam devrimini gasp eden, özünden uzaklaştıran Ayatüllah Humeyni tarafından 1980’de bu muhafız ordusunun Besiç olarak, özel bir örgütlenmesi geliştirilmiştir. Üç grup şeklinde örgütlenen Besiçlerin birincisi normal Besiçlerdir. Bunlar ideolojik eğitim gördükten sonra toplum içerisinde faaliyet geliştirirler. İkincisi; aktif Besiçler; aynı şekilde eğitim gördükten sonra pastarlara yardım eden, yedek takviye güç olarak kullanılmaktadırlar. Üçüncü grup Besiçler ise; bunlar özel ya da pastar düzeyinde iftihar duyulan kesimlerdir. Bu grup toplumu ajanlaştırma, örgütleme ve savaşa katılma gibi her işi yaparlar. Tüm Besiçler savaş durumunda gidip savaşırlar. Kaygısız, fedaidirler. 

İslam devletini koruma amaçlı; ülke genelinde 7 bin olan paygah(karakol) iki milyon bin beş yüze çıkarılmıştır. . Hicri takvimine göre; devlet tarafından 1962 de Mehmet Ali Rahman; üniversitelerde, köy, şehir ve karakollarda Besiç olarak çalışacak kişileri örgütlenme ve eğitmekten sorumlu kılınmıştır. Öğrenci ve tüm toplumsal kesimlerden örgütlenmelere gidilmiştir. Her kurumda bu örgütleme geliştirilmiştir.  Mühendis besiçler, ,sıradan halktan besiçler, öğrenci besiçler vb. bir sınıflandırmaya gidilmiştir.  Kadın ve erkeklerden oluşan öğrenci besiçlere; danusçu denilmektedir. Bu öğrenciler ilçelerde pastarların denetiminde eğitim görmekte ve çalışmalarını yürütmektedirler. Çalışmaya verilen önemden dolayı külltür(ferhengi) devrim konseyi şurası yönetimi ( Muhamet Vedut Heyderi) sorumlu kılınmıştır.

Besiç örgütlemesinin ideolojik boyutuyla; İslam devletini koruma amacı güdülmektedir. Bu örgütlenme içerisine çekilen kadın, erkek, çocuk herkesin beyni yıkanmaktadır. Besiç olarak devlete hizmet görevini yapan bireylerin, öteki dünyada cennete gideceği propagandası ile gönüllü katılım yaptırılmakta, özel eğitimlerden geçirilmektedir.  Birey açısından öteki dünya garantiye alınırken, rejim açısından ise vatana hizmet anlayışı ile tüm toplum devletle bütünleştirilmeye çalışılmıştır.  Kapitalizm’in tüm toplumu devletli kılma anlayışının İran’daki yansıması Besiç olmaktadır. Besiç örgütlenmesiyle tüm toplumu devletin sahibi yapma, onun için fedaice canını vererek faşizme kadar varan fanatiklikleri teşvik etme ve yaptırma söz konusudur.

İran Sistemi Xaheran Zeynep- Besiç Bacılar Örgütlemesi İle Kadınları Devletin Hizmetinde Kullanmaktadır. 

Toplum içerisinde besiç olarak örgütlenen kadınlara da XAHERAN ZEYNEP= XUŞKA ZEYNEP – BESİÇ BACILAR denilmektedir. Özellikle devlete karşı Serhıldanlarda kadınların rol oynamaması için toplumun öncü ve dinamik gücü olan bu kesimini kendisine bağlamaktadır. Kadını devletin fedaisi kılarak, kadını da devletli kılmaktadır. Kadınlardan oluşan Xaheran Zeynep örgütlenmesine çok önem verilmektedir. Özellikle bu çalışmadan bir kadın (Mİnu Eslan) sorumlu kılınmıştır.  Tüm kesimlerdeki kadınlara hitap ederek, devletin kendini tüm toplum içerisinde örgütlemesini geliştirmektedir. İran devletinin geliştirdiği besiç Kadın örgütlenmesi; çağımızın Zigguratları olarak işlev görmektedir. Kadınlar devlet ajanı yapılmaktadır. Devlet kadınları kendi ideolojik, siyasal ve askeri çıkarları doğrultusunda eğitmektedir. Ve toplumu asimile etmek için kullanılmaktadırlar. Özellikle Kadının duygusallığını kullanma, İslam adı altında kadını erkek sistemine göre hazırlama var. Kadında erkek zihniyeti geliştirilmektedir. Xaheran Zeynep örgütlemesi aynı zamanda kadına karşı özel savaş politikalarını uygulamaktadır. Bu kişilerle devletin anlayışını topluma taşırma, toplumu denetime alarak ajanlaştırma faaliyeti yürütülmektedir.  

Bu nedenle kadın besiçlerin özgün örgütlenmesine gidilmiş, eğitimleri, idari işleri vb. ayrıştırılmıştır. İlk başta ideolojik eğitimlerle beyinleri yıkanmakta, daha sonra askeri ve siyasal eğitim verilmektedir. Okullar bunun için ön aşama- hazırlık sürecidir. Bu örgütleme dünyadaki en gelişkin kadın örgütü olarak lanse edilmektedir. Her eyalette (Ostan) da bir kadın paygahı bulundurularak,  İran genelinde binlerce (12 Bin) kadın paygahı karakolu inşa edilmiştir. 2009?da yaklaşık 5 milyon Xaheran  Besiç üyesinden 2 milyon kadrosunu toplumdaki kadınları örgütlemeden sorumlu kılmıştır.  Bunlar da kendilerine uygun gördükleri kişileri profesyonel Xaheran Besiç olarak yetiştirirler.

Kürdistan’ın Rojhılatında geliştirilen Xaheran Besiç-ajan örgütlenmesi

Ülke genelinde toplum içerisinde geliştirilen Besiç ya da Xaheran Zeynep ajanlığı Kürdistan?da da örgütlendirilmiştir. Kürt halkına yönelik politikası çok ince tarzda geliştirilmektedir. Özellikle Kürt kadınları okullarda bu besiç örgütlenmesine çekilmek istenmektedir. Kürt gençlerini kendi sistemi içinde zihinsel açıdan eriterek, özellikle kadınları kültürel asimilasyona aracı yapma amacını taşımaktadır. O nedenle sisteme muhalif olan Kürt kültürünü ve özünü korumak isteyen özgürlükçü kadınlara yaklaşımları çok sert olmaktadır. Kimini idam ettirmekte, kimini de zindanlarda ölüme terk etmektedir. Şirin Elemhuli gibi Kürt kadın direnişçisi boyun eğmediği için idam edilmiş, Zeynep Celali ise tecrit, işkenceye her gün idam şantajı ile zindana mahkûm edilmiştir. Kürt kadınının derin yurtseverlik ve isyancı gücünden çekindiği için onları devlet örgütlenmesi içine çekmeye büyük özen göstermektedir. Aslında Kürt kadını şahsında tüm toplumu rejime yönlendirmektedir. Özel savaşla aileleri viran etmektedir. Toplumu 7’den 70 herkesi besiç hastalığına bulaştırmaktadır. Herkesi besiç olmaya zorlamaktadır. Olmayan kimseleri nefes alamaz duruma koymaktadır. Kendi halkına karşı ajanlaşan bir Kürt realitesi yaratılmak istenmektedir. Toplum içerisinde bu ajan örgütlenmesinin propagandası sürekli yapılarak, özendirilmektedir.  Çıkış amacı kadar, yozlaşan halleriyle toplum karşıtı bu örgütlenme ve ajan faaliyetleri ile Kürtler ve diğer halkalar asimile edilmek istenmektedir.

İslam kültürünü korumak için örgütlenen besiçler bu gün kontrolden çıkmışlardır. Toplumun huzurunu tehlikeye atan çete örgütlere dönüşmüşlerdir. İnsanların yaşam hakkına müdahale etme hakkını da kendilerinde görmekten tutalım, toplum içerisinde hırsızlık, tecavüz vb. her türlü yozluğu yapmaktadırlar. Kadınlara tecavüz edilmekte, öldürülmektedir. Sözde toplumu ve İslam kültürünü koruma amaçlı oluşturulan Besiçler, potansiyel suç unsurları olarak topluma hastalık ve zarar saçmaktadırlar. Rejimin eseri olan besiçler, sadece kendisine karşı çıktığında tutuklanmakta, infaz edilmektedir.

Kürtlüğe Karşı Gelişen Tarihsel Komplo Ve İhaneti Yenen Önder APO Gerçeği

İşbirlikçilik-İhanet Kürdün tarihinde iyileşmeyen ve her seferinde kanayan yarası olmuştu. Çünkü Kürtleri bitiş karesine sürükleyen, düşmana üstünlük sağlayan şey, Kürtlerin belleksiz bırakılmaları ve kandırılmalarıydı. O nedenle canlı tarihin her döneminde var olma istemlerini gösteren direnişleri acımasızca bastırılmıştı. Kürtler açısından düşüş sürekli olmuştu. Dört parça Kürdistan?da egemenler kendi başarılarını ilan etmeye başlamışlardı. İşte tam da bu dönemde Önder APO Kürdistan’da özgürlük mücadelesini başlatmıştır. Kürdistan’da asimilasyon ve soykırımları gerçekleştiren egemenler Kürt olgusunun bitirilmesinde son hamleyi oynuyordu. Tüm parçalardaki Kürtler, egemen kültüre ve onun zihniyetine yönünü dönmüş, kendinden kaçış startına çoktan başlamışlardı. Kimi yerlerdeki Kürtlerin bitiş noktasına yetişmelerine ramak kalmıştı. Özellikle Kürdistan’ın kuzeyindeki Kürtler bu konuda diğerlerini geride bırakan büyük bir mesafeyi kat ederek sonuç çizgisine hayli yakınlaşmışlardı. Düşman ezdiği her direnişte zaferini ilan etmekteydi. Kürdistan’ın kuzeyinde Ağrı Direnişinin bastırılmasından sonra manşetleri süsleyen Muhayyel Kürdistan burada meftundur sözleri ebedi ölüm uykusuna koyduğu Kürtlükten söz etmekteydi. Ancak Önder APO düşüşün en dip noktasından, mezarlarından Kürtleri dirilterek, Kürdistan devrimini başlatmıştı.

Önder APO Kürt devrimini; toplumsal gerçekliği felsefi, ideolojik, sosyal, siyasal vb. her açıdan tarihsel olarak yeniden ele alarak; Kürt-Kürdistan hakikatini görünür kıldı. Çarpıtılmış tarih anlayışlarını onların felsefi,  ideolojik dayatmalarını deşifre etti.   Tarihe damgasını vuran Kürt ihanetlerinin nedenlerini ve yarattıkları sonuçları sosyolojik ve tarihsel açıdan çözümledi. Egemenlerin Kürtler hakkında kurguladıkları mitolojilerin gerçeğini ortaya çıkardı. Yenilen, kendinden kaçan Kürtlük bir lanet ya da kader değildi. Egemenlerin ezilenleri uyutmak, sömürmek için gerçekleştirdikleri özel savaş politikalarının zihinleri bulanıklaştıran yalanlar olduğunu herkese gösterdi.

 Önder APO’nun bu konudaki tespiti egemenlerin hakikatini gösteren, önemli tarihsel gerçekler olmaktadırHegemonik sistemin Kürtlük adına her parçada ortaya çıkardığı yapay, sahte ve saptırılmış bir Kürtlüğü maske olarak takan işbirlikçi unsurların rolü, esas olarak asimilasyon yoluyla uzun sürece yayılmış Kürt kültürel soykırımını meşrulaştırmaktır. Kürt ulusal varlığı üzerinde entelektüel, politik, ahlâki ve estetik çalışma yürütenlerin bir an bile akıllarından çıkarmamaları ve duygu dünyalarında canlı tutmaları gereken temel hususlardan birisi bu maskeli, örtüleyici sahte Kürtlük oluşumlarının birer tuzak olduğudur. Niyetleri ne olursa olsun, bunların rolü soykırımı meşru kılmaktır. Bunlar görünüşte Kürt ulusal varlığının bir unsuru olduklarını idea eder ve realizasyonuna girişirler; özünde ise Kürt ulusal varlığının potansiyel unsurlarını içten kemiren, ağacın kökünü yiyen kurtçuklardır. Ne acıdır ki, çoğu da bu ağacın kurdu olma rollerini bilinçsizce, günlük çıkarlar uğruna ve en vahimi de iyi niyetlice yerine getirmektedir. (Kürt Sorunu Ve Demokratik Ulus Çözümü Kitabı)

Özgür yaşam için işbirlikçilik ve ihanete karşı da her koşulda mücadele edilmesi gerektiğini, yaşanan tarihsel örnekler göstermiştir. Kendi başlattığı özgürlük direnişinde; Kürt önderlerinin içine girdiği yetersizlikleri kendinde ve Kürt toplumunda aştırarak, onların değerli özgürlük ütopyalarını gerçekleştirmeyi başarmıştır.  Bugün Ortadoğu?da yaşanan gelişmeleri ve Kürtlerin egemen uluslar karşısında Rojava?da kazandıkları bağımsızlık ve özgürlük savaşları bunu göstermektedir. Önder APO ihanet karşısında kendini her yönü ile donatan militan gerçeğini ortaya koydu. Savaş ve devrim stratejisini tarihsel toplum ve düşman gerçeğini bir arada tahlil ederek mücadeleyi yürüttü. Kendi tarihsel gerçeği ile buluşan Kürt halkı düşman karşısında daha politik olmuştur. Derinleştirerek, inceltilerek geliştirilen asimilasyon ve soykırımlara karşı ?Xwebûn? olma mücadelesini her koşulda, her alanda geliştirme ve başarma tarzını kendinde yaratarak bunu özgür Kürtlüğün olmazsa olmaz bir ilkesi olduğu gerçeğini herkese gösterdi. Kürt halkı bugün bu ilkeleri uygulayarak, özgürleşiyor,  Ortadoğu halklarına özgürlüğün yolunu gösteriyor.  

Önder APO Kürt dirilişini dört parça Kürdistan’da geliştirdiği Rönesans devrimi ile yapmıştır. Parçalı, düşmanın uşağı olan Kürtlüğe karşı amansız bir mücadele vermiştir. Tarihsiz belleksiz bırakılan Kürtlere tarihsel bilinç kazandırmıştır. APOCU felsefe temelinde Demokratik Ekolojik Kadın Özgürlükçü Toplum paradigması ile yaşamın her alanında sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik, sanatsal bilinci geliştirmiştir. Toplumsallığı parçalanan Kürtleri örgütleyerek, ahlaki-politik toplumun kendi kökleri üzerinden yeniden inşasının yol ve yöntemlerini ortaya koymuştur. Örgütlenen, kendini her gün eğiten ve savaşan halk gerçekliğini yaratarak; Kürt toplumunda devrim gerçekleştirmiştir. En önemlisi de özgürlüğü için savaşan ve kendi öz gücü ile öz savunmasını yapan bir toplumun yaratılması olmuştur. Bu gün Rojava’da DAİŞ ve egemen güçlerin terörüne karşı Kürt halkı kendi öz güçleri ile direnmekte ve ayakta kalabilmektedir.

Kürdistan’ın Rojhılatında gelişen asimilasyon-soykırım politikalarına karşı Kürtlerin demokratik özgün örgütlenmelerinin geliştirilmesi ile cevap verilmiştir. Geliştirilen PJAK ve KODAR örgütlenmeleri ile Demokratik Ulus projesinin İran halkları arasında geliştirilmesinin zeminini hazırlanarak, bu parçada gelişen Özgür Kürdistan devrimine doğru yol alınmaktadır.  Bu gün İran sistemi tarafından Kürt halkına dayatılan Besiç örgütlenmesi ancak bilinçlenen, örgütlenen ve gerektiğinde savaşan toplum gerçekliğinin yaratılması ile mümkündür. Önder APO felsefesi ışığında Rojhılat’da yapılan budur. O nedenle İran rejimi PJAK, KODAR ve HRK isimlerini duyduğunda cinnet geçirmektedir. Özgürlük temelinde gelişen yerel örgütlenmelerin başarılı olmaları dâhilinde kendi hegemonik geri sisteminin çökeceğini bilmektedir. Demokratik sistem modelini oluşturan bu Kürt örgütlemelerinin İran’ın demokratikleştirilmesinde temel motor gücü-olma potansiyelini bildiklerinden dolayı rejim tarafından sürekli hedef alınmaktadırlar. Özgün kadın örgütlenmelerine tahammülsüzlükleri hakeza öyledir. İran?da yüzlerce yıldır halklara kan kusturan, bastıran rejimin panzehiri Demokratik ulus olmaktadır.  

Kaynak:

 Abdullah Öcalan – Demokratik Uygarlık Manifestosu

 Kasım Engin – Tarih Şimdidir

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz