Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın tutulduğu cezaevinin bulunduğu İmralı Adası’nda 27 Şubat günü orman yangını çıktı. Şuana kadar işgalci Türk devletinin yetkilileri ve CPT’den, Kürt Halk Önderi Öcalan’ın durumuna yönelik herhangi bir açıklama yapılmadı. Dünyanın dört bir yanından halklar ise Önder Öcalan’dan haber alınması talebiyle eylemlerini sürdürüyor.
İmralı’da çıkan yangın ve sürece olan bağlantısını Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eş Başkanı ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvekili Leyla Güven ANHA’ya değerlendirdi.
‘HAVA KOŞULLARI YANGININ TESADÜF OLMADIĞININ GÖSTERGESİ’
İmralı adasında çıkan yangının çok sıradan bir olay olmadığını vurgulayan Leyla Güven, şöyle konuştu: “Sayın Öcalan’ın da belirttiği gibi İmralı adası çok özel tasarlanmış ve özel seçilmiş bir adadır. Devlet bu adada bütün önlemleri ve uygulamaları özel tasarlamıştır. Öyle bir güvenlik sistemi oluşturulmuştur ki, 24 saat her türlü izlenme ve gözetleme mekanizmaları çalışmaktadır. Deyim yerindeyse orada bir yaprak kımıldasa anında devletin bütün kademeleri haberdar olur. Dolayısıyla orada gelişen her türlü olay, olgu devletle bağlantılı olarak gerçekleşir. Bu yangının da gelişim biçimi ve açıklama biçimi çok manidardır. Kış gününde yoğun bir nem ve yağışın olduğu bir alanda elektrik kontağından çıktığı iddia edilen yangının çok fazla yayılma olasılığı yoktur. Çünkü her şey ıslaktır. Yazın dahi oralar nemli olduğuna göre kışın böyle bir yangının yayılma olasılığı asla söz konusu değildir. Bütün bu sebeplerden dolayı bu yangının çok sıradan ve olan bir şey olduğunu düşünmüyoruz.”
‘DOLMABAHÇE MUTABAKATININ YILDÖNÜMÜNE DENK GELMESİ MANİDAR’
Leyla Güven, devlet aklının son yıllarda ortaya koyduğu konsept, işgal saldırıları ve her türlü zulmü Kürtler açısından önemli günlere denk getirmesiyle Kürtlerin hassasiyetlerini hedeflediğinin altını çizdi.
Leyla Güven değerlendirmelerini şöyle sürdürdü:
“Dolmabahçe mutabakatı, Kürt sorununun demokratik çözümünde devletle içine girilen diyalog anlamında en önemli noktadır. Devletin yıllardır inkar ve imhayla yaklaştığı Kürt sorununa, ilk defa bu düzeyde bir gelişme yaşandı ve devletin zirvesinin bulunduğu noktada on maddelik bir mutabakatın devlet heyetiyle birlikte orada okunması tarihi bir aşamaydı. Kuşkusuz bu aşamaya gelirken önemli çabalar sarf edildi. Bu çabaların en değerlisi ve en önemlisi Sayın Öcalan’ın ortaya koyduğu çabaydı. Sayın Öcalan çok büyük bir samimiyetle ele aldığı ayrıntılar değil esasa yoğunlaştığı bu çaba maalesef devlet tarafından heba edildi. Şimdi daha iyi anlıyoruz ki devlet bu soruna hiçbir şekilde samimi yaklaşmamış, sürekli bir komplo ve oyalama taktığı uygulanmış, kısa bir süre sonra da devletin en yüksek kademesinden Dolmabahçe mutabakatını tanımadığı ifade etmişlerdir. Bu yangının 28 Şubat’tan bir gün önce olması son derece manidardır. Orada neler oluyor, neden o gün yangın çıkıyor? Bunların hepsinin sorgulanması gerekiyor. Devlet aklının son yıllarda ortaya koyduğu konseptte katliamlar, işgaller ve her türlü zulüm Kürtler açısından önemli günlere denk getiriliyor. Yani Rojava’ya saldırıların 9 Ekim’e denk getirilmesi gibi daha birçok şey özel olarak denk getirilerek Kürtlerin hassasiyetleri hedefleniyor.”
