Kürtlere ne yaptınız? – Ahmet KAHRAMAN

0
831
cizre de analar beyaz bayrak ile ilgili görsel sonucu

Medyada bir fotoğraf. Cizre’de, insanların dışarıya çıkma yasağına maruz kaldığı 14 Aralık 2015-2 Mart 2016 tarihleri arasındaki hayata dair bir enstantane bu.

Geleneksel giysileri içindeki 11 Kürt kadını, Mir’lerin efsanevi yurdu, Ehmedê Xanî’nin ölümsüzleri Mem û Zin’in yaşama mekanı Cizîra Botan’da, bir sokağın kıyısında yürüyor. En öndeki ikisinin elinde, düzgünce kesilip bir sopaya geçirilmiş birer beyaz bayrak. Beyaz bayrak, savaş alanlarında teslimiyet simgesidir…

Şehir, Türk ordusu tarafından çepeçevre kuşatılmıştı. Toplar, tanklar, uçakların katıldığı katliam günleriydi. Evinin eşiğinde görünen kurşunlanıyordu. Teybet anayı böyle vurdular. Ölüsü, bir hafta boyunca, sokak ortasında öylece yattı. Kaldırılmasına izin vermediler.

Şehrin yüksek binalarına yarleştirilmiş keskin nişancıların menzile giren her canlıyı, kedileri bebekleri, çocukları da vuruluyorlardı. Cemile çocuk, ev içinde vuruldu. Üç aylık Miray, ev içinde ve anne kucağında…

Şehrin üç ayrı semtindeki, üç bodrumunda 200’ü aşkın insan aç, sussuz mahsurdu. İçlerinde yaralılar vardı. İnsanlar, onların katlini önlemek için seferberdi. Mehmet Tunç, televizyonların naklen yayını ile insanlığı yardıma çağırıyordu.

Beyaz bayrağın ardına dizili kadınlar, birer insanlık arayıcısıydı. Bodurumlarda kuşatılmış çıkışı tutulmuş insanların eşleri, anneleri ve “insaniyet“ adına, “dexalet“ elçileriydi. Türk komutanlara, “öldürmek için ateş etmeyin, onlar çıkıp teslim olacaklar“ demeye gidiyorlardı.

Ama insan olmak nafilelikle iştigaldi. Gün, katil kurtların günü ve dişlerine taze kan değmişti. Katiller, yok edicilik zevkini yaşamak, kan kokusunu hissetme moduna girmişlerdi. Sabırsızdılar. “İşin tadını kaçırmaya“ çıkmış kadınları, “teröristlere yardım ve yataklık“ suçlamasıyla tutukladılar. Mucidi Hitler olan alev makinalarıyla bodurumlara yanaştılar.

Selahattin Demirtaş, o sırada katliamı önlemek için, İçişleri Bakanı Efgan Ala nezdinde uğraş veriyordu. Sonuçta, “teslim“ şartıyla katliamın önlenmesinde anlaştılar. Ancak anlaşmanın ardı gelmedi. Dışarıya çıkmak isteyenlere ateş açılınca, Demirtaş Ala’yı aradı. Aldığı cevap ürperticiydi. “Orada aşamadığım güçler var“ diyordu, İçişleri Bakanı.

Ve insanlar, bodrumlarda diri diri yakıldılar. Türk devleti, yakınlarını aramaya çıkanlara, poşet içinde yangın artığı kül ve yanıp yarı erimiş insan kemikleri verdi.

Beyaz bayraklı yürüyüşe katılanlardan Lütfiye Duymak’ın eşi Mahmut Duymak da bodurumdakiler arasındaydı. “Devlet başa beş kilo kemik verip ‘al, bu senin kocandır’ dedi“ diye anlatıyordu, Lütfiye Duymak.

Ama, bu bir başlangıçtı. Beyaz bayrakla yürüyen 11 kadın, devletin takibine takılmışlardı. Aileleri kuşatma altına alındı. Haklarında dava açıldı. “Türk adaleti“ geçtiğimiz günlerde, beyaz bayraklı 11 kadın hakkındaki kararını açıkladı. Kadınlar 3 bin ila 7 bin lira arasında değişen para cezalalarına çarptırılmışlardı. Paranın tahsili için derhal, haciz işlemi başlamıştı.

İnsan kurtarmak isteyen Lütfiye Duymak’ın payına düşen ceza 5 bin 861 liraydı. Devlet, parayı almak için, kapısına haciz kararıyla dayanmıştı.

Kürtlere reva görülen adalet budur. 2015-2016 yıllarında, ırkçılık zincirinden boşanmış gibi saldırdılar Kürtlere. Şehirler yok edildi. “Dinini sevdiğim“ dindarlar tarafından katliamlar yapıldı.

Botan, harabeye dönüştü. Yani kazılmış mezarların taze toprağıyla şekillendi, kırlar.

Türk yetkililer yaptıkları katliamdan sonra, “adaletimiz de var“ gibi yaparak, adli soruşturmalar açtı. Ama Cizre, Silopi, Şırnak, İdil ve Nusaybin’deki soruşturmaların tümüne yakını takipsizlikle sonuçlandı. Katiller aklandı.

Kürdistan boyunca, hiç bir katile “sen ne yaptın“ diye soru da sorulmadı. Ama öldürülenler, talana, yangın ve yıkıma uğrayanlar önce suçlu ilan edildi. Sonra Türk adaleti tarafından tutuklanmalarına karar verildi.

Selahattin Demirtaş, bunlardan biridir. O, hasta kalbine rağmen, 4 yıldır mahpus. Gerçek anlamda bir suçu varsa, katillere methiye dizmemesi. Ayrıca suçu, katilin yüzündeki yüzündeki peçeyi indirmesidir…

Türk hapishaneleri, Anayasaya uygun olarak, halk tarafından “seçilme“ suçu işlemekten tutuklu, Kürtlerle doludur.

Katliam ve işgalleri Rojava ve Güney‘e de taşıdılar. Zehir silahlarıyla insanlık suçu işlediler. Uluslararası, vicdan çıkarına esir körü oynadı, insalık suçları karşısında. Sağır durdu.

Ama inanıyorum. Bu devren böyle gitmeyecek. Yarın ne olacağı belli değil. Saddam da, “devran benim“ demişti. Filipinleri Marcosu, Şili’nin Pinochet, Panama’nın Noriega’sı da döngünün değişmeyeceğinden emindi. Ama tümü, sonunda onları kullanan efendileri tarafından tekmelendiler.

İnanıyorum ki, evrenin vicdanı, bunlara “ayağa kalk suçlu“ diyecek ve ekleyecektir:

“Sen Kürtlere ne yaptın bakim?“

Kullancılar, gün geliyor tetikçi ve uşaklarını itiveriyorlar, çukura…

Yeni Özgür Politika

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz