KEMAL SÖBE
Zulmün büyüklüğü direnişin büyüklüğüne yol açar. Zalimin zulmünün olduğu yerde, direnişin olması, eşyanın tabiatına uygundur. Zulmün olduğu yerde direnişin olmaması, köleliğin kabul edildiği anlamına gelir. Bazen toplumlar, yaşadıkları sistemin kölelikle eşdeğer bir sistem olduğunu anlamazlar, anlasalarda bir yol gösterici bir REBER, olmadığı sürece, kendi kaderlerine razı olurlar. Kürtlerde yaşam hep direnişlerle dolu geçmiştir. Devletin ve sınıfların ilk oluştuğu ve günümüze kadar, katmerli bir devletleşmenin ve sınıfların olması ve egemenlerin, bunu devam ettirme çabaları ve uyguladıkları şiddet, kaçınılmaz olarak büyük bir direnişe yol açıyor. Öyle bir direniş varki, günden güne büyüyerek yoluna devam ediyor. Bu direnişe çarpanlar un ufak oluyor. TC, Kürt Özgürlük Hareketi’nin büyük direnişi karşısında günden güne çözülme yaşıyor. PKK’nin yarattığı büyük devrimci ruh, az imkânla, bazen kıt denecek koşullarda çok büyük direniyor. PKK, zulme boyun eğmeyen, gelişimde sınır tanımayan, insanlık değerleri için, her türlü fedakarlığı yapabilen devrimci bir Kürt gerçekliği yarattı.***Her Kürt, bir devrimci Kawa olmayı başardı. Direnen devrimci halk gerçekliği budur. Büyük toplumsal sorunların olduğu yerde büyük toplumsal direnişlerin ve bu direnişlerin büyük toplumsal zaferler ve devrimsel kazanımlar getireceği muhakkaktır. PKK, Kürt toplumunda her bakımdan bir yenilenme gerçekleştiriyor. Düşmanın, “en iyi Kürt, ölü Kürttür”dediğini unutmayalım. Kendi ulusal ve toplumsal değerlerinden vaz geçen, düşmanın verdiğini yaşayan, düşünme gücünü kaybetmiş Kürt, düşman için iyi Kürt oluyor. Kendi ulusal ve toplumsal değerlerini, kendi özgür ülkesinde özgür Kürt olarak yasamak, düşman için kötü Kürt oluyor. Çünkü özgür Kürt, düşmanı hep korkuttu. Düşman, özgür Kürtten korkuyor. Türkiye’de, özgür Kürt’ün varlığını kendi bitişi olarak gören bir zalim Dehaklar topluluğu var. Kürtler, modern tarihin ve zamanın modern direnişçi halkı olmayı başardı. Bütün bu gelişmeler çok büyük bedellerle çok zorlu koşullarda oldu. Hala büyük bedellerin verilmesi gereken bir süreçte yaşıyoruz. ***Düşmanı gözümüzde büyütmeyelim ama küçükseme gibi bir duruma girip, hafife de almayalım. Düşmanı hafife almak, tedbirsizliğe ve rehavete yol açar. Türkiye’de siyasi olarak iflas etmiş bir rejim var. Her türlü yalan ve hileyle, faşizmin en koyu olanıyla, halklar üstünde egemenlik kuran bir sistemin gelmiş olduğu nokta bir yıkım olmaktadır. Yıkıldıkça yıkan, yok oldukça yok eden bir rejim gerçekliğiyle karşı karşıyayız. Diktatörlükler, biteceklerini anladıklarında daha çok vampirce hareket ederler. Varlığını şiddet uygulayarak sürdüren bir rejim var. Sahtelik ve hileyle kendilerini var edenler, faşizmi kurumsallaştırarak kendilerini yaşatırlar. TC’nin kuruluşundan günümüze kadar, uyguladığı sistem faşizm olmuştur. Toplum üzerinde otorite kurmak, gerçek muhalifleri ezmek, farklı kimlikleri yok etmek, içte ve dışta düşman yaratmak inkârcı rejimin varlık nedeni olmuştur. TC, demokrasinin zerresine bile sahip olmamıştır. Demirel bile, 12 Eylül darbesinden birkaç gün sonra, “Türkiye hiç bir zaman demokratik bir ülke olmamış, hep askeri cuntalarla yönetilmiştir” diyecek. Kırk yıl, devletin her kademesinde görev yapan birisi, böyle söylüyor sa, gerisini siz varın düşünün artık. ***TC, kısmen sivil yönetimin göreceli olduğu durumlarda bile, kendi içinde hep sorunlu ve kavgalı olmuştur. Osmanlı döneminde, iktidar ve güç olmak istemekten kaynaklı, saray entrikaları ve ayak kaydırma oyunlarının olmasının aynısı, kendisini cumhuriyet ve demokrasi olarak gösteren Türkiye de hiç eksik olmamıştır. Kendi başbakanı asan, kendi cumhurbaşkanını, direk olmasada dolaylı yoldan öldüren yada ölümüne göz yuman bir sistem, gerçek muhaliflere ne yapmaz ki. Ki yaptıda, yapıyorda. Mustafa Suphi ve arkadaşları, Nazım Hikmet, Kürt halkı, 1970’lerde solcu gençlik ve 12 Eylül darbesinden günümüze kadar, başta Kürtler olmak üzere, Türkiye’de bütün halklar ve sisteme muhalifleri siyasi çevreler baskı altındalar. Kendine göre tehlikeli bulduklarını öldürmekten hiç çekinmeyen bir sistem var. Yani adı zulümle anılan bir sistem, halkların başına bela olmuş durumdadır. Bütün bu zulme karşı başarılı olmak, bir zorunluluk olmuştur. Devrimci Kawa olmakla bu zulmün üstesinden gelinir. Kürtler yüz yıldır direniyorlar. Ancak son kırk yıldır daha örgütlü ve daha toplumsal bir mücadele yürütülüyor. Mazlum Doğanlar, Zekiye Alkanlar ve daha niceleri, çağdaş Kawa olmayı başardılar ve zalimin zulmünü püskürtmeyi başarıp, direnen bir devrimci halk gerçekliğini yarattılar. Tabiki direnen halk gerçekliği, direnen PKK gerçekliğiyle gerçekleşti. PKK, çağdaş Kawaların devrimci hareketidir ve zalim Dehakları sonsuzluğa dek yok edecek bir direniş yürütüyorlar…