Kürt kültürünün yaratanı, koruyanı, sessiz ve mağrur taşıyıcısı Kürt Kadını -II-

0
1206

Kürt Kadınının Yurtseverlik Kültürü

Verimli Hilal coğrafyasında tarımsal üretim ilk defa Kürt analarının öncülüğünde gelişir. Toprakla sürekli bir uğraş vardır, yoğun bir emek sarfedilir. İnsanlığı beslediğindendir ki toprağa yüce bir kutsallık atfedilir. Bu yüzden Kürt kadını toprağına çok bağlıdır, yurtseverlik kültürü oldukça gelişkindir. Devletli uygarlık tarihi boyunca ülkesine (welat) yönelen her türlü saldırı ve tehlikeye karşı, değerlerini korumak için direniş sergiler. At sırtında kahramanca savaşır. Onun için yurt onurdur, onurunu korumak için hiç düşünmeden canını verebilecek kadar bağlıdır değerlerine.

“Neolitik dönemin güçlü ana tanrıça kültürü, Kürt analarında halen güçlü bir biçimde yaşanmaktadır. Kürt kadınlarının, iddiasını koruduğu oranda erkek egemenlikli dine, kültüre ve yaşam tarzına fazla bağlılığı ve saygısı özünde yoktur. Olanlarında zorunlu maddi ve manevi baskılar ve gelenekler yüzünden bu durumu kabullendikleri, fırsat bulur bulmaz isyan etmelerinden anlaşılmaktadır.”

Düşmana teslim olmamak için bazen kendini kale duvarlarından, uçurumlardan atar, bazen de kendini azgın sulara bırakır. Kürt kadınının bu tür direniş örneklerine tarihte çokça rastlamaktayız. Kela Dimdim direnişinde Kürt kadınları Fars işgalcilerine teslim olmamak için kendilerini kale duvarlarından aşağı atarlar. Sason Serhıldanında Mala Eliyê Ûnis Türk işgalcilerine karşı kadınlı erkekli savaşırlar. Güzelliği ve savaşçılığıyla ünlü Rindêxan serhıldanın çok kanlı bir şekilde bastırılmasından sonra düşmanın eline geçmemek için kendini Malabadi köprüsünden azgın sulara bırakır.  

Günümüzde de son otuz yıldır devam eden PKK direnişinde Kürt kadınları bu geleneğin sürdürücüsüdürler. Savaşta ele geçmemek için kendini kayalıklardan atan Bêrîtan yoldaş, bu geleneğin en güçlü temsilcilerinden olmuştur. 

Toplumsal Yaşamda Kürt Kadınının Yeri

Neolitik dönemde toplumsal yaşam kadın öncülüğünde ve onun tarzıyla oluşturulmuştur. Yani toplumsallığın harcı kadın ruhu, tarzı ve emeğidir. Kürtçede ‘jın û jiyan’ (kadın ve yaşam) kelimeleri aynı kökten gelir. Kürt toplumu neolitik dönemden beri toplumsal yaşamını kabile ve aşiret formunda yaşar. İnsanlığın temel değerlerinin yaratıcıları olduklarından tarihsel kültür çok güçlü ve köklüdür. Kabile ve aşiretlerde kendi aralarında sınıflaşma ve otoriterleşmeye kolay kolay yer verilmez. Kabile demokrasisinde ısrarlıdırlar. Bu kültür büyük oranda Kürt kadınının etkisiyle gelişir ve korunur. Çünkü Kürt kadını yaşamda duruşuyla, zekâsıyla, üretkenliğiyle doğal bir otoritedir, bu yüzden toplumu da onun rengiyle şekillenmiştir. Yaşamda her şeye güçlü anlamlar yükler, özne-nesne ayrımı yapmaz. Her şeyden önce saygı duyulan, sevilen anadır. Günümüzde halen de Kürtlerde çocuklar çoğunlukla analarının adlarıyla, unvanlarıyla anılırlar. Hatta bazı aşiret adları da kadın adıyla anılırlar.

Tarihsel toplumda manevi kültürün oluşumunda başat rolü aldığı için Kürt kadını bu karakterini güçlü yaşar. Toplumun ahlaki ölçülerinin belirlenmesi, korunması ve sürdürülmesinde kendini ilk elden sorumlu görür. Barışçıl kişiliği tarihin her döneminde rolünü oynamasını bilmiştir. En kızgın kavgalı, savaş ortamında bile savaş kazandırmadığında ve barış gerekliliği ortaya çıktığında Kürt kadını başındaki örtüyü orta yere attığında kavga durur, barış için zemin gelişir. Bu örnek Kürt toplumunda en büyük kabile, aşiret ve aile kavgalarında kadının ne kadar çözüm ve barış gücü olduğunu çok çarpıcı bir şekilde göstermeye yetmektedir.  

“Zarok ya dê ye, ne ya bavê ye” (çocuk babanın değil ananındır), “dê ji bav şîrîntir e” (ana, babadan daha tatlıdır). Geleneği anlatan bu sözlerden de Kürt toplumunda ananın kıymetinin ne kadar çok olduğu görülmekte. Kürtlerde çocuk babanın ölümüyle değil annesinin ölümüyle yetim, boynu bükük kalır. Yine ananın bedduası Kürt toplumsallığında tabu gibidir. Ana çocuğuna sütünü haram ettiğinde artık o kişi ruhen ağır bir yükün altına girer. İşleri yolunda gitmediğinde ana bedduası aldığı aklına gelir. Geleneği anlatan çoğu söylemde Kürt kadını evin yapıcısı olarak bilinir: “Avahiya malê kebanî ye” (evin yapıcısı kadındır)

Tarım ve Hayvancılığın Esas Emekçileri

Neolitik dönemde tarım kadın eliyle geliştirilmiştir. Verimli Hilaldeki Kürt kadınları da bu kültürün devamını sağlamışlardır. Kürt kadınları tarih boyunca toprakla olan bağını koparmamış, kendi elinin emeğiyle yaşamını sürdürmüştür. Topraktan elde ettikleri her şeye kutsal davranmış, doğayı tahrip etmeden, doğaya bir ana gözüyle bakarak yaklaşmışlardır. Bu tarz, bir yaşam kültürüne dönüşmüştür. 

Buğday tanelerinin ilk hasadını topladıktan sonra onları iki taş arasında öğütür ve un elde eder. Zamanla geliştirdiği bu aletle artık tüm taneleri öğütmeye başlar. Ve buna ‘destar’ (el değirmeni) adını verir. Pişirme işlemi için ateşte ısıtılmış taşlara ihtiyaç vardır. Zamanla tandır ve ilk fırınlar yapılır. Sonuçta ekmek pişirilmiş ve günlük yaşamın sürdürülmesini sağlayan bir besindir artık. Buğdayın ilk ekiminden ‘ekmek’ olana değin geçen her süreçte kullanılan araç ve yapılan işlemler için onlarca kelime türetilip ekmekle birlikte insanlığın hizmetine en kutsal besin sunulur. Bu alet ve kelimeler binyıllardan beridir günümüze kadar halen birçok yörede hiç değişmeden kullanılmaktadır.

Halen de kırsal kesimlerde, köylerde yaşayan Kürt kadınlarının toprakla olan bağları çok güçlüdür. Tarımın yorulmaz, bıkmaz, sabırlı, devamlı ve sabit emekçisidir. Topraktan elde ettiği her şeyi değerlendirir, hiç bir şey boşa gitmez. Bu yüzden köylerde çöplük yoktur. Yeşile olan tutkusunu her yeri yeşertmekle gösterir. Yaşamın estetik yönünü her zaman göz önünde bulundurur. Şehirlerde, beton yığınlarının ortasında, her tarafı duvarlarla çevrili mekânlarda bile etrafından yeşillikler, çiçekler hiç eksilmez.