‘KÜRTLER HER BEDELİ GÖZE ALIR’
Türk devletinin Kürt halkını, Önder Öcalan üzerinde uyguladığı politikalarla sınadığını belirten Leyla Güven, “Türk devleti hep aynı taktiği uyguluyor. 1999’da Sayın Abdullah Öcalan uluslararası bir komployla Türkiye getirildiğinde Kürt halkı, bulunduğu her yerde ‘güneşimizi karartamazsınız’ diyerek bedenini ateşe verdi ve daha birçok şekilde Sayın Öcalan’a bağlılığını ifade etti. Sayın Öcalan’ın Kürtler açısından ne ifade ettiği artık anlaşılmıştır ve bilinmektedir. Şimdi Türkiye’de AKP-MHP faşizmi ile birlikte tam bir kaos ve kriz yaşanmaktadır. AKP zannediyor ki, Kürt halkına yönelik uyguladıkları kirli politikalarla Kürtler korkmuş, sinmiş ve değerlerine sahip çıkmıyor algısını yaratmaya çalışıyor ki asla öyle değil. Kürtler hala değerlerine sahip çıkan ve her konuda bedeli göze alan insanlardır. Bu açıdan bu yangın konusunda da derhal bir görüşmenin yapılması ve en kısa zamanda kamuoyuna doyurucu bir açıklama yapılması gerekmektedir. Bu konuda biz de elimizden geldiğince bu süreci hızlandırmaya çalışacağız” değerlendirmesinde bulundu.
‘SAYIN ÖCALANA YAKLAŞIM KÜRT HALINA YAKLAŞIMDIR’
Türk devletinin Önder Öcalan’a yaklaşımın Kürt halkı için büyük önem arz ettiğini vurgulayan Leyla Güven, değerlendirmesine şunları ekledi: “Kürt halkı Sayın Öcalan’ı kendi Önderi olarak görüyor ve böyle yaklaşıyor. İnkar edilen, yok sayılan, kimliği kültürü varlığı yok sayılan bir halkın yeniden direnişini sağlayan, dirilten, ayağa kaldıran ve bir halka can veren bir lider olarak görüyor. Dolayısıyla Sayın Öcalan’a yaklaşım Kürt halkı açısından son derece önemlidir. Bu nedenlerle Türkiye Cumhuriyeti devletinin, bunu yeniden test etmesinin gereği yoktur. Kürtler Sayın Öcalan’a yapılanları kendisine yapılmış olarak görür. Çünkü kendisini onun şahsında, onun kişiliğinde gerçekleştirmiş bir halk gerçekliği vardır. Çünkü onun felsefesi ile onu ideolojisi ile yeniden dünya sahnesinde ortaya çıkan, ‘ben varım’ diyen, kendi öz benliğiyle ayağa kalkan bir halk gerçekliği vardır. Bundan dolayı Sayın Öcalan’a yaklaşım Kürt halkı açısından önemlidir.”
‘SAYIN ÖCALAN’DAN DERHAL HABER ALINMALI’
İmralı Adası’nda uygulanan hukuksuzluğa rağmen başta CPT, BM, AB’nin seyirci kaldığını belirten Leyla Güven, “Uluslararası komplonun ortakları olan, birlikte planlayan bu kurumlar şu ana kadar hiç bir şekilde bu kadar büyük bir antidemokratik uygulamayı gündemlerine tam olarak almamış ve bu konuda doğru düzgün adım atmamışlardır. Sayın Öcalan’dan derhal haber alınmalı. Oradaki diğer üç arkadaşla birlikte sağlıkta ve güvende oldukları kamuoyuna açıklanmalı ve bu insanlar oradan derhal başka bir yere nakledilmelidir. Böylesi risk taşıyan bir adada, bir halkın, liderim dediği bir insanın tutulması asla kabul edilemez. Başka daha güvenli bir yere naklinin sağlanması gerekmektedir” diye konuştu.