Sema ÇELİKBİLEK
Kürtler kendi tarihlerini kendi direnişleriyle yazan Mezopotamya’nın en kadim halkıdır. Bu topraklarda kutsallığın ve direnişin adı hep Kürtler olmuştur. Direnmekten ve kendi hakları için savaşmaktan bir an olsun bile vazgeçmediler. Kürtler kendi direnişleriyle kendini var ettiler ve etmeye devam edecekler. Artık Kürtler, katliamcı zihneyetlerin verdiği ve vereceği sözlere ve vaatlere kanmayacak kadar bilinçli bir halktır.
Türk devleti ve AKP-MHP iktidarı Kürtleri soykırımdan, katliamlardan geçirirken, herkes susma hakkını kullanmaya başlıyor. Ama ilginç olan bir şey var. Bu susma hakkı yaklaşan seçim veya seçim ihtimali ile birlikte bozulmaya başlıyor. Bütün partilerde bir Kürtlük sevdası başlıyor her nedense…
Türkiye’de seçimler yaklaştığında herkes Kürtleri dillerine peleseng etmeye başlıyor. Çünkü Kürtler olmadan hiç bir güç, hiç bir parti iktidara gelemeyeceğini çok iyi biliyor. Kürtlerin gücü verdikleri direnişlerle ortadır aslında. Seçim dönemlerinde hep kardeş oluyoruz ama her ne hikmetse seçimler bittikten sonra kardeşliğin yerini duşmanlık almaya başlıyor. Dikkat edilirse bütün seçimlerden sonra Kürtler katliamlardan, soykırımlardan geçiriliyor. Çünkü güçler iktidara gelmiş ve istediklerini yapabiliyorlar artık. Bunun için Kürtler hep seçimlerden önce vardırlar ama seçimlerden sonra hep yoklar ve yok edilmeye mahkum ediliyorlar.
Şimdi ilginç olan ve artık kimsenin inanamayacağı bayatlamış sözler yine sahnelerde konuşulmaya başlanmasıdır. Şimdi de ‘Kürt sorununu çözeğim’ sözünü de sözde Ana muhalefet partisi olan ve Kürtleri soykırımlardan geçiren ittihat ve Terraki’nin yürütücüsü olan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’ndan duyuyoruz.
Ne diyor Kılıçdaroğlu,“Türkiye’nin toplumsal barışı ve huzuru sağlanacaktır. İkinci hedefimiz bu. 40 yıldır Kürt sorunu tartışılıyor, 40 yıldır bir sorun neden çözülmez? 40 yıldır siyasi otorite Kürt sorununu çözmedi. Batı’nın egemen güçleri Türkiye’nin aleyhine kullanıyor. Sorumlusu bugüne kadar iktidar olup bunu çözmeyendir. Ben genel başkan olarak bu sorunu demokratik standartlar içinde, Türkiye’nin bağımsızlığı çerçevesinde çözeceğime söz veriyorum.”
Kılıçdaroğlu sen neyin sözünü veriyorsun Kürtlere, daha önce verilen bu sözler, faşist Türk devletinin iktidarları tarafından duyulan sözlerdır. Bu sözler Kürt halkına, geçmişte iktidarlarının başlangıç dönemlerinden Kürt realitesini kabul eden, Kürt meselesini çözmeyi vaadeden söykırımcı iktidarlarları hatırlatıyor.
Bu soykırımcı iktidarların başında Demirel, Çiller ve son olarak da saray şefi Erdoğan buna benzer açıklamalar yapmışlardı. Bu iktidarlar tarafından Kürt sorununu çözeceğimin” sözünün ardından faili Meçhul cinayetler, gözaltı – tutuklamalar, kaybettirmeler, katliamlar ve soykırımlar gelmiştir.
90’lı dönemlerde Kürtlerin Hizbul-kontranın eliyle asit kuyularında, bodrumlarda nasıl katledildikleri kimse unutmadı. Evinden çıkıpta bir daha evine geri dönemeyenleri, gerçekleri yazdıkları için katledilen gazetecilerini Kürt halkı unutmadı. Bu dönemde sözde kadın olan ama kadınlık vazıfların hiç birini taşımayan eril zihniyetin bir kuklası olan Tansu Çiller iktidardaydı.
1993’te ne demişti Çiler, “Kürt sorunu ve terörle mücadele sadece silahla değil, sosyal kültürel ve bireysel tedbirlerle desteklenmeli” diyerek Kürtçe televizyon ve seçmeli ders öneriyordu. Kısa bir süre sonra İspanya’daki gibi BASK Modeli önerdi. Çiller aynı yıl içerisinde bu defa “Ya bitecek ya bitecek” diyerek PKK’ya haraç veren işadamlarının listesini çıkardıklarını söyledi. 1994 yılında Meclis’te bulunan DEP milletvekillerini işaret eden Çiller “PKK’yi Meclis’ten atacağız” dedi. Leyla Zana’nın da içerisinde olduğu milletvekilleri gözaltına alındı ve cezaevlerine gönderildi.
Ve yine Süleyman Demirel’in Başbakan sıfatıyla 1993’te söylediği “Kürt realitesini tanıyoruz. Kürt realitesinden kastını, “Bu ülkede bazı insanlar kendilerine Kürt demektedirler. Bu insanlar Kürt kökeninden gelmektedirler. Onlar vatandaştırlar, bu ülkenin sahibiler, azınlık değildirler, Türk vatandaşıdırlar” olarak açıkladı. Bu açıklamanın ardındanda tabiki yine katliamlar ve soykırımlar gelmeye başladı.
İktidarların kopya yapıştır yaptıkları Kürt sorununu bu seferde 2002’de iktidara gelen AKP genel başkanı faşist Erdoğan diline dolayacaktı. 1991’de iktidar hazırılığını yapan Erdoğan, ‘Kürdistan’daki ‘Kürt sorunudur’ diyecek ve RP (Refah Parti)’sinin Genel Başkanı Necmettin Erbakan’a ‘Kürt Sorunu ve Çözüm Önerileri’ başlıklı bir sunacaktı. O dönemde sunulan Raporda, “Bugün ‘Doğu’ veya ‘Güneydoğu Sorunu’ olarak adlandırılan sorun, aslında bir ‘Kürt Sorunu’dur. Bugün Doğu ve Güneydoğu olarak adlandırılan bölgeler, tarihin en eski devirlerinde ‘Kürdistan’ olarak adlandırılan coğrafyanın içinde yer alan bölgelerdir” ifadeleri yer almıştı.
Erdoğan, raporunda, sorunun güvenlik eksenli tedbirlerle çözülemeyeceğini belirtirken, “Devlet, kontrgerillasıyla, özel timiyle, harcadığı trilyonlarca lirasıyla, köy korucularıyla vs. bu sorunun üstesinden gelinemeyeceğini artık anlamış bulunmaktadır” demişti.
İktidara geldiği 2002’de ise Erdoğan, “Hepimiz Türkiyeliyiz. Ben Kürt’üm diyeceksin, Türk de ‘Ben Türk’üm’ diyecek. Ama biz kardeşiz” açıklamalarıyla devam edecekti. 2005’e geldiğimizde Diyarbakır’da konuşan Erdoğan, “Türkiye’nin geldiği noktadan geri adım atılmayacağını, demokratik sürecin geriye doğru işlemesine izin verilmeyeceğini belirterek, “Kürt sorunu benim sorunumdur. Her sorunun çözümünün adresi biziz” demişti.
2009’da Erdoğan, ‘Kürt Sorunu benim sorunumdur. Bu ülkede ben bir Başbakan olarak Kürt sorununu savunuyorum, savunmaya da devam edeceğim ama Kürtçülüğün karşısındayım. Aynı şekilde Türkçülüğün de karşısındayım. Kimseye bu topraklar üzerinde ameliyat yaptırtmayız” şeklinde konuşmuştu. Bu konuşmanın hemen ardından Kürt siyasetçileri ve Belediye Başkanlarına KCK operasyonları adı altında büyük bir tutuklama ve gözaltı furyası başlatıldı. HDP ve BDP’nin yüzlerce il, ilçe ve Belediye başkanları tutuklanarak cezaevine konuldu. Tabi ki tutuklama ve gözaltı furyası büyüyerek devam etti.
Gözaltı ve tutuklamalardan sonra Kürt’lerin iradesiyle seçilen Belediyelere kayyum atanarak gasp edildi ki iktidarın bu politikası hala devam ediyor. özellikle kadınlara yönelik başlatılan tutuklama, gözaltı katletme ve tecavüz politikaları büyük bir hızla devam ettiğine şahitlik ediyoruz.
2015’te başlatılan öz yönetim direnişlerinde Cizre, Sur, Nüsaybin’de yüzlerce sivil işgalci Türk devleti ve İktidar tarafında bodrumlarda yakılarak katledildi. Kürt illerinde katliam yapmaya devam eden İktidar ve Soykırımcı Erdoğan, Rojava ve Başur Kürdistanında da işgal operasyonları başlattı. Kürtlerin bulunduğu her alan soykırımcı Türk devleti ve iktidarın hedefi haline gelmiştir. Kürt sorununu çözeceğim diyen iktidarların, Kürtleri soykırım ve katliamlardan geçirmekten başka bir zihniyete ve politikaya sahip olmadıkları artık aşikardır.
Yukarda daha önce Kürt sorunun çözeceğim diyen Demirel, Çiller, Özal ve son olarak da Erdoğan’ın açıklamalarını somut örnekleriyle verdik. Sonuç ve geldiğimiz nokta ise savaş, kaos, açlık, soykırım ve katliamlardır.
Şimdi Kılıçdaroğlu, geçmişteki siyasi otoriteleri yani iktidarları 40 yıldır bu meseleyi çözmedikleri için eleştiriyor hatta suçluyor. Peki Kılıçdaroğluna sormak gerekir. Bu katliamlar ve soykırımlar yapılırken sen nerdeydin? Rojava’da Kürtleri katletmek için savaş tezkeresinin geçmesine sen onay vermedin mi?
Kürtler, Cizre, Nusaybin ve Sur bodrumlarında yakılırken, iktidarı sen desteklemedin mi? ey Kılıçdaroğlu.
Kendi özüne sahip çıkamayan ve sözde ana muhalefet görevini yürüten Kılıçdaroğlu’na söylenmesi gereken tek bir cevap var. O da Kürtlerin karnı tok bu tür sözlere.
Kürtler verdikleri direniş ve mücadeleleriyle var olmayı başardılar ve yine direnişlerini en yüksek seviyeye çıkartarak, tarihi yeniden yazacaklardır.
Senin verdiğin sözlere ihtiyaçları yoktur. Sen önce kendi özüne sahip çıkmayı öğren. Senin katliamcı bir zihniyetin yürütücüsü olduğunu bütün dünya biliyor. Kimse artık Kürtleri bu bayatlamış ve tarihi geçmiş sözlerle aldatamaz.