Hayvanı ilk evcilleştiren ana kadınların mirasçılarından olan Kürt kadınlarının hayvanlara yaklaşımı da dostanedir. Tarih boyunca avcı ve çobanlar hep erkekler olmuştur. Ama esas evcil hayvanlara bakan, temizleyen ve büyüten kadınlardır. Hayvanları sadece ürünlerinden faydalanmak için beslemez, evcil hayvanlar kadın için birer dost gibidir. Çevresinde kedi, köpek, tavuk, kuş gibi hayvanların olması kadının sabrını getirir. Tüm hayvanlarına birer isim verir ve onlarla birer insanmış gibi ilgilenir, konuşur, onları boncuklarla, rengârenk elişleriyle süsler, yaşlanmış hayvanlara emektar gözüyle bakar, çalıştırmaz. Beslediği hayvanları kolay kolay kesmez, yemez.  

Kürt toplumu yerleşik yaşama geçişten beri tarım ve hayvancılıkla uğraşan bir toplum olduğundan Kürt kadınının bu kültürdeki yeri belirgindir ve korunmaktadır. Bu aynı zamanda kadının topluluğun geçimini sağlayanı, ilk ekonomisti olduğunu da göstermektedir.

Kürt Sanatı ve Müziğinde Kürt Kadınının Yeri 

Kürt sanatı, kaynağını doğal toplumdan aldığından köklü, canlı, çok zengin ve renklidir. Sürekli bir üretkenlik söz konusudur. Kürt kadını Kürt sanatının icrasında da başat rolü oynar. Yaşamda her işini sanatsal bir edayla yapar, estetik yönü her zaman göze çarpar bir şekilde ön plandadır. Giyimi konusunda oldukça zevklidir. Çok çeşitli ve canlı renklerden oluşan uzun, geniş ve parlak elbiselerinin otantik motifleri doğanın birer parçası gibidir. Giyim tarzında dini, muhafazakâr kalıplara kulak asmaz, kendine hastır. Çok ağır ve yorucu günlük işlerde dahi giysilerinin temizliğine ve bireysel bakımına özen gösterir. Göçebe yaşamındaki kıl çadırların iç döşemeleri rengârenk ve temizdir. Kürt kadınlarının eli hiç bir zaman boş durmaz, her fırsatta elişleriyle yaşamın her alanını nakışlar, figürlerle süsler. Dağların doruklarından ovalara kadar bulunduğu her alanda dokuduğu her biri bir renk cümbüşü olan kilimler birer sanat eseri değerindedir. Dokumalarının her bir motifi ayrı bir anlam taşır.     

Kürt sanatında edebiyat ve müzik en önemli yeri tutar. Edebiyat daha çok sözlüdür. Kürt dilinin kendine has şiirsel bir ahengi vardır. Kürt tarihinde birçok ünlü kadın şair yetişmiştir. Kadın şairlerin şiirlerinde özellikle doğa betimlemeleri geniş yer tutar. Sözlü edebiyat çok zengindir ve bu büyük oranda kadın duygusuyla, diliyle nesilden nesile aktarılır. Yaşlı Kürt kadınları uzun kış gecelerinde çocuklarına ve tüm aile üyelerine uzun masallar anlatırlar. Kürt masallarında müthiş zengin bir hayal dünyası vardır. Ortadoğu’da yaşayan birçok halkın kültüründe bu masalların farklı versiyonları görülmektedir. Kökeni incelendiğinde çoğunluğunun kaynağını bu zengin kültürden aldığını görmek hiç de zor değildir.

Kürt toplumunda eğitim alanında tarih boyunca pek de düzenli okul sistemine rastlanmaz. Fakat çocuklar anneleri, nineleri tarafından bilmece, tekerleme, fabl türü hikâyeler, çok çeşitli oyunlarla eğitilip yaşama hazırlanır. Böylece edebiyat sözlü bir şekilde nesilden nesile geçme imkânı bulur.

Kürt sanatının en güçlü ve büyük parçası müziğidir. Kürt müziğine baktığımızda Kürt toplumunun kültürünü; bütün sosyal yaşamını, sevinçlerini, acılarını, değer yargılarını, üretim tarzlarını, toplumsal ilişkilerini çok çeşitli şekillerde görürüz. Kürt kadınının doğayla ve insanla olan bağları onda müthiş bir duygu yoğunluğu geliştirmiştir. Bu duygu yoğunluğuyla yapılan müzik de müthiş renkli, çok çeşitli ve zengindir. Kürt kadınının kendini ifade tarzı daha çok müzikle, nağmelerledir. Müzikte zurna ve davul dışında pek fazla çalgı kullanılmaz. Daha çok ses ağırlıklıdır. Her Kürt kadını doğal bir ses sanatçısı, dengbêjdir. Her Kürt anası çocuğunu ninniyle uyutur, büyütür. Bütün istemlerini, dertlerini, acılarını, öfke ve neşesini, özlemlerini müzik yoluyla ifade eder. Her işini müzikle yapar. Yaptığı işe göre uyarladığı, günümüz deyimiyle bestelediği nağmeler eşliğinde çalışır. Ekin biçerken, tarla sürerken, ot toplarken, çamaşır yıkarken, süt sağarken, çocuk uyuturken ahenkle nağmeler mırıldanır, stranlar söyler. Genç ya da yaşlı olduğuna bakmaksızın düğün, bayram, kutsal ve özel günlerde halayların başını çeker. Bir de Kürt kadını tilîlîsiyle meşhurdur. Daha çok sevinç gösterisi olarak, bazen de duyulan tepkiyi ifade etmek için uzun ve ahenkli bir şekilde, doğanın en güzel seslerine benzer bir şekilde tilîlî çekerler. Kadınlar hele de hep beraber tilîlîyi çığırdıklarında insanın kendini tarihin başlangıcında sanması işten bile değil. 

Ölülerinin arkasından yakılan, söylenen ağıtlar da Kürt gelenek ve göreneklerinde önemli bir yere sahiptir. Kadınlara özgüdür, erkekler ağıt yakmazlar. Ağıtlar uzun hava şeklinde, acıklı bir ses tonuyla ve ölüye dizilen methiyeler gibi söylenir. Daha çok ölenin annesinden başlayıp kızkardeşleri, akrabaları, dost ve arkadaşları saatlerce, günlerce ağıt yakar. Çok dokunaklı ve etkileyicidir. Kürt kadınlarının uzun yıllardır sürdürdükleri bir gelenekleri de cuma akşamları ölüleri için yemek yapıp dağıtmalarıdır. Bu gelenekle de ölülerine ne kadar saygılı ve bağlı olduklarını, onları hiç unutmadıklarını ve anılarını hep yaşatacaklarını gösterirler.

Kürt toplumunun bir özelliği de düğün ve kutlamalarda kadın erkek birlikte, kolkola, saatlerce hiç yorulmadan stranlar söyleyerek halay çekerler. Dünyanın hiç bir yerinde Kürt toplumunda olduğu gibi kalabalık sayıdaki kadınlı erkekli gruplar muntazam bir ahenkle hem stran söyleyip hem oynamazlar. Bu tarz, Kürt toplumunun toplumsallığının, birlikte, gönüllüce, ahenkle hareket edebilme istem ve kabiliyetinin bir nişanesidir. Aynı zamanda Kürt kadınının sosyal yaşamda erkekle eşit olduğunun da bir göstergesidir. 

Dengbêjlik Kürt kültür ve sanatının en köklü, eski, geniş ve günümüze kadar gelebilmiş dalıdır. Kürt dengbêjlik sanatını incelediğimizde dengbêjlerin tamamına yakınının kadınlardan oluştuğunu görmekteyiz. Bunu stranların sözlerinden çıkarabiliyoruz. Her ne kadar günümüzde artık erkekler tarafından söylense de dikkat edilirse dengbêjliğin ilk mısralarında çoğunlukla iki kadın karşılıklı birbirine söyler vaziyettedirler. Yani kadının yüreğinden, dilinden icra edilmektedir. Konuları çok çeşitlidir; toplumsal bir olayın betimlemesinden (kabile, aşiret ve aile kavgaları), ölüm, ayrılık hasreti, doğum, Newroz gibi bayramlar, hastalık, fakirlik, açlık, doğal afetler, dışarıdan kabile ya da aşirete gelen saldırılar vb. Hepsinde de Kürt kadını duygularını dengbêjliğiyle ifade eder. İsyanını hiç gizlemez, çok açık yüreklilikle ve cesaretle dile getirir. Bazen bir dengbêj parçasını dinlediğimizde yüzyıllar öncesine ait bir toplumsal olayla, bir gelenekle karşılaşabiliyoruz. Bunlardan Derwêş û Edûlê destanı en çarpıcı örneklerindendir.

“Bilindiği üzere Dewrêşê Evdê hem son Êzidilerin hem de onların şahsında asimilasyona ve imhaya karşı ayakta kalmaya çalışan Kürtlüğün Edulê şahsında dile getirilen umutsuz direnişini ifade ediyordu. Erkek ozanın dilinden söylenmesine rağmen, Edulê’nin her sözü, binlerce yıl ayakta kalan bir kültürün son nefesini verişi gibi geliyordu. Derweş Sincar Dağlarından Musul Ovasına her dalışında, aslında Müslüman Arap feodalizmine karşı bir kahramanlık direnişini sergiliyordu. Bu da binlerce yıllık bir gelenekti. Kökü Sümerlere, belki de öncesine kadar gidiyordu. Semitik çöl kabileleriyle Aryenik dağ-ova kabilelerinin çatışmasına kadar giden bir kökene sahipti. Derwêşê Evdê bu geleneğin son temsilcisiydi. Derwêş’in attan düşüşü ve yaralanması, aslında bir tarihin ve toplumsallığın düşüşü ve yaralanışıydı. Yaralı Derwêş’in yavaş yavaş ölümü Edulê’nin dilinde öyle bir söyleme dönüşmüştü ki, on bin yıllık bir tarihi ve en eski bir halk geleneğini rahatlıkla ifade etmeye yeterliydi.”

Yabancı Kültürlere Karşı Direngen Karakter

Tüm tarihleri boyunca Kürtler coğrafi şartların elverişliliği, kendi kültürlerinin insanlığın kök kültürü olup çok güçlü olması ve özgürlüklerine bağlı olmaları nedeniyle, dayatılan diğer kültürlere karşı ilk elden hep direniş halinde olmuşlardır. Kolay kolay kabul etmemişler, kendi kültürlerini yaşamışlardır. Bu tutumlarını özellikle bünyelerine çok da uymayan tektanrılı dinlere gösterdikleri tepkiden anlayabiliyoruz. Bu dinleri ya zorla kabul etmişler ya da kendi kültürlerine uyarlayarak yaşama geçirmişlerdir. Daha çok felsefi bir görüş olan ve ahlaki yanı ağır basan Zerdüştilik Kürtlerin toplumsal yaşamına yabancı olmadığından kabullenilmiştir. Bu kültür günümüze kadar da özellikle kadınlarda temsilini bulmaktadır. Çünkü bu kültürün demokratik, özgür, doğayla bütünleşmiş ve eşitlikçi özellikleri Kürt kadınının doğal özellikleriyle uyuşmaktadır. Zerdüştilikteki ‘iyi düşün, güzel söyle, iyi yap’ ilkesi Kürt kadınının yaşam duruşuyla çok benzeşmektedir. Böylelikle rahatlıkla kabul görmesine neden olmuştur. Örneğin yaşlı Kürt kadınları halen de sabahın ilk ışıklarıyla kalkar ve güneşe doğru durup dua okurlar. Doğaya olan minnet ve şükranlarını sunar, güneşten yaşamı kutsamasını diler ve güne öyle başlarlar. Bu gelenek kaynağını binyıllardan alıp hemen hiç değişmeden sürmektedir.

Kürtlerdeki Aleviler, ya Sünni İslamla zıt olan bir tarzı ya da hiç islamlaşmamayı tercih etmişlerdir. Alevilikte geleneksek direnişçi kültürel varlık korunur. Asimilasyon küfür sayılır. Özellikle kadınlarında doğal toplum özellikleri çokça görülmektedir. Doğayla olan bağlarını koparmazlar, cesur yanları dikkat çekicidir. Alevilikteki Ana Fatma kültürü özellikle dağlık alanlarda halen güçlü bir şekilde yaşanmaktadır. Bu kültür aslında ana tanrıça kültürünün ta kendisidir. Alevilikte “eline, diline, beline sahip çıkmak” temel ahlaki düsturdur. Bu hukuka uymayanlar topluluk tarafından cezalandırılırlar. Yolun yasakladığını yapanlar ‘düşkün’ addedilerek topluluktan tecrit edilir. Kendi kişiliğini, duruşunu, toplumla uyum sağlamayan yönünü değiştirene kadar artık kimse onunla konuşmaz, görüşmez, onunla hiçbir şekilde toplumsal, siyasal, ekonomik vs. alışveriş yapmaz.

Devletçi Uygarlık Baskısı Altında Kürt Kadını ve Yeniden Diriliş

Son iki yüzyıla kadarki Kürt kaynaklarına baktığımızda Kürt kadınının toplumdaki yerini büyük oranda korumuş olduğunu görmekteyiz. Fakat devletçi egemen erkek uygarlığının binyıllardır kadının değerlerine saldırıp gasp etmesi, onu doğadan, üretimden koparıp çok ağır, katı din kuralları ile duvarların, peçelerin arkasına saklayıp, sesini dahi yasaklaması kadının bu özelliklerini büyük oranda kaybetmesine neden olmuştur. Hatta yer yer sistemin sürdürülmesinin bir parçası, aracı yapılmışlardır. Aslında gerçekte kültürü kaybolmamıştır, bastırılmıştır. Devletçi uygarlığın halen nüfuz etmediği özellikle dağlık alanlarda Kürt kadını binyılların mirası olan kültürünü güçlü bir şekilde yaşamaya devam etmektedir. Ovalarda, kentlerde dahi fırsatını bulduğunda sabır, inat ve ısrarla kültürünü yaşamaya devam ederler. Metropollere göçertilmiş Kürt kadınları beton yığınları arasında, çok katlı apartmanların tepelerine bile tandırlarını kurarak ekmeklerini pişirmeye devam ederler. Kapitalist modernitenin çarklarına kolay kapılmayıp direndiklerini bu örnekte de görebilmekteyiz. Bu özelliklerini bilen sömürgeci güçler her zaman ilk önce kadına yönelirler. Son zamanlarda Türkiye’de başlatılan ‘haydi kızlar okula’ gibi kampanyalarla binlerce yıllık kendi kök kültürünü şimdiye kadar ısrarla taşıyabilmiş, asimilasyona karşı direnmiş Kürt kadını sistemin çarklarına alınıp öğütülmek istenir.

Kürt kadını neolitikten kalma en değerli mirasını, kültürel varlığını halen taşımakta olduğunu, kaybetmediğini, bu kültürü korumaya kararlı olduğunu son 35 yıllık PKK mücadelesine aktif katılarak bir kez daha göstermiştir. Gencinden yaşlısına genlerinde taşıdıkları asi özellikleri gün yüzüne çıkmaya başlamıştır. Önderliğin mimarı olduğu Kadın Kurtuluş İdeolojisine canı gönülden katılıp Kürt kadınının tarihsel değerlerine sahip çıktıklarını canlarını ortaya koyarak kanıtlamışlardır. Bu yolda binlerce şehit vermiş, yerinden yurdundan sürülmüş, işkencehanelerde en insanlık dışı işkencelere maruz bırakılmış, açlığa, yoksulluğa ve yaşamın her türlü zorluğuna mahkûm edilmiş ama tüm gücüyle değerlerine sahip çıkıp onları geliştirmek için direnmiştir. Berîvanlar, Zîlanlar, Semalar, Bêrîtanlar, Mizgînler, Nûdalar, Viyanlar, Şîlanlar, Arjînler, Rojbînler, Rojînler ve Saraların insanlığın temel değerlerini korumak, yaşatmak için döktükleri kanlar, insanlığın onur tarlasında birer tohum olup kültürünü geleceğe taşımıştır.

Abdullah ÖCALAN Sosyal Bilimler Akademisi

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz