Kürt düşmanı rehine yasası son bulsun

0
613

Türkiye’de düşüncesi suç sayılan, toplumun haber alma özgürlüğü diye geçen kanunu yerine getiren, kendi ana dilini konuşan, kendi anadilinde şarkılar eşliğinde halaylar çeken, halay çekerken o dilin renklerinde mendil tutan ve… Kürtler Türkiye’de, rehinedir.

Bu salgın hastalıkla birlikte AKP-MHP’nin hazırlayıp Meclis Anayasa Komisyonuna sunduğu infaz yasası ile aslında suç tanımı değişmiş oldu. bir ay önce suç sayılanlar bugün suç sayılmayacak. Suç tanımı, devletlerin zihniyetini ortaya koyan en gerçek tanımlardır. Örneğin bu yasaya göre bir kadına çocuğa tecavüz etmek, onu “canavarca hisle tasarlayarak” öldürmek suç değil artık. Ancak türkü söylemek ve halay çekmek suç. Toplum içinde yaşananları topluma anlatmak suç. Aslında başta Kürtler olmak üzere özgür düşünebilen, özgür yaşamak isteyen, demokratik bir ülkede yaşamak isteyen herkes suçlu. Kürtler potansiyel suçlu, kadınlar hem mağdur, hem nesne hem de suçlu. Kadınlar sisteme karşı çıkıyorsa suçlu, erkeğe karşı çıkıyorsa suçlu, üç çocuk doğurmuyorsa suçlu.

Suç tanımının yeniden yapılması, suç kapsamını daraltıyor. Ancak buna rağmen Kürtler ve kadınlar için suç kapsamı genişliyor. Bu yasanın anlamı budur. Kürtler her şekilde suçludur ve Türk ulus devletinin rehineleri olarak hapishaneler yoluyla bu devletin kendini ayakta tutması için de suçlu sayılmaya ve rehin tutulmaya devam edilecekler.

Sosyal bilimcilere göre suç tanımının yeniden yapılması bir zorunluluk. Ancak bu yaşanan salgın gibi devletin varlığını tehdit eden durumlarda yapılacak bir kendini kurtarma eylemi olarak suçun yeniden tanımlanması sosyal bilimin istediği bir durum değil. Bundan dolayı da suç tanımının yeniden yapılması faşizmin daha da yükselmesine, insanların daha fazla hegemonya inşasına hizmet eden nesneler haline getirilmesine yarayacak bir uygulamadır.

AKP-MHP faşist hükümeti, Türkiye halklarını 12 Eylül anayasasını aratacak uygulamalarla ortalık güllük gülistanlıkken zindanları kapasite üstünde doldurdu. Havalar bozulunca da bu tutsakların yükünden nasıl kurtulacağının paniğine girdi. Covid -19 salgını vesilesiyle tutsakların serbest bırakılması tartışmaları olunca Kürt düşman AKP-MHP harekete geçerek özgür yaşamak isteyen tek bir Kürt faydalanmasın diye epey bir uğraştılar. Büyük tepkiler gelince cinsel suçları kapsam dışına alacaklarını bile dile getirdiler. Ki densin, bakın muhalefeti de dinledik. Oysa mesele bununla bitmedi.

Zindanlarda isyanlar, eylemler yükseldi, yükseliyor. Devlet tutsakları tahrik ederek, provoke ediyor ve saldırı gerekçeleri yaratmaya çalışıyor, saldırıyor. Kelepçeler altında beyin ameliyatı yaptıran, kelepçeler altında kadınların doğum yaptırıldığı bir sistemden söz ediyoruz. Dünyada bunun başka örneği yoktur. Yahudilerin dahi Nazi kamplarında bu uygulamalara maruz kalmadığı kesindir. Türk İslam ideolojisinin Kürtlere yaptığı saldırılar sözlere sığmayacak kadar büyük, tarihsel ve nefret doludur. Kürt düşmanlığı yeminli bir hale dönüştürülerek kanunlaştırılmaktadır. Ve bugün tutsaklar şahsında da bu saldırılar kurumlaştırılmaktadır. Bir yandan tutsakların serbest bırakılması çağrıları, talepleri olurken diğer yandan AKP-MHP hükümeti de tutsakları provoke edip onlara saldırarak onları öldürmek, yok etmek, bir kez daha cezalandırmak istiyor. Ve aynı zamanda kendi faşist uygulamalarını olağanüstü dönemler yaratarak arttırmak ve olağanlaştırmak istiyor.

Gardiyanların tedbir alıp tutsakların salgına açık bırakılması, yine gardiyanların hasta olup olmadıklarını bilmedikleri halde rastgele tutsakların koğuşlarına girerek arama adı altında saldırı yapmaları, tutsakları sürekli ve her yönlü bir saldırı altında tutmaları da faşist Türk sisteminin rehine politikalarındandır.

Kürt tutsaklar, her koşulda faşizmin rehin aldığı insanlardır ve kadın, çocuk, erkek, yaşlı ayrımı yapmadan bir nafile terbiye etme politikasıyla mücadele etmekteler.

Bugün tutsak aileleri “bir milyon imza” kampanyası başlattı. Bu kampanya çok önemlidir. her ne kadar bugüne kadar Kürtler için hiçbir şekilde bir insani yaklaşım göstermemiş olsalar da uluslararası kuruluşlar dahi Türk devletine tutsakların bırakılması çağrısı yaptı. Tüm tutsaklar serbest bırakılmalı. Hiç bir şekilde yaşlı, hasta ayrımı yapmadan tüm düşünce suçlusu denilenler, gazeteciler, dijital medya kullanıcıları serbest bırakılmalı. Bu imza kampanyasını başta tutsak yakınları aktif olarak örgütlemeli. Bunu bir referandum gibi ele alarak tüm toplumu tutsaklara uygulanan bu saldırı karşısında harekete geçirmeli.

Bu konuda HDP tüm bileşenleriyle harekete geçmelidir. Tüm halk, tüm bileşenler bir milyon imzayı değil haftalar günler saatler içinde toplamanın çabasına girmelidir. Milyonlarca imza toplanmalı ve bu imzalar tüm dünya insanlığına sunularak Türkiye’deki rehine sistemi ortadan kaldırılmalıdır. Bununla birlikte PKK ve PAJK zindan komitelerinin yaptığı açıklamaların gereği olarak da eylemselliklerin daha yaratıcı ve sonuç alıcı tarzda sürmesi, artması ve tutsakların özgürlüğünün sağlanması bir zorunluluktur.

Dilzar DİLOK

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here